F3do
Lütfen Üye Olunuz...!!!

Join the forum, it's quick and easy

F3do
Lütfen Üye Olunuz...!!!
F3do
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

GÖÇ Destani

Aşağa gitmek

GÖÇ Destani Empty GÖÇ Destani

Mesaj tarafından chatlak Perş. Ekim 30, 2008 12:02 am

GÖÇ DESTANI

Destan hakkında bilgi:

Bu destan da bir Uygur destanıdır ve daha önce belirtildiği üzere,
Türeyiş Destanının bir uzantısı gibidir. Bugün, Orhun nehri kıyısında
bir şehir kalıntısı ile bir saray yıkıntısı vardır ki çok eskiden bu
şehre Ordu -Balık denildiği sanılmaktadır. Büyük Uygur Destam'nın son
bölümü diye kabul edebileceğimiz Göç Destanı, işte bu şehrin saray
yıkıntısının önünde bugün görülebilecek şekilde duran yazıtlarda yazılı
olduğunu Hüseyin Namık Orkun ileri sürmektedir. Yine Hüseyin Namık
Orkun'un belirttiğine göre bu yazıtlar, Moğol Hânı Öğüdey zamanında
Çin'den getirilen uzmanlara okutturulup tercüme ettirilmiştir.

Göç Destanının Çin ve Iran kaynaklarındaki kayıtlarına göre iki ayrı
söyleyiş hâlinde olduğu bilinmekte ise de aslında birbirinin
tamamlayıcısı gibidir. Iran kaynaklarındaki söyleyiş, daha çok tarih
bilgilerine yakındır. Aynı zamanda Iran söyleyişi, Türklerin
Maniheizm'i kabulünü anlatan bir menkıbe görünümündedir. Aşağıda
özetlenmiş olan söyleyiş Cüveynî'nin Tarib-i Cihanküşa adlı eserinde
yazılıdır, bu söyleyişe göre, destanda sözü geçen iki ağacın,
Maniheizm'in kurucusu Mani'nin "iki Esas" adlı eserindeki iki ağacı
temsil ve taklit ettiğini Prof. Fuad Köprülü ileri sürmektedir.

Çin Kaynaklarına Göre Göç Destanı:

Uygur Ülkesinde, Tuğla ve Selenge ırmaklarının birleştiği yerde Kumlançu denilen bir tepe vardır. Adına Hulin Dağı derlerdi.

Hulin Dağlarında da, birbirine çok yakın iki ağaç büyümüştü. Biri kayın
ağacıydı. Bir gece, kayın ağacının üzerine gökyüzünden bir mavi ışık
düştü, iki ırmak arasında yaşayan insanlar bu ışığı gördü ve ürpererek
izledi. Kutsal bir ışıktı. Kayın ağacının üzerinde aylar ayı kaldı.
Kutsal ışık, kayın ağacının üstünde kaldığı süre içinde kayın ağacının
gövdesi büyüdükçe büyüdü, kabardı. Oradan çok güzel türküler gelmeğe
başladı. Gece oldu mu, ağacın otuz adım ötesinden bütün çevre ışıklar
içinde kalıyordu!

Bir gün ağacın gövdesi ansızın yarıldı, içinden beş küçük çadır, beş
küçük odacık görünümünde ortaya çıktı. Her odacığın içinde bîr çocuk
bulunmaktaydı. Çocukların ağızlarının üstünde asılı birer emzik vardı,
onlar bu emziklerden süt emiyorlardı. Işıktan doğmuş olan bu kutsal
çocuklara halk ve halkın ileri gelenleri çok büyük saygı gösterdiler.

Çocukların en küçüğünün adı Sungur Tekin'di, ondan sonrakinin adı Kutur
Tiğin, üçüncüsünün ki Türek Tekin, dördüncüsünün Us Tekin, beşincisinin
adı Buğu Tekin'di. Beş çocuğun beşinin de Tanrı tarafından
gönderildiğine inanan insanlar, içlerinden birini hakan yapmak
istediler. Buğu Han en büyükleri idi; ötekilerden daha güzel, daha
zeki, daha yiğit görünüyordu. Buğu Tekin'in hepsinden üstün olduğunu
anlayan halk onu hakan olarak seçtiler. Büyük bir törenle Buğu Hanı
tahta oturttular.

Böylece yıllar yılı kovalamış, bir gün gelmiş Uygurlara bir başkası hakan olmuş.

Bu hakanın da Gah Tekin adında bir oğlu varmış.

Hakan oğlu, Gah Tekin'e, Çin prenseslerinden birini, Kiu-Lien'i almağı uygun görmüş.

Evlendikten sonra Prenses Kiu-Lien, sarayını Hatun Dağında kurdu. Hatun
Dağının çevre yanı dağlıktı; bu dağlardan birinin adı Tanrı Dağıydı,
Tanrı Dağının güneyinde Kutlu Dağ derler bir başka dağ vardı, kocaman
bir kaya parçası.

Bir gün Çin Elçisi, falcılarıyla birlikte Kiu-Lien'in sarayına geldiler. Kendi aralarında konuşup dediler ki:

- Hatun Dağının varı yoğu, bütün bahtiyarlığı Kutlu Dağ denilen bu kaya
parçasına bağlıdır. Türkleri yıkmak istiyorsak bu kayayı onların
elinden almalıyız.

Bu konuşmadan sonra varılan karar üzerine Çinliler, Kui-Lien'e karşılık
olarak o kayanın kendilerine verilmesini istediler. Yeni Hakan, isteğin
nereye varacağını düşünmeden ve umursamadan Çinlilerin arzusunu kabul
etti, yurdunun bir parçası olan bu kayayı onlara verdi. Halbuki Kutlu
Dağ bir kutsal kayaydı; bütün Uygur Ülkesinin mutluluğu bu kayaya
bağlıydı. Bu tılsımlı taş Türk Yurdunun bölünmez bütünlüğünü temsil
ediyordu; düşmana verilirse bu bütünlük parçalanacak Türklerin bütün
saadeti yok olacaktı.

Hakan kayayı vermesine verdi ama kaya öyle kolay kolay sökülüp
götürülecek türden değildi. Bunu anlayan Çinliler, kayanın çevresine
odun kömür yığıp ateşlediler. Kaya iyice kızınca üzerine sirke döküp
paramparça ettiler. Her bir parçayı aldılar, ülkelerine taşıdılar.

Olan o zaman oldu işte. Türkelinin bütün kurdu kuşu, bütün hayvanları
dile geldi, kendi dillerince kayanın düşmana verilişine ağladılar. Yedi
gün sonra günahı bağışlanmaz olan bu düşüncesiz hakan öldü. Ne var ki
Onun ölümüyle ülke felâketten kurtulamadı. Bir Çin prensesi uğruna
çekinmeden bağışlanmış olan yurdun bir kayası, Türkelinin felâketine
sebep oldu. Halk rahat huzur yüzü görmedi. Irmaklar birbiri ardınca
kurudu. Göllerin suyu buhar olup uçtu. Topraklar yarıldı, ürün yeşermez
oldu.

Günlerden sonra Türk tahtına Buğu Han'ın torunlarından biri hakan
olarak oturdu. O zaman canlı cansız, evcil yaban, çoluk çocuk bütün
yurtta soluk alan almayan ne varsa hepsi birden:

- Göç!. Göç!, diye çığrışmağa başladı. Derinden, iniltili, hüzün dolu, eli böğründe kalmış bir çığrışmaydı bu.

Yürekler dayanmazdı.

Uygurlar bunu bir ilahî emir diye bildiler. Toparlandılar, yollara
düzüldüler; yurtlarını yuvalarını bırakıp bilinmedik ülkelere doğru göç
etmeğe başladılar. Sonunda bir yere gelip durdular, orada sesler de
kesildi. Uygurlar, seslerin kesilip duyulmaz olduğu bu yerde kondular,
beş mahalle kurup yerleştiler; bunun için bu yerin adını da Beş-balık
koydular. Burada yaşayıp çoğaldılar.

İran kaynaklarına göre Göç Destanı:

Destanın Buğu Tekin'in Uygurlara hakan oluncaya kadar geçen bölümü
aynıdır. Buğu Tekin hakan olduktan sonra, İran söyleyişine göre, ülkeyi
adalet üzere ve yıllarca yönetir. Bu süre içinde kendisine üç karga
yardım etmekte, kargalar dünyanın bütün dillerini bilmektedir. Nerede
bir olay olursa hemen Buğu Han'a haber vermektedirler.

Bir gün Buğu Han bir düş görür. Düşünde kendisine bir peri kızı
gözükmüştür. Bu düşü Buğu Han hemen her gece, yedi yıl, altı ay ve
yirmi iki gün üst üste görür, Ve her gece Peri kızı, Buğu Han'ın
düşünde onunla konuşur, danışır; son gece, ayrılacağı vakit Buğu Han'a,
dünyanın efendisi olacağı haberini verir.

Han uyanınca ordusunu toplar, her ordunun başına bir kardeşini tayin
eder, Moğallar'ın Kırgızlar'ın, Tangutlar'ın ve Çinlilerin üzerine
seferlere yollar.

Dört kardeşin dördü de seferden zaferle döner ve Orhun vadisini zengin
ganimetlerle doldurur, bu arada Ordu-Balıg şehri de kurulmuş olur.

Bir müddet sonra Buğu Han bir düş daha görür. Düşünde, beyazlara bürünmüş,.başında beyaz şerit, elinde

Yada Taşı olan bir erkek gözükmüş, Buğu Han'a demiştir ki:

- Eğer bu taşı saklarsan dünyanın dört bucağında milletleri buyruğunun altına alabilirsin.

O gece Buğu Han'ın başveziri de tıpkı böyle bir düş görmüştür. Bunun
üzerine Buğu Han ordusunu yeniden toplamış, bu sefer yatıya .doğru
sefere çıkmıştır. Türkistan'a geldiği vakit geniş bozkırları, çayırlan
ve gürül gürü! akan çayları görünce burada oturmağa karar vererek
Balasagun şehrini kurmuştur. Buğu Han'ın orduları dört bir yana
yayılmış, bütün milletleri buyruğu altına almıştır.

Fakat o zaman Uygurların dindar olmadıkları söylenirdi. Rahipleri vardı
ama Kam deniliyordu. Bu Kamlar, tıpkı Moğollardaki gibi, cinlere söz
geçirdiklerini ileri sürerler. Onlara her istediklerini yaptırmağa
güçlerinin yettiğini söylerlerdi. Moğollar bu Kamlara çok Önem
verirlerdi. Ne zaman bir işe başlayacak olurlar ise bu Kamlara
sorarlardı ve ona göre davranırlardı. Hastalarına bile Kamlar bakardı.

Uygurlar, Buğu Han zamanında Çin hükümdârına elçiler gönderdi,
kendilerine Nom Kitaplarını anlayan adamlar göndermesi ipin rica etti.
Cinlerin din kitapları Nom'dur. Bugün yaşayan bir adamın bin yıl önce
de yaşadığına inanırlar.

Cinden Nom yöntemlerini anlayan adamlar gelince Kamlarla oturup
konuştular, din kitaplarını gösterdiler; tartışmayı Kamlar kaybetti. Bu
tartışmadan sonra Uygurlar Çin'den gelen yeni dini kabul ettiler. (Bu
din Maniheizm'dir)
chatlak
chatlak
Genel Yetkili
Genel Yetkili

Kadın
Mesaj Sayısı : 1083
Nerden : Kocaeli/Gebze
Lakap : sweeti
Ruh Hali : GÖÇ Destani Uykulu10
Rep : 70
Kayıt tarihi : 05/10/08

https://f3do.yoo7.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz