F3do
Lütfen Üye Olunuz...!!!

Join the forum, it's quick and easy

F3do
Lütfen Üye Olunuz...!!!
F3do
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Immanuel Kant’ın Eleştirel Felsefesi

Aşağa gitmek

Immanuel Kant’ın Eleştirel Felsefesi Empty Immanuel Kant’ın Eleştirel Felsefesi

Mesaj tarafından FaTaL C.tesi Ekim 04, 2008 8:47 pm

Dawid West

Immanuel Kant’ın Eleştirel Felsefesi

Aydınlanma
felsefesinin, elbette birçok varyantı vardır. Bununla birlikte, fılozof
Immanuel Kant (1724-1804), bu fikirlerin gelişiminde esaslı bir yer
işgal eder. Ona, eserlerinin farklı yönlerine dikkat çekilmek ve
bunların içinden de farklılık gösteren kimi yorumlara iltimas
geçilmekle birlikte, hem analitik gelenek(20. yy. başından beri
özellikle Anglosakson dünyasında yaygınlaşan dil çözümlemelerine
dayalı, felsefe yöntemini geliştiren ve felsefenin görevini mantıksal
dil çözümlemesiyle sınırlayan felsefe akımının tümüne verilen ad.)
içinde yer alan filozoflar ve hem de Kıta Avrupası felsefesi gelenegi
içinde yer alan filozoflar tarafından, büyük bir şahsiyet olarak saygı
gösterilir. Kant 'ın `eleştirel felsefesi' insanî bilgi ve tecrübenin
sınırlarıyla temel teşkil eden yapısını ortaya koymaya çalışır ki, bu,
insan aklının felsefî ya da `metafiziksel' sorularla olan ilişkisi
içinde yüz yüze geldigi ikilemi yansıttıgı için, ta baştan beri hem
olumsuz ve hem de olumlu niyetler içeren bir projedir: “İnsan aklının,
bilgisinin bir türünde, aklın bizzat kendisinin dogası tarafından
emredildigi için göz ardı edemedigi, ama tüm güçlerini aştıgı için de,
cevaplamaya muvaffak olamadıgı sorular tarafından sıkıntıya sokulma
gibi garip bir yazgısı vardır.”

Kant 'ın eleştirel felsefesi ,
Aydınlanma düşüncesinin temel konularından birçogunu anlamlı bir
biçimde bir araya getirdigi için, Avrupa felsefesinin daha sonraki
gelişiminde esaslı bir rol .oynayabilmiştir. Hepsinden önemlisi, onun,
dış dünyaya ilişkin, varlıgı en açık bir biçimde doga bilimlerinde
kanıtlanan bilgi türüyle ilgili olan `saf aklın' eleştirisi, dönemin
muhtemelen temel felsefi tartışması olmuş olan konuda karşıt kampların,
empirizm ve rasyonalizmin yaratıcı bir sentezini saglar.

Gerek
empirizm ve gerekse rasyonalizm karakteristik bir biçimde, insan
bilgisini saglam ve şüphe edilemez temeller üzerine oturtmaya ve dinî
bilginin düzmece iddialarına karşı koymaya çalışır. Bu tutum, haklı
kılınamayan iddialar ve bâtıl itikat kalıntılarından arındırılmış bir
dinî inançla, elbette uyuşmaz degildir. İnsan bilgisini oldukça
yetersiz bir alet olarak gören şüpheci empiristler, alternatif bilgelik
kaynaklarına zaman zaman açık olmuşlardır.

John Locke
(1632-1704), George Berkeley (1685-1753) ve David Hume gibi
empiristler, insan bilgisinin tümünün son çözümlemede tecrübelere -dış
dünyaya ilişkin `izlenimler'imize ya da `duyumlara' veya `gözlemler'e
dayandıgını öne sürerler. a posteriori ya da bizim yalnızca uygun
tecrübelere sahip olduktan sonra erişebilecegimiz bir ,sey oldugunu
savunurlar. Bilgimiz doguştan düşüncelere dayanmaz: Dünyaya
geldigimizde, zihin boş bir levha veya tabula rasadır.

Rasyonalistler
ise, tam tersine, bizim insan bilgisinin önemli, muhtemelen en önemli
örneklerine, tecrübeden önce ya da bagımsız olarak erişebilecegimizi
öne sürerler. Rasyonalistler, felsefede Platonik gelenege daha
yakındırlar. Gözde modelleri olarak doga biliminden ziyade saf
matematik ve mantıgı seçen rasyonalistler, bu tür bilginin yalnızca,
bizim a priori ya da tecrübeden bagımsız bir biçimde sahip
olabilecegimiz bir şey olarak anlaşılabilecegini savunurlar. Daha önce,
Platon un diyalogları bu bakış açısını savunan argümanlar içerir.
Phaidon adlı diyalogda, Sokrates , ruhun ölümsüzlügünü kanıtlamak için,
`bilgi dedigimiz şeyin yalnızca anımsama oldugu' görüşünü savunur.
Menon 'da ise, o ögrenme sürecini, daha önceden bilmiş olmamız gereken
şeyleri bir tür hatırlama ya da anımsama olarak tanımlamak için,
geometrideki kanıtlama örneklerini kullanır.Matematik ve mantıgın
dogruları tecrübeye müracaat edilmeksizin ispat edilebilir ve onunla
asla çelişmez. Hiçbir sayıda gözlem bizi asla, `2+2'nin 5 ettigi'ne ya
da `Yagmur yagmaktadır ve yagmur yagmamaktadır'ın dogru olduguna
inandıramaz. Tam anlamıyla dogru olan çizgiler, hiçbir yer işgal
etmeyen noktalar, yetkin daire ve üçgenler benzeri soyut matematiksel
entitelerle [ayrı ve müstakil varoluşa sahip olan ve nesnel ya da
kavramsal gerçeklige sahip olan şeylerle, çev.], tecrübede hiçbir zaman
karşılaşılmaz. Bu takdirde, biz bu entitelerin bilgisine, Euklides
geometrisinde ispatlanan bilgi türüne, o bir şekilde doguştan
olmadıkça, nasıl sahip olabiliriz? Rasyonalistler, bu bilgiyi, ister
tecrübeden yapılan genellemenin ürünü, ya da ister son çözümlemede
tanım geregi dogru olan içeriksiz dogrulardan , meydana gelen bir şey
olarak, başka bir biçimde açıklama yönündeki empirist teşebbüslerle
ikna olmazlar.
FaTaL
FaTaL
Yönetici
Yönetici

Erkek
Başak Horoz
Mesaj Sayısı : 2005
Yaş : 31
Nerden : Geldik Bu Dünyaya!!!
İş/Hobiler : Web & 3D Tasarım
Lakap : FaTaL / FeDo
Ruh Hali : Immanuel Kant’ın Eleştirel Felsefesi Yogun10
Rep : 945
Kayıt tarihi : 06/02/08

https://f3do.yoo7.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Immanuel Kant’ın Eleştirel Felsefesi Empty Geri: Immanuel Kant’ın Eleştirel Felsefesi

Mesaj tarafından FaTaL C.tesi Ekim 04, 2008 8:48 pm

Kant , hem empirizmin ve hem de rasyonalizmin vukuflarını(anlama,bilgi)
bir araya getirme çabası verir. O, rasyonalistlerle bizim a priori
olarak bilebilecegimiz önemli dogrular oldugu konusunda uyuşur, fakat
bu tür bir bilginin imkânı için, rasyonalizm tarafından saglanan
herhangi bir açıklamadan, daha uygun bir açıklama saglamanın yollarını
arar. O, empiristlerle de bilgimizin büyük bir bölümünün tecrübeye
dayandıgı hususunda uyuşur, ama Kant 'a göre, empiristler, zihnin duyum
ya da `sezgi'den aldıgı empirik `içerige' yaptıgı `formel' katkıyı göz
ardı ederler. Biz bilgimizin tikel içerikleri için her ne kadar
tecrübeye, `alnlıga' veya sezgiye dayansak da, söz konusu tecrübenin
yapısı ya da formu insan zihni veya insanın `anlama yetisi' tarafından
saglanır. Bir dış dünyaya ilişkin tecrübe, zihin tarafından saglanan
form olmadan, hiçbir şekilde mümkün olamaz. Başka bir deyişle, Kant 'a
göre, hem empiristlerin ve hem de rasyonalistlerin görüşleri aynı
şekilde tek yanlıdır. Rasyonalistler hakikî bilimsel bilgi için
vazgeçilmez bir önemi olan tecrübe ya da sezginin katkısını
küçümserler. Empiristler ise, tecrübenin öneminin bilincindedirler,
fakat kendileriyle tecrübemizin düzenlendigi `kavramlar'ın ya da formel
yapının önemini fark edemezler. Ünlü bir söz Kant 'ın bakış açısını
şöyle özetler: `İçeriksiz düşünceler boş, kavramsız sezgiler de kördür.
Öyleyse, kavramlarımızı duyusal hâle getirme, yani sezgide onlara nesne
ekleme; sezgilerimizi de anlaşılır kılma, yani onları kavramların
altına yerleştirme zorunlulugu vardır.Tecrübe zorunlulukla, tecrübeye
form kazandıran `düşünceler' veya kavramlarla, ona içerigini veren
`sezgiler'in bir birleşiminden meydana gelir. Kant'ın temel kavrayışı,
insan bilgisini açıklama problemi için ayırıcı bir çözüme izin verir.
Kant bilinçli bir biçimde, Galileo, Torricelli ve Stahl gibi bilim
adamlarının göz kamaştırıcı başarılarını ima ederek, katkısını
metafizikte `bir Kopernik devrimi', daha önceki felsefi kabullerin,
Kopernik 'in astronomi alanında başardıklarıyla kı- yaslanabilir, bir
yıkılışı diye tarif eder:

Gök cisimlerinin hareketlerini,
onların gözlemcinin çevresinde döndügü kabulüne dayanarak açıklarken
tatminkâr bir ilerleme' saglayamayan Kopernik , yıldızların sabit
kaldıgı, gözlemcinin onların çevresinde döndügü düşünüldügünde, daha
başarılı olup olamayacagını araştırdı. Nesnelere ilişkin sezgi söz
konusu oldugunda, benzer bir tecrübe metafizikte de denenebilir.
Sezginin nesnelerin kuruluşuna uyması gerekirse, bu takdirde ikinciye
ilişkin bir şeyleri nasıl olup da a priori bir biçimde bilebilecegimizi
anlayamam; fakat (duyularımızın nesnesi olarak) nesnenin sezgi
yetimizin kuruluşuna uyması gerekirse, bu imkânı kavramakta hiçbir
güçlügüm olmaz... Tecrübenin kendisi, anlama yetisini içeren bilginin
bir türüdür; anlama yetisinin de, bende, nesnelerin bana verilmiş
olmalarından önce var olduklarını ve dolayısıyla, a priori olduklarını
varsaymam gereken kuralları vardır.

Tecrübeye formunu saglayan
zihnimiz ya da anlama yetimiz oldugu için, bizim tecrübenin yapısına ya
da formuna -bizim için tecrübe olabilmesi mümkün olacaksa eger, tüm
tecrübelerin paylaşmak zorunda oldugu foıma- ilişkin a priori bilgiye
sahip olmamız mümkün olur. Kant bu özel bilgi türüne `transendental'
bilgi adını verir, zira o her ne kadar tecrübemizin dogasıyla ilgili
olsa da, empiristlerin düşünmüş oldukları gibi, tecrübeden türetilmez.

Kant
tecrübemizin zorunlu yapısıyla ilgili iddialarını, sonraki felsefe için
önemli hâle gelecek olan, başka bir ayırımla daha ifade eder. Ayırım, a
priori ve a posteriori bilgi ayırımına kestirme yoldan gitmeyi
amaçlayan, `analitik' dogruyla `sentetik'dogru arasındaki ayırımdır.
Analitik dogruların, tıpkı basit tanımlar gibi, dogru ya da yanlış
oldukları, yalnızca içerdikleri kavramların anlamları sayesinde, veya
başka bir deyişle, analiz yoluyla bilinebilir. Örnegin, `Bekâr kişi
evlenmemiş erkektir' önermesi, içerdigi terimlerin en azından bir sarih
yorumuna baglı olarak, yalnızca tanım geregi dogru olan bir önermedir.
Kantçı terimlerle ifade edildiginde, yüklem konumunda bulunan kavram
(`...evlenmemiş erkektir') özne konumunda bulunan kavramda (`Bekâr
kişi') içerilir. Oysa, sentetik önermelerin dogruluklarına bu şekilde
karar verilemez. `Hiçbir kadın hiçbir zaman ABD Başkanı olmamıştır',
sadece sentetik olarak bilinebilecek olan bir dogrudur. Bu örnekte,
özne konumunda bulunan kavram, açıktır ki, yüklem konumunda bulunan
kavramda içerilmez (erkek olmak Başkan tanımının bir parçası degildir).
Kullandıgımız terimlerin anlamlarına baglı olan ve bize gerçek dünya
hakkında hiçbir şey söylemeyen analitik önermeler, a priori bilginin
makul örnekleridir. Onların dogru olduklarını gözlem ya da tecrübe
yoluyla keşfetmiyoruz. Sentetik dogruların en açık örneklerinin ise,
olgusal olarak bilgi verdikleri, aktüel veri ya da deneye dayandıkları
ve dolayısıyla a posteriori oldukları görülür. Kant için, tecrübenin
temel formu ya da yapısına ilişkin transendental bilgi, kritik bir
biçimde, hem sentetik ve hem de a priori dogruların daha az aşikâr olan
imkânını içerir. Başka bir deyişle, Kant'ın felsefesi bizim tecrübenin
yapısının önemsiz olmayan veya mühim bilgisine, her tür deneyden
bagımsız bir biçimde sahip olabilecegimize işaret eder. Kant bu yeni
yaklaşımını, çogu zaman yanlış anlaşılmış olan bir tasvirle,
`transendental idealizm' olarak betimler. Felsefi terimlerle ifade
edildiginde, idealizm genellikle, bir dış, maddî gerçekligin var
olmadıgı inancıyla birleştirilir. Yalnızca ideler vardır. Empirizm, bu
inanca götüren septik yolu saglar. Eger dış dünyaya ilişkin bütün
bilgimiz görünüşte `zihinde' olan duyumlardan geliyorsa, `oradaki' bir
şeyin duyumlarımıza tekabül ettigini nasıl bilebiliriz? Herşey bir
yana, biz düş gördügümüz ya da sanrılara kapıldıgımız zaman, benzer
duyumlara sahip oluruz, ama onların aldatıcı oldukları ortaya çıkar.
Tecrübemizin dogulugunu tahkik edebilmenin tek yolu diger duyumlardır,
fakat aynı problem onlar için de geçerlidir.
FaTaL
FaTaL
Yönetici
Yönetici

Erkek
Başak Horoz
Mesaj Sayısı : 2005
Yaş : 31
Nerden : Geldik Bu Dünyaya!!!
İş/Hobiler : Web & 3D Tasarım
Lakap : FaTaL / FeDo
Ruh Hali : Immanuel Kant’ın Eleştirel Felsefesi Yogun10
Rep : 945
Kayıt tarihi : 06/02/08

https://f3do.yoo7.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Immanuel Kant’ın Eleştirel Felsefesi Empty Geri: Immanuel Kant’ın Eleştirel Felsefesi

Mesaj tarafından FaTaL C.tesi Ekim 04, 2008 8:48 pm

Şüpheci idealistler, bizim dış dünyanın varoluşu ya da dogasının kesin
bilgisine sahip olamayacagımızı öne sürerler; biz yalnızca
duyumlarımızın bilgisine sahip olabiliriz. `Dini bütün piskopos'
Berkeley gibi dogmatik idealistler, maddî gerçeklik düşüncesinin bizzat
kendisinin tutarsız ya da çelişik olmasından ötürü, gerçekligin özü
itibariyle zihinsel oldugunu bilebileceklerini savlayarak, bir adım
daha ileri giderler. Bu görüşün çagdaş versiyonuna göre, gerçeklik
hakkındaki bütün önermelerimiz, `duyu verileri'yle ilgili olan kılık
degiştirmiş önermelerdir. Günümüzde `fenomenalizm' olarak bilinen
görüşe göre, fizikî nesnelerle ilgili önermeler, duyu verileriyle
ilgili önermelerden meydana gelen mantıksal konstrüksiyonlardır.
Dolayısıyla, bir agaçla ilgili bir önerme kurdugum zaman, o ilke olarak
duyumlarımla -gördügüm ve belli koşullar altında görecegim şeylerle-
ilgili bir kompleks önermeler dizisine indirgenebilir. Sagduyunun bir
dış maddî dünya ile ilgili olarak genelde öne sürdügünün tam tersine,
dış dünya hakkında bildiklerimi ifade eden önermeler, söz konusu önerme
dizilerinin ikincisidir.

Kant 'ın transendental idealizmi,
özellikle analitik yaklaşımı benimsemiş fılozoflar tarafından, yanlış
anlaşılmış ve yukarıdaki idealizm ya da fenomenalizmin bir versiyonu
olarak görülmüştür. Oysa, Kant 'ın transendental idealizmi, gerçekte,
onun `empirik' idealizm adını verdigi görüşün bütün formlarını çürütmek
için tasarlanmıştır. Kısaca, Kant , bize göründügü şekliyle dünyanın,
`görünüşler dünyası' ya da `fenomenal dünya'nın, kaçınılmaz bir
biçimde, zaman ve mekân içinde, birbirleriyle nedensel etkileşim içinde
bulunan nesnelerin maddî bir dünyası olarak tecrübe edildigini iddia
eder. Biz, dünyayı `kendinde var oldugu' şekliyle bilemedigimiz gibi,
`numenal' dünyanın `kendinde şeylerinin' fiilen bu şekilde organize
edildiklerini de bilemeyiz. Biz, sadece görünüşler dünyasının bilgisine
sahip olabiliriz; dünyanın gerçekte, tam tamına göründügü gibi oldugunu
varsayamayız. Ancak çok daha önemlisi bu, bizim yalnızca zihinlerimizin
içeriklerinin bilgisine sahip olabilecegimiz veya görünüşle gerçeklik
arasındaki ayırımın bir temeli olmadıgı -empirik idealistler tarafından
çıkartılan sonuç- anlamına gelmez. Allisoti un da işaret ettigi gibi,
Kant salt `görünüş' (Apparenı) ya da `yanılsama' (Schein) ile gerçeklik
arasında bir ayırım yapar. Söz konusu ayırım, insan bilgisinin mümkün
tek nesnesi olan `görünüşler dünyası' (Erscheinungen) içinde yapılır.
Kendi terimleriyle söylendiginde, Kant bir empirik realisttir:
Gerçekligin nesnel bir bilgisine erişebiliriz. Kant'ın görünüşle
gerçeklik arasındaki transendental ayırımının anlatmak istedigi şey,
farklı bir düzenle ilgilidir. Allison'un da söyledigi gibi, '

Transendental
düzeyde, ... görünüşlerle kendinde şeyler arasındaki ayırım, öncelikle,
şeyleri (yani, empirik nesneleri) `ele almanın', biri insan
duyarlıgının öznel koşullarıyla (zaman ve mekânla) ilişki içinde ve
dolayısıyla, `göründükleri' şekilde, digeri de bu koşullardan bagımsız
olarak, ve binaenaleyh `kendilerinde oldukları' şekilde olmak üzere,
iki ayrı yoluna işaret eder.

Kant 'ın transendental ayırımının
gözettigi amaç, şüphecilik ve empirik idealizm de dahil olmak üzere,
onun çogu metafıziksel karışıklıgın kaynagı olarak gördügü şeyin, yani
transendental realizmin altını oymaktır. Transendental realist,
görünüşleri kendinde şeyler olarak degerlendirir ya da başka bir
deyişle, onların `insan bilgisinin tümel, zorunlu ve dolayısıyla a
priori koşullarından' bagımsız oldugunu düşünür. Gerçekten de,
transendental realist, insan bilgisini sonsuz bir akıla ya da Tanrı'ya
açık olan mükemmel ya da mutlak bilginin aşagı düzeyde ya da bulanık
bir taklidi olarak anlar. Kant 'a göre, şüphecilik ve empirik idealizm
insan bilgisini bu şekilde anlamaya kalkışmanın dogal sonuçlandır.

Kant
'ın transendental realizmi reddedişi, böylelikle kendi Kopernik
devrimini daha anlamlı kılmasına da yardımcı olur. Kopernik, temelde
dinî nedenlerle, insanlık Tanrı'nın en önemli yaratıgı oldugu için,
yer- yüzünün evrenin merkezinde bulunması gerektiginde ısrar eden bir
kozmolojinin yıkılmasına katkıda bulundu. Benzer bir biçimde, Kant'ın
eleştirel felsefesine yükledigi esas ödev, daha önceki metafiziksel
karışıklıgın son çözümlemede dinî olan kaynaklarını yok etmektir. İnsan
bilgisi, yanıltıcı ve erişilemez olan tanrısal sezgi standartına göre
degil, bütünüyle insanî öge ya da terimlerle anlaşılmalıdır. Kant 'ın
transendental idealizmin yararını göstermeye çalışan ek ispatı, onun,
transendental bakımdan realist bir perspektifin sonucu olan
metafıziksel paradokslara ilişkin tartışmasında bulunur. Gerçeklik
hakkında, insan bilgisinin kaçınılmaz koşullarından soyutlanarak,
önemli bir şey söyleme teşebbüsü, 'kadîm ya da `dogmatik' metafizigin
çelişki ya da `antinomilerine' götürür. Critigue of Pure Reason [Saf
Aklın Eleştirisi] 'ın ikinci kısmı Transendental Diyalektikte, Kant
Kant 'ın tecrübemizin zorunlu yapısıyla ilgili iddiaları kanıtlama
teşebbüsleri, bununla birlikte, bir ihtilâf kaynagı olup çıkmıştır.
Özellikle de, onun `kategorilerin transendental dedüksiyonu' çok sıkı
bir incelemeye tâbi tutulmuştur. Transendental dedüksiyon,
tecrübemizin, Kant'ın bütün mümkün tecrübenin transendental koşulları
olduklarını iddia ettigi, temel karakteristiklerinin zarurîligini
gözler önüne sermeyi amaçlar. Kısacası, o, birbirleriyle nedensel
etkileşim içinde bulunan nesnelerin maddî dünyasıyla, tecrübenin
birlikli öznesini, eşdeyişle `tüm tasarımlarımıza eşlik edebilmesi'
gereken `düşünüyorum'u tanımlayan `sezgi formları' olarak zaman ve
mekânın zarurîligiyle `anlama yetisinin saf kavramları'nın
zorunlulugunu kanıtlama amacı güder.
FaTaL
FaTaL
Yönetici
Yönetici

Erkek
Başak Horoz
Mesaj Sayısı : 2005
Yaş : 31
Nerden : Geldik Bu Dünyaya!!!
İş/Hobiler : Web & 3D Tasarım
Lakap : FaTaL / FeDo
Ruh Hali : Immanuel Kant’ın Eleştirel Felsefesi Yogun10
Rep : 945
Kayıt tarihi : 06/02/08

https://f3do.yoo7.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Immanuel Kant’ın Eleştirel Felsefesi Empty Geri: Immanuel Kant’ın Eleştirel Felsefesi

Mesaj tarafından FaTaL C.tesi Ekim 04, 2008 8:48 pm

Kant 'ın söz konusu argümanı, güçlügü ile ün salmıştır; onu, burada
yeni baştan kurmaya kalkışmayacagım. Analitik felsefenin temel görüşü
açısından, Kant'ın transendental dedüksiyonlarının, herşey bir yana,
başarılı mantıksal dedüksiyonlar olmadıgı açık gibi görünmektedir.
Argümanlar olarak, onlar ya ikna edici degildirler veya pek büyük bir
önemi olmayan analitik iddialara indirgenebilirler. Sonuçta, analitik
fılozoflara göre, Kant 'ın felsefesinde çok büyük bir önemi olan
sentetik a priori dogrular sınıfının boş oldugu anlaşılır. Yalnızca,
analitik dogrular, ki bunlar son çözümlemede içeriksiz veya `totolojik'
dogrulardır, a priori bir biçimde bilinebilir. Analitik felsefe,
böylece, bu türden sorulara ilişkin tüm yeni `spekülatif' tartışmaların
önünü kesmek için, geleneksel felsefeye yönelik bütün eleştirilerini
kullanarak, Kant'ın kritik felsefesinin sert bir eleştirisinden yola
çıkar. Gerçekten de, analitik gelenek Hume 'un ya `olgu sorunlarından
(a posteriori ve sentetik) ya da `ide ilişkileri'nden (a priori ve
analitik) ibaret bir bilgi olarak anlaşılamayan herhangi bir bilginin,
hakikî bilginin degil, ama anlamsızın bir türü oldugu iddiasına döner.
Bu gelenek, felsefenin `cevaplayamadıgı' soruları hiç dikkate almaması
gerektigini öne sürerek, Kant'ın ikileminin olumsuz kutbunu vurgular.
Analitik filozoflar, bu genel egilimle, Kant'a göre, insan aklının ve
gerçekte, yaşayan ve eyleyen insan bireyinin `duyarsız kalamadıgı'
temel sorulara pek önem vermediler. Oysa Kıta Avrupası felsefesi
gelenegi, Kant 'ın ne yaparsak yapalım ilgisiz kalamadıgımız
metafiziksel, ahlâkî ve estetik sorular bulundugu kabulüne büyük bir
önem atfeder. Kıta Avrupası filozofları, aynı zamanda Kant 'ın
transendental dedüksiyonlarına da daha fazla sempatiyle bakmışlardır.
Onların bakış açılarından, bu argümanların sıkı mantıksal dedüksiyonlar
olmamaları şaşırtıcı degildir. Kant için, (Hume'un iki meşrû dogru
kategorisine tekabül gelen) mantıksal dedüksiyonla gözlem veya deney,
bilgi sınırları dahilindeki normal empirik kullanımı bakımından, teorik
aklın temel özellikleridir. Onun, söz konusu anlam içinde, anlama
yetisinin (Verstan) sınırlarını tesbit etmek üzere tasarlanan kendi
eleştirel felsefesi, bu sınırların ötesine geçme riskini kaçınılmaz
olarak göze almak durumundadır. Felsefî refleksiyon, anlama yetisinin
daha sınırlı ve hiç şüphe yok ki, daha güvenilir yöntemlerine
indirgenemez. Açıktır ki, Kant da, transendental argümanlarını sıkı
mantıksal dedüksiyonlar olarak düşünmedi. Dieter Heinrich, onun aklında
her şeyden önce hukukî bir paradigma ve yasal delil standartlarının
oldugunu öne sürmüştür.

Felsefî açıklamalar, hiçbir zaman
itiraz kabul etmeyen kanıtlamalar olmayıp, zorunlulukla holistik olan
ve `haklı kılınmak için benimsenen söylem formları' kadar asla açık ve
dakik olmayan inceleme/denemelerdir (prohationes).`Aklın' (Vernunft)
bir faaliyeti olarak felsefi refleksiyon, bilgi ya da anlama yetisinin
emin ama dar olan sınırlarının ötesinde iş görür. Ondan sonra yaşamış
olan Kıta Avrupası filozofları, Kant 'a ilişkin empirist ve daha
sonraki analitik yorumların genel egilimiyle tam bir karşıtlık içinde,
`salt' anlama yetisine zıt olarak felsefî akla çok büyük bir deger
verirler. Keza, ahlâkî ya da pratik akıl ve yargıyla meşgul olan ikinci
ve üçüncü eleştiriler, Kıta Avrupası gelenegi için de, daha büyük bir
rol oynar. Ahlâkî ve politik sorular, Kant'ın, bir olgunlaşma ya da
bagımlılıktan kurtulma süreci olarak tanımladıgı Aydınlanma
kavrayışının kesinlikle merkezinde yer alır: `Aydınlanma insanın,
gücünü kendisine zorla kabul ettiren çocukluktan çıkışıdır. Çocukluk
ise, kişinin kendi aklını başkalarının rehberligi olmadan
kullanamamasıdır. Bununla birlikte, o yalnızca, kısıtlayıcı baglardan
kurtarılmış olgusal ya da bilimsel açıklamâ arayışını düşünmedigini
yeterince açık hâle getirir. Sadece, `anlama yetim olarak hizmet
görecek bir kitap'tan degil, fakat `vicdanım olarak hizmet edecek bir
papaz'dan ve `otokratik despotizm'- den de, olgunlugun önündeki
engeller diye söz edilir. Düşüncelerini sorumluluk sınırları içinde
ifade etme özgürlügü, dinî konulardaki özgürlük, yasamaya ilişkin
serbest tartışma, bütün bunlar sona ermemiş olan Aydınlanma sürecinin
özsel ögeleridir. `Özgür düşünme', `insanların giderek daha fazla özgür
eyleyebilmeleri' için, `bir halkın zihniyetini yavaş yavaş etkileyen'
bir tohum'dur.. Kant'ın, Aydınlanma projesi karşısında daha eleştirel
bir tavır takınan halefleri, düşünce ve tecrübenin sanatsal, estetik ve
dinî alanları kadar ahlâk ve politikayla ilgili sorunlar üzerinde daha
fazla yogunlaşma egilimi gösterdiler.

Çagdaşlarından
bazılarının tersine, Kant , Aydınlanma felsefesinin ahlâk ve din için
ciddî bir problem yarattıgının kesinlikle farkındaydı. Herşeyin
ötesinde, maddî neden ve sonuçların bir alt alta dizilişi olarak,
katışıksız bir biçimde mekanist bir dünya görüşü, özgürlük ve ahlâkî
sorumluluk kavramlârının altını kazıyor gibi görünür. La Mettrie 'nin
(1709-1751) Man a Machine[Makine İnsan] 'i benzeri bir eserin telkin
ettigi gibi, insan varlıkları yalnızca nedensel güçlerin oyuncakları,
onların eylemleri de biyolojinin veya toplumsal koşullanmanın sonuçları
ise eger, bu takdirde onları özgür ve sorumlu failler olarak görmenin
pek bir manası yok gibidir.

Aydınlanmanın bilimsel
rasyonalitesinin ahlâkî ilke ya da buyrukları nasıl olup da
destekleyebilecegi (Hume'un terimleriyle söylendiginde, `olması
gereken'in [degerin] nasıl olup da `olan'dan (olgudan]
çıkarsanabilecegi) hususu da açık degildir. İnsan eylemlerine ilişkin
nesnel bir ahlâkî deger biçmenin temelleri de çok ' gözle görülür bir
biçimde çökertilir.Kant 'ın buna tepkisi, ahlâkî yargı için, bilimsel
akıldan bagımsız olan saglam bir temel .tespit etmeyi amaçlayan, ikili
bir stratejiden oluşur. Herşeyden önce, saf aklın eleştirisi, bilimsel
rasyonalite ya da anlama yetisinin aşırı iddialarına, (Kant'a ilişkin
bazı empirist yorumların da öne sürdügü gibi) ahlâk ve dinin
iddialarını reddetmek için degil, fakat tam tamına `inanca kapı açmak'
için, sınır çeker. İkinci baskının Önsöz'ünde, Kant şunu söyler:
FaTaL
FaTaL
Yönetici
Yönetici

Erkek
Başak Horoz
Mesaj Sayısı : 2005
Yaş : 31
Nerden : Geldik Bu Dünyaya!!!
İş/Hobiler : Web & 3D Tasarım
Lakap : FaTaL / FeDo
Ruh Hali : Immanuel Kant’ın Eleştirel Felsefesi Yogun10
Rep : 945
Kayıt tarihi : 06/02/08

https://f3do.yoo7.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Immanuel Kant’ın Eleştirel Felsefesi Empty Geri: Immanuel Kant’ın Eleştirel Felsefesi

Mesaj tarafından FaTaL C.tesi Ekim 04, 2008 8:49 pm

Binaenaleyh, inanca kapı açmak için bilgiyi sınırlamanın zarurî
oldugunu gördüm. Metafizigin dogmatizmi, yani metafizikte, önceden saf
aklın bir eleştirisi yapılmadan ilerleme kaydetmenin mümkün oldugu
önyargısı, ahlâka düşman olduktan başka, hep dogmatik olan, bütün bu
inançsızlıgın kaynagıdır.

Onun kendi dinî inançları, teolojik
ögretiden ziyade, ibadete önem veren Lutherci bir akım olan Piyetizmden
etkilenmiştir. Kant'ın stratejisinin ikinci, daha önemli kısmı, ahlâk
ve dine, onun saf akla ilişkin eleştirisiyle tutarlı olan, saglam bir
temel temin etmekten meydana gelir. Gerçekten de, o aynı akılyürütme
çizgisini sürdürür. Onun ahlâkî yargının nesnelligine ilişkin
alternatif açıklaması, pratik tecrübemizin transendental koşullarına
ilişkin bir incelemeye dayanır. Eger ahlâkı insan varoluşunun bir
olgusu olarak görüyorsak, bu takdirde onun imkânının zorunlu koşulları
nelerdir? Ahlâkî tecrübe ve yargının zarurî `postülaları' nelerdir?

Kant
'ın cevabı, özgür olmadıgımız takdirde, eylemlerimizden sorumlu
tutulamayacagımız ve eylemlerimize ahlâkî yargılar uygulanamayacagı
için, ahlâkın temel postülasının özgürlük oldugu şeklindedir. Bununla
birlikte, özgürlük, Kant'ın fizikî dünyanın temel bir özelligi oldugunu
gösterdigi, nedensel zorunlulukla uzlaştırılmalıdır. O, bu uzlaştırmayı
gerçekleştirmek için, fenomenal dünya ile numenal dünya arasındaki
ayrımdan yararlanır. Özgürlük, nedensel olarak belirlenmiş empirik ya
da fenomenal benin degil de, numenal ya da akılla anlaşılabilir benin
bir özniteligi olarak anlaşılır.Başka bir biçimde söylendiginde,
özgürlük kendimizi, aynı anda fizikî, ve dolayısıyla nedensel olarak
koşullanmış varlıklar olsak bile, bir yandan da dünyadaki failler olan,
ben-bilincine sahip kişiler olarak düşünme tarzımızın temel bir
özelligidir. Kant , kendi ahlâk anlayışının, özgür ya da ahlâkî eylemin
tikel insan bireylerinin veya fenomenal benlerin 'empirik`
güdülenmelerinden, arzu ve itkilerinden tümüyle arındırılmış bir şey
olması gerektigi sonucuna götürdügünü düşünür. Ahlâkî bir eylem,
bireyin belli bir çıkarı ya da arzusunun degil de, yalnızca dogru olanı
yapma niyetinin sonucu olmalıdır. Ahlâkın `sentetik a priori' ilkeleri,
şu hâlde, ayırd edici tüm bireysel özellikleri silinmiş, soyut bir
rasyonel irâde ya da fail kavramından türetilmelidir. Birey, yalnızca
aklın ürünü olan evrensel bir ahlâk yasasına uygun olarak eylediginde,
özgür ve ahlâkî bir biçimde eyler.

Sonuçta, Kant'ın ünlü
`kategorik buyrugu', ahlâkî özneleri, eylemlerinin maksimlerini (temel
kural)`evrenselleştirme'ye davet eder: `Yalnızca, aynı zamanda evrensel
bir yasa hâline gelmesini isteyebilecegin maksime göre eyle!' Bu,
`başkalarının sana yapmalarını istedigin şeyleri yapmalısın' diyen daha
ünlü `altın kural'ın Kant 'taki versiyonudur. Kant'ın kategorik
burugunu açıklamak için kullandıgı örneklerle, ahlâksız eylemlerin,
herkesin yapabilecegi örnekler olarak görüldügü zaman, kendi
kendilerini çürütücü hâle geldiklerini göstermek amacı güdülür. Buna
göre, yalan söylemek, yalnızca insanların çogu dogruyu söyledigi
takdirde, etkili olur (yalana inanılır ve yalan söyleyen kişinin gizli
emellerine hizmet edilir). Herkes yalan söylerse (bu eylemin maksimini
evrenselleştirdigimiz takdirde, söz konusu olan hipotez), o zaman hiç
kimseye inanılmaz ve hem dogruyu söyleme kurumunun hizmet ettigi
amaçlar ve hem de yalancının emelleri kaçınılmaz olarak boşa çıkar.
Kant'ın, birincisine eşdeger olması hedeflenen formüllerinin bir
digerinde, kategorik buyruk, başkalarını asla ve asla sadece araçlar
olarak degil, fakat her zaman kendilerinde amaçlar olarak görmek
gerektigi buyruguyla ifade edilir:

insan, ve genel olarak da,
her rasyonel varlık, sadece~şu ya da bu irâdenin keyfi kullanımı için
bir araç olarak degil. kendinde bir amaç olarak varolur: O, ister
kendisine, isterse başka rasyonel varlıklara yönelmiş olsun, tüm
eylemlerinde aynı zamanda hep bir amaç olarak görülmelidir. (Biz her ne
kadar, her iki tarafın da özerkligine saygı gösterdigi sürece, tüm
tarafların hiç şüphe yok ki yararına olan ilişkilere gönül rızası ile
girebilsek de) Başka insanları hiçbir zaman salt kendi kişisel
amaçlarımızın araçları olarak kullanmamalıyız. Ahlâkî bir biçimde
eylemek, başkalarına akılla anlaşılabilir veya rasyonel varlıklar ve
dolayısıyla ahlâkî amaçlar olarak muamele etmek demektir.

Kant'ın
en anlamlı, ama maalesef, en karanlık degerlendirmelerinden bazıları,
onun eleştirilerinden üçüncüsünde, estetik yargı ile teleolojik
yargının birbirleriyle ilişkili olan eleştirilerini içeren Critique of
Judgment [Yargı Gücünün Eleştirisi] 'ta yer alır. Kant , sanat
felsefesine etkili bir katkı yapmış olmanın yanında, saf aklın
eleştirisiyle pratik aklın eleştirisi arasında bir köprü olarak
tanımlanan şeyi saglamıştır. Stuart Hampshire'ın sözleriyle, `bizi
azgın dogadan rasyonel özgürlüge götüren bir köprü vardır. Estetik
tecrübe, insan yaşamının görünüşte mukayese edilemez olan iki boyutu,
yani bir yandan (empirik ya da bilimsel bilginin nesnesi olan) fizikî
doganın deterministik alanı içindeki bedensel varoluşumuzla, diger
yandan da yalnızca pratik aklın evrensel buyruklarına itaat eden özerk
rasyonel failler olarak varoluşumuz arasındaki şiddetli karşıtlıgı
yumuşatır. Dogal güzellige ilişkin estetik tecrübemiz, başarılı sanat
eserinin gözle görülür olan dogal zorunlulugunu yansıtan bir bilinç
-her ne kadar, `kendinde bir amaç olarak', belirli bir işleve hizmet
etmese dahi, onun oldugundan başka türlü olamayacagı hissi- dogurur.
Bir sonuç olarak, biz 'dogada kendimizi evimizdeymiş` gibi hissetme
imkânı buluruz:
FaTaL
FaTaL
Yönetici
Yönetici

Erkek
Başak Horoz
Mesaj Sayısı : 2005
Yaş : 31
Nerden : Geldik Bu Dünyaya!!!
İş/Hobiler : Web & 3D Tasarım
Lakap : FaTaL / FeDo
Ruh Hali : Immanuel Kant’ın Eleştirel Felsefesi Yogun10
Rep : 945
Kayıt tarihi : 06/02/08

https://f3do.yoo7.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Immanuel Kant’ın Eleştirel Felsefesi Empty Geri: Immanuel Kant’ın Eleştirel Felsefesi

Mesaj tarafından FaTaL C.tesi Ekim 04, 2008 8:49 pm

Begeni yargısı açısından, güzel bir sanat eseri, dogadaki canlı bir
organizmanın kendi kendini şekillendiren canlılıgına sahiptir. Kendi
belirsiz amaçlılıklarıyla birlikte, doganın şekillendirici güçleri ve
insan varlıklarının özgür, şekillendirici güçleri arasındaki boşluk
kapanmıştır. İnsan varlıkları, bölünmüş benlerinin ahlâkî çabalarda
yarattıgı gerilime ragmen, kendilerini dogada önemli ölçüde
evlerindeymiş gibi hissederler. ...Ahlâklı insanla dogal süreçler
arasındaki tehdit edici boşlugu diger taraftan hareketle kapatırken,
dogal güzelligi, dogal varlıklarla ilgili `dogal süreçleri amaçsız bir
mekanizma olarak degil de, sanatla benzerlik içinde' degerlendiren, bir
görüşü talep eden bir şey olarak görürüz. Kant, en azından 1787
ertesine kadar, dogadaki amaçlılıgı, Tanrı'nın amaç gözeten plânının
aktüel ürünü olarak görmez. Bununla birlikte, evrene estetik açıdan,
sanki o bir amaç gözetilerek yaratılmış ya da düzenlenmişçesine, deger
biçişimiz, bizim ahlâkın egilip bükülmez taleplerini maddî dünyanın
olgusal kayıtsızlıgıyla bagdaştırmamızı kolaylaştırır. Kant'ın bu
anlamlı mülahazaları Kıta Avrupası gelenegi içinde yer alan diger
düşünürler tarafından kabul görmüştür. Örnegin, Friedrich Schiller ,
`İnsanın Estetik Egitimi Üzerine' başlıgını taşıyan denemesinde,
sanatı, insanlık için ahenkli, organik bir birligin yeniden ele
geçirilmesinin aracı olarak görür. Güzellik `doga hâli'nden
(Naturstaat), salt fızikî bir boyutu olan bireyin tam zıddı olan
ahlâklı bireyin ihtiyaçlarına daha uygun gelen ahlâkî evreye
(sittlicher Staat) giden yoldur. Güzellik özgürlük yoludur. Kant 'ın
üçüncü eleştirisiyle Aydınlanma ve moderniteye Romantizm, Hegel ve
diger Kıta Avrupası düşünürleri tarafından yöneltilen eleştiriler
arasında, işte bu genel egilim açısından da, yakınlıklar olacaktır.


Kaynak: Kıta Avrupası Felsefesine Giriş- Türkçesi: Ahmet Cevizci -Paradigma-1998

Kritisizm Nedir?

Alman düşünürü Immanuel Kant'ın ögretisi...

Kant'a
göre felsefe araştırması, bir degerlendirme (eleştiri) olmalıdır.
Felsefe, us (Al. Vernunft)'la yapılıyor. Öyleyse usu degerlendirmek,
onun ne oldugunu ve ne olmadıgını iyice bilmek gerek. Felsefe nasıl bir
usla yapılıyor?.. Deneyden yararlanmayan bir salt us (Os. Akli mahiz,
Fr. Raison pure, Al. Reinen vernunft)'la. Öyleyse salt us nedir?

Kant'ın
üç büyük yapıtından ilki olan Salt Usun Eleştirisi (Kritik Der Reinen
Vernunft, 1781) bu sorunun karşılıgını araştırır. Salt us, duyarlıgın
(Al. Sinnlichkeit) verilerinden alınmamış olan (a priori) bir bilgiyi
gerçekleştirdigi iddiasındadır. Buysa nesneler düzenini aşarak düşünce
düzenine yükselmek demektir. Öyleyse salt usun bilme yöntemi bir
aşkınlık yöntemi'dir.

Salt us bu yöntemle gerçek bir bilgi
edinebilir mi? Öyleyse bilgi nedir, önce onu tanımlamak gerek. Kant'a
göre her bilgi, bir yargı (Al. Urteil)'dir. Ne var ki her yargı, bir
bilgi (Al. Kenntnis) degildir. Örnegin "her cisim yer kaplar" yargısı
bize yeni bir bilgi vermez, çünkü "cisim" kavramı esasen "yer
kaplamayı" içerir; bu yargıda sadece bir çözümleme yapılıyor ve "cisim"
kavramı çözümlenerek kendisinde esasen bulunan bir bilgi hiçbir geregi
yokken yeniden ortaya konuyor.

Oysa "bu yük agırdır" yargısı
bize yeni bir bilgi verir, çünkü "yük" kavramı kendiliginden agır ya da
hafif oldugunu bildirmez; burada, ötekinin tersine, bir çözümleme degil
bir bireştirme yapıyoruz ve "yük" kavramıyla "agır" kavramını
birleştirerek yeni bir bilgi elde ediyoruz. Demek ki bize bilgi veren
yargılar, çözümsel yargılar degil, bireşimsel yargılar'dır. Salt us bu
bireşimsel yargıyı aşkınlık yöntemiyle, deneyi aşarak
gerçekleştirebilir mi? Kant bu soruya kesin olarak şu karşılıgı
veriyor:

Gerçekleştiremez. Böylece metafizigi kesin olarak
yıkmış oluyor: Salt us, deneyden yararlanmadan hiçbir bilgi
gerçekleştiremez. Öyleyse metafizik tasarımlar, insanların romantik
düşlerinden başka bir şey degildirler. (Bu vargı, Kant'ın materyalist
yanını belirtir ve Engels bunun içindir ki kendisine utangaç
materyalist der).

Kant öncesi felsefenin tanrılaştırdıgı us,
böylelikle tahtından indirilmiş olmaktadır; artık, aşkınlık yöntemiyle
çalışan salt usa güvenilmeyecektir. Kant araştırmakta, eşanlamda
eleştirmekte devam ediyor: Salt us, bireşimel yargı olan bilgi'yi niçin
gerçekleştiremez?. Çünkü us, sadece bir bireştirme işini
gerçekleştirmektedir ve bu iş için gerekli gereçleri nesneler
düzeninden almaktadır.

Elimizle tuttugumuz taşı yere bırakınca
onun düştügünü görüyoruz ve ancak ondan sonradır ki (a Posteriori)
"bırakılan taş düşer" bilgisini edinebiliyoruz. Bu deneyi yapmadan önce
(a priori) bu konuda hiçbir bilgimiz olamaz. Bize bu gereçleri veren
duyarlık'tır. Duyarlık, bu gereçleri bize nasıl veriyor? Zaman ve mekân
içinde veriyor. Oysa nesneler düzeninde zaman ve mekân diye bir şey
yoktur.

Demek ki bunlar duyarlıgın dışardan almadıgı, kendinden
çıkardıgı bir şeylerdir ve duyarlık bunları katmadan, dışardan aldıgı
hiçbir şeyi bize gönderemez. Bunlar, deneyden elde edilemeyeceklerine
göre, usun verileri midir? Kant, bu soruya da kesinlikle şu karşılıgı
veriyor: Hayır, bunlar usun verileri olamaz. Çünkü küçük çocuklar zaman
ve uzayı düşünmeksizin bilirler, hiçbir ussal işlemi
gerçekleştiremedikleri halde sevdikleri şeylere yaklaşır ve
sevmedikleri şeylerden uzaklaşırlar. Öyleyse, duyarlık, ne nesneler
düzeninden ne de düşünce düzeninden aldıgı bu şeyleri nasıl elde
etmiştir?.. Kant, bu soruya, kendine özgü bir karşılık veriyor: Sezi
(Al. Ansehauung)'yle.

Kant'a göre bunlar birer biçim'dir ve
ancak duyarlıgın sezisiyle elde edilebilir. Zaman iç duyarlıgın
biçimidir, içimizden gelen her duygu zamanla birliktedir; mekân dış
duyarlıgın biçimidir, dışımızdan gelen her duygu mekânla birliktedir.
Katılmadikları hiçbir duyumun gerçekleşemeyecegi bu biçimler, usun
verileri olmadıkları halde deneyüstü (Al. Transzendentale)'dürler.
Deneyden çıkarılmamışlardır ama bunlarsız da deney yapılamaz.

Görüldügü
gibi, Kant, artık aşkın (Al. Transzendent) kavramından deneyüstü (Al.
Transzendental) kavramına geçmektedir; ona göre aşkın bilgi olamaz ama
deneyüstü bilgi olabilir. Bir soru daha gerekiyor: Deneyden gelen
verilere duyarlıgn seziyle elde ettigi birimlerin katılması, bilimsel
bir bilgiyi gerçekleştirmeye yeter mi? Yetmeyecegini söyleyen Kant,
sonunda, us'a deneyüstü bir görev bulmuştur: Bireştirme işi.
FaTaL
FaTaL
Yönetici
Yönetici

Erkek
Başak Horoz
Mesaj Sayısı : 2005
Yaş : 31
Nerden : Geldik Bu Dünyaya!!!
İş/Hobiler : Web & 3D Tasarım
Lakap : FaTaL / FeDo
Ruh Hali : Immanuel Kant’ın Eleştirel Felsefesi Yogun10
Rep : 945
Kayıt tarihi : 06/02/08

https://f3do.yoo7.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Immanuel Kant’ın Eleştirel Felsefesi Empty Geri: Immanuel Kant’ın Eleştirel Felsefesi

Mesaj tarafından FaTaL C.tesi Ekim 04, 2008 8:49 pm

Kant'a göre us bu görevi gerçekleştirmeseydi, ne duyuların verileri ve
ne de duyarlıgın katkıları bilimsel bilgiyi gerçekleştirebilirdi.
Öyleyse us, bu bireştirme işini nasıl yapıyor? Duyarlıgın katkısıyla
birlikte gelen bilgi gereçlerini düzenleyici kalıplara (Tr. Ulam, Al.
Kategorie) sokarak. Us, bu kalıpları ne deneyden ve ne de duyarlıgın
sezişinden almıştır; bu kalıplar onda temel olarak vardırlar ve
kendisiyle birliktedirler. Demek ki, Kant'a göre bilgi, gene de,
nesneler düzeninde degil, us'un düşünme düzeninde (Al. Verstand)
gerçekleşmektedir. Kant, böylelikle kendi düşünme yöntemini de bulmuş
oluyor: Deneyüstü yöntem (Al. Transzendental methode).

Kendi
kurdugu bu terimle, eleştirici bakışını dilegetirerek, bilgi'nin
duyuların ürünü oldugunu savunan duyumculuk'la anlıgın ürünü oldugunu
savunan anlıkçılık'ın üstüne aşıyor ve gerçegin, her ikisinin birleşik
bir üstünde'liginde oldugunu ileri sürüyor.

Önemli olan şudur
ki, Kant, deneyüstü'ne deney'le bagıntısını kesmeden çıkmaktadır. Us,
bireştirme görevini gerçekleştirirken deneyle bagıntısını koparırsa —ki
fizigin üstüne yükselme anlamında metafizik budur— aşkın'ın alanına
girer ve köksüz düşler kurmaya başlar. Kant'ın deneyüscülügü, bir
bagıntıcı deneyüstücülük'tür. Bu düzeyde ancak deneyden gelen veriler
birleştirilir, salt usun kurguları bireştirilemez. Usun bireştirici
kalıpları, deneyle hiçbir ilgileri olmayan ve deneyden çıkarılmamış
önsel (a priori) kalıplardır ama ancak deneyin verilerini bireştirmekte
işe yarayabilirler.

Kavramlar'la nesneler asla kopmaksızın
bagıntılı olmalıdır. Metafizik, bu bagıntıyı gerçekleştiremedigi
içindir ki metafizik bilgi olamaz. Yoksa, Kant'a göre; kesin, tümel,
her zaman ve her verde geçerli bilgi elbette deneyüstü önsel bir
bilgidir. Çözümsel yargıların tümü sonsaldır, deneyden sonra
gerçekleşmişlerdir ve bu yüzden bilimsel ve kesin bir bilgi vermezler.
Bireşimsel yargıların da önsel olanları vardır ama sonsal olanları da
vardır. İşte asıl kesin ve bilimsel bilgi bu önsel bireşimsel
yargı'lardadır.

Örnegin matematik yargıların tümü bu
niteliktedir, "iki kez ikinin dört ettigi" yargısı hiçbir deneyden
çıkarılmamıştır. Çünkü deney sınırlıdır, bin deney yaparız ama bin
birinci deneyde ne elde edecegimizi bilemeyiz. Matematik yargılar,
deneyden çıkmamış önsel bireşimsel yargı'lardır ama bir bakıma bu
karakterde olan metafizik yargılara benzemezler, çünkü her zaman deneye
uzanabilirler. İki kez ikinin dört ettigi her zaman denenebilir,
Tanrı'nın varlıgı hiçbir zaman denenemez. (Kant, bu düşüncelerinden
ötürü, 1794'te Gillaume II. hükümetinden bir ihtar almış ve din
konusunda yazı yazması yasaklanmıştır).

Kant, usun önsel
kalıplarını, Aristoteles'ten de yararlanarak, yargı biçimlerinden
çıkarıyor. On iki yargı biçimi vardır, öyleyse bunlardan her birini
meydana getiren —kendisiyle biçimlendiren— on iki kalıp olmalıdır. Bir
yargı, ya "insanlar ölümlüdür" önermesinde oldugu gibi tümel (Os.
Külli, Fr. Universel), ya "kimi insanlar erdemlidir" önermesinde oldugu
gibi tikel (Os. Cüz'i, Fr. Particulier), ya da "Sokrates düşünürdür"
önermesinde oldugu gibi özel (Os. Hususi, Fr. Singulier) olur.

Bunları
meydana getiren kalıplar, sırasıyla: Tümellik (Os. Külliyet, Al.
Allheit), çokluk (Os. Kesret, Al. Vielheit), teklik (Os. Vahdet, Al.
Einheit) kalıplarıdır ki nicelik (Os. Kemmiyet, Al. quantitaet) ana
kalıbında toplanırlar. Bir yargı, ya "Herakleitos usludur" önermesinde
oldugu gibi olumlu (Os. İcâbi, Fr. Affirmatif), ya "Diogenes uslu
degildir" önermesinde oldugu gibi olumsuz (Os. Selbi, Fr. Négatif), ya
"ruh ölmezdir" önermesinde oldugu gibi sınırlayıcı (Os. Tahdidi, Fr.
Limitatif) olur.

Bunları meydana getiren kalıplar, sırasıyla:
Varlık (Os. Hakikat, Al. Realitaet), yokluk (Os. Selb, Al. Negation),
sınırlıtık (Os. Mahdudiyet, Al. Limitation) kalıplarıdır ki nitelik
(Os. Keyfiyet, Al. qualitaet) ana kalıbında toplanırlar. Bir yargı, ya
"Tanrı iyilikçidir" önermesinde oldugu gibi kesin (Os. Hamli, Fr.
Catégorique), ya "Tanrı iyilikçiyse kötüleri sevmez" önermesinde oldugu
gibi varsayımsal (Os. Şartı, Fr. Hypothétique), ya "Tanrı ya iyilikçi,
ya da kötülükçüdür" önermesinde oldugu gibi ayrık (Os. Munfasil, Fr.
Disionctif) olur.

Bunları meydana getiren kalıplar, sırasıyla:
Tözlülülük (Os. Cevheriyet, Al. Substantialitaet), nedensellik (Os.
İlliyet, Al. Causalitaet), karşılıklık (Os. Müşâreket, Al.
Wecheelwirkung) kalıplarıdır ki ilişki (Os. İzâfet, Al. Relation) ana
kalıbında toplanırlar. Bir yargı, ya "insanlık belki dik yurümeyle
başlamıştır" önermesinde oldugu gibi belkili (Os. İhtimâli, Fr.
Problématic), ya "Tanrının iyilikçi olması gerekir" önermesinde oldugu
gibi zorunlu (Os. Zaruel, Fr. Apodictique), ya "dünya yuvarlaktır"
önermesinde oldugu gibi savlı (Os. Tahkiki, Fr. Assertorique) olur.

Bunları
meydana getiren kalıplar, sırasıyla: Olanaklılık (Os. İmkân, Al.
Möglichkeit), zorunluk (Os. Vücub, Al. Nothwendigkeit), gerçeklik (Os.
Hâriyet, Al. Wirklichkeit) kalıplarıdır ki kiplik (Os. Darp, Al.
Modalitaet) ana kalıbında toplanırlar. Görüldügü gibi Kant, deney
verilerinin ancak on iki biçimde birbirleriyle bireştirilebilecegini
ileri sürmektedir. Bu on iki biçimi de dört ana biçimde (nicelik,
nitelik, ilişki, kiplik) topluyor.

Bunlann içinde en önemli
buldugu ilişki'dir. Çünkü her bireşim bir ilişkiyi dilegetirir. Bu
ilişkilerden de zorunlu olarak nedensellik ve süreklilik yasaları
çıkar. Bu yasalar da, kendilerinden çıkarıldıkları kalıplar gibi,
önseldirler. Kant, bu önsel, deneyden alınmamış, usun kendi malı olan
kalıpların, ilkelerin ve yasaların uygu alanını sınırlarken sadece
metafizik yolunu kapamakla kalmıyor; fizik yolunu da kapayarak
bilinemezci üçüncü felsefe'nin kapılarını açıyor.
FaTaL
FaTaL
Yönetici
Yönetici

Erkek
Başak Horoz
Mesaj Sayısı : 2005
Yaş : 31
Nerden : Geldik Bu Dünyaya!!!
İş/Hobiler : Web & 3D Tasarım
Lakap : FaTaL / FeDo
Ruh Hali : Immanuel Kant’ın Eleştirel Felsefesi Yogun10
Rep : 945
Kayıt tarihi : 06/02/08

https://f3do.yoo7.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Immanuel Kant’ın Eleştirel Felsefesi Empty Geri: Immanuel Kant’ın Eleştirel Felsefesi

Mesaj tarafından FaTaL C.tesi Ekim 04, 2008 8:49 pm

Kant'a göre us, deneyin verileriyle bagını koparıp metafizik
yapamayacagı gibi deneyin verilerinin arkasına geçerek fizik de
yapamaz. Çünkü deney bize sadece görünenler (Al. Erscheinung)'i
vermektedir. Bizse bu görünürlerin ardında bir de kendilik (Al. Ding an
sich) hayal ediyoruz ve yukarı sınırı aşmaya çalıştıgımız gibi bu aşagı
sınırı da aşmaya çalışıyoruz. Kant, bu her iki aşamayı da aynı aşma
(Al. Transzendent) saymakta ve usun kalıplarının sadece şeyin görüneni
(fenomen)'ne uygulayıp şeyin kendisi (numen)'ne uygulanamayacagını
söylemektedir. Kant, böylelikle, usun sınırını kesinlikle çizmiş
oluyor. Bu sınır şeyin kendiligi'dir ve hiçbir zaman aşılmamalıdır,
çünkü bilinemez.

Kant'ın oluştugu ortam, bir
matematik-fizik-usçuluk ortamıdır. Nitekim genç Kant da üniversiteyi
fizik doktora teziyle bitirmiştir. Matematigin ve fizigin ilkeleri usun
ürünü sayılmakta, gerçege us yoluyla varılabilecegini savunan Antikcag
Elea'lılarının düşüncesi Leibniz-Wolff ögretisinde en yüksek aşamasına
ulaşmış bulunmaktadır. İngiltere'den gelen yepyeni bir ses, David
Hume'un sesi, usun eleştirilmesini ve yetilerinin geregi gibi
belirtilmesini ögütlemektedir.

Tarihsel düşünce diyalektigi
XVIII. yüzyıl sentezini us'ta gerçekleştirmiştir. Böyle bir ortamda
Kant, zorunlu olarak yapması gerekeni yapmış ve şu sonuca varmıştır:
"Bizler, gizlerle dolu bir evrende bir düşün düşünü görmekteyiz.
Gerçekte bildigimiz hiçbir şey yoktur. Sezişlerimizin, kavramlarımızın,
deneydışı ide'lerimizin içine gömülmüşük; bir şeyler kuruyoruz. Ne var
ki, bildigimizi sandıgımız şey sadece olaylardır. O olaylar ki,
bilmedigimiz bir nesneyle asla bilemeyecegimiz bir öznenin birbirlerine
olan ilişki'sinden dogmuştur". Nesneyi bilmiyoruz, özne'yi de asla
bilemeyecegiz, us'a zorunlu olarak bu iki bilinemez'in ortasindaki
ilişki alanı kalıyor. Oysa us, özgür olma dilegindedir; aşma çabaları
bu yuzdendir.

Salt Usun Eleştirisi'nde bu özgürlük dileginin işe
yaramadıgı anlaşılmıştır; salt us deneyle olan bagını kopararak kuram
yapamıyor, ama eylem de yapamaz mı?.. Kant'ın ikinci büyük yapıtı
Uygulayıcı Usun Eleştirisi (Kritik Der Praktischen Vernunft, 1788) bu
sorunun karşılıgını arayacaktır. Zorunlukla olan'ın karşısında bir de
özgürlükle olan var. Öteki bilim, buysa törebilim alanıdır. Us, salt
olamıyor ama uygulayıcı olabilir. Ne var ki bu durumda adı degişerek
irade olur. Dogru'nun duyusu nasıl nesneler düzeninden düşünce düzenine
yükselip biçimlenmek zorundaysa, iyi'nin duyusu da öylece düşünce
düzeninde biçimlenip nesneler düzenine inmek zorundadır. Özgürlükle
olmayan iyiligin hiçbir anlamı olamaz.

Ceza korkusu, armagan
umudu, begenilme istegi, görenege uyma zorunlugu vb. gibi etkenlerle
gerçekleştirilen iyilik, gerçek iyilik degildir. Demek ki usun
uygulayıcı olarak çok önemli bir görevi var: İyiligi, özgürlükle, salt
iyilik için gerçekleştirmek. Bu özgürlük, duyarlıgın bütün etkilerinden
kurtulmuş bir özgürlük olmalıdır. Özgürlük zorlamaz, sadece yükümlü
kılar. Törebilimsel yasa, fizik yasa gibi zorunlu olamaz. O, serbest
bir serim işidir. O, kendi yasasını kendisi koyar. Önceden konmuş ve
verilmiş bir yasaya uymaz.

Demek ki tanrısal ve dinsel bir
törebilim, gerçek bir törebilim degildir. Yasa'yla özgürlük'ün
çelişkisi, ancak kendi yasanı kendin koy'makla aşılabilir. Ancak bu
yasayı insanlıga bir araç olarak degil, bir erek olarak belirtecek bir
biçimde koy'malı. Yoksa deney alanıyla yeniden bir ilişki kurup
özgürlügünü yitirmiş olursun; çünkü insanlıgı araç olarak gözeten bir
yasa, usun özgür yasası degil, kişisel çıkarının yasasıdır. Bu yasa
evrensel ol'malı. Yoksa bu yasa usun gerçek ürünü olan önsel bireşimsel
yargı niteligini taşımaz ve tümel geçerli'lik niteligini elde edemez.

Törebilimsel
yasa, deneylerden elde edilmiş bir koşullu (Al. Hypothetisch) yasa
degil, uygulayıcı usun kendi kalıplarında biçimlendirdigi bir
düzenlenmiş (Al. Kategorisch) yasadır. Bir şey elde etmek için degil,
iyilik için iyilik edilecek. İşte Kant'ın iyi irade (Al. Gute wille)
adını verdigi özgür irade budur. (Kant, bu törebilimsel düşüncelerini,
söz konusu yapıtından çok Grundlegung zur Metaphysik der Sitten ve
Metaphysik der Sitten adlı yapıtlarında incelemiştir).

Görüldügü
gibi Kant, Salt Usun Eleştirisi'nde yadsıdıgı metafizigi pratik usun
eleştirisinde diriltmeye çalışmaktadır. Kant'ın bu idealist egilimi
üçüncü büyük yapıtında daha da belirecektir. Dogru ve iyi ideleri
incelendikten sonra geriye usun üçüncü bir işlevi kalmıştır: Güzel
idesi. Us, dogayla törebilim arasında kalan estetik alanda nasıl
işliyor ve bu işleyişin de ötekiler gibi önsel ilkeleri var mıdır?

Kant'ın
üçüncü büyük yapıtı Yargı Gücünün Eleştirisi (Kritik der Urteilskraft,
1790) bu sorunun karşılıgını arayacaktır. Kant, duyulardan gelenle
(salt us) düşünceden giden (uygulayıcı us) arasındaki köprüyü yargı
gücü adını verdigi (yargılayıcı us) ussal bir yetiyle kurmak istiyor.
Deneylerden gelenle düşünce gerçekleşiyor, düşünceden giden de deneyde
gerçekleşecek. Oysa bu gerçekleşmenin usun buyruguna uygun olup
olmadıgını yargı gücü denetleyecek. (Bu tema, diyalektik materyalizmin
teori, pratikle dogrulanır önermesinin Kantcı sezisidir).

Dogru
bir düşünceyle gerçekleştirilen bir iyi'lige "güzel bir davranış"
diyoruz. Öyleyse güzel bu iki ideyi birbirine baglayan bir köprüdür ki
bunu da yargı gücü gerçekleştirir. Kant, güzel'i yüce'den ayırıyor. Bir
fırtınada denizin kudurmuş dalgalarına bakarak "ne güzel" diyebiliriz
ama gerçekte duydugumuz güzellik degil; büyüklük, güçlülük ve
ürkünçlükten dogan yücelik (Al. Erhabene)'tir. Yücelik, böylesine gürel
(Fr. Dynamique) olabildigi gibi yıldızlı bir gecenin ihtişamı gibi
matematiksel (Fr. Mathématique) de olabilir. Böylece yüce'den ayrılan
güzel; iyi'den, hoş'tan yararlı'dan da ayrılmaktadır.

Güzel'in
niteligi, hiçbir karşılık gözetmeksizin yargılanır oluşudur. Kantcı
törebilime göre iyi de bu niteligi taşır, oysa iyi eylemsel bir irade
işidir; güzelinse ne eylem ne de iradeyle ilgisi vardır. Hoş duyusal
bir begeni, güzelse yargısal bir begenidir. Bir tabak meyve tablosu,
onları yemek istegini duyurursa hoş ve ancak bu istegi duyurmadıkça
güzel'dir. Yararlı elde edilmek istenir, güzelse sadece seyredilir. Hiç
bir karşılık gözetilmeden begenilmek onun temel niteligidir.

Güzelin
başka bir niteligi de tümel geçerli oluşudur, Kant böylece önsel
bireşimsel yargıyı burada da yakalamış oluyor. Demek ki güzel'de de bir
önsellik var, bu önsellik bizi kendisine karşı belli bir tutuma zorlar.
Bu tutum, özel degil, genel bir tutumdur; sadece bizim için degil,
herkes için geçerlidir. Güzellik yargısı kavramsız (Fr. Sans concept)
bir yargıdır, demek ki bir bilgi işi degildir. Güzellik, eregi düşünü
bir ereksellik'tir.

Bir müzik parçasında bize zevk veren onun
bestelenme nedeni degildir, oysa o gene de bir erege uygun oldugu için
güzeldir. Kant, böylece, estetik yargı (Fr. jugement esthétique)'yi
ereksel yargı (Fr. jugement téléologique)'dan ayırıyor. Sanatçı güzel'i
yaratırken onu belli bir erege göre biçimlendirir, bizse o güzel'i
eregini düşünmeden kavrarız. Güzelin bizler için anlamı kendi eregine
uygunlugu degil, bizim eregimize uygunlugu'dur.

Kant, yapıtının
ikinci bölümünde, ereklik (Al. Finalitaet) kavramını incelemektedir.
Kant'a göre ereklik, Aristoteles'in entelekheia'sı gibi, kendi nedenine
uygunluk'tur. İki türlü uygunluk (Al. Zweckmaessigkeit) var: Biri
güzeli doguran öznel uygunluk, ikincisi yararlıyı doguran nesnel
uygunluk. Bunun içindir ki bir çiçek, yaglıboya bir tabloda estetik
yargının konusu olurken bir ilaç kutusunun içinde ereksel yargının
konusu olabilir.
FaTaL
FaTaL
Yönetici
Yönetici

Erkek
Başak Horoz
Mesaj Sayısı : 2005
Yaş : 31
Nerden : Geldik Bu Dünyaya!!!
İş/Hobiler : Web & 3D Tasarım
Lakap : FaTaL / FeDo
Ruh Hali : Immanuel Kant’ın Eleştirel Felsefesi Yogun10
Rep : 945
Kayıt tarihi : 06/02/08

https://f3do.yoo7.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Immanuel Kant’ın Eleştirel Felsefesi Empty Geri: Immanuel Kant’ın Eleştirel Felsefesi

Mesaj tarafından FaTaL C.tesi Ekim 04, 2008 8:49 pm

Cansız doga, sürekli bir nedensellik içinde Dekartcı bir mekanizmle
düzenlenmektedir. Canlı dogaysa kendi eregiyle düzenlenir. Kömür bir
neden-sonuç zincirinin ürünüdür, ama göz pek bellidir ki görmek için
yapılmıştır. Bu yüzden, doganın açıklanışında ereklik kavramından
vazgeçemiyoruz.

Kant, burada, usun metafizik yapamayacagını
söyledigi halde metafizigin alanına yeniden ve iyice girmekte oldugunu
görerek sakıntılı bir dil kullanmaktadır. Ne nedensellik ne de ereklik
doganın kendiligini açımlayamaz, der. Cansız ve canlı, tümüyle doga,
Kant'a göre bilinemez olmakta devam etmektedir. Duyular bize bu
bilginin anahtarını veremez, ama duyular-üstü'nde "anlakalır'da
birtakım anahtarlar gizlidir". Görüldügü gibi, idealizmin kapısını her
şeye ragmen aralık bırakmak bilinemezciligin zorunlugudur.

Kendisinden
önceki felsefe akımlarının düşünsel sentezini ustaca gerçekleştiren
Immanuel Kant'ın, kendisinden sonraki felsefe akımlarını büyük ölçüde
etkileyen bu üç önemli yapıtını toparlarsak şu sonucu saptarız:
Dogru'yu us kurar, iyi'yi us buyurur, güzel'i us yargılar. Bilinemez
kendilik'in dışındaki bilinir olaylar dünyasını teksözle us düzenler.
Bu yargı, idealist bir yargıdır.

Immanuel Kant'ın kendi
felsefesini adlandırmak için ilerisürdügü eleştiricilik deyimi,
inakçılık ve şüphecilik deyimlerine karşıt bir anlam taeir. Öznel
düşünceci bir yaklaşimla usçuluk ve görgücülük ögretileriyle savaşmak
amacını gütmüştür. Nesnelerin özünün bilinemeyecegini ilerisürerek
bilme sürecini yadsımış ve bilinemezcilik'e varmıştır.
FaTaL
FaTaL
Yönetici
Yönetici

Erkek
Başak Horoz
Mesaj Sayısı : 2005
Yaş : 31
Nerden : Geldik Bu Dünyaya!!!
İş/Hobiler : Web & 3D Tasarım
Lakap : FaTaL / FeDo
Ruh Hali : Immanuel Kant’ın Eleştirel Felsefesi Yogun10
Rep : 945
Kayıt tarihi : 06/02/08

https://f3do.yoo7.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz