Turkiye ve Osmanli Tarihinden İbretlik Olaylar
F3do :: Atatürk Ve Tarih :: Tarih
1 sayfadaki 2 sayfası
1 sayfadaki 2 sayfası • 1, 2
Turkiye ve Osmanli Tarihinden İbretlik Olaylar
Çağdaşlaşma Yolunda
1930'lu yılların Türkiyesi'nin Urla gibi bir Ege şehrinde dahi açlıktan insanların öldüğünü...
Ortalama bir memurun aylık maaşının 50 lira olduğu bu dönemde,
çağdaşlaşma yolunda(!) 75 000 lira gibi büyük paranlar ödeyerek heykel
yaptırdığımızı (1)
Kendinizi Türklere Emanet Edin
16. yüzyılda Osmanlı Devleti'nin gelişme yolu üzerinde direnmiş ve Türk
orduları ile savaşa tutuşmuş olmasından dolay Katolik Avrupa tarafından
kendisine "Hıristiyanlığın şövalyesi" ünvanı verilen Boğdan Beyi Büyük
Stefan'ın ölüm döşeğin de, evlatlarına gayet ibretli bir şekilde:
"Belki de yakında himayeye muhtaç olacaksınız Asla Rus'a yanaşmayın.
Haindir, sizi yok eder. Fakat kendinizi Türklere emanet edin. Adil ve
merhametlidirler" diyerek nasihat ettiğini …(2)
Talan Edilen Mirasımız
Şanlı Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Gazinin mübarek anası Hayme
Hatunun Domaniç’teki türbesini ulu hakan Abdülhamid Han'ın, ecdadına
hürmetinin ifadesi olarak büyük bir itina ile tamir ettirip
pencerelerini atlas perdelerle kaplattırdığını ve zeminini de Hereke
dokuması muhteşem bir halı ile, döşettiğini . . .
Daha sonraları iş başına gelen Halk Partisi döneminde ise o muhteşem
halının türbeden gasp edilerek, partinin İnegöl ilçe yöneticilerinin
kapılarına paspas yapıldığını ve atlas perdelerinin de kaymakamlık
binasında kullanıldığını... (3)
Ecdadımızın Silinmez İzleri
1976 yılında Suudi Arabistan’ın Cidde şehrinde, deniz suyunu tatlı suya
çeviren bir tesisin açılışından sonra meslektaşları ile sohbete girişen
dönemin Türkiye Büyükelçisi Necdet Özmen'in bir ara söze: "Bu Suudi
Arabistan'ın ilk tuzdan arıtma tesisidir" diye başlaması üzerine
Fransız Büyükelçisinin hayretler içinde kalarak:"No... Sör... Bu Suudi
Arabistan'ın ilk tuzdan arıtma tesisi değildir. İlki Osmanlılar'ın
1800.lü yılların sonunda yaptığıdır" diyerek ecdadımızın eşsiz
mirasından habersiz yaşayan elçimizi mahcup ettiğini ,,(4)
Bitmeyen Osmanlı Sevgisi
Balkanlar'dan Orta Doğu'ya kadar büyük bir coğrafyanın 1. Cihan
Savaşından sonra elimizden çıkmasına rağmen, o topraklarda yaşayan
halkın hala büyük bir hasretle "Osmanlı, Osmanlı " diye sayıkladığını ..
Budapeşte'den gelen bir yazarımıza bir Boşnak,ın'. "Madem ki İstanbul'a
gidiyorsun Allah aşkına o şehrin toprağını benim için öp Allah benim
canımı İstanbul'u görmeden . alması!" dediğini Trablusgarp'daki ihtiyar
Cezayirlilerin , boyunlarına muska diye Osmanlı parası taktıklarını…(5)
Biliyor muydunuz.
Avrupa'da Akıncı Korkusu
1534 yılında Viyana'daki St. Stephen Katedrali'nde. Osmanlı
akıncılarının yaklaştığını görüp çan çalarak haber vermekle vazifeli
bir memuriyetin ihdas edildiğini ve bu memuriyetin ancak 1956 yılında,
Viyana Belediye Meclisince. Artık bir Osmanlı tehlikesi kalmadığından,
bu vazifenin lüzumu yoktur" diye bir karar alınarak iptal
edildiğini...(6)
Cennette Yer
Osmanlı Devleti'nin zirvelerde şahlandığı, akıncılarının Avrupa
içlerinde at oynattığı bir dönemde. kilisede bir papazın vaaz
verirken"Dünya hakimiyetinin Türklere fakat Cennet'in de kendilerine
ait olduğunu... " söylemesi üzerine. bu taksime aklı yatmayan cemaatten
bazılarının büyük bir ümitsizlik içinde: "Dünyada bizi yurtlarımızdan
çıkaran Türkler hiç Cennet'te yer bırakırlar mı?" dediklerini...(7)
Batışın Remzi
Yükseliş dönemimizin ruhunu yansıtan mütevazı Topkapı Sarayına
karşılık, yıkılışımızı remzeden Varsay taklidi Dolmabahçe Sarayının
Avrupa'dan borç alınan para ile, 9 ton altın ve 41 ton gümüş
kullanılarak inşa edildiğini... (
Şefzade'nin Dolmabahçe Sefası
İsmet İnönü'nün Cumhurbaşkanlığı yaptığı dönemde, oğlu Ömer İnönü nün
gerek talebelik gerekse daha sonraki yıllarda koskoca Dolmabahçe
Sarayını ikametgah olarak kullanıp, yattığı bir oda için bütün sarayın
kaloriferlerini yaktırdığın ve ayrıca bu şefzadenin sarayda kadınlı
kızlı gece alemleri düzenlediğini...
Bütün bu olanların dönemin Millet Meclisinde ciddi tartışmalara yol
açtığını ve o gün mecliste bulunan baba İnönü nün kulaklığı takılı
olduğu halde müzakereleri işitmemezlikten geldiğini (9)
Ağaca Asılan Zekat Parası
Fatih Sultan Mehmet Han devrinde bir Müslümanın. günlerce dolaşıp yıllık zekatını verebileceği fakir birini arayıp bulamadığını
Bunun üzerine zekatının tutarı olan parayı bir keseye koyarak Cağaloğlu'ndaki bir ağaca asıp, üzerine de:
"Müslüman kardeşim, bütün aramalarıma rağmen memleketimizde zekatımı
verecek kimse bulamadım. Eğer muhtaç isen hiç tereddüt etmeden bunu al"
diye yazdığını..
Ve bu kesenin üç ay kadar o ağaçta asılı kaldığını (10)
Nebiler Sultanı nın Güzellikleri
Aşk bahçesinin yanık bülbülü Hazreti Mevlana'nın, Peygamberimiz'in (sav) üstün vasıflarıyla alakalı olarak:
Nebiler Sultanı'nın (sav) vasıflarının şerhini. eğer ben devamlı,
durmadan söylesem, yüzlerce kıyamet geçer de o yine bitmez. "
dediğini...
Sahabi efendilerimizden Amr bin As'ın (ra): "Benim gözümde
Resulullah'dan (sav)daha sevgili, benim gözümde Ondan daha büyük bir
kimse yoktur. Ne var ki, Ona olan tazimimden gözüm doya doya Ona
bakamıyordu " dediğini. . .
İmam Kurtubi'nin de "Nebiler Nebisi'nin (sav) güzellikleri bize
tamamıyla gösterilmemiştir. Gösterilmiş olsaydı, gözlerimiz Ona bakmaya
takat getiremezdi " diyerek İki Cihan Saadet Güneş’inin güzelliklerini
bir nebzecik olsun anlatmaya çalıştıklarını..(11)Biliyor muydunuz?
Osmanlı Arması
Merhum Necip Fazıl Kısakürek in 1954 lü yıllarda çıkardığı Büyük Doğu
mecmuasının bir sayısının kapağında, Osmanlı arması işlemeli sanat
eseri bir kumaş resmini yayınlayınca, "padişahlık propagandası yapmak "
gibi saçma bir gerekçe ile derginin o sayısının toplatıldığını ve
kendisinin de suçlanarak mahkemeye sevkedildiğini
Necip Fazıl'ın mahkemede kendisini suçlayan savcıya gayet ibretli bir şekilde:
İçinde adalet işlerine bakılan bu binanın tepesinde aynı Osmanlı arması
var Siz de mi padişahlık propagandası yapıyorsunuz?" diye haykırdığını
(12) Biliyor muydunuz?
Pasaport Farkı
Şanlı Osmanlı Devleti'nin yıkılmasından sonra, son derece üzgün ihtiyar
bir Ürdünlünün, elindeki yeni Ürdün pasaportuyla İsviçre sefaretine
giderek: "Herkes bu pasaportla alay ediyor Eskiden Osmanlı pasaportum
varken selam dururlardı. Ben Osmanlı teb'asıyım ne olur bunu
değiştirin" diye sefaret yetkililerine yalvardığını… (13)
Türk Köşesi
Devlet i Aliye yi Osmaniye'nin üç kıtada at oynatıp buyruk yürüttüğü
ihtişamlı dönemlerinde, Avrupa'da Türk hayat tarzı ve modasının çok
tesirli hale geldiğini Evlerinde Türk köşesi bulundurmayan sosyete
mensuplarının ayıplandığını (14)
Reformun Böylesi
0 zamana kadar sadece batılıların kendi aralarında düzenledikleri
balolara, yanlış batılılaşma hareketinin bir parçası olarak Türk devlet
adamları da katılınca 11829), baloda bulunan bir Fransız kadının
oldukça doğru bir teşhiste bulunarak Türkler reforma, bitirmeleri
gereken yerden başladılar dediğini ...(15)
Birinci Dünya Savaşının Vahşet Yılları
Birinci Dünya savaşı sıralarında Musul'da halkın açlıktan perişan
durumlara düşüp hergün sokaklarda kadın-erkek çocuk-ihtiyar birçok
insanın inleye inleye ölüme gittiklerini ve buna bir çare
bulunamadığını…
Açlıktan ölen bu zavallı çocukların etlerini kasap dükkanlarında koyun
ve kuzu eti diye satan veya aşçı dükkanlarında pişirip halka yedirme
vahşetini gösteren on-oniki kişinin idam edildiğini . (16)
Amerikan Yardımı (!)
Truman doktrini çerçevesinde Amerika Birleşik Devletleri'nden aldığımız
69 milyon dolar askeri yardım ile elde edilen askeri techizatın bakımı
için ABD'ye her yıl 400 milyon dolarlık bakım ve ithalat parası
harcaması yaparak ne kadar karlı bir anlaşma (!) yaptığımızı (17)
Hayal Müessesesi
Teb'asını "Emanetullah" olarak gören Osmanlı Devleti'nde, akıl
hastalarına bimarhanelerde son derece şefkatle muamele edilip ceviz
karyolalarda, ipekli çamaşır ve çarşaflarda yatırılıp musiki ile tedavi
edildiğini.
Aynı dönemde Avrupa'da ise, akıl hastalarının ruhuna şeytan girmiş denilerek diri diri yakıldığını. . (18/a)
İstanbul'daki bimarhaneleri giren Mongeri Pere'nin: "Burası Avrupa'nın
asırlar sonra tahayyül edeceği bir hayal müessesidir dediğini ve
Osmanlı'nın uyguladığı bu musiki ile tedavi metodunun ABD'de ancak 1956
yılında uygulamaya geçebildiğini (18/b
Üçüncü Dünyanın Kobayları
Batıda ilaç üretmekle ilgili yönetmeliklerin son derece ağır olup, bir
ilacın piyasaya çıkarılmadan önce kobaylar üzerinde yeterince deneme
yapılması gerektiğini ve bunun ise uzun ve pahalı bir süreç olduğunu .
Buna çare bulan batılı hümanistlerin(!), yeni geliştirdikleri
denenmemiş ilaçları üçüncü dünya ülkelerine pazarlayarak hem para
kazanıp, hem de milyonlarca gönüllü kobay üzerin de ilaçlarını
denediklerini
İlaç iyi çıktığı takdirde mallarını batıda pazarladıklarını, kötü
çıktığında ise foyası çıkana kadar üçüncü dünya ülkelerine satmaya
devam ettiklerini . . (19)
İçi Yivli Toplar ve Ecdadımızın Sızlayan Kemikleri
Yavuz Sultan Selim Han'ın Ridaniye Savaşı'nda, ileri görüşlü babası
Sultan II Bayezid' ın icadı olan "içi yivli topları kullanarak büyük
başarılar elde ettiğini..
Bugün ise bizlerin hala II Bayezid'in bu büyük icadını tarih
kitaplarımızda: "Yivli top 1868 de Almanlar tarafından icad edildi"
diye okutma gafletini göstererek ecdadımızın kemiklerini
sızlattığımızı.. (20)
1930'lu yılların Türkiyesi'nin Urla gibi bir Ege şehrinde dahi açlıktan insanların öldüğünü...
Ortalama bir memurun aylık maaşının 50 lira olduğu bu dönemde,
çağdaşlaşma yolunda(!) 75 000 lira gibi büyük paranlar ödeyerek heykel
yaptırdığımızı (1)
Kendinizi Türklere Emanet Edin
16. yüzyılda Osmanlı Devleti'nin gelişme yolu üzerinde direnmiş ve Türk
orduları ile savaşa tutuşmuş olmasından dolay Katolik Avrupa tarafından
kendisine "Hıristiyanlığın şövalyesi" ünvanı verilen Boğdan Beyi Büyük
Stefan'ın ölüm döşeğin de, evlatlarına gayet ibretli bir şekilde:
"Belki de yakında himayeye muhtaç olacaksınız Asla Rus'a yanaşmayın.
Haindir, sizi yok eder. Fakat kendinizi Türklere emanet edin. Adil ve
merhametlidirler" diyerek nasihat ettiğini …(2)
Talan Edilen Mirasımız
Şanlı Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Gazinin mübarek anası Hayme
Hatunun Domaniç’teki türbesini ulu hakan Abdülhamid Han'ın, ecdadına
hürmetinin ifadesi olarak büyük bir itina ile tamir ettirip
pencerelerini atlas perdelerle kaplattırdığını ve zeminini de Hereke
dokuması muhteşem bir halı ile, döşettiğini . . .
Daha sonraları iş başına gelen Halk Partisi döneminde ise o muhteşem
halının türbeden gasp edilerek, partinin İnegöl ilçe yöneticilerinin
kapılarına paspas yapıldığını ve atlas perdelerinin de kaymakamlık
binasında kullanıldığını... (3)
Ecdadımızın Silinmez İzleri
1976 yılında Suudi Arabistan’ın Cidde şehrinde, deniz suyunu tatlı suya
çeviren bir tesisin açılışından sonra meslektaşları ile sohbete girişen
dönemin Türkiye Büyükelçisi Necdet Özmen'in bir ara söze: "Bu Suudi
Arabistan'ın ilk tuzdan arıtma tesisidir" diye başlaması üzerine
Fransız Büyükelçisinin hayretler içinde kalarak:"No... Sör... Bu Suudi
Arabistan'ın ilk tuzdan arıtma tesisi değildir. İlki Osmanlılar'ın
1800.lü yılların sonunda yaptığıdır" diyerek ecdadımızın eşsiz
mirasından habersiz yaşayan elçimizi mahcup ettiğini ,,(4)
Bitmeyen Osmanlı Sevgisi
Balkanlar'dan Orta Doğu'ya kadar büyük bir coğrafyanın 1. Cihan
Savaşından sonra elimizden çıkmasına rağmen, o topraklarda yaşayan
halkın hala büyük bir hasretle "Osmanlı, Osmanlı " diye sayıkladığını ..
Budapeşte'den gelen bir yazarımıza bir Boşnak,ın'. "Madem ki İstanbul'a
gidiyorsun Allah aşkına o şehrin toprağını benim için öp Allah benim
canımı İstanbul'u görmeden . alması!" dediğini Trablusgarp'daki ihtiyar
Cezayirlilerin , boyunlarına muska diye Osmanlı parası taktıklarını…(5)
Biliyor muydunuz.
Avrupa'da Akıncı Korkusu
1534 yılında Viyana'daki St. Stephen Katedrali'nde. Osmanlı
akıncılarının yaklaştığını görüp çan çalarak haber vermekle vazifeli
bir memuriyetin ihdas edildiğini ve bu memuriyetin ancak 1956 yılında,
Viyana Belediye Meclisince. Artık bir Osmanlı tehlikesi kalmadığından,
bu vazifenin lüzumu yoktur" diye bir karar alınarak iptal
edildiğini...(6)
Cennette Yer
Osmanlı Devleti'nin zirvelerde şahlandığı, akıncılarının Avrupa
içlerinde at oynattığı bir dönemde. kilisede bir papazın vaaz
verirken"Dünya hakimiyetinin Türklere fakat Cennet'in de kendilerine
ait olduğunu... " söylemesi üzerine. bu taksime aklı yatmayan cemaatten
bazılarının büyük bir ümitsizlik içinde: "Dünyada bizi yurtlarımızdan
çıkaran Türkler hiç Cennet'te yer bırakırlar mı?" dediklerini...(7)
Batışın Remzi
Yükseliş dönemimizin ruhunu yansıtan mütevazı Topkapı Sarayına
karşılık, yıkılışımızı remzeden Varsay taklidi Dolmabahçe Sarayının
Avrupa'dan borç alınan para ile, 9 ton altın ve 41 ton gümüş
kullanılarak inşa edildiğini... (
Şefzade'nin Dolmabahçe Sefası
İsmet İnönü'nün Cumhurbaşkanlığı yaptığı dönemde, oğlu Ömer İnönü nün
gerek talebelik gerekse daha sonraki yıllarda koskoca Dolmabahçe
Sarayını ikametgah olarak kullanıp, yattığı bir oda için bütün sarayın
kaloriferlerini yaktırdığın ve ayrıca bu şefzadenin sarayda kadınlı
kızlı gece alemleri düzenlediğini...
Bütün bu olanların dönemin Millet Meclisinde ciddi tartışmalara yol
açtığını ve o gün mecliste bulunan baba İnönü nün kulaklığı takılı
olduğu halde müzakereleri işitmemezlikten geldiğini (9)
Ağaca Asılan Zekat Parası
Fatih Sultan Mehmet Han devrinde bir Müslümanın. günlerce dolaşıp yıllık zekatını verebileceği fakir birini arayıp bulamadığını
Bunun üzerine zekatının tutarı olan parayı bir keseye koyarak Cağaloğlu'ndaki bir ağaca asıp, üzerine de:
"Müslüman kardeşim, bütün aramalarıma rağmen memleketimizde zekatımı
verecek kimse bulamadım. Eğer muhtaç isen hiç tereddüt etmeden bunu al"
diye yazdığını..
Ve bu kesenin üç ay kadar o ağaçta asılı kaldığını (10)
Nebiler Sultanı nın Güzellikleri
Aşk bahçesinin yanık bülbülü Hazreti Mevlana'nın, Peygamberimiz'in (sav) üstün vasıflarıyla alakalı olarak:
Nebiler Sultanı'nın (sav) vasıflarının şerhini. eğer ben devamlı,
durmadan söylesem, yüzlerce kıyamet geçer de o yine bitmez. "
dediğini...
Sahabi efendilerimizden Amr bin As'ın (ra): "Benim gözümde
Resulullah'dan (sav)daha sevgili, benim gözümde Ondan daha büyük bir
kimse yoktur. Ne var ki, Ona olan tazimimden gözüm doya doya Ona
bakamıyordu " dediğini. . .
İmam Kurtubi'nin de "Nebiler Nebisi'nin (sav) güzellikleri bize
tamamıyla gösterilmemiştir. Gösterilmiş olsaydı, gözlerimiz Ona bakmaya
takat getiremezdi " diyerek İki Cihan Saadet Güneş’inin güzelliklerini
bir nebzecik olsun anlatmaya çalıştıklarını..(11)Biliyor muydunuz?
Osmanlı Arması
Merhum Necip Fazıl Kısakürek in 1954 lü yıllarda çıkardığı Büyük Doğu
mecmuasının bir sayısının kapağında, Osmanlı arması işlemeli sanat
eseri bir kumaş resmini yayınlayınca, "padişahlık propagandası yapmak "
gibi saçma bir gerekçe ile derginin o sayısının toplatıldığını ve
kendisinin de suçlanarak mahkemeye sevkedildiğini
Necip Fazıl'ın mahkemede kendisini suçlayan savcıya gayet ibretli bir şekilde:
İçinde adalet işlerine bakılan bu binanın tepesinde aynı Osmanlı arması
var Siz de mi padişahlık propagandası yapıyorsunuz?" diye haykırdığını
(12) Biliyor muydunuz?
Pasaport Farkı
Şanlı Osmanlı Devleti'nin yıkılmasından sonra, son derece üzgün ihtiyar
bir Ürdünlünün, elindeki yeni Ürdün pasaportuyla İsviçre sefaretine
giderek: "Herkes bu pasaportla alay ediyor Eskiden Osmanlı pasaportum
varken selam dururlardı. Ben Osmanlı teb'asıyım ne olur bunu
değiştirin" diye sefaret yetkililerine yalvardığını… (13)
Türk Köşesi
Devlet i Aliye yi Osmaniye'nin üç kıtada at oynatıp buyruk yürüttüğü
ihtişamlı dönemlerinde, Avrupa'da Türk hayat tarzı ve modasının çok
tesirli hale geldiğini Evlerinde Türk köşesi bulundurmayan sosyete
mensuplarının ayıplandığını (14)
Reformun Böylesi
0 zamana kadar sadece batılıların kendi aralarında düzenledikleri
balolara, yanlış batılılaşma hareketinin bir parçası olarak Türk devlet
adamları da katılınca 11829), baloda bulunan bir Fransız kadının
oldukça doğru bir teşhiste bulunarak Türkler reforma, bitirmeleri
gereken yerden başladılar dediğini ...(15)
Birinci Dünya Savaşının Vahşet Yılları
Birinci Dünya savaşı sıralarında Musul'da halkın açlıktan perişan
durumlara düşüp hergün sokaklarda kadın-erkek çocuk-ihtiyar birçok
insanın inleye inleye ölüme gittiklerini ve buna bir çare
bulunamadığını…
Açlıktan ölen bu zavallı çocukların etlerini kasap dükkanlarında koyun
ve kuzu eti diye satan veya aşçı dükkanlarında pişirip halka yedirme
vahşetini gösteren on-oniki kişinin idam edildiğini . (16)
Amerikan Yardımı (!)
Truman doktrini çerçevesinde Amerika Birleşik Devletleri'nden aldığımız
69 milyon dolar askeri yardım ile elde edilen askeri techizatın bakımı
için ABD'ye her yıl 400 milyon dolarlık bakım ve ithalat parası
harcaması yaparak ne kadar karlı bir anlaşma (!) yaptığımızı (17)
Hayal Müessesesi
Teb'asını "Emanetullah" olarak gören Osmanlı Devleti'nde, akıl
hastalarına bimarhanelerde son derece şefkatle muamele edilip ceviz
karyolalarda, ipekli çamaşır ve çarşaflarda yatırılıp musiki ile tedavi
edildiğini.
Aynı dönemde Avrupa'da ise, akıl hastalarının ruhuna şeytan girmiş denilerek diri diri yakıldığını. . (18/a)
İstanbul'daki bimarhaneleri giren Mongeri Pere'nin: "Burası Avrupa'nın
asırlar sonra tahayyül edeceği bir hayal müessesidir dediğini ve
Osmanlı'nın uyguladığı bu musiki ile tedavi metodunun ABD'de ancak 1956
yılında uygulamaya geçebildiğini (18/b
Üçüncü Dünyanın Kobayları
Batıda ilaç üretmekle ilgili yönetmeliklerin son derece ağır olup, bir
ilacın piyasaya çıkarılmadan önce kobaylar üzerinde yeterince deneme
yapılması gerektiğini ve bunun ise uzun ve pahalı bir süreç olduğunu .
Buna çare bulan batılı hümanistlerin(!), yeni geliştirdikleri
denenmemiş ilaçları üçüncü dünya ülkelerine pazarlayarak hem para
kazanıp, hem de milyonlarca gönüllü kobay üzerin de ilaçlarını
denediklerini
İlaç iyi çıktığı takdirde mallarını batıda pazarladıklarını, kötü
çıktığında ise foyası çıkana kadar üçüncü dünya ülkelerine satmaya
devam ettiklerini . . (19)
İçi Yivli Toplar ve Ecdadımızın Sızlayan Kemikleri
Yavuz Sultan Selim Han'ın Ridaniye Savaşı'nda, ileri görüşlü babası
Sultan II Bayezid' ın icadı olan "içi yivli topları kullanarak büyük
başarılar elde ettiğini..
Bugün ise bizlerin hala II Bayezid'in bu büyük icadını tarih
kitaplarımızda: "Yivli top 1868 de Almanlar tarafından icad edildi"
diye okutma gafletini göstererek ecdadımızın kemiklerini
sızlattığımızı.. (20)
Geri: Turkiye ve Osmanli Tarihinden İbretlik Olaylar
Tanzimat Dönemi Ordusu
II Mahmut döneminde Osmanlı ordusunun modernleştirilmesi için
danışmanlıkta bulunan Alman komutanı Helmuth von Moltke'nin Tanzimat
dönemi ordusunun halini
"Bu ordu: kaputları Rus, talimatnameleri Fransız, tüfekleri Belçika,
sarıkları Türk, eğerleri Macar, kılıçları İngiliz ve öğretmenleri her
milletten, Avrupa sisteminde bir ordudur" diyerek tarif ettiğini .(21)
Bediüzzaman,ın Rızık Hususundaki Hassasiyeti
Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri'nin 1924 yılı yazında Van'daki
Erek dağına çıkarak bütün vaktini tesbihat ve münacat ile geçirdiği
günlerde, yanında bulunan talebelerinin dağlardaki yaban elmalarını
koparıp yemek istemeleri üzerine Üstad'ın onlara izin vermeyip
"Bizim hissemiz bağlar ve bahçedekilerdir Bizim rızkımızı Cenab-ı Hakk
oralarda tayin etmiştir. Bu yabani meyveler yabani hayvanların
rızkıdır. Onların kısmetine dokunmamamız gerekir" dediğini… (22)
Milletlere Göre Fiyat Farkı
Osmanlı'nın son döneminde (1850) İstanbul'da uzun yıllar kalmış bir
batılı tarihçi olan M A Ubicini'nin şehirde yaşayan değişik milletlerin
karakter yapılarını öğrendikten sonra, hatıralarında:
"Bir kaide olarak, Ermeni ye istediği paranın yarısını, Ruma üçte
birini, Yahudi ye dörtte birini veriniz. Fakat bir Müslümanla alışveriş
ettiğiniz zaman istediği fiyattan emin olunuz ve istediğini
veriniz"diye yazdığını… (23)
Batıda ve Osmanlı'da Yalan
1717 - 1718 yılları arasında İstanbul' da İngiliz elçiliği yapan
G.Montagu nun hanımı Lady Montagu nun Osmanlı toplumundaki ticaret
ahlakı ile alakalı hatıraların da, oldukça enteresan bir şekilde:
"İngiltere'de yalancılar yaptıklarıyla öğünürler.
Burada ise (Osmanlı'da) yalan söylediğinden emin olunduğu zaman
yalancının alnına kızgın demir basılıyor. Bu kanun eğer bizde
uygulanırsa ne kadar güzel yüzün bozulduğu, ne kadar kibar sınıfına
mensup kişilerin kaşlarına kadar inen peruklarla dolaşmaya mecbur
kaldıkları görülür. diye yazdığını… (24)Biliyor muydunuz?
Marks'ın Hayranlığı
Şeyh Şamil liderliğindeki Kafkas halkının, istilacı Ruslara karşı olan
istiklal savaşlarında göstermiş oldukları büyük direniş karşısında Karl
Marks' ın:
"Hürriyetin nasıl elde edilmesi lazım geldiğini Kafkasya dağlılarından
ibretle öğreniniz. Hür yaşamak isteyenlerin nelere muktedir olduğunu
görünüz. Milletler, onlardan ders alınız. .. " diyerek hayranlığını
itiraf etmek zorunda kaldığını... (25)
Osmanlı Devleti'nde ağaçlara çok kıymet verilip koruma altına alındığını
Sultan ll. Abdülhamid devrinde, Belgrad ormanlarına zarar verip ormanı
tahrip ettikleri için bir köyün kitle halinde sürgün edildiğini. . .(26)
Kin
İkinci Dünya Harbi sonlarında yapılan lise mezunlarının olgunluk
imtihanlarında sorulan "Ormanlar ve Ormanların faydaları" isimli
kompozisyon sualine talebelerim bazılarının enteresan bir
şekilde:"Türkiyemiz ormanlık bir ülkeydi, fakat o zalim padişahlar,
yurdumuzu ormansız bıraktılar , gibi cevaplar verdiklerini . . .
Sebep olarak da; bu zavallı öğrencilerin öylesine bir kin terbiyesi
içinde yetiştirilerek Osmanlı'yı kötülemeye öylesine alıştırıldıklarını
ve böylece eğer bir fırsatını bulup da padişahlara hakaret ederlerse
iyi not alacaklarına inandıklarından dolayı böyle cevaplar
verdiklerini... (27)
Ecdad Nesline Hürmet
Merhum Adnan Menderes'in, İstanbul'un imarı faaliyetlerinin
başlatıldığı l950'li yılların birinde, gece yarısı cennetmekan Sultan
Abdülhamid Han'ın muhterem kerimeleri Ayşe Osmanoğlu ile annesi Müşfika
Kadınefendi'nin kaldığı evin kapısını çalarak gizlice içeri girip her
ikisinin de ellerini öptükten sonra :
"Siz bize veli nimetlerimizin emanetlerisiniz. Fakat maalesef sizlerle
bugüne kadar alakadar olamadım. Çok özür dilerim Çevremiz böyle
tavırları hazmedemeyecek insanlarla dolu!... " dediğini... Daha sonra
da, Osmanlı'nın bu aziz analarına, kimseye muhtaç olmamaları için,
içinde 10.000 lira bulunan bir zarf bırakıp ayrıca tahsisat-ı
mestureden (örtülü ödenek) maaş bağladığını ve 2 7 Mayıs'da bu paranın
kesildiğini... (28)
Peygamber Evine Benzeyen Ev
Gönüller sultanı Mevlana Hazretleri'nin hizmetçisine: Bu gün evimizde
yiyip içecek birşey var mı?" diye sorup, hizmetçisinin de "Hayır hiç
birşey yok" diye cevap vermesi üzerine sevince garkolup ellerini Yüce
Dergah'a açarak:
"Allahım, sana şükürler olsun ki, evimiz bugün Peygamber evine
benziyor" diye Muhammed Mustafa'nın(sav) yolunun tozu olduğunu
gösterdiğini,,. (29)
Eşsiz Misafirperverlik
Osmanlı askeri teşkilatını Avrupa'ya tanıtmış olmakla meşhur Comte de
Marsigli'nin, Türk toplumunun misafirperverliği ile alakalı olarak :
"Türkler hiçbir din farkı gözetmeksizin bütün yabancılara karşı son
derece misafirperverdirler. Ana yollar civarındaki köylerde
oturanlardan hali vakti yerinde olanlar öyleden evvel ve akşamüstü
gezintiye çıkıp yolcu bulmaya çalışırlar. Eğer bulacak olurlarsa
evlerine davet ederler ve hatta çok defa misafirin hangi evde
ağırlanacağını tayin ederken kavgaya bile tutuşurlar." dediğini (30)
Vahşetin Böylesi
1096 yılında Haçlıların Kudüs'e girerek 40. 000 Müslümanı kılıçtan
geçirdikten sonra Gödofroi dö Buygom' un Papa II Urban' a yazdığı
mektupta:
`Kudüs'te bulunan bütün Müslümanları katlettik, malumunuz olsun ki,
Süleyman Mabedi'nde atlarımızın diz kapaklarına kadar Müslüman kanına
batmış olarak yürüyoruz. " diyerek barbarlıklarını
belgelediklerini...(31)
İnsanlığın En Muhteşem Harikası
Osmanlı içtimai yapısı üzerine uzman olan Erlanyen Üniversitesi profesörlerinden Hutterrohta :
"Osmanlı Devleti, geniş topraklarını ve üzerindeki çeşitli kavimleri,
Topkapı Sarayı'ndan mükemmel bir şekilde idare ediyordu. O saray da
batıdaki en mütevazi bir derebeyinin sarayı kadar bile büyük değildi.
Bu nasıl oluyordu?" diye sorulduğunda, Profesör Hutterroht'un:
"Sırrını çözebilmiş değilim. 16. asırda Filistin'in sosyal yapısı
üzerinde çalışırken öyle kayıtlar gördüm ki hayretler içinde kaldım.
Osmanlı, üç yıl sonra bir köyden geçecek askeri birliğin öyle
yemeğinden sonra yiyeceği üzümün nereden geleceğini planlamıştı.
Herhalde Osmanlı, devlet olarak insanlığın en muhteşem harikasıdır"
diye cevap verdiğini. . .(32)
II Mahmut döneminde Osmanlı ordusunun modernleştirilmesi için
danışmanlıkta bulunan Alman komutanı Helmuth von Moltke'nin Tanzimat
dönemi ordusunun halini
"Bu ordu: kaputları Rus, talimatnameleri Fransız, tüfekleri Belçika,
sarıkları Türk, eğerleri Macar, kılıçları İngiliz ve öğretmenleri her
milletten, Avrupa sisteminde bir ordudur" diyerek tarif ettiğini .(21)
Bediüzzaman,ın Rızık Hususundaki Hassasiyeti
Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri'nin 1924 yılı yazında Van'daki
Erek dağına çıkarak bütün vaktini tesbihat ve münacat ile geçirdiği
günlerde, yanında bulunan talebelerinin dağlardaki yaban elmalarını
koparıp yemek istemeleri üzerine Üstad'ın onlara izin vermeyip
"Bizim hissemiz bağlar ve bahçedekilerdir Bizim rızkımızı Cenab-ı Hakk
oralarda tayin etmiştir. Bu yabani meyveler yabani hayvanların
rızkıdır. Onların kısmetine dokunmamamız gerekir" dediğini… (22)
Milletlere Göre Fiyat Farkı
Osmanlı'nın son döneminde (1850) İstanbul'da uzun yıllar kalmış bir
batılı tarihçi olan M A Ubicini'nin şehirde yaşayan değişik milletlerin
karakter yapılarını öğrendikten sonra, hatıralarında:
"Bir kaide olarak, Ermeni ye istediği paranın yarısını, Ruma üçte
birini, Yahudi ye dörtte birini veriniz. Fakat bir Müslümanla alışveriş
ettiğiniz zaman istediği fiyattan emin olunuz ve istediğini
veriniz"diye yazdığını… (23)
Batıda ve Osmanlı'da Yalan
1717 - 1718 yılları arasında İstanbul' da İngiliz elçiliği yapan
G.Montagu nun hanımı Lady Montagu nun Osmanlı toplumundaki ticaret
ahlakı ile alakalı hatıraların da, oldukça enteresan bir şekilde:
"İngiltere'de yalancılar yaptıklarıyla öğünürler.
Burada ise (Osmanlı'da) yalan söylediğinden emin olunduğu zaman
yalancının alnına kızgın demir basılıyor. Bu kanun eğer bizde
uygulanırsa ne kadar güzel yüzün bozulduğu, ne kadar kibar sınıfına
mensup kişilerin kaşlarına kadar inen peruklarla dolaşmaya mecbur
kaldıkları görülür. diye yazdığını… (24)Biliyor muydunuz?
Marks'ın Hayranlığı
Şeyh Şamil liderliğindeki Kafkas halkının, istilacı Ruslara karşı olan
istiklal savaşlarında göstermiş oldukları büyük direniş karşısında Karl
Marks' ın:
"Hürriyetin nasıl elde edilmesi lazım geldiğini Kafkasya dağlılarından
ibretle öğreniniz. Hür yaşamak isteyenlerin nelere muktedir olduğunu
görünüz. Milletler, onlardan ders alınız. .. " diyerek hayranlığını
itiraf etmek zorunda kaldığını... (25)
Osmanlı Devleti'nde ağaçlara çok kıymet verilip koruma altına alındığını
Sultan ll. Abdülhamid devrinde, Belgrad ormanlarına zarar verip ormanı
tahrip ettikleri için bir köyün kitle halinde sürgün edildiğini. . .(26)
Kin
İkinci Dünya Harbi sonlarında yapılan lise mezunlarının olgunluk
imtihanlarında sorulan "Ormanlar ve Ormanların faydaları" isimli
kompozisyon sualine talebelerim bazılarının enteresan bir
şekilde:"Türkiyemiz ormanlık bir ülkeydi, fakat o zalim padişahlar,
yurdumuzu ormansız bıraktılar , gibi cevaplar verdiklerini . . .
Sebep olarak da; bu zavallı öğrencilerin öylesine bir kin terbiyesi
içinde yetiştirilerek Osmanlı'yı kötülemeye öylesine alıştırıldıklarını
ve böylece eğer bir fırsatını bulup da padişahlara hakaret ederlerse
iyi not alacaklarına inandıklarından dolayı böyle cevaplar
verdiklerini... (27)
Ecdad Nesline Hürmet
Merhum Adnan Menderes'in, İstanbul'un imarı faaliyetlerinin
başlatıldığı l950'li yılların birinde, gece yarısı cennetmekan Sultan
Abdülhamid Han'ın muhterem kerimeleri Ayşe Osmanoğlu ile annesi Müşfika
Kadınefendi'nin kaldığı evin kapısını çalarak gizlice içeri girip her
ikisinin de ellerini öptükten sonra :
"Siz bize veli nimetlerimizin emanetlerisiniz. Fakat maalesef sizlerle
bugüne kadar alakadar olamadım. Çok özür dilerim Çevremiz böyle
tavırları hazmedemeyecek insanlarla dolu!... " dediğini... Daha sonra
da, Osmanlı'nın bu aziz analarına, kimseye muhtaç olmamaları için,
içinde 10.000 lira bulunan bir zarf bırakıp ayrıca tahsisat-ı
mestureden (örtülü ödenek) maaş bağladığını ve 2 7 Mayıs'da bu paranın
kesildiğini... (28)
Peygamber Evine Benzeyen Ev
Gönüller sultanı Mevlana Hazretleri'nin hizmetçisine: Bu gün evimizde
yiyip içecek birşey var mı?" diye sorup, hizmetçisinin de "Hayır hiç
birşey yok" diye cevap vermesi üzerine sevince garkolup ellerini Yüce
Dergah'a açarak:
"Allahım, sana şükürler olsun ki, evimiz bugün Peygamber evine
benziyor" diye Muhammed Mustafa'nın(sav) yolunun tozu olduğunu
gösterdiğini,,. (29)
Eşsiz Misafirperverlik
Osmanlı askeri teşkilatını Avrupa'ya tanıtmış olmakla meşhur Comte de
Marsigli'nin, Türk toplumunun misafirperverliği ile alakalı olarak :
"Türkler hiçbir din farkı gözetmeksizin bütün yabancılara karşı son
derece misafirperverdirler. Ana yollar civarındaki köylerde
oturanlardan hali vakti yerinde olanlar öyleden evvel ve akşamüstü
gezintiye çıkıp yolcu bulmaya çalışırlar. Eğer bulacak olurlarsa
evlerine davet ederler ve hatta çok defa misafirin hangi evde
ağırlanacağını tayin ederken kavgaya bile tutuşurlar." dediğini (30)
Vahşetin Böylesi
1096 yılında Haçlıların Kudüs'e girerek 40. 000 Müslümanı kılıçtan
geçirdikten sonra Gödofroi dö Buygom' un Papa II Urban' a yazdığı
mektupta:
`Kudüs'te bulunan bütün Müslümanları katlettik, malumunuz olsun ki,
Süleyman Mabedi'nde atlarımızın diz kapaklarına kadar Müslüman kanına
batmış olarak yürüyoruz. " diyerek barbarlıklarını
belgelediklerini...(31)
İnsanlığın En Muhteşem Harikası
Osmanlı içtimai yapısı üzerine uzman olan Erlanyen Üniversitesi profesörlerinden Hutterrohta :
"Osmanlı Devleti, geniş topraklarını ve üzerindeki çeşitli kavimleri,
Topkapı Sarayı'ndan mükemmel bir şekilde idare ediyordu. O saray da
batıdaki en mütevazi bir derebeyinin sarayı kadar bile büyük değildi.
Bu nasıl oluyordu?" diye sorulduğunda, Profesör Hutterroht'un:
"Sırrını çözebilmiş değilim. 16. asırda Filistin'in sosyal yapısı
üzerinde çalışırken öyle kayıtlar gördüm ki hayretler içinde kaldım.
Osmanlı, üç yıl sonra bir köyden geçecek askeri birliğin öyle
yemeğinden sonra yiyeceği üzümün nereden geleceğini planlamıştı.
Herhalde Osmanlı, devlet olarak insanlığın en muhteşem harikasıdır"
diye cevap verdiğini. . .(32)
Geri: Turkiye ve Osmanli Tarihinden İbretlik Olaylar
Enderun Okulu
Üç kıtada altı asırlık bir hükümranlık şanlı ecdadımızın devlet ve
medeniyet mirasının sırlarının bulunduğu ve dünyanın en büyük arşivi
olan Osmanlı Arşivi'ni, bizler doğru dürüst incelememişken, bine yakın
Amerikalı ile yüze yakın İsrailli tarihçinin yıllarca didik didik
ettiğini. ..
Bugün ABD'de sadece "Enderun okulu" hakkında hazırlanan uzman eserlerin
ve doktora tezlerinin sayısının 350 tane olduğunu. . .(33)
Ziya Gökalp'in Ölümü
Türkçülük fikrinin ünlü simalarından biri olan Ziya Gökalp'in hayatının
son anlarında Fransız hastanesinde yatarken ebedi aleme intikal etmeden
bir gece önce, mukaddesata galiz küfürler ederek başını duvarlara vura
vura öldüğünü
Cesedinin de hastane morgunda Hıristiyan geleneklerine göre muamele yapılarak kaldırıldığını... (34)
Sözünün Eri Olmak
Mehmet Akif Ersoy'un sözünün eri bir insan olduğunu ve söz verdiği şeyi
yerine getirmek için ölümden başka hiçbir şeyin onu engellemediğini...
İstanbul Vaniköy'de oturan bir ahbabı ile öyleden bir saat önce
buluşmak için sözleştiklerinde, o gün yağmurlu, fırtınalı bir gün olup
her tarafı sel bastığı halde Mehmet Akif' in binbir zorlukla
sırılsıklam vaziyette söz verdiği yere vaktinde geldiğini, fakat
arkadaşının gelmemesi üzerine çekip gittiğini... Ertesi gün. özür
dilemek için gelen arkadaşını dinlemeyip: "Bir söz ya ölüm veya ona
yakın bir felaketle yerine getirilmezse mazur görülebilir" diyerek tam
altı ay o arkadaşıyla konuşmadığını... (35) Biliyor muydunuz.?
Kızılca Buğdayı
ABD'nin 1890 yılına kadar bizim Tuna boylarımızda yetişen "kızılca"
ismi verilen buğdayımızı ithal ederek tohumluk olarak kullandığını ve
bununla halkını beslediğini. .. (36)
Bir Yanlışın izahı
Padişahların, Osmanlı topraklarındaki muhtelif yerleri devletin ileri gelenlerine: "Sana orayı , bahşettim " demesinin.
"Verilen yeri imar et!' manasına geldiğini ve bu varlıklı Osmanlı
paşalarının, o toprakların mamure haline gelmesi uğrunda servetlerini
tükettiklerini . . . (37)
Hakiki Nişan
Kırım Savaşı'ndaki büyük hizmetlerinden dolayı Fransız hükümetince
kendisine nişan verilen Deli Hasan Ağa'nın bu nişanı takmadığını
farkeden Fuat Paşa'nın ona takmama sebebini sorması üzerine:
"Paşam, benim vücudumda harpte kazandığım yedi nişan(yara izi) var.
Onlar varken elin Frenk'inin nişanını ben ne yapayım!" diye cevap
verdiğini
Yabancı Gözüyle Lozan ve Neticesi
1922-1923 yılları arasında Sovyetler Birliği'nin Türkiye büyükelçisi
olarak Ankara'da bulunan S. İ. Aralov'un, Lozan Konferansı' nın
sonuçları ile alakalı olarak yazmış olduğu hatıratında :
"... İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon, eskiden Türkiye'nin olan
Musul'u ve daha başka yerleri Türkiye'den koparmayı, Yunanlıların yakıp
yıktığı şehir, kasaba ve köyler için Yunanlılara tamirat parası
verdirmemeyi ve Boğazlar meselesinde İngiliz planını gerçekleştirmeyi
başardı.
Türkiye'nin Musul'u bırakması ve tamirat parasından vazgeçmesi
karşılığı olarak kendisine küçücük Karaağaç bölgesinin verilmesiyle
yetindi Bundan başka batılı devletler , Türkiye'yi, Osmanlı Devleti'nin
batılı kapitalistlere olan borçlarının, Osmanlı Devleti'nden ayrılan
ülkeler arasında bölünüşünden sonra, payına düşen bölümünü 20 yıl
içinde ödemeye ikna ettiler" diye yazdığını...(39)
Acı İtiraf
Lozan Konferansına İsmet İnönü ile birlikte katılarak Türkiye aleyhine
birçok entrikalar çeviren Hahambaşı Hayim Naum’un,daha sonraları
hükümet erkanı ile araları çok iyi olmasına rağmen: Bu memlekete bu
millete çok kötülük ettim, artık aralarında yaşayamam diyerek pişmanlık
içinde Mısıra gittiğini...(40)
Mehterin Büyüleyici Tesiri
Batı musiki şaheserlerini yazmış olan Mozart,Bizet gibi büyük
bestekarların mehter musikisinin büyüleyici tesiri altında kalarak,Türk
tarzında Alla Turca denilen kısımlarını yazdıklarını....(41)
Türkiyede Türk Müziği Yasağı
Tek parti iktidarı döneminde,devletin açmış olduğu müzik okullarının
bir tanesinde,öğrencilerden bazılarının ders arasında kendi öz müziği
olan Türk müziği çalmaya teşebbüs ettikleri için yabancı uzman Herr
Zuckmayer tarafından okuldan atıldıklarını....(42)
Senfoni Zulmü
1930lu yılların birinde Cumhurbaşkanlığı Senfoni
Orkestrasının,Anadoluyu tenviretmek için çıktığı turnenin Sivas
durağında,bir konser verdikten sonra gazetecinin birinin konseri
izleyen bir vatandaşa: Konseri nasıl buldunuz? diye sorması üzerine
zavallı adamcağızın, sağına soluna ürkekçe bir göz attıktan sonra
gazetecinin kulağına:
Valla beyefendi,Sivas,Sivas olalı,Timurdan beri böyle zulüm görmedi! diye cevap verdiğini....(43)
Bizim Dinazorlarımız
Bizim ülkemizde çağdaşlık ve bilimsellik(!)adına başörtülü öğrencilerin
üniversitelere sokulmayıp,İmam Hatip Okulu öğrencilerinin varlığından
ve devletin diğer okullarından daha başarılı olmasında rahatsızlık
duyulduğu halde,dünyanın süper gücü sayılan ABD nin en iyi
üniversitelerinden biri olan Massachussets Institute of
Technology(M.I.T.)nin öğrenci yönetmenliğinde:
Dini inançların gereğini yerine getirmekten dolayı bir derse veya
imtihana giremeyen öğrenciye telafi imkanı tanınır....diye hüküm
bulunduğunu ve bu hususlarda alabildiğine müsamahalı
davranıldığını....(44)
İlahi İkaz
Birinci Dünya Savaşı sırasında Dördüncü Ordu karargahında Mekke ve
Medine yi kurtarmak için Hicaz Seferi Kuvveti hazırlanması meselesi
görüşülürken,Harbiye Nazırı Enver Paşa nın bu iş için Mustafa Kemali
atadığını ve bunun üzerine Mustafa Kemal in:
Değil Hicaza asker sevketmek,hatta oradaki askerleri de geri almak ve
kuvvetleri verimsiz yönlere dağıtmamak gerek diyerek görüşünü
belirttiğini ve sonunda M. Kemal in bu görüşünün kabul edilerek
Medinenin boşaltılmasına karar verildiğini...
Tam bu sırada ışıkların aniden sönerek ortalığın zifiri bir karanlığa
bürünmesi üzerine bunu İlahi bir İkaz kabul eden Cemal Paşa nın birden
ürperip sarsıldığını ve daha sonra Hicazın boşaltılmasından
vazgeçilerek Fahreddin Paşa nın Medine ye gönderildiğini....(45)
Medine Muhafızı
Osmanlı'nın edeple taçlaşmış iman anlayışının gereği olan Hazreti
Peygamberi'nin(sav) şehrini bir valinin adının altına sokamayacağı
saygı ve edebi ile, oraya göndereceği idareciyi `Vali " yerine "Medine
Muhafızı " diye isimlendirme hassasiyetini gösterdiğini . . . (46)
Dünyanın ilk Toplu Sözleşmesi
Dünyada ilk toplu sözleşmenin Osmanlı Devleti tarafından
gerçekleştirildiğini. Kütahya Vahid Paşa kütüphanesinde bulunan şeriye
Mahkemesi sicilinin 57'ci sayfasında kayıtlı belgeye göre, yeryüzündeki
bu ilk sözleşme Kadı Ahmed Efendinin tasdiki ile 24 işyeri ile işçileri
arasında imzalandığını .
Bu sözleşmeye göre, "Kalfaların, yardımcıların, ustaların ve vasıfsız
işçilerin yevmiyeleri"nin tesbit edilip, her gün belli sayıdaki fincan
imali karşılığı alacakları ücretlerin tesbit edildiğini...(47)Biliyor
muydunuz?
Osmanl Topçuluğu
Kanuni Sultan Süleyman devrinde yıllarca İstanbul'da kalan ve yazmış
olduğu eserini en büyük Hıristiyan hükümdarı II Filib'e takdim eden
İspanyol yazar Cristobol de Villalon'un, dönemin Osmanlı topçuluğu
hakkında:
"Dünyada hiçbir devletin,Türk topçusu ile mukayese edilebilecek topçusu
yoktur. İstanbul'da eski model olduğu için kullanılmayıp süs diye
surlara konan topları inceledim Bunlar bile İspanya ordusundaki
toplardan çok daha kaliteli idi.
Tophane sırtlarında çaptan düşmüş diye yığılan 40 kadar topu hayretle
seyrettim. Bunları alıp topçu kuvveti oluşturmak istemeyecek hiçbir
Avrupa devleti bilmiyorum dediğini . . . (48)
Üç kıtada altı asırlık bir hükümranlık şanlı ecdadımızın devlet ve
medeniyet mirasının sırlarının bulunduğu ve dünyanın en büyük arşivi
olan Osmanlı Arşivi'ni, bizler doğru dürüst incelememişken, bine yakın
Amerikalı ile yüze yakın İsrailli tarihçinin yıllarca didik didik
ettiğini. ..
Bugün ABD'de sadece "Enderun okulu" hakkında hazırlanan uzman eserlerin
ve doktora tezlerinin sayısının 350 tane olduğunu. . .(33)
Ziya Gökalp'in Ölümü
Türkçülük fikrinin ünlü simalarından biri olan Ziya Gökalp'in hayatının
son anlarında Fransız hastanesinde yatarken ebedi aleme intikal etmeden
bir gece önce, mukaddesata galiz küfürler ederek başını duvarlara vura
vura öldüğünü
Cesedinin de hastane morgunda Hıristiyan geleneklerine göre muamele yapılarak kaldırıldığını... (34)
Sözünün Eri Olmak
Mehmet Akif Ersoy'un sözünün eri bir insan olduğunu ve söz verdiği şeyi
yerine getirmek için ölümden başka hiçbir şeyin onu engellemediğini...
İstanbul Vaniköy'de oturan bir ahbabı ile öyleden bir saat önce
buluşmak için sözleştiklerinde, o gün yağmurlu, fırtınalı bir gün olup
her tarafı sel bastığı halde Mehmet Akif' in binbir zorlukla
sırılsıklam vaziyette söz verdiği yere vaktinde geldiğini, fakat
arkadaşının gelmemesi üzerine çekip gittiğini... Ertesi gün. özür
dilemek için gelen arkadaşını dinlemeyip: "Bir söz ya ölüm veya ona
yakın bir felaketle yerine getirilmezse mazur görülebilir" diyerek tam
altı ay o arkadaşıyla konuşmadığını... (35) Biliyor muydunuz.?
Kızılca Buğdayı
ABD'nin 1890 yılına kadar bizim Tuna boylarımızda yetişen "kızılca"
ismi verilen buğdayımızı ithal ederek tohumluk olarak kullandığını ve
bununla halkını beslediğini. .. (36)
Bir Yanlışın izahı
Padişahların, Osmanlı topraklarındaki muhtelif yerleri devletin ileri gelenlerine: "Sana orayı , bahşettim " demesinin.
"Verilen yeri imar et!' manasına geldiğini ve bu varlıklı Osmanlı
paşalarının, o toprakların mamure haline gelmesi uğrunda servetlerini
tükettiklerini . . . (37)
Hakiki Nişan
Kırım Savaşı'ndaki büyük hizmetlerinden dolayı Fransız hükümetince
kendisine nişan verilen Deli Hasan Ağa'nın bu nişanı takmadığını
farkeden Fuat Paşa'nın ona takmama sebebini sorması üzerine:
"Paşam, benim vücudumda harpte kazandığım yedi nişan(yara izi) var.
Onlar varken elin Frenk'inin nişanını ben ne yapayım!" diye cevap
verdiğini
Yabancı Gözüyle Lozan ve Neticesi
1922-1923 yılları arasında Sovyetler Birliği'nin Türkiye büyükelçisi
olarak Ankara'da bulunan S. İ. Aralov'un, Lozan Konferansı' nın
sonuçları ile alakalı olarak yazmış olduğu hatıratında :
"... İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon, eskiden Türkiye'nin olan
Musul'u ve daha başka yerleri Türkiye'den koparmayı, Yunanlıların yakıp
yıktığı şehir, kasaba ve köyler için Yunanlılara tamirat parası
verdirmemeyi ve Boğazlar meselesinde İngiliz planını gerçekleştirmeyi
başardı.
Türkiye'nin Musul'u bırakması ve tamirat parasından vazgeçmesi
karşılığı olarak kendisine küçücük Karaağaç bölgesinin verilmesiyle
yetindi Bundan başka batılı devletler , Türkiye'yi, Osmanlı Devleti'nin
batılı kapitalistlere olan borçlarının, Osmanlı Devleti'nden ayrılan
ülkeler arasında bölünüşünden sonra, payına düşen bölümünü 20 yıl
içinde ödemeye ikna ettiler" diye yazdığını...(39)
Acı İtiraf
Lozan Konferansına İsmet İnönü ile birlikte katılarak Türkiye aleyhine
birçok entrikalar çeviren Hahambaşı Hayim Naum’un,daha sonraları
hükümet erkanı ile araları çok iyi olmasına rağmen: Bu memlekete bu
millete çok kötülük ettim, artık aralarında yaşayamam diyerek pişmanlık
içinde Mısıra gittiğini...(40)
Mehterin Büyüleyici Tesiri
Batı musiki şaheserlerini yazmış olan Mozart,Bizet gibi büyük
bestekarların mehter musikisinin büyüleyici tesiri altında kalarak,Türk
tarzında Alla Turca denilen kısımlarını yazdıklarını....(41)
Türkiyede Türk Müziği Yasağı
Tek parti iktidarı döneminde,devletin açmış olduğu müzik okullarının
bir tanesinde,öğrencilerden bazılarının ders arasında kendi öz müziği
olan Türk müziği çalmaya teşebbüs ettikleri için yabancı uzman Herr
Zuckmayer tarafından okuldan atıldıklarını....(42)
Senfoni Zulmü
1930lu yılların birinde Cumhurbaşkanlığı Senfoni
Orkestrasının,Anadoluyu tenviretmek için çıktığı turnenin Sivas
durağında,bir konser verdikten sonra gazetecinin birinin konseri
izleyen bir vatandaşa: Konseri nasıl buldunuz? diye sorması üzerine
zavallı adamcağızın, sağına soluna ürkekçe bir göz attıktan sonra
gazetecinin kulağına:
Valla beyefendi,Sivas,Sivas olalı,Timurdan beri böyle zulüm görmedi! diye cevap verdiğini....(43)
Bizim Dinazorlarımız
Bizim ülkemizde çağdaşlık ve bilimsellik(!)adına başörtülü öğrencilerin
üniversitelere sokulmayıp,İmam Hatip Okulu öğrencilerinin varlığından
ve devletin diğer okullarından daha başarılı olmasında rahatsızlık
duyulduğu halde,dünyanın süper gücü sayılan ABD nin en iyi
üniversitelerinden biri olan Massachussets Institute of
Technology(M.I.T.)nin öğrenci yönetmenliğinde:
Dini inançların gereğini yerine getirmekten dolayı bir derse veya
imtihana giremeyen öğrenciye telafi imkanı tanınır....diye hüküm
bulunduğunu ve bu hususlarda alabildiğine müsamahalı
davranıldığını....(44)
İlahi İkaz
Birinci Dünya Savaşı sırasında Dördüncü Ordu karargahında Mekke ve
Medine yi kurtarmak için Hicaz Seferi Kuvveti hazırlanması meselesi
görüşülürken,Harbiye Nazırı Enver Paşa nın bu iş için Mustafa Kemali
atadığını ve bunun üzerine Mustafa Kemal in:
Değil Hicaza asker sevketmek,hatta oradaki askerleri de geri almak ve
kuvvetleri verimsiz yönlere dağıtmamak gerek diyerek görüşünü
belirttiğini ve sonunda M. Kemal in bu görüşünün kabul edilerek
Medinenin boşaltılmasına karar verildiğini...
Tam bu sırada ışıkların aniden sönerek ortalığın zifiri bir karanlığa
bürünmesi üzerine bunu İlahi bir İkaz kabul eden Cemal Paşa nın birden
ürperip sarsıldığını ve daha sonra Hicazın boşaltılmasından
vazgeçilerek Fahreddin Paşa nın Medine ye gönderildiğini....(45)
Medine Muhafızı
Osmanlı'nın edeple taçlaşmış iman anlayışının gereği olan Hazreti
Peygamberi'nin(sav) şehrini bir valinin adının altına sokamayacağı
saygı ve edebi ile, oraya göndereceği idareciyi `Vali " yerine "Medine
Muhafızı " diye isimlendirme hassasiyetini gösterdiğini . . . (46)
Dünyanın ilk Toplu Sözleşmesi
Dünyada ilk toplu sözleşmenin Osmanlı Devleti tarafından
gerçekleştirildiğini. Kütahya Vahid Paşa kütüphanesinde bulunan şeriye
Mahkemesi sicilinin 57'ci sayfasında kayıtlı belgeye göre, yeryüzündeki
bu ilk sözleşme Kadı Ahmed Efendinin tasdiki ile 24 işyeri ile işçileri
arasında imzalandığını .
Bu sözleşmeye göre, "Kalfaların, yardımcıların, ustaların ve vasıfsız
işçilerin yevmiyeleri"nin tesbit edilip, her gün belli sayıdaki fincan
imali karşılığı alacakları ücretlerin tesbit edildiğini...(47)Biliyor
muydunuz?
Osmanl Topçuluğu
Kanuni Sultan Süleyman devrinde yıllarca İstanbul'da kalan ve yazmış
olduğu eserini en büyük Hıristiyan hükümdarı II Filib'e takdim eden
İspanyol yazar Cristobol de Villalon'un, dönemin Osmanlı topçuluğu
hakkında:
"Dünyada hiçbir devletin,Türk topçusu ile mukayese edilebilecek topçusu
yoktur. İstanbul'da eski model olduğu için kullanılmayıp süs diye
surlara konan topları inceledim Bunlar bile İspanya ordusundaki
toplardan çok daha kaliteli idi.
Tophane sırtlarında çaptan düşmüş diye yığılan 40 kadar topu hayretle
seyrettim. Bunları alıp topçu kuvveti oluşturmak istemeyecek hiçbir
Avrupa devleti bilmiyorum dediğini . . . (48)
Geri: Turkiye ve Osmanli Tarihinden İbretlik Olaylar
En Mütekamil ikmal Teşkilatı
Kore Savaşı sırasında bir Amerikan bataryasının isabet alıp
parçalanmasından sonra, dört dakika gibi kısa bir süre içinde
Amerikalıların bataryayı tekrar kurup ateşe başladıklarını ve bu çok
süratli ikmal karşısında Türk binbaşısının hayretler içinde kaldığını
gören Amerikalı generalin:
"Biz bu sistemi kurmadan önce bütün dünya ikmal teşkilatlarını etüd
ettik. En mütekamil olanının Osmanlıların ki olduğunu görerek onu kabul
ettik. Bu, sizden gelme bir usulün günümüze tatbikinden başka birşey
değildir." dediğini, . .(49)
Gözyaşı Medeniyeti
İslam'ın ilk dönem zahidlerinin en belirgin niteliklerini Allah
korkusunun tesiri ile çok ağlamaları, çok mahzun olmaları ve dünyaya
hiç değer vermemeleri olduğunu.
Bunlardan Veysel Karani'nin Allah'tan korktuğu ve utandığı için başını
hiç semaya kaldırmayıp, daima çenesi göğsün de bitişik gezdiğini...
"Ümmetin Rahibi" diye tanınan Amir bin Abdullah ın çok ağlayıp geceleri ayakları şişecek kadar ibadet ettiğini..
"Dünyayı üç talakla boşadım, ricat yok" diyen ve ruhbanlar gibi ibadet
ettiği için "Gulam" adını alan Utbe bin Eban'ın çok ağlayan bir zahid
olduğunu...
Zühdüne sevgi ve aşk hakim olan Rabiatü'l Adeviyye nin secde de başını
koyduğu yeri çamur edecek kadar gözyaşlarını ceyhun ettiğini... (50)
Haram Yemeyen Ordu
Osmanlı ordusunun, İslam'ı tek bir bayrak altında toplamak gayesiyle
Mısır seferine giderken Gebze yakınlarındaki bağlık-bahçelik bir
arazide mola verdiğinde Yavuz Sultan - Selim'in bütün askerlerin
heybelerini arattığını ve hiçbirinde meyve cinsinden birşey çıkmaması
üzerine ellerini Ulu Dergah kaldırıp :
"Allahım, sonsuz şükürler olsun. Bana haram yemeyen bir ordu lutfettin.
Eğer askerimin içinde tek bir kişi sahibinden izinsiz bir meyve yeseydi
ve ben bunu haber alsaydım Mısır seferinden vazgeçerdim'.' diyerek
Rabbine sonsuz hamd ü senalarda bulunduğunu. ... (51)
Ecdadımız Yüz Akımız
Altı asır gibi uzun bir süre üç kıtada hükmünü yürüten ecdadımızın
medeniyet mirasını inceleyip araştırmadan içte ve dıştaki bazı gafil ve
hainlerin ona, "emperyalist" yaftasını yapıştırarak mahkum etmeye
çalışmalarına mukabil, Macaristan İlimler Akademisi tarafından ortaya
çıkartılıp yayınlanan bir belgede belirtildiğine göre, Osmanlı
Devleti'nin Macaristan'da hakim olduğu devirlerde, Macar halkından
yılda 7 milyon akçe 21 milyon vergi toplayıp, buna karşılık aynı yıl
Macaristan'a 21milyon akçe yatırım yaptığını... (52)
Tuz ve Ekmek Hakkı
Osmanlı sarayındaki hanedan çocuklarını yetiştirmek üzere"muallime-i
selatin-" (sultan hocası) olarak tayin edilen Safiye Hanım' a padişah
Vl. Mehmed Reşad'ın ilk iradesinin:
Namaz kılmayanlara, oruç tutmayanlara yedirdiğim tuz ve ekmeği haram
ediyorum. Bu iradem hoca hanım tarafından talebe şehzade ve hanım
sultanlara söylensin" olduğunu. . .(53)
Bir Savaşın Bedeli
1991 yılında meydana gelen Körfez Savaşı'nın bir günlük maliyeti ile 3
milyon çocuğun 2, 7 yıllık süt ihtiyacının karşılanabildiğini...
Bu savaşın otuz günlük savaş gideri ile 50 milyon insanın 4 yıllık ekmek ihtiyacının giderilebildiğini...
1 adet Stealth avcı uçağının bedeli ile 13 milyon kitap alına bildiğini . . .
Ve 1 adet Patroit füzesi ile 74 milyon adet fidan dikildiğini .. (54)
Ne Sen Baki Ne Ben Baki
Kanuni Sultan Süleyman' ın, bir meseleden dolayı dönemin şairi Baki'yi,
``Baki bed - Nef-yi ebed Bursa ya red" diyerek Bursa'ya sürgüne gönderdiğini ve Baki'nin de buna karşılık:
"Öldünse ey Baki Değildir cihan mülkü Süleyman'a baki Buna çarkı felek
derler Ne sen baki, ne ben baki" diyerek şairane bir şekilde cevap
verdiğini . . . (55)
Barbar Kim?
Bizans'ı kurtarmak üzere İstanbul'a çağrılan Haçlı ordularının
Hristiyanlığın mukaddes kilisesi Ayasofyanın tepesinde ki altın haçı
sökerek eritip sattıklarını...
Yıllar sonra Osmanlı ordusunun İstanbul'un fethi sırasında bir
yeniçerinin, fetih hatırası olarak saklamak maksadıyla Ayasofya nın
küçük bir çini parçasını koparmak istemesini, Fatih Sultan Mehmed'in
"tahribe teşebbüs"le suçlayıp cezalandırdığını ,..(56)
Serdengeçti'nin Ayasofya Müdafaası
Yazmış olduğu"Ayasofya". isimli şiiri yüzünden tutuklanarak Ankara Ağır
Ceza Mahkemesi'nde yargılanan Osman Yüksel Serdengeçti' nin kendini
müdafaa ederken:
"Müddei umumi(savcı) tepeden verilen emirlere göre hareket ediyor.
Ayasofya`nın tekrar cami haline yetirilmesinde benim ne gibi hususi
maksadım ve menfaatim olabilir? Ayasofya'yı kiraya mı vereceğim, yoksa
imamı mı olacağım? Beni bu yazıdan dolayı Türk savcıları değil, Yunan
savcıları itham etsin. Böyle bir yazıyı yazdığımdan dolayı kendimi
müdafaa etmekten utanıyorum ." diye hayıflanarak cevap verdiğini. .
.(57)
Sanata Hürmetin Böylesi
Osmanlı'nın meşhur hattatlarından Hafız Osman'ın(1642 1698), Sultan
İkinci Mustafa' nın hat hocası olup, Hafız Osmanın hat meşkederken,
Sultan İkinci Mustafa'nın büyük bir hürmet içinde hocasının hokkasını
tuttuğunu ve yapılan hattın güzelliği karşısında gönlü ihtizaza gelen
Sultan İkinci Mustafa'nın: "Artık bir Hafız Osman daha yetişmez"
demesine mukabil, büyük hattat Hafız Osman'ın : "Efendimiz gibi,
hocasının hokkasını tutan padişahlar bulundukça daha çok Hafız Osmanlar
yetişir" diye cevap verdiğini...(58)
Sultan Vahdeddin'in Vatanperverliği
Osmanlı ordusunun silahlarının elinden alındığı , düşman filolarının
Çanakkale Boğazı' nı aşıp İstanbul'a dayandığı felaketli bir dönemde
halife sıfatıyla Osmanlı tahtına oturan Sultan Vahdeddin'in, Osmanlı
askeri olarak, şahsını korumak için bırakılmış olan biricik taburu
Ayasofya Camii' ne göndererek:
"Aziz İstanbul'un fethinin sembolü olan Ayasofya'ya çan takmak isteyenlere ateş ediniz!... " emrini verdiğini... (59)
Kore Savaşı sırasında bir Amerikan bataryasının isabet alıp
parçalanmasından sonra, dört dakika gibi kısa bir süre içinde
Amerikalıların bataryayı tekrar kurup ateşe başladıklarını ve bu çok
süratli ikmal karşısında Türk binbaşısının hayretler içinde kaldığını
gören Amerikalı generalin:
"Biz bu sistemi kurmadan önce bütün dünya ikmal teşkilatlarını etüd
ettik. En mütekamil olanının Osmanlıların ki olduğunu görerek onu kabul
ettik. Bu, sizden gelme bir usulün günümüze tatbikinden başka birşey
değildir." dediğini, . .(49)
Gözyaşı Medeniyeti
İslam'ın ilk dönem zahidlerinin en belirgin niteliklerini Allah
korkusunun tesiri ile çok ağlamaları, çok mahzun olmaları ve dünyaya
hiç değer vermemeleri olduğunu.
Bunlardan Veysel Karani'nin Allah'tan korktuğu ve utandığı için başını
hiç semaya kaldırmayıp, daima çenesi göğsün de bitişik gezdiğini...
"Ümmetin Rahibi" diye tanınan Amir bin Abdullah ın çok ağlayıp geceleri ayakları şişecek kadar ibadet ettiğini..
"Dünyayı üç talakla boşadım, ricat yok" diyen ve ruhbanlar gibi ibadet
ettiği için "Gulam" adını alan Utbe bin Eban'ın çok ağlayan bir zahid
olduğunu...
Zühdüne sevgi ve aşk hakim olan Rabiatü'l Adeviyye nin secde de başını
koyduğu yeri çamur edecek kadar gözyaşlarını ceyhun ettiğini... (50)
Haram Yemeyen Ordu
Osmanlı ordusunun, İslam'ı tek bir bayrak altında toplamak gayesiyle
Mısır seferine giderken Gebze yakınlarındaki bağlık-bahçelik bir
arazide mola verdiğinde Yavuz Sultan - Selim'in bütün askerlerin
heybelerini arattığını ve hiçbirinde meyve cinsinden birşey çıkmaması
üzerine ellerini Ulu Dergah kaldırıp :
"Allahım, sonsuz şükürler olsun. Bana haram yemeyen bir ordu lutfettin.
Eğer askerimin içinde tek bir kişi sahibinden izinsiz bir meyve yeseydi
ve ben bunu haber alsaydım Mısır seferinden vazgeçerdim'.' diyerek
Rabbine sonsuz hamd ü senalarda bulunduğunu. ... (51)
Ecdadımız Yüz Akımız
Altı asır gibi uzun bir süre üç kıtada hükmünü yürüten ecdadımızın
medeniyet mirasını inceleyip araştırmadan içte ve dıştaki bazı gafil ve
hainlerin ona, "emperyalist" yaftasını yapıştırarak mahkum etmeye
çalışmalarına mukabil, Macaristan İlimler Akademisi tarafından ortaya
çıkartılıp yayınlanan bir belgede belirtildiğine göre, Osmanlı
Devleti'nin Macaristan'da hakim olduğu devirlerde, Macar halkından
yılda 7 milyon akçe 21 milyon vergi toplayıp, buna karşılık aynı yıl
Macaristan'a 21milyon akçe yatırım yaptığını... (52)
Tuz ve Ekmek Hakkı
Osmanlı sarayındaki hanedan çocuklarını yetiştirmek üzere"muallime-i
selatin-" (sultan hocası) olarak tayin edilen Safiye Hanım' a padişah
Vl. Mehmed Reşad'ın ilk iradesinin:
Namaz kılmayanlara, oruç tutmayanlara yedirdiğim tuz ve ekmeği haram
ediyorum. Bu iradem hoca hanım tarafından talebe şehzade ve hanım
sultanlara söylensin" olduğunu. . .(53)
Bir Savaşın Bedeli
1991 yılında meydana gelen Körfez Savaşı'nın bir günlük maliyeti ile 3
milyon çocuğun 2, 7 yıllık süt ihtiyacının karşılanabildiğini...
Bu savaşın otuz günlük savaş gideri ile 50 milyon insanın 4 yıllık ekmek ihtiyacının giderilebildiğini...
1 adet Stealth avcı uçağının bedeli ile 13 milyon kitap alına bildiğini . . .
Ve 1 adet Patroit füzesi ile 74 milyon adet fidan dikildiğini .. (54)
Ne Sen Baki Ne Ben Baki
Kanuni Sultan Süleyman' ın, bir meseleden dolayı dönemin şairi Baki'yi,
``Baki bed - Nef-yi ebed Bursa ya red" diyerek Bursa'ya sürgüne gönderdiğini ve Baki'nin de buna karşılık:
"Öldünse ey Baki Değildir cihan mülkü Süleyman'a baki Buna çarkı felek
derler Ne sen baki, ne ben baki" diyerek şairane bir şekilde cevap
verdiğini . . . (55)
Barbar Kim?
Bizans'ı kurtarmak üzere İstanbul'a çağrılan Haçlı ordularının
Hristiyanlığın mukaddes kilisesi Ayasofyanın tepesinde ki altın haçı
sökerek eritip sattıklarını...
Yıllar sonra Osmanlı ordusunun İstanbul'un fethi sırasında bir
yeniçerinin, fetih hatırası olarak saklamak maksadıyla Ayasofya nın
küçük bir çini parçasını koparmak istemesini, Fatih Sultan Mehmed'in
"tahribe teşebbüs"le suçlayıp cezalandırdığını ,..(56)
Serdengeçti'nin Ayasofya Müdafaası
Yazmış olduğu"Ayasofya". isimli şiiri yüzünden tutuklanarak Ankara Ağır
Ceza Mahkemesi'nde yargılanan Osman Yüksel Serdengeçti' nin kendini
müdafaa ederken:
"Müddei umumi(savcı) tepeden verilen emirlere göre hareket ediyor.
Ayasofya`nın tekrar cami haline yetirilmesinde benim ne gibi hususi
maksadım ve menfaatim olabilir? Ayasofya'yı kiraya mı vereceğim, yoksa
imamı mı olacağım? Beni bu yazıdan dolayı Türk savcıları değil, Yunan
savcıları itham etsin. Böyle bir yazıyı yazdığımdan dolayı kendimi
müdafaa etmekten utanıyorum ." diye hayıflanarak cevap verdiğini. .
.(57)
Sanata Hürmetin Böylesi
Osmanlı'nın meşhur hattatlarından Hafız Osman'ın(1642 1698), Sultan
İkinci Mustafa' nın hat hocası olup, Hafız Osmanın hat meşkederken,
Sultan İkinci Mustafa'nın büyük bir hürmet içinde hocasının hokkasını
tuttuğunu ve yapılan hattın güzelliği karşısında gönlü ihtizaza gelen
Sultan İkinci Mustafa'nın: "Artık bir Hafız Osman daha yetişmez"
demesine mukabil, büyük hattat Hafız Osman'ın : "Efendimiz gibi,
hocasının hokkasını tutan padişahlar bulundukça daha çok Hafız Osmanlar
yetişir" diye cevap verdiğini...(58)
Sultan Vahdeddin'in Vatanperverliği
Osmanlı ordusunun silahlarının elinden alındığı , düşman filolarının
Çanakkale Boğazı' nı aşıp İstanbul'a dayandığı felaketli bir dönemde
halife sıfatıyla Osmanlı tahtına oturan Sultan Vahdeddin'in, Osmanlı
askeri olarak, şahsını korumak için bırakılmış olan biricik taburu
Ayasofya Camii' ne göndererek:
"Aziz İstanbul'un fethinin sembolü olan Ayasofya'ya çan takmak isteyenlere ateş ediniz!... " emrini verdiğini... (59)
Geri: Turkiye ve Osmanli Tarihinden İbretlik Olaylar
Yavuz'un izinden Gidenler
1967 Mısır-İsrail savaşında, Mısır askerlerinin, düşmanlarını beklerken
İsrail ordusunun bir anda Süveyş'in öbür yakasını geçerek dünyayı
şaşırtığını...
Mose Dayan'ın bu muazzam başarıyı daha sonra bir basın toplantısında :
"İsrail in bu başarılı stratejisi, Yavuz Sultan Selim in yıllar önce
Mısır'ı fethederken uyguladığı harp planının bir kopyasıdır" diye
açıklayıp gafletimizi yüzümüze vurduğunu...(60)
Eşsiz Sevgi
Türkiye' de, Türk Dili ve Edebiyatı üzerine doktora yapmış genç
Pakistan alimlerinden Muhammed Sabir'in, Pakistanda bir cuma günü
hutbede Sultan Abdülhamid Han'ın adının okunup ve ona "Zeyyedallahü
ömrehu" yani "Allah onun ömrünü artırsın diye dua edilmesi üzerine
camiden çıktıktan sonra cemaata bu duanın manasız olduğunu zira, Sultan
Abdülhamid Hanın vefat etmiş olduğunu söylemesi üzerine halkın"Seni
gidi İngiliz casusu! "diyerek hışımla üzerine yürüdüklerini . . . (61)
Hilafetin Gücü
31 Mart hadisesinin tertipçileri arasında bulunan şair ve filozof Rıza
Tevfik'in bu meş'um hadisenin ardında İngiliz parmağı olduğunu itiraf
edip, ihtilal hadisesinden sonra İngiliz konsolosluğuna gittiğinde çok
soğuk bir şekilde karşılandığını ve o zaman bunun sebebini anlayamayan
Rıza Tevfik'in çok sonraları Londra'ya uğrayıp bunun sebebini o dönemin
İngiltere'nin Türkiye Büyükelçisi Lord Nikılsın'a sorduğunda bu
İngilizin çok ibretli bir şekilde"Rıza Tevfik Bey, Biz bilhassa
Hindistan'da İslam ülkelerini idaremiz altına alabilmek için
milyarlarca altın harcadık ama başarılı olamadık. Halbuki Sultan
Abdülhamid, her yıl bir 'Selam-ı Şahane', bir de 'Hafız Osman hattı
Kur'an-ı Kerim' gönderiyor ve bütün İslam ümmetini, hududsuz bir hürmet
duygusu içinde emrinde tutuyor.
Biz bu ihtilalle siz jön Türkler'den hilafet kuvvetinin ortadan
kaldırılmasını bekledik ve aldandık. İşte bundan dolayı siz soğuk
karşılandınız?" cevabını verdiğini. . .(62) Biliyor muydunuz?
Bu Köyde Nur Talebeleri Var mı?
1961 seçimlerinde Türkiye İşçi Partisi mensuplarının, Doğu Anadolu
köylerine propaganda yapmak için gittiklerinde, köyde ilk rastladıkları
insana: Bu köyde Risale-i Nur talebesi var mı?" diye sorduklarını ...
Köyde Risale-i Nur talebesi olduğunu öğrendikleri takdir de , o
insanlara tesir edemeyeceklerini bildiklerinden dolayı köye girmeyip
geriye döndüklerini (63)
Bir Hazır Cevap
Fransa Kralı III Napolyon'un, Paris'te Osmanlı Devleti Büyükelçisi
olarak bulunan Ahmet Vefik Paşa ile konuşması esnasında bir ara alaylı
bir şekilde "Sen kendini Yavuz Sultan Selim'in elçisi mi
zannediyorsun?" demesi üzerine Ahmet Vefik Paşa'nın da büyük bir hazır
cevaplıkla: "Öyle olsaydım, siz Fransa'da imparator olarak
bulunamazdınız" cevabını verdiğini . . . (64)
Cihad Tuğlası
Yavuz Sultan Selim'in babası Sultan II. Bayezid'in, İla-yı kelimetullah
için çıktığı seferlerde üstüne bulaşan tozları silkip, biriktirerek
bunlardan bir tuğla döktürdüğünü ve böylece Allah'ın "cihat" emrine
uyduğunun işareti olarak bu tuğlayı yanından ayırmadığını . . . (65)
Mehmed Reşadın Hassasiyeti
Trablusgarp ve Balkan Savaşı ile Birinci Cihan Harbi'nin talihsiz
padişahı Sultan Mehmed Reşad' ın, şehzade Ziyaeddin Efendi'nin doğum
müjdesini aldığı zaman sevineceği yerde:
"Memleketin başına bir masraf kapısı daha açılması hoş değil..."
diyecek kadar devlete yük olmaktan üzüntü duyan hassas bir hükümdar
olduğunu... (66)
Osmanlı Azameti
1754'de bile, Sultan III. Osman Han'ın bir namesi Leh kralına
ulaştırıldığında, kralın nameyi üç kere öperek başının üstüne koyduğunu
ve kralın yanında bulunan devlet erkanının da derhal başlarını açarak
saygı duruşuna geçtiklerini. (67)
Yahudinin Erkekliği(!)
İsrail dışişleri bakanlarından A. Sharon'un arkadaşı ve suç ortağı olan
Meir Har-tzion'un, l950'li yılların başında Gazze'de yapılan bir İsrail
baskınında masum bir Arabı sırtından bıçaklayarak öldürmesinden sonra
kendisiyle yapılan bir röportajda , yaptığından vicdan azabı duyup
duymadığının sorulması üzerine:
"Vicdan azabı mı? Hayır! Neden vicdan azabı duymalıyım ki? Bir adamı
tabancayla öldürmek çok kolayadır Tetiği çekersin hepsi bu kadar. Ama
bıçak bambaşka birşey, gerçek bir silah. Fantastik bir duygu bu, erkek
olduğunu hissettiriyor insana. " diye cevap verdiğini...(68)
Türbedar ve Ulu Hakan'ın Rüyası
Cennetmekan Sultan Il. Abdülhamid Han döneminde Yavuz Sultan Selim' in
türbedarlığını yapmakta olan bir zatın, şiddetli geçim darlığının
kendisine verdiği sıkıntılı bir ruh haleti içinde :
'Bir de evliyadan olduğunu söylerler Yıllarca türbedarlığını yaptım
yoksulluk içindeyim" diyerek türbeye hiddetle vurduğunu . . .
Ertesi sabah aniden Abdülhamid Han' ın türbedarı huzuruna çağırarak bir
yıllık ihtiyacının hepsini karşıladığı, çünkü Abdülhamid Han'ın, gece
rüyasında ceddi Yavuz Selim tarafından haberdar edildiğini . . (69)
1967 Mısır-İsrail savaşında, Mısır askerlerinin, düşmanlarını beklerken
İsrail ordusunun bir anda Süveyş'in öbür yakasını geçerek dünyayı
şaşırtığını...
Mose Dayan'ın bu muazzam başarıyı daha sonra bir basın toplantısında :
"İsrail in bu başarılı stratejisi, Yavuz Sultan Selim in yıllar önce
Mısır'ı fethederken uyguladığı harp planının bir kopyasıdır" diye
açıklayıp gafletimizi yüzümüze vurduğunu...(60)
Eşsiz Sevgi
Türkiye' de, Türk Dili ve Edebiyatı üzerine doktora yapmış genç
Pakistan alimlerinden Muhammed Sabir'in, Pakistanda bir cuma günü
hutbede Sultan Abdülhamid Han'ın adının okunup ve ona "Zeyyedallahü
ömrehu" yani "Allah onun ömrünü artırsın diye dua edilmesi üzerine
camiden çıktıktan sonra cemaata bu duanın manasız olduğunu zira, Sultan
Abdülhamid Hanın vefat etmiş olduğunu söylemesi üzerine halkın"Seni
gidi İngiliz casusu! "diyerek hışımla üzerine yürüdüklerini . . . (61)
Hilafetin Gücü
31 Mart hadisesinin tertipçileri arasında bulunan şair ve filozof Rıza
Tevfik'in bu meş'um hadisenin ardında İngiliz parmağı olduğunu itiraf
edip, ihtilal hadisesinden sonra İngiliz konsolosluğuna gittiğinde çok
soğuk bir şekilde karşılandığını ve o zaman bunun sebebini anlayamayan
Rıza Tevfik'in çok sonraları Londra'ya uğrayıp bunun sebebini o dönemin
İngiltere'nin Türkiye Büyükelçisi Lord Nikılsın'a sorduğunda bu
İngilizin çok ibretli bir şekilde"Rıza Tevfik Bey, Biz bilhassa
Hindistan'da İslam ülkelerini idaremiz altına alabilmek için
milyarlarca altın harcadık ama başarılı olamadık. Halbuki Sultan
Abdülhamid, her yıl bir 'Selam-ı Şahane', bir de 'Hafız Osman hattı
Kur'an-ı Kerim' gönderiyor ve bütün İslam ümmetini, hududsuz bir hürmet
duygusu içinde emrinde tutuyor.
Biz bu ihtilalle siz jön Türkler'den hilafet kuvvetinin ortadan
kaldırılmasını bekledik ve aldandık. İşte bundan dolayı siz soğuk
karşılandınız?" cevabını verdiğini. . .(62) Biliyor muydunuz?
Bu Köyde Nur Talebeleri Var mı?
1961 seçimlerinde Türkiye İşçi Partisi mensuplarının, Doğu Anadolu
köylerine propaganda yapmak için gittiklerinde, köyde ilk rastladıkları
insana: Bu köyde Risale-i Nur talebesi var mı?" diye sorduklarını ...
Köyde Risale-i Nur talebesi olduğunu öğrendikleri takdir de , o
insanlara tesir edemeyeceklerini bildiklerinden dolayı köye girmeyip
geriye döndüklerini (63)
Bir Hazır Cevap
Fransa Kralı III Napolyon'un, Paris'te Osmanlı Devleti Büyükelçisi
olarak bulunan Ahmet Vefik Paşa ile konuşması esnasında bir ara alaylı
bir şekilde "Sen kendini Yavuz Sultan Selim'in elçisi mi
zannediyorsun?" demesi üzerine Ahmet Vefik Paşa'nın da büyük bir hazır
cevaplıkla: "Öyle olsaydım, siz Fransa'da imparator olarak
bulunamazdınız" cevabını verdiğini . . . (64)
Cihad Tuğlası
Yavuz Sultan Selim'in babası Sultan II. Bayezid'in, İla-yı kelimetullah
için çıktığı seferlerde üstüne bulaşan tozları silkip, biriktirerek
bunlardan bir tuğla döktürdüğünü ve böylece Allah'ın "cihat" emrine
uyduğunun işareti olarak bu tuğlayı yanından ayırmadığını . . . (65)
Mehmed Reşadın Hassasiyeti
Trablusgarp ve Balkan Savaşı ile Birinci Cihan Harbi'nin talihsiz
padişahı Sultan Mehmed Reşad' ın, şehzade Ziyaeddin Efendi'nin doğum
müjdesini aldığı zaman sevineceği yerde:
"Memleketin başına bir masraf kapısı daha açılması hoş değil..."
diyecek kadar devlete yük olmaktan üzüntü duyan hassas bir hükümdar
olduğunu... (66)
Osmanlı Azameti
1754'de bile, Sultan III. Osman Han'ın bir namesi Leh kralına
ulaştırıldığında, kralın nameyi üç kere öperek başının üstüne koyduğunu
ve kralın yanında bulunan devlet erkanının da derhal başlarını açarak
saygı duruşuna geçtiklerini. (67)
Yahudinin Erkekliği(!)
İsrail dışişleri bakanlarından A. Sharon'un arkadaşı ve suç ortağı olan
Meir Har-tzion'un, l950'li yılların başında Gazze'de yapılan bir İsrail
baskınında masum bir Arabı sırtından bıçaklayarak öldürmesinden sonra
kendisiyle yapılan bir röportajda , yaptığından vicdan azabı duyup
duymadığının sorulması üzerine:
"Vicdan azabı mı? Hayır! Neden vicdan azabı duymalıyım ki? Bir adamı
tabancayla öldürmek çok kolayadır Tetiği çekersin hepsi bu kadar. Ama
bıçak bambaşka birşey, gerçek bir silah. Fantastik bir duygu bu, erkek
olduğunu hissettiriyor insana. " diye cevap verdiğini...(68)
Türbedar ve Ulu Hakan'ın Rüyası
Cennetmekan Sultan Il. Abdülhamid Han döneminde Yavuz Sultan Selim' in
türbedarlığını yapmakta olan bir zatın, şiddetli geçim darlığının
kendisine verdiği sıkıntılı bir ruh haleti içinde :
'Bir de evliyadan olduğunu söylerler Yıllarca türbedarlığını yaptım
yoksulluk içindeyim" diyerek türbeye hiddetle vurduğunu . . .
Ertesi sabah aniden Abdülhamid Han' ın türbedarı huzuruna çağırarak bir
yıllık ihtiyacının hepsini karşıladığı, çünkü Abdülhamid Han'ın, gece
rüyasında ceddi Yavuz Selim tarafından haberdar edildiğini . . (69)
Geri: Turkiye ve Osmanli Tarihinden İbretlik Olaylar
Abdülhamid Han'ın İstihbarat Gücü
Batılı emperyalist güçlerin, Ermenileri piyon olarak kullanıp
kışkırtarak Anadolu'da karışıklıklar çıkardığı günlerde, İngiliz
Büyükelçisi'nin Sultan Abdülhamid'e gelip, küstahça: "Daha ne kadar
Ermeni öldüreceksiniz?" diye sorma cüretini göstermesi üzerine, Ulu
Hakan'ın keskin bakışlarını elçinin üzerine dikerek:
"Filan gün, filan saatte Karadeniz'in filan noktasına yaklaşıp, karaya
Ermenileri Türklere karşı silahlandırmak için şu kadar sandık malzeme
çıkaran ve komitacılara teslim eden İngiliz gemisinde, Türk başına kaç
silah bulunuyorsa tam o kadar Ermeni öldüreceğiz. " cevabını
verdiğini...Sultan Abdülhamid'in bu muazzam istihbarat gücü karşısında
İngiliz elçisinin dehşete kapılarak aptallaştığını... (70)
Türk kafası
Kendilerine tarih boyunca sempati beslediğimiz ve Kanuni Sultan
Süleyman devrinde donanma gönderip yardım elini uzatarak yok olmaktan
kurtardığımız Fransızların bitkilere büyük zarar veren bir kurt nevine
"Türk adını verdiklerini...
Kazancı kuyumcu düğmeci gibi sanatkarların perçin yaparken altlık
olarak kullandıkları perçin kıskacına da şamar oğlanı manasına "Türk
kafası adını verdiklerini...(71)
Halifeye İthaf
Sonradan ll. Sylvestre olarak papalık tahtına oturan Gerbert' in 9.
asır İspanya'sında Arap uleması nezdinde üç yıl tahsil gördüğünü . . .
Dönemin Avrupalı rahiplerinin yazmış oldukları eserlerini Kurtuba halifesine ithaf ettiklerini...
Almanya Fransa ve İtalyadaki rahip adaylarının, ilim öğrenmek için
İspanyadaki Müslüman mekteplerine akın akın koştuklarını. . .(72)
Samanoğlu İsmail Bey'in Türbesi
9. asırda Buhara da yapılan Samanoğlu İsmail Bey'in türbesinin İslam dünyasının ilk türbelerinden olduğunu...
Bu türbenin yapımında kullanılan tuğlaların deve sütü ile yumurta akı
karıştırılarak bunların çeşitli derecelerde pişirilmesinden elde ve
edildiğini günümüze kadar sapasağlam dimdik ayakta kaldığını . . . (73)
Engizisyon Gerçeği
1481-1808 yılları arasında batıda,Katolik kilisesinin siyasi baskı
aracı olarak faaliyet gösteren Engizisyon mahkemelerinin Yakılarak
öldürülme cezasına çarptırılan insanların sayısının 34.024 e
ulaştığını....(74)Biliyor muydunuz?
Ayyıldızlı Şapka
Şapka inkılabından sonra Ankara Valisi Yahya Galip Bey'in İsmet İnönü'ye gelerek:
Şapkanın ortasına bir ay-yıldız koyalım ki, diğer milletlerden farkımız
belli olur demesi üzerine İnönü'nün: Canım biz bu inkılapları farkımız
olmasın diye yapıyoruz. Sen ne teklif ediyorsun! diye çıkıştığını...(75)
Milli Kıyafet
Bundan kırk yıl önce İngiltere'den "Dünya Kıyafetleri Sergisi" için
Türk milli kıyafeti örneği istenildiğinde, fötr şapkalı, kravatlı ve
ütülü pantolonlu bir kalem efendisi fotoğrafı gönderildiğini . . (76)
Dağistan Kartalı
Yıllarca Kafkasya'nın istiklali için yılmadan mücadele vermiş olan
büyük dava adamı İmam Şamil' in, vefatından sonra gasledilirken
vücudunda cihat meydanlarında savaşırken meydana gelmiş yüzyirmi yara
görüldüğünü... (77)
İnka Medeniyeti
Batılı sömürgeci barbarların servet uğruna kökünü kuruttukları Güney
Amerikalı kızılderili kavim İnkaların, gelişmiş bir tarım sistemlerinin
olduğunu...
Gübrenin ehemmiyetini bilip, Chinoha adasından sağladıkları gübreyi
tarım bölgelerine adilane dağıttıklarını ve gübresinden faydalanılan
deniz kuşlarını öldürenleri idama mahkum ettiklerini. . (78)
Nereden Nereye
Birinci Dünya Savaşı'ndan bir hafta önce, 1914 yazında.1 Türk lirasının
karşılığının 3.7 dolar ve 18.45 marka tekabül ettiğini. . .(79)
İlmin Değeri
Son devrin kıymetli alimlerinden Hüsrev Efendi'nin, ders okuturken
üzerinde hasıl olan durgunluğun sebebini soran öğrencilerine :
Buraya geleceğim sırada yatağında dehşetler içinde yatmakta olan kızım
vefat etti. Onun cenazesi, defin işi vardı ortada. Dersinizi ihmal
ederim diye Allah'dan korktum. Bu durumda yine geldim. Onun için
üzerimde durgunluk var, hemen gidip onun defni ile meşgul olacağım.
Kusura bakmayın o yüzden biraz cansız konuştum" diyerek ilim öğretmenin ehemmiyetini nefsinde yaşayarak gösterdiğini...(80)
İngiliz Mantığı(!)
Hindistan'ın Amir şehrinde, bisikletle dolaşan bir İngiliz kızı ile
alay ettikleri bahanesi ile, askerlerin hadise mahallindeki halktan 700
kişiyi oracıkta kurşunlayarak katlettiklerini...
Bölge valisinin, ceza olarak bütün şehir halkını günlerce yerde
sürünmeye mecbur ettiğini ve böyle davranmasının sebebi sorulunca da
valinin de:
Onlar ilahelere tapıyorlar, bir İngiliz kızı, onların taptıklarından daha azizdir!." diye cevap verdiğini..(81)
Hak Takası
Kominist rejimin devam ettiği günlerde, sanat faaliyetleri için
Taşkent'te bulunan meşhur solcularımızdan birinin, bir Özbek yazarının
yanına gelerek:
"Ah ne güzel, size imreniyorum.! Burada, böyle bir rejimin altında,
böyle imkanlarla yaşamaktan kimbilir ne kadar mutlusunuzdur.! demesi
üzerine, Özbek yazarın bizim meşhur edibimizin kulağına sessizce:
Sen Türkiye'de sahip olduğun hakların ve imkanların yarısını bana ver;
ben Sovyetlerdeki bütün hak ve imkanlarımı sana memnuniyetle
devredeyim! Var mısın beyim .? diye fısıldadığını... (82)
Yıkık Mabedler
1936-1957 yılları arasında, komünizm rejiminin kasıp kavurduğu
Sovyetler Birliği'nde ondört bin mabedin yıkılarak yerle bir edildiğini
. . . (83)
Batılı emperyalist güçlerin, Ermenileri piyon olarak kullanıp
kışkırtarak Anadolu'da karışıklıklar çıkardığı günlerde, İngiliz
Büyükelçisi'nin Sultan Abdülhamid'e gelip, küstahça: "Daha ne kadar
Ermeni öldüreceksiniz?" diye sorma cüretini göstermesi üzerine, Ulu
Hakan'ın keskin bakışlarını elçinin üzerine dikerek:
"Filan gün, filan saatte Karadeniz'in filan noktasına yaklaşıp, karaya
Ermenileri Türklere karşı silahlandırmak için şu kadar sandık malzeme
çıkaran ve komitacılara teslim eden İngiliz gemisinde, Türk başına kaç
silah bulunuyorsa tam o kadar Ermeni öldüreceğiz. " cevabını
verdiğini...Sultan Abdülhamid'in bu muazzam istihbarat gücü karşısında
İngiliz elçisinin dehşete kapılarak aptallaştığını... (70)
Türk kafası
Kendilerine tarih boyunca sempati beslediğimiz ve Kanuni Sultan
Süleyman devrinde donanma gönderip yardım elini uzatarak yok olmaktan
kurtardığımız Fransızların bitkilere büyük zarar veren bir kurt nevine
"Türk adını verdiklerini...
Kazancı kuyumcu düğmeci gibi sanatkarların perçin yaparken altlık
olarak kullandıkları perçin kıskacına da şamar oğlanı manasına "Türk
kafası adını verdiklerini...(71)
Halifeye İthaf
Sonradan ll. Sylvestre olarak papalık tahtına oturan Gerbert' in 9.
asır İspanya'sında Arap uleması nezdinde üç yıl tahsil gördüğünü . . .
Dönemin Avrupalı rahiplerinin yazmış oldukları eserlerini Kurtuba halifesine ithaf ettiklerini...
Almanya Fransa ve İtalyadaki rahip adaylarının, ilim öğrenmek için
İspanyadaki Müslüman mekteplerine akın akın koştuklarını. . .(72)
Samanoğlu İsmail Bey'in Türbesi
9. asırda Buhara da yapılan Samanoğlu İsmail Bey'in türbesinin İslam dünyasının ilk türbelerinden olduğunu...
Bu türbenin yapımında kullanılan tuğlaların deve sütü ile yumurta akı
karıştırılarak bunların çeşitli derecelerde pişirilmesinden elde ve
edildiğini günümüze kadar sapasağlam dimdik ayakta kaldığını . . . (73)
Engizisyon Gerçeği
1481-1808 yılları arasında batıda,Katolik kilisesinin siyasi baskı
aracı olarak faaliyet gösteren Engizisyon mahkemelerinin Yakılarak
öldürülme cezasına çarptırılan insanların sayısının 34.024 e
ulaştığını....(74)Biliyor muydunuz?
Ayyıldızlı Şapka
Şapka inkılabından sonra Ankara Valisi Yahya Galip Bey'in İsmet İnönü'ye gelerek:
Şapkanın ortasına bir ay-yıldız koyalım ki, diğer milletlerden farkımız
belli olur demesi üzerine İnönü'nün: Canım biz bu inkılapları farkımız
olmasın diye yapıyoruz. Sen ne teklif ediyorsun! diye çıkıştığını...(75)
Milli Kıyafet
Bundan kırk yıl önce İngiltere'den "Dünya Kıyafetleri Sergisi" için
Türk milli kıyafeti örneği istenildiğinde, fötr şapkalı, kravatlı ve
ütülü pantolonlu bir kalem efendisi fotoğrafı gönderildiğini . . (76)
Dağistan Kartalı
Yıllarca Kafkasya'nın istiklali için yılmadan mücadele vermiş olan
büyük dava adamı İmam Şamil' in, vefatından sonra gasledilirken
vücudunda cihat meydanlarında savaşırken meydana gelmiş yüzyirmi yara
görüldüğünü... (77)
İnka Medeniyeti
Batılı sömürgeci barbarların servet uğruna kökünü kuruttukları Güney
Amerikalı kızılderili kavim İnkaların, gelişmiş bir tarım sistemlerinin
olduğunu...
Gübrenin ehemmiyetini bilip, Chinoha adasından sağladıkları gübreyi
tarım bölgelerine adilane dağıttıklarını ve gübresinden faydalanılan
deniz kuşlarını öldürenleri idama mahkum ettiklerini. . (78)
Nereden Nereye
Birinci Dünya Savaşı'ndan bir hafta önce, 1914 yazında.1 Türk lirasının
karşılığının 3.7 dolar ve 18.45 marka tekabül ettiğini. . .(79)
İlmin Değeri
Son devrin kıymetli alimlerinden Hüsrev Efendi'nin, ders okuturken
üzerinde hasıl olan durgunluğun sebebini soran öğrencilerine :
Buraya geleceğim sırada yatağında dehşetler içinde yatmakta olan kızım
vefat etti. Onun cenazesi, defin işi vardı ortada. Dersinizi ihmal
ederim diye Allah'dan korktum. Bu durumda yine geldim. Onun için
üzerimde durgunluk var, hemen gidip onun defni ile meşgul olacağım.
Kusura bakmayın o yüzden biraz cansız konuştum" diyerek ilim öğretmenin ehemmiyetini nefsinde yaşayarak gösterdiğini...(80)
İngiliz Mantığı(!)
Hindistan'ın Amir şehrinde, bisikletle dolaşan bir İngiliz kızı ile
alay ettikleri bahanesi ile, askerlerin hadise mahallindeki halktan 700
kişiyi oracıkta kurşunlayarak katlettiklerini...
Bölge valisinin, ceza olarak bütün şehir halkını günlerce yerde
sürünmeye mecbur ettiğini ve böyle davranmasının sebebi sorulunca da
valinin de:
Onlar ilahelere tapıyorlar, bir İngiliz kızı, onların taptıklarından daha azizdir!." diye cevap verdiğini..(81)
Hak Takası
Kominist rejimin devam ettiği günlerde, sanat faaliyetleri için
Taşkent'te bulunan meşhur solcularımızdan birinin, bir Özbek yazarının
yanına gelerek:
"Ah ne güzel, size imreniyorum.! Burada, böyle bir rejimin altında,
böyle imkanlarla yaşamaktan kimbilir ne kadar mutlusunuzdur.! demesi
üzerine, Özbek yazarın bizim meşhur edibimizin kulağına sessizce:
Sen Türkiye'de sahip olduğun hakların ve imkanların yarısını bana ver;
ben Sovyetlerdeki bütün hak ve imkanlarımı sana memnuniyetle
devredeyim! Var mısın beyim .? diye fısıldadığını... (82)
Yıkık Mabedler
1936-1957 yılları arasında, komünizm rejiminin kasıp kavurduğu
Sovyetler Birliği'nde ondört bin mabedin yıkılarak yerle bir edildiğini
. . . (83)
Geri: Turkiye ve Osmanli Tarihinden İbretlik Olaylar
Milli Temeller Üzerine Yükselme
Nihat Sami Banarlı'nın Amerikalı Profesör Rufi ile sohbet ederken söz batılılaşmadan açılınca Profesör Rufi'nin:
"Siz tarihte defalarca başarı kazanmış bir milletsiniz. Bize veya
başkalarına imrenmek neyinize? Biz yeni bir millet olduğumuz için,
tarihte muvaffak olmuş milletlerin sırlarını araştırır, bulduğumuz ve
uygun gördüğümüzü asrımıza tatbik ederiz. Sizden de aldığımız kıymetler
vardır. Eğer ilerlemek istiyorsanız, muvaffak olduğunuz asırlarda hangi
meziyetlerinizle hangi usul ve teşkilatınızla kazandınız?
Bunları araştırınız bulduklarınızı modernize ediniz, Kendi milli ve
denenmiş temelleriniz üzerinde yükseliniz" diyerek bizi utandırdığını .
. . (84)
Surre Alayları
Osmanlı'nın, mukaddes beldelere verdiği büyük kıymetin ifadesi olarak
Yıldırım Bayezid döneminden itibaren her yıl Mekke ve Medine'ye Surre
Alayları tertip ettiğini...
Bu Surre Alayları ile birçok hediyeler ve mukaddes belde fukarasına
dağıtılmak üzere binlerce altın gönderilerek Allah'ın rızasının
kazanılmasının gaye edinildiğini...
Ayrıca en önemlisi de, bu Surre-i Hümayun'da, padişahın yaptırıp
gönderdiği Kabe örtüsünün bulunup bu örtünün merasimle yerine
takılarak, eskisinin geri getirilip paylaşıldığını . . .
Osmanlı'nın, binbir güçlük ve darlık içinde bulunduğu dönemlerde dahi bu an'aneyi terketmediğini...(85) Biliyor muydunuz?
Hümanist Batı
Hümanist( ! ) Hollandalıların l905'de yeni icat ettikleri bir bombanın
tesir gücünü, Afrikalı zavallı yerli halkın makatlarında deneme
barbarlığını gösterdiklerini.. (86)
Anadolu' da Medeniyet Vesikası
Lozan görüşmeleri sırasında İngiliz Başvekili Lloyd George'nin:
Türklerin, şimdi hak istedikleri Anadolu'da nesi var? Orada medeniyet
vesikası olarak ne kalmışsa Yunan'ın, Roma'nın, Bizans'ındır Türklerin
Anadolu 'daki evleri sazdan ve kerpiçten harabelerden ibarettir. Şimdi
böyle bir alemi veya onun güzel parçalarını Türklere nasıl
bırakırsınız?" demesi üzerine henüz aklını ve vicdanını yitirmemiş bir
batılı düşünür olan Eugene Pitard ın Cenevre'nin ünlü bir gazetesinde
Lloyd George'a cevap olarak:
Efendiler, Konya'daki İnce Minare'nin kapısı ile, İstanbul'daki
muhteşem Süleymaniye'nin kubbelerini yapan millete karşı böyle
söylenemez. Haddinizi biliniz..." diye harika bir cevap verdiğini...(87)
Forumtr icin Meet tarafindan duzenlendi
İmam Buhari nin Çocukluğu
İmam Buhari Hazretleri' nin küçük yaşta ilim tahsiline başlayıp, subyan
mektebinde iken 15.000 hadis ezberlediğini ve buluğa ermeden de İbn-i
Mübarek Hazretleri'nin kitaplarını ezberlediğini . . .
Telif eser yazmaya başladığında henüz daha yüzünde sakal çıkmadığını... (88)
Mimar Koca Sinan 'ın Büyüklüğü
Bütün Rönesans mimarlarının arayıp durdukları merkezi plan şemasını en
mükemmel bir şekilde gerçekleştirmenin ancak Mimar Koca Sinan'a nasip
olduğunu. . .(89/a)
Koca Mimar'ın fütuhat, saltanat, ilim ve sanat bakımından en muhteşem
devrinde büyük bir imar kudretinin başında, şöhretli bir insan olmasına
rağmen, yazma nüshalarda mur-u natuvan"(güçsüz karınca). imzasında
El-fakir Sinan Sermamaran-ı Hassa"; beyzi mührünün ortasında imzasında
El-fakir ü'l-hakir Sinan"; kenarında ise: , Serm imaran-ı hassa
müstemend Bende-i miskin kemine dermend" (Fakir, aciz, hassa
sermimaranı Dertli , değersiz, miskin bendeleri) diye kendisini
tanıtarak yalnız mimarinin değil, tevazuun da üstadı olduğunu
gösterdiğini. . (89/b) Biliyor muydunuz.?
Nasipsiz Ahmak
Necip Fazıl Kısakürek merhumun, kendisine. "İslamiyet deyince burnuma ayak kokusu gelir" diyen ihtiyar gazeteciye;
Senin o burnuna gelen, İslamiyet'in değil; kendi ciğerinin pis
kokusudur. Sen, bir mücerredi, bir müşahhastan ayıramayan ahmaksın!"
diye cevap verdiğini...(90)
Velkanlı Hoca Mehmed Efendi
Muş halkının çok sevip saydığı Velkanlı Hoca Mehmed Efendi , nin
'Evinde Kur'an okutuyor" diye şikayet edildiğinde, dönemin Muş valisi
tarafından,sırtına bir jandarma bindirilip sakalından da başka bir
jandarma tarafından çektirilerek Muş çarşısında dolaştırıldığını. .
.(91)
Yunandan İnsanlık Dersi(!)
İstiklal Harbi senelerinde, Yunanlıların Ege bölgesini işgal etmesinden
sonra İzmir'e gelen Yunan Kralı'nın civar kasabalardan birini teftiş
ederken, şehit edilerek hendeğe atılmış bir sivilin cesedini
gördüğünde. Bu kokmuş ölüyü neden gömmüyorsunuz?" diye sorduğunda,
yanındakilerin de "Halka ibret olsun diye bırakıyoruz" karşılığını
vermeleri üzerine bir krala değil, bir cellada bile yakışmayan:
Başka öldürecek Türk mü yok? Bu pisliği kaldırın ve başkasını öldürüp onun yerine atın!" emrini verdiğini...(92)
"Sıfır Neye Derler?"
Daha sonraları Milli Eğitim Bakanı olacak olan zamanın Maarif Müfettişi
Hasan Ali Yücel ile Mustafa Kemal arasında bir gece Kayseri'de sofra
sohbeti başlayınca Mustafa Kemal'in Hasan Ali Yücel'e:"Bugün lisede
sizin mantık kitabınızı karıştırırken,Matematikte Usul' diye bir bahis
gördüm... Demek siz riyaziyeden de anlıyorsunuz..." diye sorunca Hasan
Ali Yücelin Biraz paşam" diye cevap verdiğini...Bunun üzerine Mustafa
Kemal'in: "Peki söyleyin sıfır neye derler?" diye ikinci bir soru
sorması üzerine Hasan Ali Yücel'in gayet mütevazı bir şekilde:
"Huzurunuzda bana derler paşam!"cevabını verdiğini... (93)
Bez Parçası
İskilipli Atıf Hoca'nın İstiklal Mahkemesi'nde yargılanırken savcının,
dini kıyafetlerden bez parçası" diye bahsetmesi üzerine Atıf Hoca'nın
hiddetli bir şekilde duvarda asılı olan bayrağı gösterip :
İşte o da bez, hadi indirip yırtsana" diye haykırdığını.. (94)
Bibliyoman
18. yüzyıl sonlarında yaşamış ve bugünkü İstanbul Millet
Kütüphanesi'nin kurucusu olan Ali Emiri Efendi'nin bir bibliyoman(kitap
hastası) olduğunu . . .
Elinde bulunan güzel bir Arapça kitabın kendisindeki noksan olan ikinci
cildini temin etmek için,mevcut olduğunu öğrendiği Yemene tayinini
çıkartmak istediğini ...(95)
Nihat Sami Banarlı'nın Amerikalı Profesör Rufi ile sohbet ederken söz batılılaşmadan açılınca Profesör Rufi'nin:
"Siz tarihte defalarca başarı kazanmış bir milletsiniz. Bize veya
başkalarına imrenmek neyinize? Biz yeni bir millet olduğumuz için,
tarihte muvaffak olmuş milletlerin sırlarını araştırır, bulduğumuz ve
uygun gördüğümüzü asrımıza tatbik ederiz. Sizden de aldığımız kıymetler
vardır. Eğer ilerlemek istiyorsanız, muvaffak olduğunuz asırlarda hangi
meziyetlerinizle hangi usul ve teşkilatınızla kazandınız?
Bunları araştırınız bulduklarınızı modernize ediniz, Kendi milli ve
denenmiş temelleriniz üzerinde yükseliniz" diyerek bizi utandırdığını .
. . (84)
Surre Alayları
Osmanlı'nın, mukaddes beldelere verdiği büyük kıymetin ifadesi olarak
Yıldırım Bayezid döneminden itibaren her yıl Mekke ve Medine'ye Surre
Alayları tertip ettiğini...
Bu Surre Alayları ile birçok hediyeler ve mukaddes belde fukarasına
dağıtılmak üzere binlerce altın gönderilerek Allah'ın rızasının
kazanılmasının gaye edinildiğini...
Ayrıca en önemlisi de, bu Surre-i Hümayun'da, padişahın yaptırıp
gönderdiği Kabe örtüsünün bulunup bu örtünün merasimle yerine
takılarak, eskisinin geri getirilip paylaşıldığını . . .
Osmanlı'nın, binbir güçlük ve darlık içinde bulunduğu dönemlerde dahi bu an'aneyi terketmediğini...(85) Biliyor muydunuz?
Hümanist Batı
Hümanist( ! ) Hollandalıların l905'de yeni icat ettikleri bir bombanın
tesir gücünü, Afrikalı zavallı yerli halkın makatlarında deneme
barbarlığını gösterdiklerini.. (86)
Anadolu' da Medeniyet Vesikası
Lozan görüşmeleri sırasında İngiliz Başvekili Lloyd George'nin:
Türklerin, şimdi hak istedikleri Anadolu'da nesi var? Orada medeniyet
vesikası olarak ne kalmışsa Yunan'ın, Roma'nın, Bizans'ındır Türklerin
Anadolu 'daki evleri sazdan ve kerpiçten harabelerden ibarettir. Şimdi
böyle bir alemi veya onun güzel parçalarını Türklere nasıl
bırakırsınız?" demesi üzerine henüz aklını ve vicdanını yitirmemiş bir
batılı düşünür olan Eugene Pitard ın Cenevre'nin ünlü bir gazetesinde
Lloyd George'a cevap olarak:
Efendiler, Konya'daki İnce Minare'nin kapısı ile, İstanbul'daki
muhteşem Süleymaniye'nin kubbelerini yapan millete karşı böyle
söylenemez. Haddinizi biliniz..." diye harika bir cevap verdiğini...(87)
Forumtr icin Meet tarafindan duzenlendi
İmam Buhari nin Çocukluğu
İmam Buhari Hazretleri' nin küçük yaşta ilim tahsiline başlayıp, subyan
mektebinde iken 15.000 hadis ezberlediğini ve buluğa ermeden de İbn-i
Mübarek Hazretleri'nin kitaplarını ezberlediğini . . .
Telif eser yazmaya başladığında henüz daha yüzünde sakal çıkmadığını... (88)
Mimar Koca Sinan 'ın Büyüklüğü
Bütün Rönesans mimarlarının arayıp durdukları merkezi plan şemasını en
mükemmel bir şekilde gerçekleştirmenin ancak Mimar Koca Sinan'a nasip
olduğunu. . .(89/a)
Koca Mimar'ın fütuhat, saltanat, ilim ve sanat bakımından en muhteşem
devrinde büyük bir imar kudretinin başında, şöhretli bir insan olmasına
rağmen, yazma nüshalarda mur-u natuvan"(güçsüz karınca). imzasında
El-fakir Sinan Sermamaran-ı Hassa"; beyzi mührünün ortasında imzasında
El-fakir ü'l-hakir Sinan"; kenarında ise: , Serm imaran-ı hassa
müstemend Bende-i miskin kemine dermend" (Fakir, aciz, hassa
sermimaranı Dertli , değersiz, miskin bendeleri) diye kendisini
tanıtarak yalnız mimarinin değil, tevazuun da üstadı olduğunu
gösterdiğini. . (89/b) Biliyor muydunuz.?
Nasipsiz Ahmak
Necip Fazıl Kısakürek merhumun, kendisine. "İslamiyet deyince burnuma ayak kokusu gelir" diyen ihtiyar gazeteciye;
Senin o burnuna gelen, İslamiyet'in değil; kendi ciğerinin pis
kokusudur. Sen, bir mücerredi, bir müşahhastan ayıramayan ahmaksın!"
diye cevap verdiğini...(90)
Velkanlı Hoca Mehmed Efendi
Muş halkının çok sevip saydığı Velkanlı Hoca Mehmed Efendi , nin
'Evinde Kur'an okutuyor" diye şikayet edildiğinde, dönemin Muş valisi
tarafından,sırtına bir jandarma bindirilip sakalından da başka bir
jandarma tarafından çektirilerek Muş çarşısında dolaştırıldığını. .
.(91)
Yunandan İnsanlık Dersi(!)
İstiklal Harbi senelerinde, Yunanlıların Ege bölgesini işgal etmesinden
sonra İzmir'e gelen Yunan Kralı'nın civar kasabalardan birini teftiş
ederken, şehit edilerek hendeğe atılmış bir sivilin cesedini
gördüğünde. Bu kokmuş ölüyü neden gömmüyorsunuz?" diye sorduğunda,
yanındakilerin de "Halka ibret olsun diye bırakıyoruz" karşılığını
vermeleri üzerine bir krala değil, bir cellada bile yakışmayan:
Başka öldürecek Türk mü yok? Bu pisliği kaldırın ve başkasını öldürüp onun yerine atın!" emrini verdiğini...(92)
"Sıfır Neye Derler?"
Daha sonraları Milli Eğitim Bakanı olacak olan zamanın Maarif Müfettişi
Hasan Ali Yücel ile Mustafa Kemal arasında bir gece Kayseri'de sofra
sohbeti başlayınca Mustafa Kemal'in Hasan Ali Yücel'e:"Bugün lisede
sizin mantık kitabınızı karıştırırken,Matematikte Usul' diye bir bahis
gördüm... Demek siz riyaziyeden de anlıyorsunuz..." diye sorunca Hasan
Ali Yücelin Biraz paşam" diye cevap verdiğini...Bunun üzerine Mustafa
Kemal'in: "Peki söyleyin sıfır neye derler?" diye ikinci bir soru
sorması üzerine Hasan Ali Yücel'in gayet mütevazı bir şekilde:
"Huzurunuzda bana derler paşam!"cevabını verdiğini... (93)
Bez Parçası
İskilipli Atıf Hoca'nın İstiklal Mahkemesi'nde yargılanırken savcının,
dini kıyafetlerden bez parçası" diye bahsetmesi üzerine Atıf Hoca'nın
hiddetli bir şekilde duvarda asılı olan bayrağı gösterip :
İşte o da bez, hadi indirip yırtsana" diye haykırdığını.. (94)
Bibliyoman
18. yüzyıl sonlarında yaşamış ve bugünkü İstanbul Millet
Kütüphanesi'nin kurucusu olan Ali Emiri Efendi'nin bir bibliyoman(kitap
hastası) olduğunu . . .
Elinde bulunan güzel bir Arapça kitabın kendisindeki noksan olan ikinci
cildini temin etmek için,mevcut olduğunu öğrendiği Yemene tayinini
çıkartmak istediğini ...(95)
Geri: Turkiye ve Osmanli Tarihinden İbretlik Olaylar
Hakkı Tesbit
Ahmet bin Hanbel Hazretleri'ne: Tehdit altındasın, kalbinle imanında
sabit kalarak yalnız dilinle istediklerini söylesen olmaz mı ? "
dediklerinde, Büyük İmam'ın:
Olmaz. Alimler hakkı söylemekten kaçarsa, cahiler ne yapar? Böyle
olursa hakkı tesbit nasıl olur? "cevabını vererek gerçek alimin nasıl
olması gerektiğini gösterdiğini (96)
Akif i Büyük Yapan Meziyet
Vatan şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un, İstiklal Marşı müsabakasındaki
birinciliğinden dolayı kendisine zorla verilen 500 lirayı, fakr u
zaruret içinde olmasına rağmen, fakir kadın ve çocuklara bir maişet
temin etmek üzere kurulmuş olan "Darü'i Mesa i "ye bağışladığını...
Halbuki İstiklal Marşı kabul edildiğinde, Mehmet Akif'in cebinde ,
Zonguldak milletvekili Hayri Bey'den borç aldığı iki lirasının olduğunu
ve milli marş için 500 lira teklif edildiği günler de 140 lira ile
Ankara'da bir çiftlik alınabildiğini...
Paltosu dahi olmadığı için kışın bile ceketle dolaşan bu idealist
şairin, çok soğuk günlerde ise, arkadaşı Baytar Şefik (Kolaylı)'dan
muşambasını ödünç olarak giydiğini ...
Baytar Şefik'in bir gün : Akif Bey, hiç olmazsa kendine bir palto alsaydın" demesi üzerine, ona darılıp iki ay konuşmadığını.
Burdur Meb'us'u olarak I. Millet Meclisi'ne seçildiğinde ailesine: "Biz
bu maaşı hak etmiyoruz ya... Ama, pek hak etmiyoruz da denemez.
Elimizden geldiği kadar nihai zafer için çalışıyoruz. " dediğini .(97)
Pis Kokusundan Dolayı Kovulan Elçi
Veli lakaplı II. Bayezid'in padişahlığı. döneminde İstanbul'a, Moskova
kralının elçisi sıfatıyla Mihail Plachtneef isimli birinin geldiğini .
. .
Bu adamın, insanı istifra ettirecek kadar pis kokmasından dolayı
yıkanması için hamama götürüldüğünde, bu keferenin hayatında hiç hamam
görmemiş olup yıkanmak ve çamaşır değiştirmek adetine aşina olmadığı ve
kimse ile görüştürülmeden pisliğinden dolayı İstanbul'dan
kovulduğunu... (98)
Batıda Yemek Kültürü
İsviçre , nin Branderburg Prensi, ziyafete çağırdığı bir derebeyine gönderdiği davetiyenin meşruhat (açıklama) hanesine:
""Eti yedikten sonra kemiği arkaya atmak yok! Yağlı ağzını yenine
silmek yok! Tabağı kaldırıp altına tükürmek yok" diye yazmak
mecburiyetinde kaldığını...(99)
Orta Çağda Temizlik Farkı
Orta çağda Müslümanların yaşayışları üzerine yapılan bir araştırmada,İslam dünyasındaki kimya sanayii anlatılırken:
""... Sabuncular loncası, en önemli loncalardan biriydi.
Çünkü Orta Çağ Müslümanları hergün yıkanırlardı ve çamaşırları da
sarıkları da her zaman bembeyazdı. Bu bakımdan onlar o çağın diğer ülke
insanlarından ayrılırlardı.
1600 yıllarına doğru İspanya'da Engizisyon Mahkemeleri Müslüman
İspanyollarla Hristiyan İspanyolları temizliklerine bakarak ayırt
ediyordu... " diye yazdığını...(100)
Adalet Kavr*****n Şümulü
Osmanlı Devleti'nde adalet kavr*****n ; milliyet, cins, zümre yahut din
farklarını aşan çok şümullü bir değer ifade ettiğini. . .
Bu adaletin sadece insanlara has değil, kurda, kuşa, toprağa ve suya şamil bulunduğunu ve bu yüzden Osmanlı kanunnamelerinde :
""... ve ayağı yaramaz beygiri işletmeyeler'. at, katır ve eşek ayağını
gözedeler ve semerin göreler ve ağır yük urmayalar, zira dilsüz
canavardurlar, her kangısında eksük bulunur ise sahibine tamam itdüre,
eslemeyanı tamam gereği gibi hakkından geline ve hammallar ağır yük
urmayalar, mütearef (örf) üzere ola..." diye hükümler konularak bu
meselenin beygirin sakat ayağından eşeğin semerine kadar gözden uzak
tutulmadığını. . .(101)
Risale-i Nur' un Dili
Merhum Albay Hulusi Yahyagil'in, Barla'da Bediüzzamar Üstadımıza, Risale-i Nur'un dilinin orijinalliği ile alakalı olarak:
""Üstadım, sen Türkçe'yi dahi zor konuşuyorsun, bu Risale-i Nur'daki
Türkçe nasıl oluyor.?" diye hayretini ifade ettikten sonra Bediüzzaman '
""Kardeşim, bir hakaiki imaniye kalbe ihtar edildiği vakit ikiyüz
ayat-ı Kuraniye imdadıma koşmak için birbirleriyle yarış ediyorlar.
Önce bana lisanı maderzadım(anne lisanım) Kürtçe geliyor. Arapçaya
çeviriyorum ve Türkçe yazdırıyorum" cevabını verdiğini...(102)
Hacizli Cenaze
Son Osmanlı Padişahı Sultan VI. Mehmed Vahdeddin Han'a, ""Altıncı
Mehmed sözündeki ""Altıncı kelimesinden kinaye olarak ""Altın seven
adam manası çıkartılarak ithamlarda bulunulduğu . . .
Halbuki Sultan Vahdeddin Han'ın, hayatının tehlikeye girmesinden dolayı
memleketinden ayrılmak zorunda kaldığında şahsi mirası mahiyetinde
babasından intikal eden bütün serveti beraberinde götürme imkanı
varken, dasitani bir namusluluk örneği göstererek bu serveti Hazine-i
Hümayun'a gönderdiğini...
İtalya'da geçirdiği fakr -u zururet içindeki bir hayattan sonra 1926
yılında San Remo'da vefat ettiği zaman 120 000 lira borcu kaldığı için
alacaklıları tarafından tabutuna haciz konuduğunu . . . Tahnit edilmiş
cesedinin, kızı Sabiha Sultan'ın bu parayı binbir güçlükle temin
etmesinden sonra Şam 'a naklolunarak Yavuz Sultan Selim Camii avlusuna
defnedildiğini. .. (103)
Milletin Sigorta Lambası
Tarihçi Reşat Ekrem Koçu'nun, Sultan Vahideddin'in kaderi ile ilgili oldukça orijinal bir değerlendirmesinde :
""Mazileri çok temiz olan ve memleketleri felaket girdabına düştükten
sonra işbaşına geçen, ağır mesuliyetler yüklenen, yenik milletleri daha
fazla çiğnetmemek için nefret edilen galip düşmanlara dostane el
uzatmak durumunda kalan o kara bahtlı insanlar, milletlerin
tarihlerinde sigorta lambalarına benzerler.
Kendilerinin yanması büyük tesislerin kurtulmasını temin eder diye yazdığını. .(104)
Biliyor muydunuz.?
İttihatçıların Akılsızlığı
Sultan II. Abdülhamid'in dahice bir politika güderek, her hangi bir
isyan çıkartmalarını önlemek için Arabistan'ın Hicaz ileri gelenlerini,
Şura-yı Devlet üyesi olarak İstanbul'da tuttuğunu. . .
Bunlardan Şerif Hüseyin'in, Mekke'ye emir olmak isteğini defaatla
reddetmesine karşılık Ulu Hakan'ın tahttan indirilmesiyle birlikte
İttihat ve Terakki yönetiminin, Şerif Hüseyin'in bu isteğini yerine
getirerek onu emir olarak tayin ettiğini ve hemen ardından da Şerif'in
Osmanlı'ya karsı isyan bayrağını açtığını... Çok sonraları İngiliz
Başvekil Lloyd George'un Avam Kamarası'nda: ""Şerif Hüseyin Mekke emiri
olduktan sonra kendisi ile Arap milliyetçiliği ve isyan konusunda
anlaştık.
Bu isyana karşı ayda 40 bin altın vermiştik" dediğini ... (105)
Ahmet bin Hanbel Hazretleri'ne: Tehdit altındasın, kalbinle imanında
sabit kalarak yalnız dilinle istediklerini söylesen olmaz mı ? "
dediklerinde, Büyük İmam'ın:
Olmaz. Alimler hakkı söylemekten kaçarsa, cahiler ne yapar? Böyle
olursa hakkı tesbit nasıl olur? "cevabını vererek gerçek alimin nasıl
olması gerektiğini gösterdiğini (96)
Akif i Büyük Yapan Meziyet
Vatan şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un, İstiklal Marşı müsabakasındaki
birinciliğinden dolayı kendisine zorla verilen 500 lirayı, fakr u
zaruret içinde olmasına rağmen, fakir kadın ve çocuklara bir maişet
temin etmek üzere kurulmuş olan "Darü'i Mesa i "ye bağışladığını...
Halbuki İstiklal Marşı kabul edildiğinde, Mehmet Akif'in cebinde ,
Zonguldak milletvekili Hayri Bey'den borç aldığı iki lirasının olduğunu
ve milli marş için 500 lira teklif edildiği günler de 140 lira ile
Ankara'da bir çiftlik alınabildiğini...
Paltosu dahi olmadığı için kışın bile ceketle dolaşan bu idealist
şairin, çok soğuk günlerde ise, arkadaşı Baytar Şefik (Kolaylı)'dan
muşambasını ödünç olarak giydiğini ...
Baytar Şefik'in bir gün : Akif Bey, hiç olmazsa kendine bir palto alsaydın" demesi üzerine, ona darılıp iki ay konuşmadığını.
Burdur Meb'us'u olarak I. Millet Meclisi'ne seçildiğinde ailesine: "Biz
bu maaşı hak etmiyoruz ya... Ama, pek hak etmiyoruz da denemez.
Elimizden geldiği kadar nihai zafer için çalışıyoruz. " dediğini .(97)
Pis Kokusundan Dolayı Kovulan Elçi
Veli lakaplı II. Bayezid'in padişahlığı. döneminde İstanbul'a, Moskova
kralının elçisi sıfatıyla Mihail Plachtneef isimli birinin geldiğini .
. .
Bu adamın, insanı istifra ettirecek kadar pis kokmasından dolayı
yıkanması için hamama götürüldüğünde, bu keferenin hayatında hiç hamam
görmemiş olup yıkanmak ve çamaşır değiştirmek adetine aşina olmadığı ve
kimse ile görüştürülmeden pisliğinden dolayı İstanbul'dan
kovulduğunu... (98)
Batıda Yemek Kültürü
İsviçre , nin Branderburg Prensi, ziyafete çağırdığı bir derebeyine gönderdiği davetiyenin meşruhat (açıklama) hanesine:
""Eti yedikten sonra kemiği arkaya atmak yok! Yağlı ağzını yenine
silmek yok! Tabağı kaldırıp altına tükürmek yok" diye yazmak
mecburiyetinde kaldığını...(99)
Orta Çağda Temizlik Farkı
Orta çağda Müslümanların yaşayışları üzerine yapılan bir araştırmada,İslam dünyasındaki kimya sanayii anlatılırken:
""... Sabuncular loncası, en önemli loncalardan biriydi.
Çünkü Orta Çağ Müslümanları hergün yıkanırlardı ve çamaşırları da
sarıkları da her zaman bembeyazdı. Bu bakımdan onlar o çağın diğer ülke
insanlarından ayrılırlardı.
1600 yıllarına doğru İspanya'da Engizisyon Mahkemeleri Müslüman
İspanyollarla Hristiyan İspanyolları temizliklerine bakarak ayırt
ediyordu... " diye yazdığını...(100)
Adalet Kavr*****n Şümulü
Osmanlı Devleti'nde adalet kavr*****n ; milliyet, cins, zümre yahut din
farklarını aşan çok şümullü bir değer ifade ettiğini. . .
Bu adaletin sadece insanlara has değil, kurda, kuşa, toprağa ve suya şamil bulunduğunu ve bu yüzden Osmanlı kanunnamelerinde :
""... ve ayağı yaramaz beygiri işletmeyeler'. at, katır ve eşek ayağını
gözedeler ve semerin göreler ve ağır yük urmayalar, zira dilsüz
canavardurlar, her kangısında eksük bulunur ise sahibine tamam itdüre,
eslemeyanı tamam gereği gibi hakkından geline ve hammallar ağır yük
urmayalar, mütearef (örf) üzere ola..." diye hükümler konularak bu
meselenin beygirin sakat ayağından eşeğin semerine kadar gözden uzak
tutulmadığını. . .(101)
Risale-i Nur' un Dili
Merhum Albay Hulusi Yahyagil'in, Barla'da Bediüzzamar Üstadımıza, Risale-i Nur'un dilinin orijinalliği ile alakalı olarak:
""Üstadım, sen Türkçe'yi dahi zor konuşuyorsun, bu Risale-i Nur'daki
Türkçe nasıl oluyor.?" diye hayretini ifade ettikten sonra Bediüzzaman '
""Kardeşim, bir hakaiki imaniye kalbe ihtar edildiği vakit ikiyüz
ayat-ı Kuraniye imdadıma koşmak için birbirleriyle yarış ediyorlar.
Önce bana lisanı maderzadım(anne lisanım) Kürtçe geliyor. Arapçaya
çeviriyorum ve Türkçe yazdırıyorum" cevabını verdiğini...(102)
Hacizli Cenaze
Son Osmanlı Padişahı Sultan VI. Mehmed Vahdeddin Han'a, ""Altıncı
Mehmed sözündeki ""Altıncı kelimesinden kinaye olarak ""Altın seven
adam manası çıkartılarak ithamlarda bulunulduğu . . .
Halbuki Sultan Vahdeddin Han'ın, hayatının tehlikeye girmesinden dolayı
memleketinden ayrılmak zorunda kaldığında şahsi mirası mahiyetinde
babasından intikal eden bütün serveti beraberinde götürme imkanı
varken, dasitani bir namusluluk örneği göstererek bu serveti Hazine-i
Hümayun'a gönderdiğini...
İtalya'da geçirdiği fakr -u zururet içindeki bir hayattan sonra 1926
yılında San Remo'da vefat ettiği zaman 120 000 lira borcu kaldığı için
alacaklıları tarafından tabutuna haciz konuduğunu . . . Tahnit edilmiş
cesedinin, kızı Sabiha Sultan'ın bu parayı binbir güçlükle temin
etmesinden sonra Şam 'a naklolunarak Yavuz Sultan Selim Camii avlusuna
defnedildiğini. .. (103)
Milletin Sigorta Lambası
Tarihçi Reşat Ekrem Koçu'nun, Sultan Vahideddin'in kaderi ile ilgili oldukça orijinal bir değerlendirmesinde :
""Mazileri çok temiz olan ve memleketleri felaket girdabına düştükten
sonra işbaşına geçen, ağır mesuliyetler yüklenen, yenik milletleri daha
fazla çiğnetmemek için nefret edilen galip düşmanlara dostane el
uzatmak durumunda kalan o kara bahtlı insanlar, milletlerin
tarihlerinde sigorta lambalarına benzerler.
Kendilerinin yanması büyük tesislerin kurtulmasını temin eder diye yazdığını. .(104)
Biliyor muydunuz.?
İttihatçıların Akılsızlığı
Sultan II. Abdülhamid'in dahice bir politika güderek, her hangi bir
isyan çıkartmalarını önlemek için Arabistan'ın Hicaz ileri gelenlerini,
Şura-yı Devlet üyesi olarak İstanbul'da tuttuğunu. . .
Bunlardan Şerif Hüseyin'in, Mekke'ye emir olmak isteğini defaatla
reddetmesine karşılık Ulu Hakan'ın tahttan indirilmesiyle birlikte
İttihat ve Terakki yönetiminin, Şerif Hüseyin'in bu isteğini yerine
getirerek onu emir olarak tayin ettiğini ve hemen ardından da Şerif'in
Osmanlı'ya karsı isyan bayrağını açtığını... Çok sonraları İngiliz
Başvekil Lloyd George'un Avam Kamarası'nda: ""Şerif Hüseyin Mekke emiri
olduktan sonra kendisi ile Arap milliyetçiliği ve isyan konusunda
anlaştık.
Bu isyana karşı ayda 40 bin altın vermiştik" dediğini ... (105)
Geri: Turkiye ve Osmanli Tarihinden İbretlik Olaylar
Acı HatıraIar
İtalyanların Libyayı bizden koparmak için Avrupalı müttefikleriyle
siyasi alanda anlaştıktan sonra, bize karşı açacakları savaşın
(Trablusgarp Savaşı) masraflarını karşılayacak yeterli hazinelerinin
olmadığını...
Buna karşılık Duyun-u Umumiye'ye başvurarak, bu savaşın masraflarını
karşılamak için Anadolu'dan toplanan birikmiş paradan beş milyon altın
lira çektiklerini ve bu bizim paramızla sağladıkları imkanlarla bizim
toprağımız olan Libya'yı istilaya başladıklarını. . .(106)
Lavrens'in İtirafı
Arapları aldatarak Osmanlı Devleti aleyhine kışkırtıp isyana sevkeden
İngiliz casusu Lavrence'in, yardımcıları Nuri Said, Faysal ve Şerif
Hüseyin ile birlikte Şam'da Türkleri katlettikten sonra: "'Evet onları
isyana ben kışkırtmıştım. Ama böylesine vahşice kan dökeceklerini hiç
tahmin etmemiştim. Bazı mahalleleri gezerken silahsız Türk askerlerinin
nasıl öldürüldüklerine bakamadım;tiksindim bu vahşetten..." diyerek
itirafta bulunduğunu . . (107)
Vicdan Azabı
Mekke Emiri Şerif Hüseyin'in İngilizlerle anlaşarak Osmanlı'yı arkadan
vurduğunu ve mükafat olarak da İngilizler tarafından Hicaz Krallığı'na
getirildiğini..
Daha sonra Vehhabiler tarafından alaşağı edilerek İngilizlerin
himayesinde Kıbrıs'a yerleştirildiğini ve hastalandığında da oğlu
tarafından Amman'a getirildiğini...
Ve günün birinde adet vechile saray bandosunun bahçede konser verirken
"İzmir Marşı"nı çalması üzerine, oğlunun babasının üzülmemesi için
pencereleri kapattırmak isterken baba oldukça ibretli bir şekilde:
"Evlat, neden o pencereyi kapıyorsun? Ben velinimetine ihanet etmiş asi
bir kulum, günahım büyüktür. Kral olacağımı düşündüm. Allah beni
sürgünlüğe düşürdü. Hastayım diye kapatıyorsun. Bırak pencereyi aç, şu
marşı dinleyeyim.
Duyduğum vicdan azabının şiddeti, o eski hatıraların canlanması ile
büsbütün artsın; bu dünyada çektiğim ızdıraptan vicdan azabıyla
büsbütün ağırlaşsın, ta ki Cenab-ı
Hakk. bu günahkar kulunu dünyada affederek, ahirette hesap gününde cezadan korusun"dediğini.. .(108)
"Milletimin Ocağı Yanıyor"
Sultan Vahdeddin Han'ın ikamet etmekte olduğu Yıldız Sarayı'nın, bir
elektrik arızasından dolayı yanmaya başlaması üzerine, orada vazifeli
bulunan bekçibaşının hüngür hüngür ağladığını ve bunun üzerine Sultan
Vahdeddin in: "Benim milletimin ocağı yanıyor, ben onu düşünüyorum,
kendi evim yanmış ne ehemmiyeti var' dediğini...(109)
"Ayağını Yüzüme Bas ki .
Yüzüm Allah Katında Şeref Kazansın"
Hintli Müslüman kardeşlerimizin, Osmanlı Devleti'nin Balkan Savaşı'nda
yüzlerce şehit ve binlerce yaralı verdiklerinin haberini almaları
üzerine, kilometrelerce ötedeki kardeşlerinin acılarını bir nebze olsun
dindirebilmek için bir Kızılay heyeti teşkil ederek Türkiye'ye
gönderdiklerini...
Bu heyetin savaş boyunca birçok din kardeşinin yaralarını sarıp
başarılı hizmetlerden sonra 1913 Temmuz'unda Hindistan'a döndüğünü. . -
Kızılay heyetine Bombay'da büyük bir karşılama merasimi hazırlanıp,
gemi limana yanaştığında o günkü Hintli Müslüman liderlerden Muhammed
Ali Cevher' in, heyet başkanı Doktor Ensari'ye :
"Sen mücahit Osmanlı ordusuna hizmet edip geldin Ayağını Hindistan
topraklarına basmadan bu benim yüzüme bas da, yüzüm Allah katında şeref
kazansın" diyerek başını yere koyup yüzünü Dr. Ensari'nin ayakları
altına uzattığını...(110)
Osmanoğullarının Dramı
Son Halife ll Abdülmecid. Han'ın, sürgün edildikten sonra diyar-ı
gurbette vefat etmesi üzerine, kızı Dürrüşehvar Sultan'ın. İstanbul' a
gelerek Savanora yatında. İsmet İnönü'yü ziyaret ettiğini ve
kendisinden babasının vatan toprağına gömülmesini rica ettiğini...
Altı asır cihanı aydınlatan bir neslin son temsilcisinin bu vatan
toprağına gömülme isteğinin ; halk tarafından mezarının bir ziyaret
yerine dönüştürebileceği endişesiyle İsmet İnönü tarafından
reddedildiğini ve Hindistan Hükümeti'nin araya girmesiyle Suudi
Arabistan makamlarından izin alınarak Medine'deki Cennetü'l-Baki
kabristanının içindeki Ali Aba'nın ayak ucuna defnedildiğini. . .(111)
Tökeli İmre
Osmanlı idaresinde bir krallık olan Erdel Kralı Apafi ile birleşerek
Osmanlı ordusuyla aynı safta çarpışan Orta Macar Kralı Tökeli İmre'nin
Osmanlı Devleti'ne karşı itaat ve bağlılığını göstermek için mührüne:
"Muin-i Ali Osman'a itaat üzreyim emre Kral-ı Orta Macar'ım ki namım Tökeli İmre" beyitini kazıttığını . . (112)
"O Kendi Kaderini Kendi Yazmış Oldu"
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri'nin 1960 Mart'ında ağır hasta
vaziyette Urfa'ya gelmesi üzerine, bunu haber alan İçişleri
Bakanlığı'nın, derhal Üstad'ı geri gönderme emri çıkardığını... Halkın
yoğun baskısı üzerine Urfa valisinin "Efe Nedim, Said Nursi çok hasta
ve müsaid bir araba da yok. " demesine karşılık İçişleri Bakanı Namık
Gedik'.in:
"Çöp arabasıyla da olsa göndereceksiniz!" talimatını verdiğini ve bunu öğrenen Bediüzzaman Hazretleri'nin ibretli bir şekilde:
"O kendi kaderini kendi yazmış oldu" dediğini ve ,çok kısa bir zaman
sonra İçişleri Bakanı Namık Gedik' in Genelkurmay binasından kendini
atarak intihar edip, cesedinin de çöp arabasıyla taşındığını. . .(113)
Biliyor muydunuz.?
İsrail ve Orman Kanunu
1953- 1955 yılları arasında İsrail Başbakanlığı'nı yürüten Moshe
Sharett'in, İsrail askerlerinin yaptığı katliamlarla ilgili olarak
tuttuğu özel günlüğünde:
"İsrail devleti, dünyanın gözünde çağdaş toplumların geliştirip
benimsediği temel hukuk kanunlarını tanımayan ve orman kanunlarına göre
davranan bir devlet haline gelmiştir" diye yazarak itirafta bulunduğun
. (114)
İtalyanların Libyayı bizden koparmak için Avrupalı müttefikleriyle
siyasi alanda anlaştıktan sonra, bize karşı açacakları savaşın
(Trablusgarp Savaşı) masraflarını karşılayacak yeterli hazinelerinin
olmadığını...
Buna karşılık Duyun-u Umumiye'ye başvurarak, bu savaşın masraflarını
karşılamak için Anadolu'dan toplanan birikmiş paradan beş milyon altın
lira çektiklerini ve bu bizim paramızla sağladıkları imkanlarla bizim
toprağımız olan Libya'yı istilaya başladıklarını. . .(106)
Lavrens'in İtirafı
Arapları aldatarak Osmanlı Devleti aleyhine kışkırtıp isyana sevkeden
İngiliz casusu Lavrence'in, yardımcıları Nuri Said, Faysal ve Şerif
Hüseyin ile birlikte Şam'da Türkleri katlettikten sonra: "'Evet onları
isyana ben kışkırtmıştım. Ama böylesine vahşice kan dökeceklerini hiç
tahmin etmemiştim. Bazı mahalleleri gezerken silahsız Türk askerlerinin
nasıl öldürüldüklerine bakamadım;tiksindim bu vahşetten..." diyerek
itirafta bulunduğunu . . (107)
Vicdan Azabı
Mekke Emiri Şerif Hüseyin'in İngilizlerle anlaşarak Osmanlı'yı arkadan
vurduğunu ve mükafat olarak da İngilizler tarafından Hicaz Krallığı'na
getirildiğini..
Daha sonra Vehhabiler tarafından alaşağı edilerek İngilizlerin
himayesinde Kıbrıs'a yerleştirildiğini ve hastalandığında da oğlu
tarafından Amman'a getirildiğini...
Ve günün birinde adet vechile saray bandosunun bahçede konser verirken
"İzmir Marşı"nı çalması üzerine, oğlunun babasının üzülmemesi için
pencereleri kapattırmak isterken baba oldukça ibretli bir şekilde:
"Evlat, neden o pencereyi kapıyorsun? Ben velinimetine ihanet etmiş asi
bir kulum, günahım büyüktür. Kral olacağımı düşündüm. Allah beni
sürgünlüğe düşürdü. Hastayım diye kapatıyorsun. Bırak pencereyi aç, şu
marşı dinleyeyim.
Duyduğum vicdan azabının şiddeti, o eski hatıraların canlanması ile
büsbütün artsın; bu dünyada çektiğim ızdıraptan vicdan azabıyla
büsbütün ağırlaşsın, ta ki Cenab-ı
Hakk. bu günahkar kulunu dünyada affederek, ahirette hesap gününde cezadan korusun"dediğini.. .(108)
"Milletimin Ocağı Yanıyor"
Sultan Vahdeddin Han'ın ikamet etmekte olduğu Yıldız Sarayı'nın, bir
elektrik arızasından dolayı yanmaya başlaması üzerine, orada vazifeli
bulunan bekçibaşının hüngür hüngür ağladığını ve bunun üzerine Sultan
Vahdeddin in: "Benim milletimin ocağı yanıyor, ben onu düşünüyorum,
kendi evim yanmış ne ehemmiyeti var' dediğini...(109)
"Ayağını Yüzüme Bas ki .
Yüzüm Allah Katında Şeref Kazansın"
Hintli Müslüman kardeşlerimizin, Osmanlı Devleti'nin Balkan Savaşı'nda
yüzlerce şehit ve binlerce yaralı verdiklerinin haberini almaları
üzerine, kilometrelerce ötedeki kardeşlerinin acılarını bir nebze olsun
dindirebilmek için bir Kızılay heyeti teşkil ederek Türkiye'ye
gönderdiklerini...
Bu heyetin savaş boyunca birçok din kardeşinin yaralarını sarıp
başarılı hizmetlerden sonra 1913 Temmuz'unda Hindistan'a döndüğünü. . -
Kızılay heyetine Bombay'da büyük bir karşılama merasimi hazırlanıp,
gemi limana yanaştığında o günkü Hintli Müslüman liderlerden Muhammed
Ali Cevher' in, heyet başkanı Doktor Ensari'ye :
"Sen mücahit Osmanlı ordusuna hizmet edip geldin Ayağını Hindistan
topraklarına basmadan bu benim yüzüme bas da, yüzüm Allah katında şeref
kazansın" diyerek başını yere koyup yüzünü Dr. Ensari'nin ayakları
altına uzattığını...(110)
Osmanoğullarının Dramı
Son Halife ll Abdülmecid. Han'ın, sürgün edildikten sonra diyar-ı
gurbette vefat etmesi üzerine, kızı Dürrüşehvar Sultan'ın. İstanbul' a
gelerek Savanora yatında. İsmet İnönü'yü ziyaret ettiğini ve
kendisinden babasının vatan toprağına gömülmesini rica ettiğini...
Altı asır cihanı aydınlatan bir neslin son temsilcisinin bu vatan
toprağına gömülme isteğinin ; halk tarafından mezarının bir ziyaret
yerine dönüştürebileceği endişesiyle İsmet İnönü tarafından
reddedildiğini ve Hindistan Hükümeti'nin araya girmesiyle Suudi
Arabistan makamlarından izin alınarak Medine'deki Cennetü'l-Baki
kabristanının içindeki Ali Aba'nın ayak ucuna defnedildiğini. . .(111)
Tökeli İmre
Osmanlı idaresinde bir krallık olan Erdel Kralı Apafi ile birleşerek
Osmanlı ordusuyla aynı safta çarpışan Orta Macar Kralı Tökeli İmre'nin
Osmanlı Devleti'ne karşı itaat ve bağlılığını göstermek için mührüne:
"Muin-i Ali Osman'a itaat üzreyim emre Kral-ı Orta Macar'ım ki namım Tökeli İmre" beyitini kazıttığını . . (112)
"O Kendi Kaderini Kendi Yazmış Oldu"
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri'nin 1960 Mart'ında ağır hasta
vaziyette Urfa'ya gelmesi üzerine, bunu haber alan İçişleri
Bakanlığı'nın, derhal Üstad'ı geri gönderme emri çıkardığını... Halkın
yoğun baskısı üzerine Urfa valisinin "Efe Nedim, Said Nursi çok hasta
ve müsaid bir araba da yok. " demesine karşılık İçişleri Bakanı Namık
Gedik'.in:
"Çöp arabasıyla da olsa göndereceksiniz!" talimatını verdiğini ve bunu öğrenen Bediüzzaman Hazretleri'nin ibretli bir şekilde:
"O kendi kaderini kendi yazmış oldu" dediğini ve ,çok kısa bir zaman
sonra İçişleri Bakanı Namık Gedik' in Genelkurmay binasından kendini
atarak intihar edip, cesedinin de çöp arabasıyla taşındığını. . .(113)
Biliyor muydunuz.?
İsrail ve Orman Kanunu
1953- 1955 yılları arasında İsrail Başbakanlığı'nı yürüten Moshe
Sharett'in, İsrail askerlerinin yaptığı katliamlarla ilgili olarak
tuttuğu özel günlüğünde:
"İsrail devleti, dünyanın gözünde çağdaş toplumların geliştirip
benimsediği temel hukuk kanunlarını tanımayan ve orman kanunlarına göre
davranan bir devlet haline gelmiştir" diye yazarak itirafta bulunduğun
. (114)
Geri: Turkiye ve Osmanli Tarihinden İbretlik Olaylar
Yahudilerden Müthiş İtiraf
1967 yılında Pariste düzenlenen dünya Yahudi Kongresi'nin zabıtları
arasında bulunan bir belgedeki kayıtlara göre bir delegenin :
"Evet bugün bağımsız bir devletimiz var ama mesut muyuz? Osmanlı'nın
devrindeki gibi huzurlu muyuz? Samimiyetle ve hepinizin içinden
geçenleri dile getirdiğime inanarak söylüyorum ki hayır!
Bizim bu dünyada huzurlu ve emniyetli yaşamamız. ( Osmanlı'yı yeniden
kurmaya bağlıdır!" diyerek bir gerçeği itiraf ettiğini (1 l5)
Müfti,s Sakaleyn
Kanuni Sultan Süleyman devrinin büyük Şeylhülislamı İbn i Kemal'in, çeşitli sahalarda yazmış olduğu 300 kadar eseri olduğunu
Hergün bin kadar fetvaya cevap verip kendisine insanlardan başka
cinlerin de fetva almak için müracaat ettiğini ve bundan dolayı
kendisine: "Müfti's Sakaleyn" (İnsanların ve cinlerin müftüsü)
denildiğini (116)
Batının İslam,la Kavgası
Protestan mezhebinin kurucusu Martin Luther'in, Osmanlı'nın Avrupa
içlerine kadar ilerleyip, ortaya koyduğu adilane sistemle yerli halkın
gönlünde taht kurması üzerine, halkını acımasızca sömüren
yöneticileri:" Sizin gibi gözü doymaz prenslerin, toprak ağalarının ve
burjuvaların idaresi altında yaşamaktansa, Türk idaresi fakirlere daha
hayırlı gelebilir" diyerek Hristiyanları uyardığını.,, (1 17 /a)
Yine Luther'in Hristiyanları Türklerle savaşmaya teşvik etmek için çıkardığı bir emirnamede
"Türklerin başlattığı bir savaşta o ara karşı savaşan bir kimsenin,
Tanrının bir düşmanı ve İsa'ya hakaret eden biriyle hakikatte bizzat
şeytanla savaşmakta olduğunu düşünmeli ve bundan dolayı, masum bir
kimsenin kanını döktüğü veya bir Hrıstiyanı öldürdüğü zehabına
kapılmamalıdır" diye yazdığını,,(117/b)
Nüfusun Önemi
Nüfusun, milletler ve medeniyetler arasındaki mücadelede çok önemli bir
faktör olduğunun idrakinde olan Roma İmparatoru Sezar'ın , çok çocuğu
olan aileleri mükafatlandırdığını ve çocuk yapmayan kadınları da bazı
haklardan mahrum ettiğini(118)
Endülüs ve Batıda İlim
10. yüzyılda Endülüs'te ilim ve irfanın Avrupa ile kıyaslanamayacak
kadar gelişmiş olduğunu ve Halife elHakem kütüphanesinde altıyüzbin
yazma kitabın bulunup, bunların kırk dördünü katalogların teşkil
ettiğini...
O tarihten dörtyüz sene sonra bile Avrupa'da bilgili Charles diye
tanınan Fransa Kralı V. Charles'in krallık kütüphanesinde sadece ve
sadece dokuzyüz eser bulunduğunu... (1l9)
Batıda Karanlığın Saltanatı
19. Y üzyılda bile batıda karanlık fikirlerin hüküm sürdüğünü ve
Klönische Zetung(18 Mart 1819) gazetesinin bir yorumunda, "Geceleri
yolların sokak lambalarıyla aydınlanmasının teolojik sebeplerle ayıp
birşey olduğu, İlahi nizam ve karanlığı insanın bozamayacağı"
düşüncelerin ileri sürdüğünü..
Bundan yıllar önce 950 yılında Endülüs'teki Kurtuba şehrinin arabalarla
düzenli de temizléndiğini ve evlerin dış duvarlarına yerleştirilen
lambalarla caddelerin aydınlatıldığını . (120)
Teravih Şerbeti
Sultan Dördüncü Mehmed'in annesi Hatice Sultan'ıın, Galata köprüsünün
başını süsleyen ve Sinan mektebinin bir şaheseri olan Yeni Cami'yi ve
yanına da onun kadar muhteşem bir vakıf yaptırdığını
116 kişinin vazife aldığı bu cami ve vakıfta, yaz ayları boyunca içine
kar atılıp soğutmak suretiyle halka dağıtılıp bu iş için her sene yirmi
bin akçe tahsis edildiğini
Ayrıca Hatice Sultan'ın:
"Bu vakfiye şartlarını her kim değiştirirse günahı onların üzerine
olsun. Allah, duyuran ve bilendir" diye başlayan bu vakfiyesine:
"Ramazanlarda, teravih namazından sonra, caminin üç kapısından Atina
balından yapılmış şerbet dağıtılsın. Eğer Ramazan yaza rastlarsa
şerbete kar konsun. Her sene şerbet için 3000 okkalık Atina balı
alınsın ve her kapı için , her gece 33 okkalık baldan şerbet yapılarak
ikişer şerbetçi tarafından cemaata dağıtılsın" diye hayır hasenat için
yapılması gerekenleri yazdırdığını . (121)
Misyonerler ve Sinsi Planları
İzmir'e yerleşmiş ve Bergama, Marmaris ve Bodrum civarında maden işletmeciliği yapmakta olan
İngiliz ailelerinden Percy Hatkinson'un II. Dünya Savaşı yıllarında,
Cizvit papazlarıyla birlikte Türkiye aleyhine casusluk yaptıklarını.
Bergama'da ele geçen bu casusluk şebekesinin belgeleri arasında,
harpten evvel İsviçre'nin Friburg şehrinde toplanan Beynelmilel
Hristiyan Misyonerler kongresinde alınan kararlar bulunduğunu . . .
Bunların bir tanesinde: "Türkleri Hristiyan yaparmıyız. Bu is için
sarfettiğimiz paranın yarısıyla onlara papaz yerine şantöz gönderelim.
corription(fesat) yolu ile. Böylece zaafa sürüklenirler ve biz de
kuvvetimizi artırırız. diye yazdırdığını. . (122)
Osmanlı'nın Parlayan Kılıçları
16. yüzyılın kudretli padişahı Yavuz Sultan Selimin huzuruna girerek
yer öpüp itimatnamesini sunan Venedik elçisi Antonio Jüstiniani'ne
ülkesine döndüğünde Padişahın nasıl biri olduğu hakkında bilgi
istediğinde elçinin şaşkınlık içinde: 'Kılıcı öyle parlıyordu ki yüzünü
göremedim" diye itirafta bulunduğunu
Elçinin bu itirafının daha sonraları Yavuz Selim tarafından öğrenilmesi
üzerine Haşmetli Hünkarım,Paşalarım Osmanlının kılıcı parladığı sürece
düşmanların başı daima önde olur. A m a Allah korusun bu kılıç kınına
girer ve paslanmaya başlarsa o zaman bu kafalar yavaş yavaş dikilir ve
birgün bize yukardan bakar dediğini... (123) Biliyor muydunuz?
1967 yılında Pariste düzenlenen dünya Yahudi Kongresi'nin zabıtları
arasında bulunan bir belgedeki kayıtlara göre bir delegenin :
"Evet bugün bağımsız bir devletimiz var ama mesut muyuz? Osmanlı'nın
devrindeki gibi huzurlu muyuz? Samimiyetle ve hepinizin içinden
geçenleri dile getirdiğime inanarak söylüyorum ki hayır!
Bizim bu dünyada huzurlu ve emniyetli yaşamamız. ( Osmanlı'yı yeniden
kurmaya bağlıdır!" diyerek bir gerçeği itiraf ettiğini (1 l5)
Müfti,s Sakaleyn
Kanuni Sultan Süleyman devrinin büyük Şeylhülislamı İbn i Kemal'in, çeşitli sahalarda yazmış olduğu 300 kadar eseri olduğunu
Hergün bin kadar fetvaya cevap verip kendisine insanlardan başka
cinlerin de fetva almak için müracaat ettiğini ve bundan dolayı
kendisine: "Müfti's Sakaleyn" (İnsanların ve cinlerin müftüsü)
denildiğini (116)
Batının İslam,la Kavgası
Protestan mezhebinin kurucusu Martin Luther'in, Osmanlı'nın Avrupa
içlerine kadar ilerleyip, ortaya koyduğu adilane sistemle yerli halkın
gönlünde taht kurması üzerine, halkını acımasızca sömüren
yöneticileri:" Sizin gibi gözü doymaz prenslerin, toprak ağalarının ve
burjuvaların idaresi altında yaşamaktansa, Türk idaresi fakirlere daha
hayırlı gelebilir" diyerek Hristiyanları uyardığını.,, (1 17 /a)
Yine Luther'in Hristiyanları Türklerle savaşmaya teşvik etmek için çıkardığı bir emirnamede
"Türklerin başlattığı bir savaşta o ara karşı savaşan bir kimsenin,
Tanrının bir düşmanı ve İsa'ya hakaret eden biriyle hakikatte bizzat
şeytanla savaşmakta olduğunu düşünmeli ve bundan dolayı, masum bir
kimsenin kanını döktüğü veya bir Hrıstiyanı öldürdüğü zehabına
kapılmamalıdır" diye yazdığını,,(117/b)
Nüfusun Önemi
Nüfusun, milletler ve medeniyetler arasındaki mücadelede çok önemli bir
faktör olduğunun idrakinde olan Roma İmparatoru Sezar'ın , çok çocuğu
olan aileleri mükafatlandırdığını ve çocuk yapmayan kadınları da bazı
haklardan mahrum ettiğini(118)
Endülüs ve Batıda İlim
10. yüzyılda Endülüs'te ilim ve irfanın Avrupa ile kıyaslanamayacak
kadar gelişmiş olduğunu ve Halife elHakem kütüphanesinde altıyüzbin
yazma kitabın bulunup, bunların kırk dördünü katalogların teşkil
ettiğini...
O tarihten dörtyüz sene sonra bile Avrupa'da bilgili Charles diye
tanınan Fransa Kralı V. Charles'in krallık kütüphanesinde sadece ve
sadece dokuzyüz eser bulunduğunu... (1l9)
Batıda Karanlığın Saltanatı
19. Y üzyılda bile batıda karanlık fikirlerin hüküm sürdüğünü ve
Klönische Zetung(18 Mart 1819) gazetesinin bir yorumunda, "Geceleri
yolların sokak lambalarıyla aydınlanmasının teolojik sebeplerle ayıp
birşey olduğu, İlahi nizam ve karanlığı insanın bozamayacağı"
düşüncelerin ileri sürdüğünü..
Bundan yıllar önce 950 yılında Endülüs'teki Kurtuba şehrinin arabalarla
düzenli de temizléndiğini ve evlerin dış duvarlarına yerleştirilen
lambalarla caddelerin aydınlatıldığını . (120)
Teravih Şerbeti
Sultan Dördüncü Mehmed'in annesi Hatice Sultan'ıın, Galata köprüsünün
başını süsleyen ve Sinan mektebinin bir şaheseri olan Yeni Cami'yi ve
yanına da onun kadar muhteşem bir vakıf yaptırdığını
116 kişinin vazife aldığı bu cami ve vakıfta, yaz ayları boyunca içine
kar atılıp soğutmak suretiyle halka dağıtılıp bu iş için her sene yirmi
bin akçe tahsis edildiğini
Ayrıca Hatice Sultan'ın:
"Bu vakfiye şartlarını her kim değiştirirse günahı onların üzerine
olsun. Allah, duyuran ve bilendir" diye başlayan bu vakfiyesine:
"Ramazanlarda, teravih namazından sonra, caminin üç kapısından Atina
balından yapılmış şerbet dağıtılsın. Eğer Ramazan yaza rastlarsa
şerbete kar konsun. Her sene şerbet için 3000 okkalık Atina balı
alınsın ve her kapı için , her gece 33 okkalık baldan şerbet yapılarak
ikişer şerbetçi tarafından cemaata dağıtılsın" diye hayır hasenat için
yapılması gerekenleri yazdırdığını . (121)
Misyonerler ve Sinsi Planları
İzmir'e yerleşmiş ve Bergama, Marmaris ve Bodrum civarında maden işletmeciliği yapmakta olan
İngiliz ailelerinden Percy Hatkinson'un II. Dünya Savaşı yıllarında,
Cizvit papazlarıyla birlikte Türkiye aleyhine casusluk yaptıklarını.
Bergama'da ele geçen bu casusluk şebekesinin belgeleri arasında,
harpten evvel İsviçre'nin Friburg şehrinde toplanan Beynelmilel
Hristiyan Misyonerler kongresinde alınan kararlar bulunduğunu . . .
Bunların bir tanesinde: "Türkleri Hristiyan yaparmıyız. Bu is için
sarfettiğimiz paranın yarısıyla onlara papaz yerine şantöz gönderelim.
corription(fesat) yolu ile. Böylece zaafa sürüklenirler ve biz de
kuvvetimizi artırırız. diye yazdırdığını. . (122)
Osmanlı'nın Parlayan Kılıçları
16. yüzyılın kudretli padişahı Yavuz Sultan Selimin huzuruna girerek
yer öpüp itimatnamesini sunan Venedik elçisi Antonio Jüstiniani'ne
ülkesine döndüğünde Padişahın nasıl biri olduğu hakkında bilgi
istediğinde elçinin şaşkınlık içinde: 'Kılıcı öyle parlıyordu ki yüzünü
göremedim" diye itirafta bulunduğunu
Elçinin bu itirafının daha sonraları Yavuz Selim tarafından öğrenilmesi
üzerine Haşmetli Hünkarım,Paşalarım Osmanlının kılıcı parladığı sürece
düşmanların başı daima önde olur. A m a Allah korusun bu kılıç kınına
girer ve paslanmaya başlarsa o zaman bu kafalar yavaş yavaş dikilir ve
birgün bize yukardan bakar dediğini... (123) Biliyor muydunuz?
Geri: Turkiye ve Osmanli Tarihinden İbretlik Olaylar
Japon İmparatoru ve AbdüIhamid Han
Japon İmparatorunun Sultan Abdulhamid'den:İslam dininin bilhassa
tefekkür, gaye, felsefe ve manevi terkibi üzerinde şahsen kendisine
izahat vermek için japonca bilen yoksa tercihen İngilizce Fransızca ve
Almancası kifayetli Osmanlı alimleri, istemesi üzerine. Ulu Hakanın
çaresizlik içinde, karşı tarafa menfi müsbet arası, zaman kazandıran
dolaylı bir cevap verdiğini...
Abdülhamid Han'ın kalbinde yara olan bu hadise hakkın da, daha
sonraları(sürgün yıllarında) Ali Fethi Bey'e: "Eğer ben, Japon
İmparatorunun istediği kıymette din ve maneviyat şahsiyetleri
bulabilseydim evvela kendi memleketimi kurtarırdım " dediğini...(124)
İhtilal Mantığı
Sık sık ihtilal yapılan Güney Amerika ülkelerinin birinde,batılı bir
gazetecinin, kaldığı otelin müdürüne: "Burada niçin bu kadar çok
ihtilal yapılıyor?" diye sorması üzerine otel müdürünün :
"Anayasamıza göre herkesin devlet başkanı olmaya hakkı var. Bu yüzden
her vatandaş bir defa devlet başkanı olmayı deniyor" diye cevap
verdiğini. .(125)
"Ruhu Batırmamak İçin"
Yunan filozof ve ahlakçısı Sokrat'ın (M. Ö. 47 0-3991 hayranı olan
zengin bir tüccarın, bütün serveti olan bir çuval altını bu filozofa
bağışladığını...
Tüccarın ölümünden sonra, vasiyeti gereği aldığı bir çuval altını, bir
kayığa yükletip, denizin ortasına teker teker atan Sokrat'ın :
"Ey para! İşte seni batırıyorum ki, benim ruhumu batırmayasın!" hikmetli sözünü2 söylediğini...(126)
Japon İmparatorunun Sultan Abdulhamid'den:İslam dininin bilhassa
tefekkür, gaye, felsefe ve manevi terkibi üzerinde şahsen kendisine
izahat vermek için japonca bilen yoksa tercihen İngilizce Fransızca ve
Almancası kifayetli Osmanlı alimleri, istemesi üzerine. Ulu Hakanın
çaresizlik içinde, karşı tarafa menfi müsbet arası, zaman kazandıran
dolaylı bir cevap verdiğini...
Abdülhamid Han'ın kalbinde yara olan bu hadise hakkın da, daha
sonraları(sürgün yıllarında) Ali Fethi Bey'e: "Eğer ben, Japon
İmparatorunun istediği kıymette din ve maneviyat şahsiyetleri
bulabilseydim evvela kendi memleketimi kurtarırdım " dediğini...(124)
İhtilal Mantığı
Sık sık ihtilal yapılan Güney Amerika ülkelerinin birinde,batılı bir
gazetecinin, kaldığı otelin müdürüne: "Burada niçin bu kadar çok
ihtilal yapılıyor?" diye sorması üzerine otel müdürünün :
"Anayasamıza göre herkesin devlet başkanı olmaya hakkı var. Bu yüzden
her vatandaş bir defa devlet başkanı olmayı deniyor" diye cevap
verdiğini. .(125)
"Ruhu Batırmamak İçin"
Yunan filozof ve ahlakçısı Sokrat'ın (M. Ö. 47 0-3991 hayranı olan
zengin bir tüccarın, bütün serveti olan bir çuval altını bu filozofa
bağışladığını...
Tüccarın ölümünden sonra, vasiyeti gereği aldığı bir çuval altını, bir
kayığa yükletip, denizin ortasına teker teker atan Sokrat'ın :
"Ey para! İşte seni batırıyorum ki, benim ruhumu batırmayasın!" hikmetli sözünü2 söylediğini...(126)
Geri: Turkiye ve Osmanli Tarihinden İbretlik Olaylar
Kızılderililerin Ataları
Kanadalı Tarihçi, Profesör Miss. Ethel G. Steward'ın 1987 yılında
Türkiye'de düzenlenen tarih kongresinde sunduğu bildiride ve yazdığı
"Cengiz Han'dan Amerika'ya Kaçış" isimli kitabında "Kızılderililerin
atalarının Türk olduğunu " yazdığını. . .
Kitapta anlatıldığına göre, 13.yüzyılda Orta Asya'daki Moğol
baskısından kaçan bazı Türk boylarının iki koldan Alaska'ya ulaşarak
oradan da kıtanın güneyine yayıldıklarını. . .
Yine Steward'ın araştırmalarına göre Kızılderililer ile Türk boyları
arasında gerek fiziki, gerek sosyolojik ve gerekse kültürel açıdan
büyük benzerlikler bulunduğunu tesbit ettiğini...(127)
Kızılderili Medeniyeti
Sömürgeleştirmek gayesi ile gittikleri Kuzey Amerikada, Kızılderili
kabilelerinin hayat tarzlarını ve kültürlerini araştıran bir misyonerin
:
"Son derece hayret uyandırıcı nokta şu ki karşılıklı münasebetlerde,
medeni dünyanın alelade insanları arasın da görülemeyecek şekilde nazik
ve lütufkarlar. Bu da şüphesiz, bizim kalplerimizdeki cömertlik şefkat
hissini söndüren 'benim , ve 'senin' kelimelerinin bu insanların dilin
de bulunmadığı için" diyerek itirafta bulunduğunu...(128)
Gaflettekine İmdat
Hazreti Mevlana'nın, müridi Siraceddin'in evinde misafir kaldığı gün
sabaha kadar namaz kılıp Rabbine niyazda bulunması üzerine, müridinin:
"Sultanım sabah oldu. bir nefes dinlenseniz" diye ricada bulunduğunu..
Bunun üzerine Hz. Mevlana'nın:"İyi ama, eğer biz de uyursak, bunca
uyuyana kim imdat edecek?" diye hikmetli bir cevap verdiğini...(129)
Türk Vergisi
Osmanlı Devleti'nin l521'de Belgrad'ı, l522'de Rodos'u fethetmeleri ve
1526'da da Mohaç'ta büyük bir zafer kazanmalarının ardından batı
dünyasında büyük bir panik yaşandığını...
Çeşitli kentlerde toplanan Alman Meclisleri' nin (Reich stag) ,
Türklere karşı ordu toplayıp sefer düzenleyebilmek için "Türk Vergisi"
adı altında yeni bir vergi konulmasını kararlaştırdıklarını. (130)
İade-i Ziyaret
Meşhur bir politikacımıza Fransa'da: "Siz Osmanlıların Viyana
kapılarında ne işiniz vardı?diye sorması üzerine, o politikacımızın
gayet veciz bir şekilde: "Haçlı seferlerinin iade-i ziyaretiydi diye
cevap verdiğini ...(131)
Paspas
Sultanüş-şuara Necip Fazıl Kısakürekin yürekten bağlı olduğu Seyyid Abdülhakim Arvasi Hazretlerine:
"Efendim! Ben kurtulacak mıyım?" diye sorması üzerine Arvasi Hazretleri'nin :
"Bir gemi giderken, paspas da içinde gider. Yeterki o geminin içinde ol Necip!'diye cevap verdiğini...(132) Biliyor muydunuz?
Sibirya'ya Sürgün
Tarihin en korkunç emirlerinden birinin 1799 yılında Rus Çar'ı I Paul tarafından verildiğini...
Bir sabah, önünde resmi geçit yapan birliğin yürüyüşünü beğenmediği
için: "Sibirya'ya marş marş!" diye emir verdiğini ve dörtyüz kişilik bu
birlikten bir daha haber alınamadığını... ( 133)
Keçeli Beni Orman Korucusu mu Yaptın?"
Bediüzzaman Hazretleri'nin Barla'da Nur risalelerini telif ettiği
yıllarda, Bedre yakınlarındaki bir korulukta yangın çıkması üzerine
orada bulunan Sıddık Sabri Efendi'nin yangını söndürmek için çok
uğraştığını...
Yangının sönmemesi üzerine sırtındaki Üstadı'ndan yadigar olan cübbeyi
çıkartan Sabri Efendi'nin, onu alevlere doğru savurup yandan da: "Yak
işte yakabilirsen bu Bediüzzaman'ın cübbesi" diye haykırdığını ve
ardından alevlerin yavaş yavaş azalarak söndüğünü...
Daha sonraları bu hadisenin Bediüzzaman Hazretleri'ne intikal
ettirilmesi üzerine, Nurlu Üstad'ın tebessüm buyurarak Sabri Efendi'ye:
"Keçeli beni orman korucusu mu yaptın!diye latifede bulunduğunu... ( 1
34)
Miskinler Tekkesi
Sari ve tehlikeli bir hastalık oluşundan dolayı, toplum tarafından
istiskal görerek tecrid edilen cüzzamlılara, Osmanlı vakıf
medeniyetinin şefkat elini uzatarak, onlar için . . her türlü bakım ve
görümünün yapıldığı miskinhaneler kurduğunu...
Bunların ilkinin de, 1421-1451 seneleri arasında Edirne'de II. Murat
tarafından yaptırıldığını ve buralara "Miskinler tekkesi "
denildiğini...(135)
Son Halife Abdülmecid Han'ın İnkisarı
Son halife Abdülmecid Han'ın, Osmanoğulları'nın yurt dışına Sürülmesi
ile ilgili çıkartılan kanun gereğince apar topar İstanbul'dan
çıkartılmasına müteakip ziyaretine gelen bir dostunun kendisine Halife
Hazretleri!" diye hitap etmesi üzerine, Abdülmecid Han'ın büyük bir
inkisar içinde:
"Bizim hilafetmeablığımız artık kalmadı. Bir gece apar topar
hanedanımızın altıyüz sene hükümdar olduğu bir memleketten kovulduk.
Kim derdi ki, Fatihlerin, Yavuzların, Kanunilerin torunları,
çamaşırlarını bile alamadan yolcu edilecekler' dediğini. .(136)
Akif ve Destanı
Mehmet Akif merhumun:
"Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer
Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor tevhidi Bedr'in arslanları ancak bu kadar şanlı idi."
diyerek başlayan muhteşem Çanakkale Destanı"nı yazmadan önce ellerini Yüce Dergah'a açıp:
Allahım! Bana, bu aciz kuluna, bu destanı yazma imkanı bahşet... Bu
ulvi vazifeyi bana nasib et. Sonra canımı al. Ya Rabbi!.. Bana bu lütfu
çok görme. İn'am ve ikr*****n hazinesinden bu aciz kulunun şu duasını
barigah-ı uluhiyetinde kabuleyle!.." diye gözyaşları içinde dua dua
yalvardığını. .(137)
Kanadalı Tarihçi, Profesör Miss. Ethel G. Steward'ın 1987 yılında
Türkiye'de düzenlenen tarih kongresinde sunduğu bildiride ve yazdığı
"Cengiz Han'dan Amerika'ya Kaçış" isimli kitabında "Kızılderililerin
atalarının Türk olduğunu " yazdığını. . .
Kitapta anlatıldığına göre, 13.yüzyılda Orta Asya'daki Moğol
baskısından kaçan bazı Türk boylarının iki koldan Alaska'ya ulaşarak
oradan da kıtanın güneyine yayıldıklarını. . .
Yine Steward'ın araştırmalarına göre Kızılderililer ile Türk boyları
arasında gerek fiziki, gerek sosyolojik ve gerekse kültürel açıdan
büyük benzerlikler bulunduğunu tesbit ettiğini...(127)
Kızılderili Medeniyeti
Sömürgeleştirmek gayesi ile gittikleri Kuzey Amerikada, Kızılderili
kabilelerinin hayat tarzlarını ve kültürlerini araştıran bir misyonerin
:
"Son derece hayret uyandırıcı nokta şu ki karşılıklı münasebetlerde,
medeni dünyanın alelade insanları arasın da görülemeyecek şekilde nazik
ve lütufkarlar. Bu da şüphesiz, bizim kalplerimizdeki cömertlik şefkat
hissini söndüren 'benim , ve 'senin' kelimelerinin bu insanların dilin
de bulunmadığı için" diyerek itirafta bulunduğunu...(128)
Gaflettekine İmdat
Hazreti Mevlana'nın, müridi Siraceddin'in evinde misafir kaldığı gün
sabaha kadar namaz kılıp Rabbine niyazda bulunması üzerine, müridinin:
"Sultanım sabah oldu. bir nefes dinlenseniz" diye ricada bulunduğunu..
Bunun üzerine Hz. Mevlana'nın:"İyi ama, eğer biz de uyursak, bunca
uyuyana kim imdat edecek?" diye hikmetli bir cevap verdiğini...(129)
Türk Vergisi
Osmanlı Devleti'nin l521'de Belgrad'ı, l522'de Rodos'u fethetmeleri ve
1526'da da Mohaç'ta büyük bir zafer kazanmalarının ardından batı
dünyasında büyük bir panik yaşandığını...
Çeşitli kentlerde toplanan Alman Meclisleri' nin (Reich stag) ,
Türklere karşı ordu toplayıp sefer düzenleyebilmek için "Türk Vergisi"
adı altında yeni bir vergi konulmasını kararlaştırdıklarını. (130)
İade-i Ziyaret
Meşhur bir politikacımıza Fransa'da: "Siz Osmanlıların Viyana
kapılarında ne işiniz vardı?diye sorması üzerine, o politikacımızın
gayet veciz bir şekilde: "Haçlı seferlerinin iade-i ziyaretiydi diye
cevap verdiğini ...(131)
Paspas
Sultanüş-şuara Necip Fazıl Kısakürekin yürekten bağlı olduğu Seyyid Abdülhakim Arvasi Hazretlerine:
"Efendim! Ben kurtulacak mıyım?" diye sorması üzerine Arvasi Hazretleri'nin :
"Bir gemi giderken, paspas da içinde gider. Yeterki o geminin içinde ol Necip!'diye cevap verdiğini...(132) Biliyor muydunuz?
Sibirya'ya Sürgün
Tarihin en korkunç emirlerinden birinin 1799 yılında Rus Çar'ı I Paul tarafından verildiğini...
Bir sabah, önünde resmi geçit yapan birliğin yürüyüşünü beğenmediği
için: "Sibirya'ya marş marş!" diye emir verdiğini ve dörtyüz kişilik bu
birlikten bir daha haber alınamadığını... ( 133)
Keçeli Beni Orman Korucusu mu Yaptın?"
Bediüzzaman Hazretleri'nin Barla'da Nur risalelerini telif ettiği
yıllarda, Bedre yakınlarındaki bir korulukta yangın çıkması üzerine
orada bulunan Sıddık Sabri Efendi'nin yangını söndürmek için çok
uğraştığını...
Yangının sönmemesi üzerine sırtındaki Üstadı'ndan yadigar olan cübbeyi
çıkartan Sabri Efendi'nin, onu alevlere doğru savurup yandan da: "Yak
işte yakabilirsen bu Bediüzzaman'ın cübbesi" diye haykırdığını ve
ardından alevlerin yavaş yavaş azalarak söndüğünü...
Daha sonraları bu hadisenin Bediüzzaman Hazretleri'ne intikal
ettirilmesi üzerine, Nurlu Üstad'ın tebessüm buyurarak Sabri Efendi'ye:
"Keçeli beni orman korucusu mu yaptın!diye latifede bulunduğunu... ( 1
34)
Miskinler Tekkesi
Sari ve tehlikeli bir hastalık oluşundan dolayı, toplum tarafından
istiskal görerek tecrid edilen cüzzamlılara, Osmanlı vakıf
medeniyetinin şefkat elini uzatarak, onlar için . . her türlü bakım ve
görümünün yapıldığı miskinhaneler kurduğunu...
Bunların ilkinin de, 1421-1451 seneleri arasında Edirne'de II. Murat
tarafından yaptırıldığını ve buralara "Miskinler tekkesi "
denildiğini...(135)
Son Halife Abdülmecid Han'ın İnkisarı
Son halife Abdülmecid Han'ın, Osmanoğulları'nın yurt dışına Sürülmesi
ile ilgili çıkartılan kanun gereğince apar topar İstanbul'dan
çıkartılmasına müteakip ziyaretine gelen bir dostunun kendisine Halife
Hazretleri!" diye hitap etmesi üzerine, Abdülmecid Han'ın büyük bir
inkisar içinde:
"Bizim hilafetmeablığımız artık kalmadı. Bir gece apar topar
hanedanımızın altıyüz sene hükümdar olduğu bir memleketten kovulduk.
Kim derdi ki, Fatihlerin, Yavuzların, Kanunilerin torunları,
çamaşırlarını bile alamadan yolcu edilecekler' dediğini. .(136)
Akif ve Destanı
Mehmet Akif merhumun:
"Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer
Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor tevhidi Bedr'in arslanları ancak bu kadar şanlı idi."
diyerek başlayan muhteşem Çanakkale Destanı"nı yazmadan önce ellerini Yüce Dergah'a açıp:
Allahım! Bana, bu aciz kuluna, bu destanı yazma imkanı bahşet... Bu
ulvi vazifeyi bana nasib et. Sonra canımı al. Ya Rabbi!.. Bana bu lütfu
çok görme. İn'am ve ikr*****n hazinesinden bu aciz kulunun şu duasını
barigah-ı uluhiyetinde kabuleyle!.." diye gözyaşları içinde dua dua
yalvardığını. .(137)
Geri: Turkiye ve Osmanli Tarihinden İbretlik Olaylar
Asla Dönüş
Pakistanlı iş adamı Abdullah Delhi'nin Sovyet havayolları ile seyahat ettiği
esnada uçakta namaz vaktinin girmesi üzerine
hosteslerden birini çağırıp namaz kılması için kendisine bir yer
göstermesini istediğinde hostesin ancak kaptan pilotun yanında müsait
bir yer bulabildiğini ve Abdullah namazını bitirip Rus pilotu ile göz
göze geldiğinde, pilotun gözlerinden yaşlar süzülmekte olduğunu görüp
de sebebini sorması üzerine pilotun: 4-5 yaşlarında iken babam da senin
yaptığın gibi bir şeyler yapardı. Bunun namaz olduğunu şimdi anladım ve
birden hem babamı, hem de dinimin ne olabileceğini düşündüm
Din konusu ile alakalı bugüne kadar bana hiçbirşey anlatılmadı. Ancak
şu anda düşündüm ki, babam, senin yaptığın gibi namaz kıldığına göre
Müslüman olmalı. Dolayısı ile benim aslım da Müslüman olabilir.
Yılardır içimde bir düğümdü bu. Ama ilk defa namaz kılan birisini, sizi
görünce kafamdakiler çözülmeye başladı. Bunun üzerine gideceğim ve
aslımı araştıracağım. " dediğini...(138)
Trablusgarp Mücahitleri
Trablusgarp Savaşı,nda Osmanlı askerlerinin arasında bulunmuş olan
Fransız gazetecisi Georges Lemo nun gördükleri karşısında hayretler
içinde kalarak:
Türk subayları içinde on iki kez yaralanmış olanlar vardı. Müthiş
birşey kendileri ile konuştuğum zaman edindiğim intiba şu oldu:
Türk subaylarında yenmek ve ölmek duygusu, cinnet derecesine varmış bir
istek halinde yaşıyordu" diye hatıralarında intibalarını yazdığını...
(139)
"Çadır İçinden Savaş İdare Etmeyüz"
Merc-i Dabık Savaşı öncesi Büyük Hünkar Yavuz Sultan Selim'in ordusunun
önünde askerleriyle beraber göğüs göğüse çarpışmak için atını ileri
doğru mahmuzlaması üzerine, sadrazam Sinan Paşa'nın padişahın ellerine
sarılıp:
"Şevketlü hünkarım, olmaya ki heyecana gelir, kendinizi ateşe
atarsınız, yüreğimiz dilhun olur" diye gitmemesi için yalvardığını...
Alem-i İslam'ın birliğini sağlama adına hayatı at sırtında geçmiş olan
bu büyük dava ad*****n bunun üzerine: "Biz cennetmekan Fatih Sultan
Mehmet Han,ın torunuyuz, çadır içinden savaş idare etmeyüz" diye
haykırdığını. . .(ı40) Biliyor muydunuz?
Halkını Düşünen Gerçek Devlet Adamı
Okkası 30 paraya satılan ekmeğin fiyatına 10 paralık bir zam yapmak
isteyen fırıncıları huzuruna çağıran müşfik sultan Abdülhamid Han'ın
onlara:
Siz yine ekmeği 30 paraya satmaya devam edin. Sattığınız her ekmek için istediğiniz 10 parayı ben vereceğim.
Çünkü bir memlekette ekmek fiyatına zam yapılırsa, bunu bütün zaruri
ihtiyaçların pahalılaşması gibi bir hareket kovalar ki, halkımız bundan
büyük ızdırap çeker" diyerek, halkını gerçek manada düşünen bir devlet
adamlığı örneği sergilediğini. . .(141)
İbret
Mevlevilerin piri Mevlana Hazretleri'nin vefat tarihi olan ve 'İbret"
kelimesinin ebcet değerine tekabül eden Hicri 672 tarihinin; "İbret,
İbret" diye iki defa tekrarının 672+672=1344(Hicri)/ 1925(Miladi)
tekkelerin kapatıldığı Miladi 1925 " tarihine tekabül ederek enteresan
bir tarih cilvesi oluşturduğunu. . .(142)
Yavuz Çocuk
Yavuz Sultan Selim'in asıl isminin "Selim " olmasına karşılık çocuk
iken çok hareketli yerinde durmayan, cevval bir yapıya sahip oluşundan
dolayı kendisine "Yavuz" lakabının takıldığını. . .
Bu çelik çavak çocuğun idman yaparken kafesten uçurulan güvercinleri,
çift elle fırlattığı hançerlerle havada vurduğunu. . .(143)
Sultanlık Stajı
Osmanlı Şehzadelerinin küçük yaşlardan itibaren, ileride devleti
yönetebilecek şekilde çok ciddi bir eğitime tabi tutulduklarını ve
buluğ çağına gelince de (yani günümüz nesillerinin sokakta çember
çevirdikleri bir yaşta) bir nevi "sultanlık stajı" anlamına gelen
önemli vilayetlerin başına Sancakbeyi olarak tayin edilip devlet
idaresini tatbiki şekilde öğrenmelerinin sağlandığını . . .
Böylece ilerisi için onlar devleti tanırken, devletin de onları tanıma fırsatı bulduğunu. . .(144)
Türklerin Korkutan Hatıraları
Çarlık Rusyası'nın Balkanlar'ı Osmanlı'dan koparmak gayesi ile Balkan
milletlerine gizliden gizliye silah dağıtıp, bir yandan da fitne
tohumları ekerek ayaklandırmaya çalıştığını...
Bu iş için vazifelendirilen Rus generali Çirnayev'in 1877 yılında
Bulgaristan'dan Çar'a gönderdiği gizli raporda "Buralarda hiç yoktan
ordular meydana getirdim. Bu askerleri ölüme sevkediyorum. Fakat bu
insanları sendeleten bir engel var Türklerin yaşayan hatıraları!
Ölümden korkmayanlar bu hatıralardan korkuyorlar. Yalnız Türkleri
değil, onların tarihlerini de yenmek lazım.
Onlarda herhalde bir sihirbaz zekası var. Bir değil birkaç istila bile,
onların iliklerine işleyen gizli üstünlüklerini yıkmaya bence kafi
gelmeyecektir" diye yazarak oldukça ibretli bir itirafta
bulunduğunu...(145)
Kervansaraylar
Osmanlıların, yaptıkları her işte Allah'ın rızasını gözetme
düşüncesinin bir eseri olarak, yolcuların istifade etmeleri için, o
zamanın şartlarına göre bir günlük yolculuk mesafesi olan 50_60
kilometre aralıklarla kervansaraylar inşa ettiklerini...
Bu kervansaraylarda ırk, din, millet ayrımı gözetmeksizin herkesin
misafir kabul edilip üç gün müddetle ücretsiz yedirilip, içirilip
hayvanlarına bakıldığını . .-.
Yolcuların istirahattan sonra, sabah mehteran eşliğinde uğurlandığını
ve uğurlama esnasında kervansaray vazifelilerinin "Ey ümmeti Muhammed!
Canınız, malınız tamam mıdır?" diye nida etmesi üzerine yolcuların da:
"Cümlesi tamamdır, Cenabı Hakk, hayrat sahibine rahmet eyleye diye
karşılık vererek dualarla yolcu edildiklerini...(146)
Yedi Ben
Yavuz Sultan Selim Han'ın doğumundan az bir zaman önce babası ll. Bayezid'in sarayına gelen bir dervişin:
Bugün bu hanedandan bir erkek çocuk dünyaya gelecektir ve babasının
yerine geçecektir. Vücudunda yedi ben bulunacaktır ve onların
miktarınca alişan beylere galebe edecektir diyerek ortadan kaybolduğunu.
Hakikaten de Yavuz Sultan Selim'in altı yıl gibi kısa süren hükümdarlık
döneminde yedi tane devleti yeryüzü haritasından sildiğini. . .(147)
Bir Siyaset Dahisinin Ölümü
Devrinin en buhranlı döneminde devraldığı Osmanlı Devleti'ni 33 yıl
süreyle dahice politikalar takip ederek yöneten Ulu Hakan Abdülhamid
Han a .kıblesi batıya ayarlı yerli aydınlarca birçok iftiralar atılıp
batılı ağzıyla "kızıl sultan" denmesine karşılık dönemin İngiltere
Hariciye Nazırı Sir Edvvard Grey'in Sultan Abdülhamid'in vefatını
öğrendiği zaman:
"Ne büyük kayıp! Hasmımdı ama onun ölümü ile diplomasi mesleği artık şevkini kaybetti" dediğini...(148)
Cihad Nişanları
Kafkasya istiklal mücadelesinin efsanevi dava adamı Şeyh Şamil'in, bu
mukaddes cihatda ölümü göze alarak büyük fedakarlıklar gösteren
gazilerine hatıra olarak, hilal şeklinde ve üzerinde Arapça olarak :
"Kılıç Cennet'in anahtarıdır.", "Sonunu düşünen cesur olmaz" "Yiğide
Cennet yeri açıktır" ve "Ecel gelmedikçe ölüm olmaz" yazan nişanlar
hediye ederek taltif ettiğini...(149)
Halkın Sağduyusuna Güven(!)
27 Mayıs ihtilalinden sonra Cemal Gürsel Paşa'nın, Anayasa komisyonu
başkanı 0rd.Prof Sıddık Sami 0nar'a: "Cumhurbaşkanı 'nın tek dereceli
ve halk tarafından seçilmesini temin edecek bir anayasa yapılsın" diye
mesaj göndermesi üzerine Sıddık Sami Onar'ın:
"Laikliği pekiştirecek tadilatı. yapalım, ama bu seçim usulünü
getirecek olursak halk ya Said Nursi'yi seçer, yahut da onu destekleyen
profesörü..." diye cevap vererek halka ne kadar güvendiklerini(!)
gösterdiklerini...(150)
Yavuz Sultan Selim'de Kulluk Şuuru
Makedonya kralı Büyük İskender'in, Mısır'ı işgal ettiği zaman
kendisinin Yunanlılar için haşa ilah kabul edilen Jüpiter yıldızından
geldiğini iddia ederek, uluhiyet davasında Firavun'u taklit ettiğini .
Buna mukabil Yavuz Sultan Selim'in, Mısır tahtına nail olduğu zaman :
Mülk, Allah'ındır. şayet benim veya başka bir kimsenin yeryüzünde
parmak ucu kadar toprağı olsa bu Allah'la ortaklık değil midir?"
diyerek kulluk şuuruyla secde-i şükre kapandığını. . .(151) . . .
Gazneli Mahmüd'da Mana Buüdu
İ'la-yı Kelimetullah için durup dinlenmeden arka arkaya yaptığı
seferler ile tevhidin bayrağını Hindistan içlerine kadar ulaştırarak
tarihin kaydettiği ender komutanlardan biri olan Gazneli Mahmud'un,
maddenin fatihi olduğu kadar mananın da fatihi olduğunu... .
Her gece üzerindeki padişahlık elbisesini çıkartıp eski bir elbise
giyerek sabaha kadar kulluk şuuruyla Rabbine yalvarıp yakardığını ve
kendini daima kusurlu görüp ;
Ben ne emreden sultan, ne büyük bir fatihim, Bu dergaha yüz süren, zavallı bir fakirim.
Elimden, amelimden hiçbirşey hasıl olmaz Ancak Sen'in lütuf elin,
inşaallah olur yarim." diyerek Yüce Mevla'dan mağfiret dilendiğini...
(152)
Nurdan Zülmete
Batılı sömürgeci ülkeler tarafından vatanımızın dört bir yandan
kuşatılarak Türk milletinin kaderinin tayininin söz konusu olduğu
İstiklal Savaşı'nın o kan kokulu günlerinde :
Her çehre bize yabancı
Bari Sen bir parça acı
Süründürme altın tacı
Bize yardım et Ya Rabbi!..." diyerek Kabe'ye yönelip Rabbine yalvaran
şair Kemaleddin Kamu'nun, savaş sonrası Cumhuriyet döneminde ise:
"Ne örümcek ne yosun
Ne mucize ne füsun
Kabe Arab'ın olsun
Bize Çankaya yeter..." diyebilecek kadar özünden uzaklaşıp değerlerimizi yitirerek tefessüh ettiğini. . .(153)
Forumtr icin Meet tarafindan duzenlendi
Toprağın Bereketi Artar
Bir yazarımızın askerlik yaptığı yıllarda Gaziantep'de bir köylünün
tarlasında tank manevrası yapmak zorunda kalıp daha sonra tarla
sahibinden özür dilediğini ve o Anadolu köylüsünün bütün samimiyetiyle :
Ayıp ettin yeğen... Devletin tankının tarlamızı çiğnemesi bizim için
şereftir. Toprağımızın bereketi artar diye cevap verdiğini (154)
Pakistanlı iş adamı Abdullah Delhi'nin Sovyet havayolları ile seyahat ettiği
esnada uçakta namaz vaktinin girmesi üzerine
hosteslerden birini çağırıp namaz kılması için kendisine bir yer
göstermesini istediğinde hostesin ancak kaptan pilotun yanında müsait
bir yer bulabildiğini ve Abdullah namazını bitirip Rus pilotu ile göz
göze geldiğinde, pilotun gözlerinden yaşlar süzülmekte olduğunu görüp
de sebebini sorması üzerine pilotun: 4-5 yaşlarında iken babam da senin
yaptığın gibi bir şeyler yapardı. Bunun namaz olduğunu şimdi anladım ve
birden hem babamı, hem de dinimin ne olabileceğini düşündüm
Din konusu ile alakalı bugüne kadar bana hiçbirşey anlatılmadı. Ancak
şu anda düşündüm ki, babam, senin yaptığın gibi namaz kıldığına göre
Müslüman olmalı. Dolayısı ile benim aslım da Müslüman olabilir.
Yılardır içimde bir düğümdü bu. Ama ilk defa namaz kılan birisini, sizi
görünce kafamdakiler çözülmeye başladı. Bunun üzerine gideceğim ve
aslımı araştıracağım. " dediğini...(138)
Trablusgarp Mücahitleri
Trablusgarp Savaşı,nda Osmanlı askerlerinin arasında bulunmuş olan
Fransız gazetecisi Georges Lemo nun gördükleri karşısında hayretler
içinde kalarak:
Türk subayları içinde on iki kez yaralanmış olanlar vardı. Müthiş
birşey kendileri ile konuştuğum zaman edindiğim intiba şu oldu:
Türk subaylarında yenmek ve ölmek duygusu, cinnet derecesine varmış bir
istek halinde yaşıyordu" diye hatıralarında intibalarını yazdığını...
(139)
"Çadır İçinden Savaş İdare Etmeyüz"
Merc-i Dabık Savaşı öncesi Büyük Hünkar Yavuz Sultan Selim'in ordusunun
önünde askerleriyle beraber göğüs göğüse çarpışmak için atını ileri
doğru mahmuzlaması üzerine, sadrazam Sinan Paşa'nın padişahın ellerine
sarılıp:
"Şevketlü hünkarım, olmaya ki heyecana gelir, kendinizi ateşe
atarsınız, yüreğimiz dilhun olur" diye gitmemesi için yalvardığını...
Alem-i İslam'ın birliğini sağlama adına hayatı at sırtında geçmiş olan
bu büyük dava ad*****n bunun üzerine: "Biz cennetmekan Fatih Sultan
Mehmet Han,ın torunuyuz, çadır içinden savaş idare etmeyüz" diye
haykırdığını. . .(ı40) Biliyor muydunuz?
Halkını Düşünen Gerçek Devlet Adamı
Okkası 30 paraya satılan ekmeğin fiyatına 10 paralık bir zam yapmak
isteyen fırıncıları huzuruna çağıran müşfik sultan Abdülhamid Han'ın
onlara:
Siz yine ekmeği 30 paraya satmaya devam edin. Sattığınız her ekmek için istediğiniz 10 parayı ben vereceğim.
Çünkü bir memlekette ekmek fiyatına zam yapılırsa, bunu bütün zaruri
ihtiyaçların pahalılaşması gibi bir hareket kovalar ki, halkımız bundan
büyük ızdırap çeker" diyerek, halkını gerçek manada düşünen bir devlet
adamlığı örneği sergilediğini. . .(141)
İbret
Mevlevilerin piri Mevlana Hazretleri'nin vefat tarihi olan ve 'İbret"
kelimesinin ebcet değerine tekabül eden Hicri 672 tarihinin; "İbret,
İbret" diye iki defa tekrarının 672+672=1344(Hicri)/ 1925(Miladi)
tekkelerin kapatıldığı Miladi 1925 " tarihine tekabül ederek enteresan
bir tarih cilvesi oluşturduğunu. . .(142)
Yavuz Çocuk
Yavuz Sultan Selim'in asıl isminin "Selim " olmasına karşılık çocuk
iken çok hareketli yerinde durmayan, cevval bir yapıya sahip oluşundan
dolayı kendisine "Yavuz" lakabının takıldığını. . .
Bu çelik çavak çocuğun idman yaparken kafesten uçurulan güvercinleri,
çift elle fırlattığı hançerlerle havada vurduğunu. . .(143)
Sultanlık Stajı
Osmanlı Şehzadelerinin küçük yaşlardan itibaren, ileride devleti
yönetebilecek şekilde çok ciddi bir eğitime tabi tutulduklarını ve
buluğ çağına gelince de (yani günümüz nesillerinin sokakta çember
çevirdikleri bir yaşta) bir nevi "sultanlık stajı" anlamına gelen
önemli vilayetlerin başına Sancakbeyi olarak tayin edilip devlet
idaresini tatbiki şekilde öğrenmelerinin sağlandığını . . .
Böylece ilerisi için onlar devleti tanırken, devletin de onları tanıma fırsatı bulduğunu. . .(144)
Türklerin Korkutan Hatıraları
Çarlık Rusyası'nın Balkanlar'ı Osmanlı'dan koparmak gayesi ile Balkan
milletlerine gizliden gizliye silah dağıtıp, bir yandan da fitne
tohumları ekerek ayaklandırmaya çalıştığını...
Bu iş için vazifelendirilen Rus generali Çirnayev'in 1877 yılında
Bulgaristan'dan Çar'a gönderdiği gizli raporda "Buralarda hiç yoktan
ordular meydana getirdim. Bu askerleri ölüme sevkediyorum. Fakat bu
insanları sendeleten bir engel var Türklerin yaşayan hatıraları!
Ölümden korkmayanlar bu hatıralardan korkuyorlar. Yalnız Türkleri
değil, onların tarihlerini de yenmek lazım.
Onlarda herhalde bir sihirbaz zekası var. Bir değil birkaç istila bile,
onların iliklerine işleyen gizli üstünlüklerini yıkmaya bence kafi
gelmeyecektir" diye yazarak oldukça ibretli bir itirafta
bulunduğunu...(145)
Kervansaraylar
Osmanlıların, yaptıkları her işte Allah'ın rızasını gözetme
düşüncesinin bir eseri olarak, yolcuların istifade etmeleri için, o
zamanın şartlarına göre bir günlük yolculuk mesafesi olan 50_60
kilometre aralıklarla kervansaraylar inşa ettiklerini...
Bu kervansaraylarda ırk, din, millet ayrımı gözetmeksizin herkesin
misafir kabul edilip üç gün müddetle ücretsiz yedirilip, içirilip
hayvanlarına bakıldığını . .-.
Yolcuların istirahattan sonra, sabah mehteran eşliğinde uğurlandığını
ve uğurlama esnasında kervansaray vazifelilerinin "Ey ümmeti Muhammed!
Canınız, malınız tamam mıdır?" diye nida etmesi üzerine yolcuların da:
"Cümlesi tamamdır, Cenabı Hakk, hayrat sahibine rahmet eyleye diye
karşılık vererek dualarla yolcu edildiklerini...(146)
Yedi Ben
Yavuz Sultan Selim Han'ın doğumundan az bir zaman önce babası ll. Bayezid'in sarayına gelen bir dervişin:
Bugün bu hanedandan bir erkek çocuk dünyaya gelecektir ve babasının
yerine geçecektir. Vücudunda yedi ben bulunacaktır ve onların
miktarınca alişan beylere galebe edecektir diyerek ortadan kaybolduğunu.
Hakikaten de Yavuz Sultan Selim'in altı yıl gibi kısa süren hükümdarlık
döneminde yedi tane devleti yeryüzü haritasından sildiğini. . .(147)
Bir Siyaset Dahisinin Ölümü
Devrinin en buhranlı döneminde devraldığı Osmanlı Devleti'ni 33 yıl
süreyle dahice politikalar takip ederek yöneten Ulu Hakan Abdülhamid
Han a .kıblesi batıya ayarlı yerli aydınlarca birçok iftiralar atılıp
batılı ağzıyla "kızıl sultan" denmesine karşılık dönemin İngiltere
Hariciye Nazırı Sir Edvvard Grey'in Sultan Abdülhamid'in vefatını
öğrendiği zaman:
"Ne büyük kayıp! Hasmımdı ama onun ölümü ile diplomasi mesleği artık şevkini kaybetti" dediğini...(148)
Cihad Nişanları
Kafkasya istiklal mücadelesinin efsanevi dava adamı Şeyh Şamil'in, bu
mukaddes cihatda ölümü göze alarak büyük fedakarlıklar gösteren
gazilerine hatıra olarak, hilal şeklinde ve üzerinde Arapça olarak :
"Kılıç Cennet'in anahtarıdır.", "Sonunu düşünen cesur olmaz" "Yiğide
Cennet yeri açıktır" ve "Ecel gelmedikçe ölüm olmaz" yazan nişanlar
hediye ederek taltif ettiğini...(149)
Halkın Sağduyusuna Güven(!)
27 Mayıs ihtilalinden sonra Cemal Gürsel Paşa'nın, Anayasa komisyonu
başkanı 0rd.Prof Sıddık Sami 0nar'a: "Cumhurbaşkanı 'nın tek dereceli
ve halk tarafından seçilmesini temin edecek bir anayasa yapılsın" diye
mesaj göndermesi üzerine Sıddık Sami Onar'ın:
"Laikliği pekiştirecek tadilatı. yapalım, ama bu seçim usulünü
getirecek olursak halk ya Said Nursi'yi seçer, yahut da onu destekleyen
profesörü..." diye cevap vererek halka ne kadar güvendiklerini(!)
gösterdiklerini...(150)
Yavuz Sultan Selim'de Kulluk Şuuru
Makedonya kralı Büyük İskender'in, Mısır'ı işgal ettiği zaman
kendisinin Yunanlılar için haşa ilah kabul edilen Jüpiter yıldızından
geldiğini iddia ederek, uluhiyet davasında Firavun'u taklit ettiğini .
Buna mukabil Yavuz Sultan Selim'in, Mısır tahtına nail olduğu zaman :
Mülk, Allah'ındır. şayet benim veya başka bir kimsenin yeryüzünde
parmak ucu kadar toprağı olsa bu Allah'la ortaklık değil midir?"
diyerek kulluk şuuruyla secde-i şükre kapandığını. . .(151) . . .
Gazneli Mahmüd'da Mana Buüdu
İ'la-yı Kelimetullah için durup dinlenmeden arka arkaya yaptığı
seferler ile tevhidin bayrağını Hindistan içlerine kadar ulaştırarak
tarihin kaydettiği ender komutanlardan biri olan Gazneli Mahmud'un,
maddenin fatihi olduğu kadar mananın da fatihi olduğunu... .
Her gece üzerindeki padişahlık elbisesini çıkartıp eski bir elbise
giyerek sabaha kadar kulluk şuuruyla Rabbine yalvarıp yakardığını ve
kendini daima kusurlu görüp ;
Ben ne emreden sultan, ne büyük bir fatihim, Bu dergaha yüz süren, zavallı bir fakirim.
Elimden, amelimden hiçbirşey hasıl olmaz Ancak Sen'in lütuf elin,
inşaallah olur yarim." diyerek Yüce Mevla'dan mağfiret dilendiğini...
(152)
Nurdan Zülmete
Batılı sömürgeci ülkeler tarafından vatanımızın dört bir yandan
kuşatılarak Türk milletinin kaderinin tayininin söz konusu olduğu
İstiklal Savaşı'nın o kan kokulu günlerinde :
Her çehre bize yabancı
Bari Sen bir parça acı
Süründürme altın tacı
Bize yardım et Ya Rabbi!..." diyerek Kabe'ye yönelip Rabbine yalvaran
şair Kemaleddin Kamu'nun, savaş sonrası Cumhuriyet döneminde ise:
"Ne örümcek ne yosun
Ne mucize ne füsun
Kabe Arab'ın olsun
Bize Çankaya yeter..." diyebilecek kadar özünden uzaklaşıp değerlerimizi yitirerek tefessüh ettiğini. . .(153)
Forumtr icin Meet tarafindan duzenlendi
Toprağın Bereketi Artar
Bir yazarımızın askerlik yaptığı yıllarda Gaziantep'de bir köylünün
tarlasında tank manevrası yapmak zorunda kalıp daha sonra tarla
sahibinden özür dilediğini ve o Anadolu köylüsünün bütün samimiyetiyle :
Ayıp ettin yeğen... Devletin tankının tarlamızı çiğnemesi bizim için
şereftir. Toprağımızın bereketi artar diye cevap verdiğini (154)
Geri: Turkiye ve Osmanli Tarihinden İbretlik Olaylar
Dilim Bu Özelliğni Kaybetmesin !
Bediüzzaman Hazretleri'nin talebelerinden rahmetli Zübeyr Gündüzalp'in
tam bir dava şuuru ve sadakati içinde: Kardeşim ben hasta olduğum ve
Üstad'ı kimseye anlatamadığım zamanlarda, odamdaki eşyalara Üstad'ı
anlatırım. Ta ki dilim bu özelliğini, bu kabiliyetini kaybetmesin."
diyerek eşsiz bir bağlılık örneği gösterdiğini...(.155)
Neuzü Billah
Timur'un, Nasreddin Hoca'yı huzuruna çağırıp onunla sohbet ederken bir ara:
"Abbasi halifelerinin isimlerinin sonunda 'Allah' lafzı da var. Kimine
el-Mu'tasım Billah, kimine, el-Mütevekkil Alellah ve kimine de el-Kaim
Biemrillah deniliyor. Bu lakaplar bizim için de adet olsa acaba bana ne
isim yaraşırdı diye sorması üzerine Nasreddin Hoca'nın büyük bir
pervasızlık ve hazırcevaplılıkla:
Neuzü-Billah!(Allah 'a sığınırız) lakabı yakışır."diye cevap verdiğini...(156)
Milli Şahlanışın Ruhuna Tükürmek
Kendi yaşadığı dönemde de kız öğrencilerin başörtüsü takmaları yüzünden
üniversitelere alınmaması üzerine, merhum Necip Fazıl Kısakürek'in bu
haksızlığa:
Bir kız öğrenciyi, başını örttüğü için tahsil hakkından mahrum etmek
İstiklal Savaşı başlarında ve Maraş'ta düşmanlar tarafından başörtüsü
çekilip düşürüldüğü için başlayan milli şahlanışın ruhuna tükürmektir"
diye yazarak kalemini kılıç gibi kullandığını...(157)
84' lük Bedbaht
Çıkardığı dergileri kapatıp, kendisini hapishane hapishane dolaştıran
bir iktidarın en üst makamındaki bir şahıs için, Necip Fazıl merhumun:
"Bundan üç çeyrek asır önce Tophane'de talebeyken zabitleri görsün de
iyi not versinler diye seccadesini koridora atıp namaz kılan çeyrek
asır önce de başbakanına, gazetelere tamim edilmek üzere: 'Allah ve
ahlaktan bahsetmek yasaktır' emrini dikte ettiren ****endörtlük
bedbaht" dediğini. . .(158)
Diyojen ve İnsanın Kıymeti
Yunan-Pers savaşları sonunda esir edilen Pers (İran) askerlerinin Atina
meydanında satılığa çıkarılması üzerine, esirlerin üzerindeki göz
kamaştırıcı elbiselerin bir çırpıda satılmasına karşılık, esirlere
alıcı çıkmaması üzerine, orada bulunan Diyojen 'in düşünceli düşünceli :
"İnsan ne garip mahluk! Arızi meziyetler üzerinden sökülüp atılınca kendisi on para etmiyor" dediğini (159)
Hamid ve Hamit
Latin harflerinin kabulüyle birlikte isminin "Hamit " diye yazılmasına müthiş tepki gösteren şair Abdülhak Hamid'in:
"Ömrümün sonunda ismimin sonuna bir de' it' taktılar" dediğini. . .(160)
Cahız'da İlim Aşkı
Büyük alim Cahız'ın (vefatı 255/868) ilim aşkıyla yanıp tutuştuğunu
kitap satın alıp okumaya para yetiştiremediği için, kitapçı
dükkanlarını kiralayıp, gece üzerinden kilitleterek sabaha kadar kitap
okuyarak ilmini geliştirmeye çalıştığını.. . (161)
Batılıların Gerçek Yüzü
Aşırı beslenme sonucu her yıl binlerce insanın hastalanıp tedavi
gördüğü batı ülkelerinden biri olan Almanya'da, Stern dergisinin
okuyucuları arasında yaptığı bir araştırmada sorduğu: Devletinizin
hangi giderlerinin azaltılmasını istersiniz? sorusuna. Almanların %
68'lik bir çoğunluğunun:Üçüncü dünya ülkelerine yapılan yardımların
cevabını verdiğini... Yine dünyanın en zengin ülkelerinden biri olan
İsviçre' de yapılan bir referandumda sorulan:"Üçüncü dünya ülkelerine
yapılan ****en milyon dolarlık bir yardım yapılmasını onaylıyor
musunuz?" sorusuna İsviçrelilerin % 56'sının "Hayır diye cevap vererek
ne kadar insan sevgisi ile dopdolu( ! ) olduklarını gösterdiklerini. .
.(162)
Bayezid Cem Kardeşler
Fatih Sultan Mehmed Han'ın aniden vefat etmesi üzerine, Osmanlı tahtına
oturan II. Bayezid'in hükümdarlığını kabullenemeyerek isyan bayrağını
açan kardeşi Cem Sultan'ın, ağabeyine :
"Sen bister-i gülde yatasun şevk ile handan Ben kül döşenem külhan-r mihnette sebeb ne?
diye sitem dolu bir beyit yazması üzerine, Ağabeyi Sultan II Bayezid'in de:
"Çün ruz-ı ezel kısmet olunmuş bize devlet Takdire rıza virmiyesün böyle sebeb ne?
Haccül-Harameynüm diye ben davi kılursun Bu saltanat-ı dünyeviye bunca taleb ne? " diye hikmetli bir cevap verdiğini...(163)
Ufuk Farkı
1877'de İstanbul'a gelen Avusturya-Macaristan büyükelçisi Viktor Graf
Dubsky'nin önce Bab-ı Ali'deki hükümet erkanı ile görüşüp ardından da
Sultan II. Abdülhamid ile görüştüğünü ve bu görüşmelerden sonra
Abdülhamid Han hakkındaki düşüncelerini :
Hayret verici birşey ama doğruydu. Devlet erkanı sadece kısa mesafede
ileri görebiliyordu Geniş zaviyeli bir ihata kabiliyetleri yoktu.
Abdülhamidin ise aksine fazla ihata niteliği vardı. Bu zıtlık telafi
edilemezdi. Edilemeyince de devlet idaresinde başlayan aksaklıklar
ileride daha vahim sonuçlar verecekti. Biz bunları iyi kullanmalıydık"
diye hatıralarında yazdığını... (164)
Osmanlı' da Fikir Hürriyeti
Osmanlı medreselerinde öğretimini tamamladıktan sonra icazetini yani
diplomasını alan yeni müderrislerin, hocalarının elini öptükten sonra
isterlerse biraz evvel saygıda kusur etmedikleri hocalarının
düşüncelerinden farklı fikirleri müdafaa edebildiklerini. . .
Onları bu eğitim ve fikir hürriyetinden mahrum edebilecek hiçbir makamın olmadığını.. (165)
Dinden Bahsetmenin Yasak Olduğu Devir
1945 yılında Matbuat Umum Müdür Muavini İzzettin Nişbay'ın dönemin
gazetelerinde tek tük dini muhtevalı yazılar görülmesi üzerine İstanbul
gazetelerine:
"Gazetelerinizin son günlerdeki neşriyatı arasında dinden bahseden bazı
yazı mütalaa ima ve temsillere rastlanılmaktadır Bundan sonra din
mevzuu üzerindeki gerek tarihi, gerek temsili ve gerekse mütalaa
kabilinden olan her türlü makale, fıkra ve tefrikanın neşrinden
kaçınılması ve başlanmış olan bu gibi tefrikaların en geç on gün içinde
nihayetlendirilmesi... diye yazılı tamim yolladığını...(166)
İbni Cevzi nin Vasiyeti
Büyük alim İbni Cevzi'nin, tedris, telif ve fetva ile dolu dolu
yaşadığı ömrünün tek anını bile boşa geçirmeyip, bazısı yirmi cildi
bulan 340'dan fazla eser vererek, kitap yazmadık hiçbir ilim dalı
bırakmadığını - ve yazmış olduğu eserlerinin toplamı ömrünün günlerine
bölündüğünde bir güne dört defter(forma)düştüğünü...
İbni Cevzi'nin, bu ilimlerle içli dışlı geçen ömrü boyunca, bıraktığı
birbirinden kıymetli eserleri yazarken kullandığı kalemlerin
yontulmasından ortaya çıkan talaşları biriktirip, bu talaşların
vefatında gasıl suyunun ısıtılmasında kullanılmasını vasiyet ettiğini .
Bu büyük alimin vefatında vasiyeti yerine getirilerek biriktirdiği talaşların gasıl suyunu ısıtmaya kafi geldiğini...(167)
Yunus Nadi' nin Kulakları
Cumhuriyet gazetesinin kurucusu Yunus Nadi'nin ortak olduğu bir
şirketin, Müdafaa-i Milliye'ye çürük eğer ve koşum takımları satması
üzerine Millet Meclisi'nde hakkında soruşturma açıldığını, fakat Yunus
Nadi'nin birçok eşikleri öpmekle bin bela bu işten yakasını
kurtarabildiğini...
Bu devleti dolandırma hadisesi üzerine Reis-i Cumhur Mustafa Kemal'in kendisini çağırarak:
"Yunus Nadi Bey, hangi Yahudi şirketini tetkik etsek.
kulakların o şirketin arkasında görünüyor. Sen, Cumhuriyet gazetesini
çıkaracak şahsiyet değilsin. Yarından itibaren gazeteyi
çıkarmayacaksın. Aksi takdirde seni toprak altı ederim "
dediğini...(168)
Osmanlı Devleti ile Ticaret Yapmanın İmtiyazı
Osmanlı Devleti'nin, kurmuş olduğu muhteşem devlet sistemini,
tekke-medrese-kışla sacayağı üzerine sağlam bir şekilde oturtup,
doğruluk ve adalet üzerine cihana ışık saçtığını . . .
Osmanlı tesirinin dört bir yanda hissedildiği bu günlerin birinde
Hollanda Ticaret Odası'nda bir karar alınırken, oyların eşit çıkması
halinde, ticaret odası başkanının karar verebilmek için:
"İçinizde Türklerle alış veriş eden var mı?" diye sorduğunu ve herhangi
birinden "evet" cevabı alınca da onun oyunu iki oy yerine kabul edip
kararı neticelendirdiğini...(169)Biliyor muydunuz.?
Bediüzzaman Hazretleri'nin talebelerinden rahmetli Zübeyr Gündüzalp'in
tam bir dava şuuru ve sadakati içinde: Kardeşim ben hasta olduğum ve
Üstad'ı kimseye anlatamadığım zamanlarda, odamdaki eşyalara Üstad'ı
anlatırım. Ta ki dilim bu özelliğini, bu kabiliyetini kaybetmesin."
diyerek eşsiz bir bağlılık örneği gösterdiğini...(.155)
Neuzü Billah
Timur'un, Nasreddin Hoca'yı huzuruna çağırıp onunla sohbet ederken bir ara:
"Abbasi halifelerinin isimlerinin sonunda 'Allah' lafzı da var. Kimine
el-Mu'tasım Billah, kimine, el-Mütevekkil Alellah ve kimine de el-Kaim
Biemrillah deniliyor. Bu lakaplar bizim için de adet olsa acaba bana ne
isim yaraşırdı diye sorması üzerine Nasreddin Hoca'nın büyük bir
pervasızlık ve hazırcevaplılıkla:
Neuzü-Billah!(Allah 'a sığınırız) lakabı yakışır."diye cevap verdiğini...(156)
Milli Şahlanışın Ruhuna Tükürmek
Kendi yaşadığı dönemde de kız öğrencilerin başörtüsü takmaları yüzünden
üniversitelere alınmaması üzerine, merhum Necip Fazıl Kısakürek'in bu
haksızlığa:
Bir kız öğrenciyi, başını örttüğü için tahsil hakkından mahrum etmek
İstiklal Savaşı başlarında ve Maraş'ta düşmanlar tarafından başörtüsü
çekilip düşürüldüğü için başlayan milli şahlanışın ruhuna tükürmektir"
diye yazarak kalemini kılıç gibi kullandığını...(157)
84' lük Bedbaht
Çıkardığı dergileri kapatıp, kendisini hapishane hapishane dolaştıran
bir iktidarın en üst makamındaki bir şahıs için, Necip Fazıl merhumun:
"Bundan üç çeyrek asır önce Tophane'de talebeyken zabitleri görsün de
iyi not versinler diye seccadesini koridora atıp namaz kılan çeyrek
asır önce de başbakanına, gazetelere tamim edilmek üzere: 'Allah ve
ahlaktan bahsetmek yasaktır' emrini dikte ettiren ****endörtlük
bedbaht" dediğini. . .(158)
Diyojen ve İnsanın Kıymeti
Yunan-Pers savaşları sonunda esir edilen Pers (İran) askerlerinin Atina
meydanında satılığa çıkarılması üzerine, esirlerin üzerindeki göz
kamaştırıcı elbiselerin bir çırpıda satılmasına karşılık, esirlere
alıcı çıkmaması üzerine, orada bulunan Diyojen 'in düşünceli düşünceli :
"İnsan ne garip mahluk! Arızi meziyetler üzerinden sökülüp atılınca kendisi on para etmiyor" dediğini (159)
Hamid ve Hamit
Latin harflerinin kabulüyle birlikte isminin "Hamit " diye yazılmasına müthiş tepki gösteren şair Abdülhak Hamid'in:
"Ömrümün sonunda ismimin sonuna bir de' it' taktılar" dediğini. . .(160)
Cahız'da İlim Aşkı
Büyük alim Cahız'ın (vefatı 255/868) ilim aşkıyla yanıp tutuştuğunu
kitap satın alıp okumaya para yetiştiremediği için, kitapçı
dükkanlarını kiralayıp, gece üzerinden kilitleterek sabaha kadar kitap
okuyarak ilmini geliştirmeye çalıştığını.. . (161)
Batılıların Gerçek Yüzü
Aşırı beslenme sonucu her yıl binlerce insanın hastalanıp tedavi
gördüğü batı ülkelerinden biri olan Almanya'da, Stern dergisinin
okuyucuları arasında yaptığı bir araştırmada sorduğu: Devletinizin
hangi giderlerinin azaltılmasını istersiniz? sorusuna. Almanların %
68'lik bir çoğunluğunun:Üçüncü dünya ülkelerine yapılan yardımların
cevabını verdiğini... Yine dünyanın en zengin ülkelerinden biri olan
İsviçre' de yapılan bir referandumda sorulan:"Üçüncü dünya ülkelerine
yapılan ****en milyon dolarlık bir yardım yapılmasını onaylıyor
musunuz?" sorusuna İsviçrelilerin % 56'sının "Hayır diye cevap vererek
ne kadar insan sevgisi ile dopdolu( ! ) olduklarını gösterdiklerini. .
.(162)
Bayezid Cem Kardeşler
Fatih Sultan Mehmed Han'ın aniden vefat etmesi üzerine, Osmanlı tahtına
oturan II. Bayezid'in hükümdarlığını kabullenemeyerek isyan bayrağını
açan kardeşi Cem Sultan'ın, ağabeyine :
"Sen bister-i gülde yatasun şevk ile handan Ben kül döşenem külhan-r mihnette sebeb ne?
diye sitem dolu bir beyit yazması üzerine, Ağabeyi Sultan II Bayezid'in de:
"Çün ruz-ı ezel kısmet olunmuş bize devlet Takdire rıza virmiyesün böyle sebeb ne?
Haccül-Harameynüm diye ben davi kılursun Bu saltanat-ı dünyeviye bunca taleb ne? " diye hikmetli bir cevap verdiğini...(163)
Ufuk Farkı
1877'de İstanbul'a gelen Avusturya-Macaristan büyükelçisi Viktor Graf
Dubsky'nin önce Bab-ı Ali'deki hükümet erkanı ile görüşüp ardından da
Sultan II. Abdülhamid ile görüştüğünü ve bu görüşmelerden sonra
Abdülhamid Han hakkındaki düşüncelerini :
Hayret verici birşey ama doğruydu. Devlet erkanı sadece kısa mesafede
ileri görebiliyordu Geniş zaviyeli bir ihata kabiliyetleri yoktu.
Abdülhamidin ise aksine fazla ihata niteliği vardı. Bu zıtlık telafi
edilemezdi. Edilemeyince de devlet idaresinde başlayan aksaklıklar
ileride daha vahim sonuçlar verecekti. Biz bunları iyi kullanmalıydık"
diye hatıralarında yazdığını... (164)
Osmanlı' da Fikir Hürriyeti
Osmanlı medreselerinde öğretimini tamamladıktan sonra icazetini yani
diplomasını alan yeni müderrislerin, hocalarının elini öptükten sonra
isterlerse biraz evvel saygıda kusur etmedikleri hocalarının
düşüncelerinden farklı fikirleri müdafaa edebildiklerini. . .
Onları bu eğitim ve fikir hürriyetinden mahrum edebilecek hiçbir makamın olmadığını.. (165)
Dinden Bahsetmenin Yasak Olduğu Devir
1945 yılında Matbuat Umum Müdür Muavini İzzettin Nişbay'ın dönemin
gazetelerinde tek tük dini muhtevalı yazılar görülmesi üzerine İstanbul
gazetelerine:
"Gazetelerinizin son günlerdeki neşriyatı arasında dinden bahseden bazı
yazı mütalaa ima ve temsillere rastlanılmaktadır Bundan sonra din
mevzuu üzerindeki gerek tarihi, gerek temsili ve gerekse mütalaa
kabilinden olan her türlü makale, fıkra ve tefrikanın neşrinden
kaçınılması ve başlanmış olan bu gibi tefrikaların en geç on gün içinde
nihayetlendirilmesi... diye yazılı tamim yolladığını...(166)
İbni Cevzi nin Vasiyeti
Büyük alim İbni Cevzi'nin, tedris, telif ve fetva ile dolu dolu
yaşadığı ömrünün tek anını bile boşa geçirmeyip, bazısı yirmi cildi
bulan 340'dan fazla eser vererek, kitap yazmadık hiçbir ilim dalı
bırakmadığını - ve yazmış olduğu eserlerinin toplamı ömrünün günlerine
bölündüğünde bir güne dört defter(forma)düştüğünü...
İbni Cevzi'nin, bu ilimlerle içli dışlı geçen ömrü boyunca, bıraktığı
birbirinden kıymetli eserleri yazarken kullandığı kalemlerin
yontulmasından ortaya çıkan talaşları biriktirip, bu talaşların
vefatında gasıl suyunun ısıtılmasında kullanılmasını vasiyet ettiğini .
Bu büyük alimin vefatında vasiyeti yerine getirilerek biriktirdiği talaşların gasıl suyunu ısıtmaya kafi geldiğini...(167)
Yunus Nadi' nin Kulakları
Cumhuriyet gazetesinin kurucusu Yunus Nadi'nin ortak olduğu bir
şirketin, Müdafaa-i Milliye'ye çürük eğer ve koşum takımları satması
üzerine Millet Meclisi'nde hakkında soruşturma açıldığını, fakat Yunus
Nadi'nin birçok eşikleri öpmekle bin bela bu işten yakasını
kurtarabildiğini...
Bu devleti dolandırma hadisesi üzerine Reis-i Cumhur Mustafa Kemal'in kendisini çağırarak:
"Yunus Nadi Bey, hangi Yahudi şirketini tetkik etsek.
kulakların o şirketin arkasında görünüyor. Sen, Cumhuriyet gazetesini
çıkaracak şahsiyet değilsin. Yarından itibaren gazeteyi
çıkarmayacaksın. Aksi takdirde seni toprak altı ederim "
dediğini...(168)
Osmanlı Devleti ile Ticaret Yapmanın İmtiyazı
Osmanlı Devleti'nin, kurmuş olduğu muhteşem devlet sistemini,
tekke-medrese-kışla sacayağı üzerine sağlam bir şekilde oturtup,
doğruluk ve adalet üzerine cihana ışık saçtığını . . .
Osmanlı tesirinin dört bir yanda hissedildiği bu günlerin birinde
Hollanda Ticaret Odası'nda bir karar alınırken, oyların eşit çıkması
halinde, ticaret odası başkanının karar verebilmek için:
"İçinizde Türklerle alış veriş eden var mı?" diye sorduğunu ve herhangi
birinden "evet" cevabı alınca da onun oyunu iki oy yerine kabul edip
kararı neticelendirdiğini...(169)Biliyor muydunuz.?
Geri: Turkiye ve Osmanli Tarihinden İbretlik Olaylar
Mazi ile Alakasını Kesenler
Hamdullah Suphi Tanrıöver'in tek parti hükümetinin Maarif Vekilliği'ni
yaptığı yıllarda, yabancı bir heyete Süleymaniye Camii'ni gezdirdikten
sonra misafirlerin Kanuni Sultan Süleyman 'ın türbesini ziyaret etmek
istediklerini...
. Memleketteki bütün türbeler 30.11.1925 tarih ve 677 sayılı kanunla
kapatıldığı için, Hamdullah Suphi'nin bu yabancı misafirlere kaçamak
cevaplar verdiğini, fakat sonunda: "Bir müddet mazi ile alakamızı
kesmek istedik. Onun için türbeleri kapattık" diyerek gerçeği açıklamak
zorunda kaldığını... Misafirlerin "Ciddi mi söylüyorsunuz?" diye
hayretler içinde kalıp, ardından da oldukça ibretli bir şekilde:
Tarihi olmayan milletler tarih huzurunda esatir ve efsane " , uydurarak
kendilerini tatmin ederler. Sizin ise büyük bir tarihiniz var. Bu
tarihi yapanların türbelerini nasıl kapatıyorsunuz?" diyerek Hamdullah
Suphi'yi yerin dibine batırdıklarını. . . (170)
İlim Uğruna
Büyük alim İbn-i Teymiye'nin(1263/1328), kitap okumaya başlamadan önce
beline kadar uzayan örgülü saçlarını duvardaki bir çiviye asıp öyle
kitap okumaya başladığını...
Uykusu gelip de başı önüne düştüğünde çiviye asılı saçlarının canını yakarak kendisinin uyumasına engel olduğunu...
Bu ilim aşıkının, böyle azimli çalışmaları neticesinde vefat ettiğinde ardında bin kadar muazzam eser bıraktığını...1171)
Beyaz Adamın Afrika'ya Yardımı
Ünlü İtalyan film yönetmeni Marco Ferrari'nin "İşiniz İş Beyazlar"
isimli filmiyle ilgili büyük yankılar uyandıran bir röportajında :
"Avrupalıların Afrika'ya başlattıkları yardım seferberliği şeytanca bir
tuzaktır ve bu yardım sömürgecilikten daha tehlikelidir. Bizim siyah
kıtada artık yapabileceğimiz birşey yok. Çabuk terkedelim orayı ! Artık
beyazların iktidarının sonu gelmiştir.
Bizler ihtiyarların yoksulların Paris'te, Roma'da,Londra da zenci
muamelesi gördüğü bir medeniyetin için de yaşarken, nasıl olurda
Afrikalılara yardim etme iddiasında bulunabiliriz. Bugün, Afrikalı
insanlara Yardım adı altında köpekler için hazırlanmış konserveler
gönderilmektedir.
Bizim medeniyetimizin ne olduğu görülüp bilinirken, tutup da
yardımseverlikten bahsetmesi için insanın yüzsüz olması gerekir. Asıl
yardıma muhtaç olanlar bizleriz" diyerek gayet ibretli bir şekilde batı
medeniyetinin gerçek yüzünü gözler önüne serdiğini..(172)
"Ya Rab! Beni Ameliyat Masasından Kaldırma"
Osmanlı Devleti'nin yıkılmaya yüz tuttuğu talihsiz bir döneminde 35.
Osmanlı padişahı olarak tahta geçen Sultan Mehmed Reşad'ın ( 1 844-
1918) mesanesindeki bir rahatsızlıktan dolayı ameliyat olacağı zaman,
kıbleye yönelip ellerini Ulu Dergah'a açarak:
Ya . Rab! Milletimin ve memleketimin bütün mukadderatını hayırlara
tahvil et! Eğer memleketim ve milletim için zararlı olacaksam beni bu
ameliyat masasından kaldırma!" diyerek bütün samimiyetiyle Rabbine
münacatta bulunduğunu. . .(173)
Picasso ve İslam
İslam dininin pek çok hikmete mebni olarak resme cevaz vermemesi
neticesinde, Osmanlı'da daha çok hat sanatı, tezhib gibi, bugün
dünyanın nofigüratif dediği sanatların geliştiğini . . .
Avrupa ressamlarına bizim hat sanatı örneklerimiz gösterildiğinde, İspanyolların son büyük ressamı Pablo Picasso'nun(1881-1973):
Varmayı düşündüğüm hedefe Müslümanlar beş yüz sene önce ulaşmış" diyerek hayranlığını ifade ettiğini. . .(174) Biliyor muydunuz?
Bediüzzaman ve Resim Yasağının Hikmeti
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri'nin bir akşam üzeri İstanbul'un
Sirkeci mevkiinde dolaşırken birdenbire bir gayr-i müslimin ona
yaklaşıp elini tutarak:
Dininizde resim niçin haramdır?" diye sorması üzerine Üstad Bediüzzaman,ın :
İnsan, Allah'ın sikkesidir. Padişah ve kralların sikkelerinin taklidine
kanuni yasak olduğu gibi, Allah'ın da sikkesini taklide şeri cevaz
yoktur" diye veciz bir cevap verdiğini ve gayr-i müslimin de cevaptan
çok memnun kalarak "bravo ! " deyip Bediüzzaman Hazretleri'nin elini
sıktığını...(175)
Kıyas
Onuncu Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman ( 1495- 1566) döneminde
Sivas vilayetimizin bütçesinin 20 milyon altın olduğunu . . .
Buna karşılık yine aynı dönemde Fransa Birleşik Krallığı'nın bütçesinin
4 milyon altın ve Birleşik İngiltere Krallığı'nın bütçesinin de 3,5
milyon altın olduğunu...(176)
Kitap Okumadan Geçen İki Gece
Onuncu yüzyılın büyük alimlerinden Endülüslü İbn-i Rüşd ün ömrü boyunca
kitap okumadan geçen sadece iki gecesinin' bulunduğunu...Bunlardan
birinin evlendiği, diğerinin de babasının vefat ettiği gece olduğunu. .
.(177)
Hamdullah Suphi Tanrıöver'in tek parti hükümetinin Maarif Vekilliği'ni
yaptığı yıllarda, yabancı bir heyete Süleymaniye Camii'ni gezdirdikten
sonra misafirlerin Kanuni Sultan Süleyman 'ın türbesini ziyaret etmek
istediklerini...
. Memleketteki bütün türbeler 30.11.1925 tarih ve 677 sayılı kanunla
kapatıldığı için, Hamdullah Suphi'nin bu yabancı misafirlere kaçamak
cevaplar verdiğini, fakat sonunda: "Bir müddet mazi ile alakamızı
kesmek istedik. Onun için türbeleri kapattık" diyerek gerçeği açıklamak
zorunda kaldığını... Misafirlerin "Ciddi mi söylüyorsunuz?" diye
hayretler içinde kalıp, ardından da oldukça ibretli bir şekilde:
Tarihi olmayan milletler tarih huzurunda esatir ve efsane " , uydurarak
kendilerini tatmin ederler. Sizin ise büyük bir tarihiniz var. Bu
tarihi yapanların türbelerini nasıl kapatıyorsunuz?" diyerek Hamdullah
Suphi'yi yerin dibine batırdıklarını. . . (170)
İlim Uğruna
Büyük alim İbn-i Teymiye'nin(1263/1328), kitap okumaya başlamadan önce
beline kadar uzayan örgülü saçlarını duvardaki bir çiviye asıp öyle
kitap okumaya başladığını...
Uykusu gelip de başı önüne düştüğünde çiviye asılı saçlarının canını yakarak kendisinin uyumasına engel olduğunu...
Bu ilim aşıkının, böyle azimli çalışmaları neticesinde vefat ettiğinde ardında bin kadar muazzam eser bıraktığını...1171)
Beyaz Adamın Afrika'ya Yardımı
Ünlü İtalyan film yönetmeni Marco Ferrari'nin "İşiniz İş Beyazlar"
isimli filmiyle ilgili büyük yankılar uyandıran bir röportajında :
"Avrupalıların Afrika'ya başlattıkları yardım seferberliği şeytanca bir
tuzaktır ve bu yardım sömürgecilikten daha tehlikelidir. Bizim siyah
kıtada artık yapabileceğimiz birşey yok. Çabuk terkedelim orayı ! Artık
beyazların iktidarının sonu gelmiştir.
Bizler ihtiyarların yoksulların Paris'te, Roma'da,Londra da zenci
muamelesi gördüğü bir medeniyetin için de yaşarken, nasıl olurda
Afrikalılara yardim etme iddiasında bulunabiliriz. Bugün, Afrikalı
insanlara Yardım adı altında köpekler için hazırlanmış konserveler
gönderilmektedir.
Bizim medeniyetimizin ne olduğu görülüp bilinirken, tutup da
yardımseverlikten bahsetmesi için insanın yüzsüz olması gerekir. Asıl
yardıma muhtaç olanlar bizleriz" diyerek gayet ibretli bir şekilde batı
medeniyetinin gerçek yüzünü gözler önüne serdiğini..(172)
"Ya Rab! Beni Ameliyat Masasından Kaldırma"
Osmanlı Devleti'nin yıkılmaya yüz tuttuğu talihsiz bir döneminde 35.
Osmanlı padişahı olarak tahta geçen Sultan Mehmed Reşad'ın ( 1 844-
1918) mesanesindeki bir rahatsızlıktan dolayı ameliyat olacağı zaman,
kıbleye yönelip ellerini Ulu Dergah'a açarak:
Ya . Rab! Milletimin ve memleketimin bütün mukadderatını hayırlara
tahvil et! Eğer memleketim ve milletim için zararlı olacaksam beni bu
ameliyat masasından kaldırma!" diyerek bütün samimiyetiyle Rabbine
münacatta bulunduğunu. . .(173)
Picasso ve İslam
İslam dininin pek çok hikmete mebni olarak resme cevaz vermemesi
neticesinde, Osmanlı'da daha çok hat sanatı, tezhib gibi, bugün
dünyanın nofigüratif dediği sanatların geliştiğini . . .
Avrupa ressamlarına bizim hat sanatı örneklerimiz gösterildiğinde, İspanyolların son büyük ressamı Pablo Picasso'nun(1881-1973):
Varmayı düşündüğüm hedefe Müslümanlar beş yüz sene önce ulaşmış" diyerek hayranlığını ifade ettiğini. . .(174) Biliyor muydunuz?
Bediüzzaman ve Resim Yasağının Hikmeti
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri'nin bir akşam üzeri İstanbul'un
Sirkeci mevkiinde dolaşırken birdenbire bir gayr-i müslimin ona
yaklaşıp elini tutarak:
Dininizde resim niçin haramdır?" diye sorması üzerine Üstad Bediüzzaman,ın :
İnsan, Allah'ın sikkesidir. Padişah ve kralların sikkelerinin taklidine
kanuni yasak olduğu gibi, Allah'ın da sikkesini taklide şeri cevaz
yoktur" diye veciz bir cevap verdiğini ve gayr-i müslimin de cevaptan
çok memnun kalarak "bravo ! " deyip Bediüzzaman Hazretleri'nin elini
sıktığını...(175)
Kıyas
Onuncu Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman ( 1495- 1566) döneminde
Sivas vilayetimizin bütçesinin 20 milyon altın olduğunu . . .
Buna karşılık yine aynı dönemde Fransa Birleşik Krallığı'nın bütçesinin
4 milyon altın ve Birleşik İngiltere Krallığı'nın bütçesinin de 3,5
milyon altın olduğunu...(176)
Kitap Okumadan Geçen İki Gece
Onuncu yüzyılın büyük alimlerinden Endülüslü İbn-i Rüşd ün ömrü boyunca
kitap okumadan geçen sadece iki gecesinin' bulunduğunu...Bunlardan
birinin evlendiği, diğerinin de babasının vefat ettiği gece olduğunu. .
.(177)
Geri: Turkiye ve Osmanli Tarihinden İbretlik Olaylar
Veli Sultan
Yavuz Sultan Selim Han Gazi'nin, İslamiyet'i tek bir bayrak altında
toplamak gayesi ile çıkmış olduğu Mısır seferi sırasında, daha önceleri
Cengiz ve Timur'un geçemeyip yüz geri döndükleri korkunç Tih çölünü
mucizevi bir şekilde onüç günde geçtiğini. . .
Bu geçiş esnasında askerinin önünde yaya vaziyette mütevazı bir şekilde
iki büklüm olarak yürüyen Koca Yavuz"a vezirlerin: Hünkarım atınıza
binseniz" demelerine karşılık, Büyük Sultan'ın gözyaşları içinde:Nasıl
binerim... Görmüyor musunuz? Resulullah Efendimiz (sav) önümüzde bize
yol gösteriyor" diyerek velayetinin ayan beyan ortaya çıktığını...(178)
Osmanlı 'ya İhanetin Cezası
Meşhur Mısırlı İslam alimi Muhammed el-Gazali'nin, Mescid-i Aksa'nın
işgalinin 25.yılı münasebetiyle Kahire'de verdiği bir konferansta :
"Şu bir hakikat ki, Müslümanlar, Osmanlı hilafet devletine hıyanet
ettiler. İngilizler, bir milyona yakın Mısırlıyı Osmanlı hilafet
devletini parçalamak için aldılar ve Müslüman Türklere karşı onları
kullandılar ve Türkler perişan oldu.
Türkleri, ihanet eden Araplar perişan etti ve biz bu yaptığımız hıyanet
ve ihanetin cezasını Filistin ve Mescid-i Aksa topraklarının
İngilizlerin eline geçmesiyle çok pahalı ödedik, Filistin ve Kudüs
elimizden çıktı" diyerek çok acı bir itirafta bulunduğunu ! (179)
Arnavut Yemini
Osmanlı'dan itibaren asırlardır topraklarımız içinde kalmış olan
Balkanlar ve Rumeli'nde yaşayan kendi soydaşlarımıza dini milli
kültürümüz adına gözle görülür bir yardım eli uzatmamamıza rağmen
"Muhteşem Osmanlı!" düşüncesinin gönüllerden silinmediğini . . .
Bugün Arnavutluk'ta "Türk" kelimesinin onlar için doğruluk, dürüstlük ,
yiğitlik, efendilik ve hakbilirlik manalarına geldiğini, . . .
Hatta o kadar ki, bazı Arnavutların kendi aralarında bile yemin
ederken: "Doğru söylemiyorsam Türk olmayayım!"diyerek birbirlerini
inandırmaya çalıştıklarını. . .(180)
Mahluk
Yunus Nadi'nin, Ankara'da Yeni Gün isminde bir gazete çıkartarak
Anadolu'daki Milli Mücadele hareketine destek verip devamlı M. Kemal'in
lehinde yazılar yazdığını..
Daha sonraları ise aleyhte yazılar yazması üzerine bu çarpıklığın
sebebini anlayamayan Dr. Rıza Nur'un, işin hikmetini Mustafa Kemal'e
sorması üzerine onun:
"Haaa,o böyle bir mahluktur ki, aldığı yetmez. Arada bir avucu kaşınır.
O vakit aleyhte yazar. Fakat son zamanlarda çok kaşınıyor. Matbuat
idaresinin parası ve benim verdiklerim yetmiyor. Vire istiyor. Ne çare
bunu böyle idare etmek lazım" dediğini. . (181)
Ecdadın Vakıf Çağlayanı
Yardım, şefkat ve sevgi hissinin ebedileşmesi arzusundan doğan ve
diğergamlığın müesseseleşmiş şekli olan vakıf müesseselerimiz sayesinde
cemiyetimizin yıllarca huzur içinde varlığını devam ettirdiğini . . .
Bu ecdad vakıfları arasında:Kışın aç kalan kuşların beslenmesi, Bayram
günlerinde şehir ve kasabalarda top atılarak çocukların sevindirilmesi,
-Koyun cinsinin ıslah edilmesi,
-Et fiyatlarının kış aylarında yükselmemesini sağlayacak tedbirlerin alınması,
-Hasta ve garip göçmen leyleklerin bakım ve tedavi edilmesi,
-Çalışan kadınlara sütanne bulunması,
-Hac yolunda parasız kalanlara para dağıtılması,
-Cami ve türbe duvarlarındaki ot ve yosunların temizlenmesi, -Ramazan-ı
Şeriflerde camilerde hurma, zeytin gibi iftariyeliklerin dağıtılması,
-Köy ihtiyarlarına elbise temin edilmesi,
-Hamalların sırtlarındaki yükleri, üzerine koyup dinlendikten sonra
kimsenin yardımına muhtaç olmaksızın sırtlanabilmeleri için mola
taşları dikilmesi,
Yüksek dağ ve geçitlerde kar ve tipiden korunmak için sığınak yapılması,
Yaz aylarında sıcaktan bunalanlar için gölgelik yapılması ve icab eden
yerlere su küplerinin konulması...gibi insanı hayretler içinde bırakan
çok enteresan vakıfların olduğunu. . .(182)
Bir Devrin İçyüzü
Aziz ecdadımızın, öldükten sonra arkalarında bir sevap kapısı bırakmak
düşüncesiyle binbir emekle yaptırdığı vakıf eserlerinin, bir dönemde
sadece hava parası beşyüzbin lira yaparken yok pahasına , onsekiz
liraya , Ermenilere kiraya verildiğini...
Yapılan devrimlerden sonra "şapka inkılabına aykırıdır" gerekçesiyle o
güzelim sanat eseri mahiyetindeki ecdad mezar taşlarımızın
"fesli-sarıklı" olan baş kısımlarının kırdırıldığını. . .
Koskoca İstanbul'da, namaz kıldırabilecek kadar dahi bilgiye sahip insan bulunamadığından bir dönemde
Süleymaniye Camii'ne mahalle bekçisinin imam yapıldığını . .(183) Biliyor muydunuz.?
Yavuz Sultan Selim Han Gazi'nin, İslamiyet'i tek bir bayrak altında
toplamak gayesi ile çıkmış olduğu Mısır seferi sırasında, daha önceleri
Cengiz ve Timur'un geçemeyip yüz geri döndükleri korkunç Tih çölünü
mucizevi bir şekilde onüç günde geçtiğini. . .
Bu geçiş esnasında askerinin önünde yaya vaziyette mütevazı bir şekilde
iki büklüm olarak yürüyen Koca Yavuz"a vezirlerin: Hünkarım atınıza
binseniz" demelerine karşılık, Büyük Sultan'ın gözyaşları içinde:Nasıl
binerim... Görmüyor musunuz? Resulullah Efendimiz (sav) önümüzde bize
yol gösteriyor" diyerek velayetinin ayan beyan ortaya çıktığını...(178)
Osmanlı 'ya İhanetin Cezası
Meşhur Mısırlı İslam alimi Muhammed el-Gazali'nin, Mescid-i Aksa'nın
işgalinin 25.yılı münasebetiyle Kahire'de verdiği bir konferansta :
"Şu bir hakikat ki, Müslümanlar, Osmanlı hilafet devletine hıyanet
ettiler. İngilizler, bir milyona yakın Mısırlıyı Osmanlı hilafet
devletini parçalamak için aldılar ve Müslüman Türklere karşı onları
kullandılar ve Türkler perişan oldu.
Türkleri, ihanet eden Araplar perişan etti ve biz bu yaptığımız hıyanet
ve ihanetin cezasını Filistin ve Mescid-i Aksa topraklarının
İngilizlerin eline geçmesiyle çok pahalı ödedik, Filistin ve Kudüs
elimizden çıktı" diyerek çok acı bir itirafta bulunduğunu ! (179)
Arnavut Yemini
Osmanlı'dan itibaren asırlardır topraklarımız içinde kalmış olan
Balkanlar ve Rumeli'nde yaşayan kendi soydaşlarımıza dini milli
kültürümüz adına gözle görülür bir yardım eli uzatmamamıza rağmen
"Muhteşem Osmanlı!" düşüncesinin gönüllerden silinmediğini . . .
Bugün Arnavutluk'ta "Türk" kelimesinin onlar için doğruluk, dürüstlük ,
yiğitlik, efendilik ve hakbilirlik manalarına geldiğini, . . .
Hatta o kadar ki, bazı Arnavutların kendi aralarında bile yemin
ederken: "Doğru söylemiyorsam Türk olmayayım!"diyerek birbirlerini
inandırmaya çalıştıklarını. . .(180)
Mahluk
Yunus Nadi'nin, Ankara'da Yeni Gün isminde bir gazete çıkartarak
Anadolu'daki Milli Mücadele hareketine destek verip devamlı M. Kemal'in
lehinde yazılar yazdığını..
Daha sonraları ise aleyhte yazılar yazması üzerine bu çarpıklığın
sebebini anlayamayan Dr. Rıza Nur'un, işin hikmetini Mustafa Kemal'e
sorması üzerine onun:
"Haaa,o böyle bir mahluktur ki, aldığı yetmez. Arada bir avucu kaşınır.
O vakit aleyhte yazar. Fakat son zamanlarda çok kaşınıyor. Matbuat
idaresinin parası ve benim verdiklerim yetmiyor. Vire istiyor. Ne çare
bunu böyle idare etmek lazım" dediğini. . (181)
Ecdadın Vakıf Çağlayanı
Yardım, şefkat ve sevgi hissinin ebedileşmesi arzusundan doğan ve
diğergamlığın müesseseleşmiş şekli olan vakıf müesseselerimiz sayesinde
cemiyetimizin yıllarca huzur içinde varlığını devam ettirdiğini . . .
Bu ecdad vakıfları arasında:Kışın aç kalan kuşların beslenmesi, Bayram
günlerinde şehir ve kasabalarda top atılarak çocukların sevindirilmesi,
-Koyun cinsinin ıslah edilmesi,
-Et fiyatlarının kış aylarında yükselmemesini sağlayacak tedbirlerin alınması,
-Hasta ve garip göçmen leyleklerin bakım ve tedavi edilmesi,
-Çalışan kadınlara sütanne bulunması,
-Hac yolunda parasız kalanlara para dağıtılması,
-Cami ve türbe duvarlarındaki ot ve yosunların temizlenmesi, -Ramazan-ı
Şeriflerde camilerde hurma, zeytin gibi iftariyeliklerin dağıtılması,
-Köy ihtiyarlarına elbise temin edilmesi,
-Hamalların sırtlarındaki yükleri, üzerine koyup dinlendikten sonra
kimsenin yardımına muhtaç olmaksızın sırtlanabilmeleri için mola
taşları dikilmesi,
Yüksek dağ ve geçitlerde kar ve tipiden korunmak için sığınak yapılması,
Yaz aylarında sıcaktan bunalanlar için gölgelik yapılması ve icab eden
yerlere su küplerinin konulması...gibi insanı hayretler içinde bırakan
çok enteresan vakıfların olduğunu. . .(182)
Bir Devrin İçyüzü
Aziz ecdadımızın, öldükten sonra arkalarında bir sevap kapısı bırakmak
düşüncesiyle binbir emekle yaptırdığı vakıf eserlerinin, bir dönemde
sadece hava parası beşyüzbin lira yaparken yok pahasına , onsekiz
liraya , Ermenilere kiraya verildiğini...
Yapılan devrimlerden sonra "şapka inkılabına aykırıdır" gerekçesiyle o
güzelim sanat eseri mahiyetindeki ecdad mezar taşlarımızın
"fesli-sarıklı" olan baş kısımlarının kırdırıldığını. . .
Koskoca İstanbul'da, namaz kıldırabilecek kadar dahi bilgiye sahip insan bulunamadığından bir dönemde
Süleymaniye Camii'ne mahalle bekçisinin imam yapıldığını . .(183) Biliyor muydunuz.?
Geri: Turkiye ve Osmanli Tarihinden İbretlik Olaylar
Hak ve Batıl
Fi Zilalil-Kur'an" tefsiri yazarı büyük alim Seyyid Kutub'a, idam
edilmeden önce devrin başkanı Nasır'dan özür dilemesi istenildiğini ve
bunu yaptığı takdirde bağışlanacağını söylediklerinde Seyyid Kutub'un
tam bir dava adamına yaraşır şekilde : , Eğer bu idam kararı hak ise,
ben bu hakka razı oluyorum. Yok eğer batıl ise, ben batıldan özür
dileyecek kadar alçalmadım" diye müthiş bir cevap verdiğini...(184)
Kardinalin Cuma Namazı
Yunus Emre hakkında bir oratorya düzenlendiği zaman bunu dinleyen büyük
şair Yahya Kemal Beyatlı'ya oratoryayı nasıl bulduğu sorulduğunda,
Yahya Kemal'in: Kardinalin cuma namazı kıldırmasına benziyor" diye
cevap verdiğini... (185)
İmam Malik'te İman Şuuru
Peygamber Efendimiz'in (sav): 'Beni Allah'a yaklaştıran ilmimin
artmadığı bir gün yaşayacak olsam, o günü hayırla geçirilmeyen bir gün
sayarım" hadis-i şerifiyle amel etme şuuruyla zamanın hakkını vermeye
çalışan İmam Malik Hazretleri, nin, yemek meselesinden dolayı
kaybedeceği zamanı dahi hesap ederek def-i hacette geçecek zamanı
asgariye indirme
yollarını aradığını . . .Bu gaye ile üç günde bir defa helaya gidecek şekilde yemek yemeyi azalttığını...(186)
Şaraplı İftar Yemeği Tarifi
Tercüman gazetesinin genel yayın müdürlüğünü yapan solcu Oktay Verel'li
günlerin birinde Ramazan vesilesi ile hazırlanan özel sayfanın "İftar
Sofrası sütunundaki yemek tarifinde:
500 gram kuşbaşı et, yarım bardak şarap bir kaşık tereyağı. .. vs. "
diye yazması üzerine o dönemin Büyük gazetesini çıkaran Mehmet Şevket
Eygi'nin: 'Müslüman mahallesinde salyangoz mu satılıyor?" diyerek
Tercüman gazetesini topa tutup, genel yayın müdürünü gazeteden ayrılmak
zorunda bıraktırdığını . . . ( 1 87)
Altından Nohutlar
Fatih Sultan Mehmed'in Vezir-i Azamı Mahmut Paşa'nın, ilme hürmetinin
ifadesi olarak devrin alimlerine haftada iki defa ziyafet verdiğini. .
. Sofradaki Vezir-i Azam Mahmut Paşa' nın bu ziyafetlerde , pilavın
içine önceden altından yapılmış nohut taklidi taneleri karıştırdığını
ve bunlar kimin kaşığına isabet ederse ona hediye ettiğini. . .(188)
Harem Yalanı
Osmanlı Harem Hayatı hakkında yazılan eserlerin pek çoğunun ya tamamiyle uydurma veya çok eksik olduğunu...
18.yüzyılda İstanbul'da bulunmuş olan İngiltere sefirinin eşi Lady
Montagunun, "Şark Mektupları" isimli kitabında anlattığı Osmanlı Harem
hayatı hakkındaki bilgilerin, yine bir batılı olan ve Türkiye'de
yirmiüç yıl vazife yapmış olan Mareşal Moltke tarafından tekzib
edildiğini... ( 1 89)
Bağdat Fatihi'nin Mütevazı Hayatı
Osmanlı padişahlarının en cihangirlerinden olan Sultan lV. Murad'ın savaşa giderken seferlerde, neferler gibi pek sade
bir hayat yaşadığını Yemek hususunda bile askerinin karavanasına kaşık
salladığını ve çok defa kırlarda atını eğerini başının altına yastık
yaparak uyku ihtiyacını giderdiğini...(190)
Günde Üç Yumurta Veren Tavuk
Üstad Bediüzzaman Hazretleri'nin Barla'daki sürgün günlerinin birinde
vakit akşama yaklaşırken elinde bir sopayla tavuk kovaladığını ve orada
bulunan köy halkından bazılarının Üstad' a gelip tavuğu niçin
kovaladığını sormaları üzerine, Bediüzzaman'ın gayet ibretli bir
şekilde:
"Bu tavuk dün iki tane bugün ise üç tane yumurta getirdi. Benim iktisat
kaidemi bozuyor. Bu sebepten kovuyorum " cevabını verdiğini...(191)
Bir Tarihi Yanlış Daha
Osmanlı devlet ricalinin, giydikleri samur kürkten dolayı bazı
tarihçilerin işin aslını ciddi araştırmadan Osmanlı'nın bu devinin
sefahat dönemi olarak adlandırıp, adını Samur Devri "koyduklarını..
Halbuki gerçekte ise, normalde giyilen kaftana kışın ısıtıcı olması
için (bugün pardesülerde muflon kullanıldığı gibi) samur kaplandığını
ve böylece soğuk rutubetli taş mekanlarda yaşayan o günün insanı için
kış aylarında samurun bir nevi kalorifer vazifesi gördüğünü. . .(192)
Milletin Sırtındaki Yük
Sultan Mehmed Reşad'ın ortanca oğlu Şehzade Necmeddin Efendi vefat
ettiğinde, padişahın yakınlarının büyük üzüntüye kapılmaları üzerine
Sultan Reşad' ın tam bir tevekkülle :
Bizler zaten milletin sırtında büyük bir yük halindeyiz. Ben bir evlad
kaybettim, fakat millet bir yükten kurtuldu " dediğini...(193)Biliyor
muydunuz?
Hür Bir Esir
17. yüzyılda Ruslarla yaptığı savaşı kaybederek Osmanlı Devleti'ne
sığınan İsveç Kralı 12. Charles(Demirbaş Şarl)' ın, Türklerden gördüğü
alicenaplık karşısında Poltava'da esir oluyordum. Bu benim için bir
ölümdü. Kurtuldum Buğ nehri önünde tehlike daha kuvvetli olarak
belirdi. Önümde su, ardımda düşman, tepemde ateşler püsküren güneş. . .
Su beni boğmak, düşman beni parçalamak, güneş beni eritmek istiyordu,
yine kurtuldum. Fakat bugün esirim. Türklerin esiriyim. Demirin, ateşin
ve suyun yapamadığını onlar yaptılar, beni esir ettiler. Ayağımda
zincir yok, zindanda da değilim. Hürüm ve istediğimi yapıyorum. Lakin
yine esirim asaletin nezaketin esiriyim. Türkler beni işte bu elmas
bağa sardılar. Bu kadar şefkatli , bu kadar yüksek kalpli, bu kadar
asil ve bu kadar nazik milletin arasında hür bir esir olarak yaşamak
bilseniz ne kadar tatlı" diyerek şükranlarını ifade ettiğini...(l94)
Fi Zilalil-Kur'an" tefsiri yazarı büyük alim Seyyid Kutub'a, idam
edilmeden önce devrin başkanı Nasır'dan özür dilemesi istenildiğini ve
bunu yaptığı takdirde bağışlanacağını söylediklerinde Seyyid Kutub'un
tam bir dava adamına yaraşır şekilde : , Eğer bu idam kararı hak ise,
ben bu hakka razı oluyorum. Yok eğer batıl ise, ben batıldan özür
dileyecek kadar alçalmadım" diye müthiş bir cevap verdiğini...(184)
Kardinalin Cuma Namazı
Yunus Emre hakkında bir oratorya düzenlendiği zaman bunu dinleyen büyük
şair Yahya Kemal Beyatlı'ya oratoryayı nasıl bulduğu sorulduğunda,
Yahya Kemal'in: Kardinalin cuma namazı kıldırmasına benziyor" diye
cevap verdiğini... (185)
İmam Malik'te İman Şuuru
Peygamber Efendimiz'in (sav): 'Beni Allah'a yaklaştıran ilmimin
artmadığı bir gün yaşayacak olsam, o günü hayırla geçirilmeyen bir gün
sayarım" hadis-i şerifiyle amel etme şuuruyla zamanın hakkını vermeye
çalışan İmam Malik Hazretleri, nin, yemek meselesinden dolayı
kaybedeceği zamanı dahi hesap ederek def-i hacette geçecek zamanı
asgariye indirme
yollarını aradığını . . .Bu gaye ile üç günde bir defa helaya gidecek şekilde yemek yemeyi azalttığını...(186)
Şaraplı İftar Yemeği Tarifi
Tercüman gazetesinin genel yayın müdürlüğünü yapan solcu Oktay Verel'li
günlerin birinde Ramazan vesilesi ile hazırlanan özel sayfanın "İftar
Sofrası sütunundaki yemek tarifinde:
500 gram kuşbaşı et, yarım bardak şarap bir kaşık tereyağı. .. vs. "
diye yazması üzerine o dönemin Büyük gazetesini çıkaran Mehmet Şevket
Eygi'nin: 'Müslüman mahallesinde salyangoz mu satılıyor?" diyerek
Tercüman gazetesini topa tutup, genel yayın müdürünü gazeteden ayrılmak
zorunda bıraktırdığını . . . ( 1 87)
Altından Nohutlar
Fatih Sultan Mehmed'in Vezir-i Azamı Mahmut Paşa'nın, ilme hürmetinin
ifadesi olarak devrin alimlerine haftada iki defa ziyafet verdiğini. .
. Sofradaki Vezir-i Azam Mahmut Paşa' nın bu ziyafetlerde , pilavın
içine önceden altından yapılmış nohut taklidi taneleri karıştırdığını
ve bunlar kimin kaşığına isabet ederse ona hediye ettiğini. . .(188)
Harem Yalanı
Osmanlı Harem Hayatı hakkında yazılan eserlerin pek çoğunun ya tamamiyle uydurma veya çok eksik olduğunu...
18.yüzyılda İstanbul'da bulunmuş olan İngiltere sefirinin eşi Lady
Montagunun, "Şark Mektupları" isimli kitabında anlattığı Osmanlı Harem
hayatı hakkındaki bilgilerin, yine bir batılı olan ve Türkiye'de
yirmiüç yıl vazife yapmış olan Mareşal Moltke tarafından tekzib
edildiğini... ( 1 89)
Bağdat Fatihi'nin Mütevazı Hayatı
Osmanlı padişahlarının en cihangirlerinden olan Sultan lV. Murad'ın savaşa giderken seferlerde, neferler gibi pek sade
bir hayat yaşadığını Yemek hususunda bile askerinin karavanasına kaşık
salladığını ve çok defa kırlarda atını eğerini başının altına yastık
yaparak uyku ihtiyacını giderdiğini...(190)
Günde Üç Yumurta Veren Tavuk
Üstad Bediüzzaman Hazretleri'nin Barla'daki sürgün günlerinin birinde
vakit akşama yaklaşırken elinde bir sopayla tavuk kovaladığını ve orada
bulunan köy halkından bazılarının Üstad' a gelip tavuğu niçin
kovaladığını sormaları üzerine, Bediüzzaman'ın gayet ibretli bir
şekilde:
"Bu tavuk dün iki tane bugün ise üç tane yumurta getirdi. Benim iktisat
kaidemi bozuyor. Bu sebepten kovuyorum " cevabını verdiğini...(191)
Bir Tarihi Yanlış Daha
Osmanlı devlet ricalinin, giydikleri samur kürkten dolayı bazı
tarihçilerin işin aslını ciddi araştırmadan Osmanlı'nın bu devinin
sefahat dönemi olarak adlandırıp, adını Samur Devri "koyduklarını..
Halbuki gerçekte ise, normalde giyilen kaftana kışın ısıtıcı olması
için (bugün pardesülerde muflon kullanıldığı gibi) samur kaplandığını
ve böylece soğuk rutubetli taş mekanlarda yaşayan o günün insanı için
kış aylarında samurun bir nevi kalorifer vazifesi gördüğünü. . .(192)
Milletin Sırtındaki Yük
Sultan Mehmed Reşad'ın ortanca oğlu Şehzade Necmeddin Efendi vefat
ettiğinde, padişahın yakınlarının büyük üzüntüye kapılmaları üzerine
Sultan Reşad' ın tam bir tevekkülle :
Bizler zaten milletin sırtında büyük bir yük halindeyiz. Ben bir evlad
kaybettim, fakat millet bir yükten kurtuldu " dediğini...(193)Biliyor
muydunuz?
Hür Bir Esir
17. yüzyılda Ruslarla yaptığı savaşı kaybederek Osmanlı Devleti'ne
sığınan İsveç Kralı 12. Charles(Demirbaş Şarl)' ın, Türklerden gördüğü
alicenaplık karşısında Poltava'da esir oluyordum. Bu benim için bir
ölümdü. Kurtuldum Buğ nehri önünde tehlike daha kuvvetli olarak
belirdi. Önümde su, ardımda düşman, tepemde ateşler püsküren güneş. . .
Su beni boğmak, düşman beni parçalamak, güneş beni eritmek istiyordu,
yine kurtuldum. Fakat bugün esirim. Türklerin esiriyim. Demirin, ateşin
ve suyun yapamadığını onlar yaptılar, beni esir ettiler. Ayağımda
zincir yok, zindanda da değilim. Hürüm ve istediğimi yapıyorum. Lakin
yine esirim asaletin nezaketin esiriyim. Türkler beni işte bu elmas
bağa sardılar. Bu kadar şefkatli , bu kadar yüksek kalpli, bu kadar
asil ve bu kadar nazik milletin arasında hür bir esir olarak yaşamak
bilseniz ne kadar tatlı" diyerek şükranlarını ifade ettiğini...(l94)
Geri: Turkiye ve Osmanli Tarihinden İbretlik Olaylar
Yirmi Yüzlüler
Viranelerin yascısı" milli şairimiz Mehmet Akif Ersoyun cemiyetteki
bozuklukları görüp, insanlar arasındaki münasebetlerdeki riyakarlık ve
sahte tavırlar karşısında dayanamayarak:
Artık iki yüzlüleri sever oldum çünkü yaşadıkça yirmi yüzlü insanlar görmeye başladım " diyerek hayıflandığını....(195)
450 Yıllık Çevre Nizamnamesi
Çevremizin gitgide yaşanmaz hale gelip bunun ekolojik felakete yol açan
neticelerinin hergün biraz daha fazla ortaya çıkmasıyla birlikte
çevreyle ilgili haftalar tertip edip, hukuki düzenlemelerin gündeme
yeni yeni gelmesine karşılık, Osmanlı Devleti'nin bizden tam dört buçuk
asır önce, meselenin ehemmiyetini idrak ederek Çevre Temizliği
Nizamnamesi " hazırlayıp uygulamaya koyarak problemi çözdüğünü. . .(196)
Lüks Gemi ve Tuvalet
Büyük şair Necip Fazıl Kısakürek'e sahilde rastlayan bir hayranının :
Üstad, senin bütün mücadelelerin güzel, hizmetlerin eşsiz... Ama şu....
. .... tarafın olmasa!" diyerek tenkit etmesi üzerine Necip Fazıl'ın
tebessüm ederek:
Şu Boğaz'dan geçen lüks ve güzel gemiyi görüyor musun? Bak ne kadar
lüks ve konforlu değil mi. İşte böylesine lüks geminin tuvaleti de
vardır" cevabını verdiğini... (197)
Abdülhamid'in Haremi
ll. Abdülhamid Han'ın karısı Müşfika Sultan'ın, kocasının vefatından
sonra ve kızının da Avrupa'ya sürgün gitmesi üzerine, İstanbul'da
yıllarca yalnız yaşadığını...
Ayşe Sultan'ın annesini defaatle Avrupa'ya yanına çağırmasına rağmen
gitmediğini ve bunun sebebini soranlara:Efendim pek kıskançtı. Harem
ağaları bile başlarını kaldırıp yüzüme bakmaktan men edilmişti.
Avrupaya gittiğimi yüzümü yabancı erkeklerin gördüklerini kabrinde
hissederse güceneceğini, azap duyacağını düşündüm. Onun için de kalbime
taş basarak yıllar yılı dar-ı dünyada evladımın hasretine katlandım"
diye ibretli bir şekilde cevap verdiğini. . .(198)
Oğlumdan Devlet Sorumludur
16 Nisan l992'de, polisin yaptığı bir operasyonda öldürülen Dev-Sol
militanı Sinan Kukul'un babası Musa Kukul'un, gazetelere verdiği
beyanatta: "Oğlum benim yanımdayken inanıyordu. Namazını kılıyordu. Onu
devlete güvenip yatılı okula verdiğimde kaybettim
Tavuk bile kesemeyen oğlum, nasıl bu yola düştü? Sormak istediğim
devlet yatılı mekteplerinde okuyan bir çocuk nasıl oluyor da devlet
aleyhinde yönlendirilebiliyor. Sinan 'dan ben değil, devlet sorumludur"
dediğini.. .(199)
Bismark'ın Parlemento Anlayışı
Alman birliğinin kurucusu büyük devlet adamı Prens Otto Von
Bismark'ın(1815/1898), Sultan ll. Abdülhamid'in Meclis-i Mebusan'ı
kapattığını öğrendiğinde, kendisine Padişah adına nişan getiren Ali
Nizami Paşa'ya:
İyi ettiniz de meclisi fesheylediniz. Bir devlet millet-i vahideden
(tek bir miletten) teşekkül etmedikçe, parlemento o devlete ve millete
yarardan çok zarar getirir... " dediğini. . .(200)
Mehmet Akif ve Kalpak
Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un Cumhuriyet'in ilk yıllarında
Ankara'ya çağırıldığını ve orada halledilmesi gereken o kadar önemli
mesele varken "kalpak " meselesinin görüşülmesi üzerine iyice canı
sıkılan Akif'in: "Ben de bu adamların başımın içine bakacaklarını
sanmıştım. Ama onlar tepesine baktılar" diye hayıflandığını. . .(201)
Osmanlı'nın Adalet Şemsiyesi
Kurtuluş Savaşı'ndan önceki İstanbul'un işgal yılları sırasında, birçok
yerli Rum'un taşkınlıklar yaparak Türk düşmanlığını körüklemesine
mukabil , İstanbul'da yıllarca Osmanlı'nın adalet şemsiyesi altında
huzur içinde hayat sürmüş hakperest bir Rum olan Alerko Mandacı'nın,
elinde tesbihi, başında fesi ile dolaşıp :
``Ben bu fesin altında doğdum, bunun altında ölürüm!" diyerek soydaşı
diğer Rumlara muhalefet edip onlarla yaka paça mücadele ettiğini . . .
(202)
Batıda Kilisenin Serveti
Bugün Avrupa'da kiliseye kayıtlı olan milyonlarca insanın maaş, ücret
veya gelir vergilerinden bir bölümünün kiliseye aidat olarak
kesildiğini. . .
Bu aidatların 1991 yılı topl*****n sadece Almanya'daki karşılığının 15 milyar 700 milyon markı bulduğunu...
Ayrıca Almanya'da aynı yıl kiliseden kaydını sildirenlerin sayısının 300.000 kişiyi bulduğunu. (203)
Kadının Ruhu Var mı?
16. Yüzyıl Avrupa'sında, kadınların ruhlarının olup olmadığı ve
Cennet'e gidip gidemeyecekleri meselesinin Hristiyan çevrelerde
durmadan tartışıldığını...
Yine o dönemde bir üniversite hocasının, kadınların insan türünden
olmadıklarını ispat etmek üzere Latince tezler yazdığını ve o dönemin
kraliyet fermanlarında, kadınların dövülme meselesi ile alakalı olarak:
"Dövme aletinin ucu keskin demir olmasın ve açılan yara da makul bir
cezanın hudutlarını aşmış olmasın" diye hükümler yer aldığını... (204)
Zekanın Böylesi
Bediüzzaman Hazretleri'nin bir lütf-u İlahi olarak çok zeki bir yaratılışa sahip olduğunu...
Bir defasında ikibinbeşyüz alternatifli bir ihtimal hesabını iki saat zarfında zihninden hesap edip çözdüğünü...
Yine gençlik yıllarında giriştiği bir münazaradan sonra misafir kaldığı ev sahibine dert yanarak:
Acem Ağa, bu adamlar benimle münazaraya girişiyorlar. Vallahi azim ben,
yerden ta asumana kadar, buğday taneleri birbirine binip eklenseler,
kaç tane edeceğini zihnim de hemen bulabilir çıkartabilirim"
dediğini...(206)
Viranelerin yascısı" milli şairimiz Mehmet Akif Ersoyun cemiyetteki
bozuklukları görüp, insanlar arasındaki münasebetlerdeki riyakarlık ve
sahte tavırlar karşısında dayanamayarak:
Artık iki yüzlüleri sever oldum çünkü yaşadıkça yirmi yüzlü insanlar görmeye başladım " diyerek hayıflandığını....(195)
450 Yıllık Çevre Nizamnamesi
Çevremizin gitgide yaşanmaz hale gelip bunun ekolojik felakete yol açan
neticelerinin hergün biraz daha fazla ortaya çıkmasıyla birlikte
çevreyle ilgili haftalar tertip edip, hukuki düzenlemelerin gündeme
yeni yeni gelmesine karşılık, Osmanlı Devleti'nin bizden tam dört buçuk
asır önce, meselenin ehemmiyetini idrak ederek Çevre Temizliği
Nizamnamesi " hazırlayıp uygulamaya koyarak problemi çözdüğünü. . .(196)
Lüks Gemi ve Tuvalet
Büyük şair Necip Fazıl Kısakürek'e sahilde rastlayan bir hayranının :
Üstad, senin bütün mücadelelerin güzel, hizmetlerin eşsiz... Ama şu....
. .... tarafın olmasa!" diyerek tenkit etmesi üzerine Necip Fazıl'ın
tebessüm ederek:
Şu Boğaz'dan geçen lüks ve güzel gemiyi görüyor musun? Bak ne kadar
lüks ve konforlu değil mi. İşte böylesine lüks geminin tuvaleti de
vardır" cevabını verdiğini... (197)
Abdülhamid'in Haremi
ll. Abdülhamid Han'ın karısı Müşfika Sultan'ın, kocasının vefatından
sonra ve kızının da Avrupa'ya sürgün gitmesi üzerine, İstanbul'da
yıllarca yalnız yaşadığını...
Ayşe Sultan'ın annesini defaatle Avrupa'ya yanına çağırmasına rağmen
gitmediğini ve bunun sebebini soranlara:Efendim pek kıskançtı. Harem
ağaları bile başlarını kaldırıp yüzüme bakmaktan men edilmişti.
Avrupaya gittiğimi yüzümü yabancı erkeklerin gördüklerini kabrinde
hissederse güceneceğini, azap duyacağını düşündüm. Onun için de kalbime
taş basarak yıllar yılı dar-ı dünyada evladımın hasretine katlandım"
diye ibretli bir şekilde cevap verdiğini. . .(198)
Oğlumdan Devlet Sorumludur
16 Nisan l992'de, polisin yaptığı bir operasyonda öldürülen Dev-Sol
militanı Sinan Kukul'un babası Musa Kukul'un, gazetelere verdiği
beyanatta: "Oğlum benim yanımdayken inanıyordu. Namazını kılıyordu. Onu
devlete güvenip yatılı okula verdiğimde kaybettim
Tavuk bile kesemeyen oğlum, nasıl bu yola düştü? Sormak istediğim
devlet yatılı mekteplerinde okuyan bir çocuk nasıl oluyor da devlet
aleyhinde yönlendirilebiliyor. Sinan 'dan ben değil, devlet sorumludur"
dediğini.. .(199)
Bismark'ın Parlemento Anlayışı
Alman birliğinin kurucusu büyük devlet adamı Prens Otto Von
Bismark'ın(1815/1898), Sultan ll. Abdülhamid'in Meclis-i Mebusan'ı
kapattığını öğrendiğinde, kendisine Padişah adına nişan getiren Ali
Nizami Paşa'ya:
İyi ettiniz de meclisi fesheylediniz. Bir devlet millet-i vahideden
(tek bir miletten) teşekkül etmedikçe, parlemento o devlete ve millete
yarardan çok zarar getirir... " dediğini. . .(200)
Mehmet Akif ve Kalpak
Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un Cumhuriyet'in ilk yıllarında
Ankara'ya çağırıldığını ve orada halledilmesi gereken o kadar önemli
mesele varken "kalpak " meselesinin görüşülmesi üzerine iyice canı
sıkılan Akif'in: "Ben de bu adamların başımın içine bakacaklarını
sanmıştım. Ama onlar tepesine baktılar" diye hayıflandığını. . .(201)
Osmanlı'nın Adalet Şemsiyesi
Kurtuluş Savaşı'ndan önceki İstanbul'un işgal yılları sırasında, birçok
yerli Rum'un taşkınlıklar yaparak Türk düşmanlığını körüklemesine
mukabil , İstanbul'da yıllarca Osmanlı'nın adalet şemsiyesi altında
huzur içinde hayat sürmüş hakperest bir Rum olan Alerko Mandacı'nın,
elinde tesbihi, başında fesi ile dolaşıp :
``Ben bu fesin altında doğdum, bunun altında ölürüm!" diyerek soydaşı
diğer Rumlara muhalefet edip onlarla yaka paça mücadele ettiğini . . .
(202)
Batıda Kilisenin Serveti
Bugün Avrupa'da kiliseye kayıtlı olan milyonlarca insanın maaş, ücret
veya gelir vergilerinden bir bölümünün kiliseye aidat olarak
kesildiğini. . .
Bu aidatların 1991 yılı topl*****n sadece Almanya'daki karşılığının 15 milyar 700 milyon markı bulduğunu...
Ayrıca Almanya'da aynı yıl kiliseden kaydını sildirenlerin sayısının 300.000 kişiyi bulduğunu. (203)
Kadının Ruhu Var mı?
16. Yüzyıl Avrupa'sında, kadınların ruhlarının olup olmadığı ve
Cennet'e gidip gidemeyecekleri meselesinin Hristiyan çevrelerde
durmadan tartışıldığını...
Yine o dönemde bir üniversite hocasının, kadınların insan türünden
olmadıklarını ispat etmek üzere Latince tezler yazdığını ve o dönemin
kraliyet fermanlarında, kadınların dövülme meselesi ile alakalı olarak:
"Dövme aletinin ucu keskin demir olmasın ve açılan yara da makul bir
cezanın hudutlarını aşmış olmasın" diye hükümler yer aldığını... (204)
Zekanın Böylesi
Bediüzzaman Hazretleri'nin bir lütf-u İlahi olarak çok zeki bir yaratılışa sahip olduğunu...
Bir defasında ikibinbeşyüz alternatifli bir ihtimal hesabını iki saat zarfında zihninden hesap edip çözdüğünü...
Yine gençlik yıllarında giriştiği bir münazaradan sonra misafir kaldığı ev sahibine dert yanarak:
Acem Ağa, bu adamlar benimle münazaraya girişiyorlar. Vallahi azim ben,
yerden ta asumana kadar, buğday taneleri birbirine binip eklenseler,
kaç tane edeceğini zihnim de hemen bulabilir çıkartabilirim"
dediğini...(206)
Geri: Turkiye ve Osmanli Tarihinden İbretlik Olaylar
Osmanlı Saray Kadınları
Tarihi hadiselere önyargılı bakan birçok batılı yazarın. Osmanlı
kadınlarının saray hayatını kendi hayat felsefelerine göre
değerlendirip,"kafes edebiyatı" çerçevesinde senaryolaştırmasına
mukabil, yıllarca İstanbul'da yaşayan"Muhteşem İstanbul" kitabının
yazarı Gerard de Nerval'in Osmanlı saray kadınları hakkında :
"Saray kadınlarına gelince, bunların gerçekten birer alim olduklarını
söyleyebiliriz ve bu sözümüzde mübalağa yoktur. Çünkü saraya giren her
kadın, tarih, edebiyat. müzik, resim ve coğrafya konularında çok ciddi
bir eğitime tabi tutulur. Bu kadınların birçoğu, sanatkar veya
şairdirler diye yazdığını. . .(205)
"Sol Kolumuzu Yiyip Sağ Kolumuzla Çarpışırız"
Lid kalesinin İspanyollar tarafından muhasara edilip kale içindeki
şehirde açlığın baş göstermesi üzerine, başları sıkışan halkın .kale
muhafızı Jan Vanderev'e müracaat ettiklerinde, kale muhafızının :
"Sizin elinizden ölmekle, düşman eliyle ölmek benim için aynıdır. Eğer
benim etim sizi doyuracaksa, beni parçalayıp yiyiniz" cevabını
verdiğini...
Jan Vanderev'in bu söz ile yüreklenen halkın sonuna kadar kaleyi muhafaza edip, İspanyolların teslim tekliflerine karşı
Erzakımız bitse bile sol kolumuzu keser yeriz ve düşmana karşı sağ kolumuzla mücadele ederiz" cevabını verdiklerini. . . "(207)
İdeal ve Menfaat
ABD eski başkanı George Bush'un, West Point Askeri Akademisi'nde son
yaptığı konuşmada "ideal" ile "menfaat" arasındaki farkı vurgulayıp tam
bir makyavelist batılı zihniyete yakışır şekilde :
"Her şiddet hadisesine karşı koymak durumunda değiliz... Bir milletin
idealleri menfaatleriyle çatışma halinde olmamalıdır" diyerek
maskesinin altındaki gerçek yüzünü gösterdiğini. . .(208)
Batının Pis Parmağı
"Arap Birliği " düşüncesinin, İngilizlerin, Osmanlı Devleti'ni
parçalamak için kullandığı bir vasıta olduğunu ve böylece İngilizlerin
Arapları, İslam ümmetinden ayırmayı hedeflediklerini...
Nitekim "Baas Arap Milliyetçiliği" fikrinin de bir Hristiyan olan Misel Eflak tarafından ortaya atıldığını...
Yine Osmanlı'yı İslam aleminden koparmak için ortaya atılan
"Pantürkizm" düşüncesinin fikir babasının da Vambery isimli bir
Avrupalı olduğunu... (209)
Mevlana ve Uğursuzluk
Halk arasında yaygın olan batıl inançların birinin de: Üzerinde dikiş
dikilen kimsenin ağzına birşey almamasının uğursuzluk getireceği "
olduğunu...
Mevlana'nın hanımı Kira Hatun'un, kocasının feracesini üzerinde olduğu
halde dikerken içinden 'Acaba Mevlana'da mübarek ağzına birşey aldı
mı?" diye geçirmesi üzerine, Büyük Veli'nin karısına dönerek ibretli
bir şekilde: "Bunun ehemmiyeti yok, sen adamakıllı dik. İşte ben ağzıma
, Kulhuv'allahü ahad (O Allah tekdir)' lafzını aldım.'.dediğini. .
.(210)
Büyük Musibetin Haberi
Bediüzzaman Said Nursi Hazretlenin Vandaki Horhor medresesindeki
talebelerine ders verdiği esnada bir karınca yuvasındaki karınca
kolonisinin,ölülerini dışarı attıklarını görünce:Büyük bir musibet
başımızda dolaşıyor. Nasıl ki bu karıncalar ölülerini dışarı
atıyorlar,aynen öylede bu musibette de millet ölülerini dışarı atıp
sahip olamayacak diyerek,cihan harbinin o müthiş musibetini keşfen
haber verdiğini...(211)
İstiklal Mahkemeleri
Birinci Büyük Millet Meclisinin unutulmaz imanlı hatibi, Erzurum mebusu
Hüseyin Avni Ulaşın,Elazığ İstiklal Mahkemesinde yargılanıp hakkında
beraat kararı verilmesi üzerine büyük bir celadetle yerinden
fırlayarak:Bu mahkeme çok namuslu insanları asmıştır. Bizim namusumuzda
bir eksiklik mi gördü ki,bizi asmadı diye haykırması üzerine,Elazığ
İstiklal Mahkemesinin Hüseyin Avni Bey i ömür boyu sürgün cezasına
mahkum ettiğini....(212)
Dört Kıtada Kerim Devlet
Osmanlı Cihan Devleti hakimiyetinin Orhan Gazi devrinde Asya dan Avrupa
ya...Yavuz Sultan Selim devrinde buralara ilave olarak Afrika
kıtasına....İkinci Selim tarafından gerçekleştirilen Sumatra seferiyle
de Okyanusya ya dayandığını...Bu suretle de Devlet i Aliye yi
Osmaniyenin azamet devrinde dünyanın dört kıtasında boy
gösterdiğini...(213) Biliyor muydunuz?
Ben Bu Tefsiri Yazmazdım
Cumhuriyet hükümetlerinin ilk Şer'iyye Vekili 'Hülasa tül Beyan" isimli
Kur'an tefsiri yazarı Konyalı Mehmed Vehbi Efendi'nin, Bediüzzaman Said
Nursi'nin İhlas Risalesini okuduktan sonra, kendisine bu eseri veren
Konyalı Hacı Sabri Halıcı'ya:
"Sabri Bey, Allah'a kasem ederim ki, sen bu eseri bana tefsirimi
yazmadan evvel verseydin ben bu tefsiri yazmazdım " dediğini. . .(214)
Paramparça Olan Kalp
Hayatını, memleket gençliğinin ebedi hayat prensiplerinin rehberliğinde
yetiştirilmesine adamış büyük dava adamı rahmetli Zübeyr Gündüzalp'in,
asılsız ithamlarla çıkarıldığı bir mahkemede :
"Teessür ve ızdırap karşısında kalpten bir parça kopsa idi, bir genç
dinsiz olmuş' haberi karşısında o kalbin atom zerratı adedince
paramparça olması gerekirdi" diye haykırdığını. . .(215)
Sünnetdaşlık
Osmanlı'nın çok güzel sünnet geleneklerinden birinin de varlıklı
ailelerin, çocuklarını sünnet ettirecekleri zaman kendi çocuklarının
sünnet düğününe fakir aile çocuklarını da davet ederek onları da sünnet
ettirdiklerini...
Böylece sünnet edilen çocuklar arasında hayat boyu sürecek bir kardeşlik bağı(sünnetdaşlık) tesis etmiş olduklarını.... (21 6)
Tarihi hadiselere önyargılı bakan birçok batılı yazarın. Osmanlı
kadınlarının saray hayatını kendi hayat felsefelerine göre
değerlendirip,"kafes edebiyatı" çerçevesinde senaryolaştırmasına
mukabil, yıllarca İstanbul'da yaşayan"Muhteşem İstanbul" kitabının
yazarı Gerard de Nerval'in Osmanlı saray kadınları hakkında :
"Saray kadınlarına gelince, bunların gerçekten birer alim olduklarını
söyleyebiliriz ve bu sözümüzde mübalağa yoktur. Çünkü saraya giren her
kadın, tarih, edebiyat. müzik, resim ve coğrafya konularında çok ciddi
bir eğitime tabi tutulur. Bu kadınların birçoğu, sanatkar veya
şairdirler diye yazdığını. . .(205)
"Sol Kolumuzu Yiyip Sağ Kolumuzla Çarpışırız"
Lid kalesinin İspanyollar tarafından muhasara edilip kale içindeki
şehirde açlığın baş göstermesi üzerine, başları sıkışan halkın .kale
muhafızı Jan Vanderev'e müracaat ettiklerinde, kale muhafızının :
"Sizin elinizden ölmekle, düşman eliyle ölmek benim için aynıdır. Eğer
benim etim sizi doyuracaksa, beni parçalayıp yiyiniz" cevabını
verdiğini...
Jan Vanderev'in bu söz ile yüreklenen halkın sonuna kadar kaleyi muhafaza edip, İspanyolların teslim tekliflerine karşı
Erzakımız bitse bile sol kolumuzu keser yeriz ve düşmana karşı sağ kolumuzla mücadele ederiz" cevabını verdiklerini. . . "(207)
İdeal ve Menfaat
ABD eski başkanı George Bush'un, West Point Askeri Akademisi'nde son
yaptığı konuşmada "ideal" ile "menfaat" arasındaki farkı vurgulayıp tam
bir makyavelist batılı zihniyete yakışır şekilde :
"Her şiddet hadisesine karşı koymak durumunda değiliz... Bir milletin
idealleri menfaatleriyle çatışma halinde olmamalıdır" diyerek
maskesinin altındaki gerçek yüzünü gösterdiğini. . .(208)
Batının Pis Parmağı
"Arap Birliği " düşüncesinin, İngilizlerin, Osmanlı Devleti'ni
parçalamak için kullandığı bir vasıta olduğunu ve böylece İngilizlerin
Arapları, İslam ümmetinden ayırmayı hedeflediklerini...
Nitekim "Baas Arap Milliyetçiliği" fikrinin de bir Hristiyan olan Misel Eflak tarafından ortaya atıldığını...
Yine Osmanlı'yı İslam aleminden koparmak için ortaya atılan
"Pantürkizm" düşüncesinin fikir babasının da Vambery isimli bir
Avrupalı olduğunu... (209)
Mevlana ve Uğursuzluk
Halk arasında yaygın olan batıl inançların birinin de: Üzerinde dikiş
dikilen kimsenin ağzına birşey almamasının uğursuzluk getireceği "
olduğunu...
Mevlana'nın hanımı Kira Hatun'un, kocasının feracesini üzerinde olduğu
halde dikerken içinden 'Acaba Mevlana'da mübarek ağzına birşey aldı
mı?" diye geçirmesi üzerine, Büyük Veli'nin karısına dönerek ibretli
bir şekilde: "Bunun ehemmiyeti yok, sen adamakıllı dik. İşte ben ağzıma
, Kulhuv'allahü ahad (O Allah tekdir)' lafzını aldım.'.dediğini. .
.(210)
Büyük Musibetin Haberi
Bediüzzaman Said Nursi Hazretlenin Vandaki Horhor medresesindeki
talebelerine ders verdiği esnada bir karınca yuvasındaki karınca
kolonisinin,ölülerini dışarı attıklarını görünce:Büyük bir musibet
başımızda dolaşıyor. Nasıl ki bu karıncalar ölülerini dışarı
atıyorlar,aynen öylede bu musibette de millet ölülerini dışarı atıp
sahip olamayacak diyerek,cihan harbinin o müthiş musibetini keşfen
haber verdiğini...(211)
İstiklal Mahkemeleri
Birinci Büyük Millet Meclisinin unutulmaz imanlı hatibi, Erzurum mebusu
Hüseyin Avni Ulaşın,Elazığ İstiklal Mahkemesinde yargılanıp hakkında
beraat kararı verilmesi üzerine büyük bir celadetle yerinden
fırlayarak:Bu mahkeme çok namuslu insanları asmıştır. Bizim namusumuzda
bir eksiklik mi gördü ki,bizi asmadı diye haykırması üzerine,Elazığ
İstiklal Mahkemesinin Hüseyin Avni Bey i ömür boyu sürgün cezasına
mahkum ettiğini....(212)
Dört Kıtada Kerim Devlet
Osmanlı Cihan Devleti hakimiyetinin Orhan Gazi devrinde Asya dan Avrupa
ya...Yavuz Sultan Selim devrinde buralara ilave olarak Afrika
kıtasına....İkinci Selim tarafından gerçekleştirilen Sumatra seferiyle
de Okyanusya ya dayandığını...Bu suretle de Devlet i Aliye yi
Osmaniyenin azamet devrinde dünyanın dört kıtasında boy
gösterdiğini...(213) Biliyor muydunuz?
Ben Bu Tefsiri Yazmazdım
Cumhuriyet hükümetlerinin ilk Şer'iyye Vekili 'Hülasa tül Beyan" isimli
Kur'an tefsiri yazarı Konyalı Mehmed Vehbi Efendi'nin, Bediüzzaman Said
Nursi'nin İhlas Risalesini okuduktan sonra, kendisine bu eseri veren
Konyalı Hacı Sabri Halıcı'ya:
"Sabri Bey, Allah'a kasem ederim ki, sen bu eseri bana tefsirimi
yazmadan evvel verseydin ben bu tefsiri yazmazdım " dediğini. . .(214)
Paramparça Olan Kalp
Hayatını, memleket gençliğinin ebedi hayat prensiplerinin rehberliğinde
yetiştirilmesine adamış büyük dava adamı rahmetli Zübeyr Gündüzalp'in,
asılsız ithamlarla çıkarıldığı bir mahkemede :
"Teessür ve ızdırap karşısında kalpten bir parça kopsa idi, bir genç
dinsiz olmuş' haberi karşısında o kalbin atom zerratı adedince
paramparça olması gerekirdi" diye haykırdığını. . .(215)
Sünnetdaşlık
Osmanlı'nın çok güzel sünnet geleneklerinden birinin de varlıklı
ailelerin, çocuklarını sünnet ettirecekleri zaman kendi çocuklarının
sünnet düğününe fakir aile çocuklarını da davet ederek onları da sünnet
ettirdiklerini...
Böylece sünnet edilen çocuklar arasında hayat boyu sürecek bir kardeşlik bağı(sünnetdaşlık) tesis etmiş olduklarını.... (21 6)
Geri: Turkiye ve Osmanli Tarihinden İbretlik Olaylar
Bir Mandaya Değişilen Devlet
İstanbul'un batılı emperyalistlerce işgal edildiği yıllarda "manda"
fikrinin hararetli bir şekilde tartışıldığı günlerin birinde , o devrin
Zaman gazetesinin baş yazarlığını yapmakta olan şair Yahya Kemal'in,
kendi köşesinde bir arkadaşının ifadesi
olan "Bu şehre girmek için Fatih Sultan Mehmed'in her topuna doksan
manda koşmuştuk. Koca saltanatı bir mandaya değişeceğiz" diye yazması
üzerine bu makalesinin sansüre uğrayarak köşesinin beyaz çıktığını. ..
(217)
"Onların Herşeyini Berbad Ettik"
Haçlı seferlerinin başarısızlıkla neticelenmesinden sonra batı
sömürgeciliğinin İslam ülkelerine yerleştirmenin başka yollarını arayan
kilisenin, geliştirdikleri Oryantalizm metodlarıyla yılarca sabırla
çalışarak İslam alemini ne hale getirdiklerini, yine bir batılı olan
Louis Massignon'un.
"Onların herşeyini berbad ettik felsefelerini, dinlerini berbad ettik.
Şahsiyetlerinde büyük bir boşluk meydana getirdik. Artık anarşiye ve
intihara hazır haldedirler. Ruhlarını kaybettiler" sözleriyle ifade
ettiğini...1218)
Bir Dinsizin Papaz Olan Oğlu
"Beşerin böyle dalaletleri var.
Putunu kendi yapar kendi tapar.
diyen bir dönemin edebiyat dünyasının önemli simalarından biri,
inançsız şair Tevfik Fikret'in(1867-l915): "Sen bize bol bol ışık
kucakla getir diyerek elektrik mühendisi olmak üzere İngiltereye
gönderdiği oğlu Haluk'un, dininden ve vatanından tamamen koptuğunu ve
içindeki inanma ihtiyacından dolayı önce bir Hristiyan, daha sonra da
bir kilisede papaz olduğunu...
Yıllar sonra Amerika'da izini bulup kendisiyle görüşmek isteyen birine de:
Siz Türk veya Türkiyeli olabilirsiniz bu beni ilgilendirmez Ben
Amerikalıyım Amerikan vatandaşıyım. Türkiye ile iyi-kötü bir ilişkim
yoktur , diyebilecek kadar tefessüh ettiğini..
Nihat Sami Banarlı'nın bu hadise üzerine: "Fikret ailesinin
talihsizliği galiba 'mendel kanununun tezahürüdür, Bu soya çekim'
kanunu, Fikretin ruhuna belki hüsran duygusunun acısın! tattırdı. Çünkü
Fikret'in ailesi henüz Müslüman olmuş bir Rum ailesinin kızıydı ve bu
ailenin tarihinde sağa veya sola doğru birtakım iman ve ideal
değişimleri 0lmuştu.
Haluk'un Müslümanlıktan yedi asır eski bir dine geri dönmesi, belki de
böyle bir kan mirasının tecellisidir" diyerek enteresan bir yorum
getirdiğini... (219)
Tito' dan Müthiş İtiraflar
Ömrünün elli yılını komünist ideoloji yolunda harcayarak bu davasında
şöhreti yurt dışına taşmış bir insan olan Salih Gökkaya'nın, daha sonra
İslam'la müşerref olarak Hakk'a rücü ettiğini .
Komünizm fırtınalarının bütün dünyayı kasıp kavurduğu bu günlerin
birinde Salih Gökkaya'nın "Türkiye Komünist Talebe Teşkilatı Başkanı"
sıfatıyla Yugoslavya Devlet Başkanı Mareşal Tito'nun şeref misafiri
olarak Belgrad'a gittiğini...
Ömrünün son günlerini geçirmekte olan Tito'yu ziyaret ettiklerinde ,
hayatını komünizme adayan bu ihtiyar liderin büyük bir pişmanlık içinde:
"Yoldaş, ben ölüyorum artık... Ölümün ne derece korkunç birşey olduğunu
size anlatamam. Anlatsam bile sıhatli ve genç olan sizler, bu yaşta
bunu anlayamazsınız. Düşünün ölmek, yok olmak... Toprağa karışmak ve
dönmemek üzere gidiş... İşte bu çıldırtıyor beni... Dostlarımızda
sevdiklerimizden, ünvan ve makamlardan ayrılmak... Dünyanın
güzelliklerini bir daha görememek.. Ne korkunç birşey anlamıyor musunuz?
Yoldaşlarım, sizlere açık bir kalple itirafta bulunmak istiyorum: Ben
öldükten sonra, toprak olacaksam, diriliş, ceza veya mükafat yoksa,
benim yaptığım mücadelenin değeri nedir? Söyleyin bana? Ha
yoldaşlarımın kalbine gömülecekmişim veya unutulmayacakmışım veya
alkışlanacakmışım neye yarar?
Ben mahvolduktan sonra, beni alkışlayanların takdir sesleri, kabirde
vücudumu parçalayan yılan ve çıyanları insafa getirir mi? Söyleyin bu
gidiş nereye? Bunun izahını Marks, Engels, Lenin yapamıyor.
İtiraf etmek zorundayım
Ben Allah'a, peygambere ve ahirete inanıyorum artık. Dinsizlik bir çare
değil. Düşünün, şu kainatın bir Yaratıcısı şu muhteşem sistemin bir
kanun koyucusu olmalıdır... Bence ölüm de son olmamalıdır,mazlumca
gidenlerle, zalimce ölenlerin bir hesaplaşma yeri olmalıdır. Hakkını
almadan, cezasını görmeden gidiyorlar. Böyle keşmekeş olamaz Ben bunu
vicdanen hissediyorum Öyle ki, milyonlarca suçsuz insanlara yaptığımız
eza ve zulümler, şu anda boğazıma düğümlenmiş bir vaziyette Onların
ahlarına kulak verecek bir merci olmalı... Yoksa insan teselliyi
nereden bulacak? Bunların bir açıklaması olmalı Marks bu mevzuda halt
işlemiş. Uyuşturmuş beynimizi
Nedense ölüm kapıya dayanmadan bunu idrak edemiyoruz Belki de göz
kamaştırıcı makamlar buna engel oluyor. Ben bu inançtayım yoldaşlarım,
sizler de ne derseniz deyin!" diyerek müthiş bir itirafta
bulunduğunu...(220)
"Asrın Müceddidinin Büyük Bir Talebesi Geçiyor"
Bediüzzaman Hazretleri'nin talebelerinden Albay Hulusi Bey'in tayininin
Kars'a çıkması üzerine, bindiği tren Erzurum Alvar köyünün
yakınlarından geçerken Şeyh Muhammed Lütfi Efendi'nin kerametkarane
ayağa kalkıp:Asrın müceddidinin büyük bir talebesi geçiyor" deyip
takdir ve ta'zimde bulunduğunu. .(221)
Çatırtı
Fransa İmparatoru III. Napolyon'un, o sırada Paris'te Osmanlı
Büyükelçisi olarak bulunan Ahmet Vefik Paşa'ya:"Paşa, işitiyorum,
Osmanlı Devleti çatırdıyor" demesi üzerine, Vefik Paşa'nın gayet vakur
bir şekilde:
"İstanbul buraya uzaktır , ses duyulmaz... O duyduğunuz sizin imparatorluğunuzun çatırtısıdır" cevabını verdiğini . . . (222)
Şarap İmalatçısı Elçilerimiz
Eski Dışişleri Bakanlığı sözcülerinden Vural Arıkanın Tahran
Büyükelçiliği'nde diplomatlık yaparken, memleketimizin dış politikası
ile alakalı meseleleri üzerinde oldukça faydalı (!) faaliyetlerde
bulunduğunu ,
Bu faydalı(!) faaliyetler arasında, içkinin yasak olduğu İran'da,
dışarıdan iki kamyon .üzüm getirterek büyükelçiliğin mahzeninde bizzat
üzümlerin üzerinde tepinerek şarap imal etmenin de bulunduğunu... (223)
İzmir'de Vahşet
15 Mayıs 1919 tarihinde, İngilizlerin kışkırtmalarıyla Ege bölgemizin
incisi İzmir'i işgal eden Yunan askerlerinin Kordon boyu'nda
genç-ihtiyar, çoluk-çocuk demeden yüzlerce insan vahşice
katlettiklerini , . ,
Sahil kıyısındaki askeri gemilerde beklerken, olanları gören ve Türk
düşmanlığı ile şartlandırılmış İngiliz askerlerinin dahi yapılan
insanlık dışı vahşete tahammül edemeyerek gemide isyan alametleri
göstermeleri üzerine, gemilerin denize açılmak mecburiyetinde kaldığını
(224)
Abdest Suyu
Otuzikinci şehit Osmanlı Padişahı Abdülaziz Han'ın çok dindar bir
padişah olduğunu ve ömrü boyunca hiç namazını hiç terketmediğini...
Fransa Kralı ve İngiltere Kraliçesi'nin daveti üzerine çıktığı Avrupa
seyahatinda -Frenklere itimat etmeyerek abdest suyunu dahi beraberinde
götürdüğünü. . (225/a)
Daha sonraları bazı menfaati zedelenenlerce, cinayet şebekesi
kurdurularak hunharca öldürülüp hadiseye intihar süsü verildiğini... .
Abdülaziz'in vefatını öğrenen İstanbul halkının çok sevdikleri
padişahları için "Babamız öldü!" çığlıklarıyla sokaklara döküldüklerini
. , , (225/b)
Biliyor muydunuz.?
İnönü ve Karabekir
Başvekil İsmet İnönü'nün, eski silah arkadaşlarından Kazım Karabekir
Paşa'nın Erenköy'deki evini polis kuvveti ile bastırıp, Paşa'nın
"İstikIal Harbinin Esasları" isimli hatıralarını gasbettiğini , . .
Bu hadise üzerine Cafer Tayyar Paşa ile dertleşen Kazım Karabekir'in teesürünü ifade ederek:
"Ah İsmet!.. Her türlü insanlık hissinden sıyrılacak kadar haris
olacağına, biraz ileriyi görmek hassasına sahip olsaydın, ne olurdu?"
dediğini...(226)
Şapkanın Serencamı
Falih Rıfkı Atay'ın ifadeleri içinde: "Müslümanlar, Hristiyanların
iyisine 'makul kefere', kötüsüne 'gavur', beterine şapkalı gavur'
"denildiği bir dönemde, 25 Kasım 1925 tarihinde şapka inkilabının
yapıldığını ve bu inkılaba karşı geldikleri için 57 kişinin idam
edildiğini,.. (227 /a)
.İngiliz araştırmacı yazar Paneth'in, "Turkey at the Gross roads "ın
(Türkiye Yol Ayrımında) , , isimli kitabında o günler ile alakalı
olarak:
"Avrupa şapka imalatçıları altın günler yaşadılar. Gemiler dolusu fötr
panama, kasket,ne varsa İstanbul'a gönderildi. İtalyan Borsalino
kardeşlerin şapka yüklü gemisi İstanbul limanında idi zaten. Şapkanın
gündeme gelmesi ile birlikte, geminin yükü alelacele gümrükten
geçirildi. Borsalino kardeşler bu işten büyük kar elde ettiler...
İstanbul'da erkeklerin kafalarında kağıt şapkalar hatta kadın ..
şapkaları bile vardı,.," diye yazdığını...
Şapka almakta zorluk çeken memurlara hükümetin taksitle borç para
verdiğini ve bu ilk devrim hareketini, yine devrimlerin
savunucularından biri olan Halide Edip Adıvar'ın:
"Şapka kanunu, devrimlerin en beyhude ve en sathisidir, Bu kanuna
sokaktaki adamın karşı çıkması, onu yapanlardan daha batılı bir
davranıştır" diye tepki gösterdiğini, , ,(227/b)
Kaskete Hakaret
Mahkum olarak Ankara'dan Denizli'ye sevkedilen Bediüzzaman
Hazretleri'ne mahkeme celsesi devam ederken başına takması için bir
kasket verdiklerinde, Üstad'ın kasketi alıp sandalyenin üzerine koyarak
üzerine oturduğu... Bunun üzerine savcının.."Said Nursi şapkamıza
hakaret ediyor" diye bağırması üzerine Bediüzzaman'ın: "Ben zayıfım bu
sandalye de çok kurudur onun için altıma koydum" cevabını verdiğini . .
. (228)
Ciğercilik Mesleği
Ecdadımızda "ciğercilik " diye bir mesleğinin bulunup. bu meslek
erbabının, uzun bir sırığın ucuna taktıkları ciğerleri mahalle ve
çarşılarda dolaştırdıklarını.,.
Yolda bu ciğerciye rastlayan hayırsever insanların ciğerleri satın
alarak etraftaki aç kedi ve köpeklere dağıtıp sevap kazanmayı gaye
edindiklerini,,...(229)
Ürpertici ifadeler
Küfür ateşinin alevlerinin göklere yükseldiği bir asırda iman suyuyla
onu söndürmeye koşan, büyük çile insanı Üstad Bediüzzaman
Hazretleri'nin, bu meşakkatli iman hizmeti esnasında defaatle zulümlere
maruz kalıp öldürülmek istenildiğini ve kendisine bu zulüm silahını
kullananlara karşı:
",,. Dünyamızı, dinimiz uğrunda ve ahiretimize her vakit feda etmeye
hazırız, Sizin zalimane ve vahşiyane hükmünüz altında bir iki sene
zelilane geçecek hayatımızı, kudsi bir şehadeti kazanmak için feda
etmek, bize ab-ı kevser hükmüne geçer, Fakat Kur'an-ı Hakim'in feyzine
ve işaratına istinaden, sizi titretmek için, size kat'i haber veriyorum
ki Beni öldürdükten sonra yaşayamayacaksınız! Kahhar bir el ile,
cennetiniz ve mahbubunuz olan dünyadan tardedilip ebedi zulümata çabuk
atılacaksınız!
Arkamdan pek çabuk sizin Nemrutlaşmış reisleriniz gebertilecek, yanıma
gönderilecek. Ben de huzur-u İlahi'de yakalarını tutacağım, Adalet-i
İlahiye, onları esfel-i safiline atmakla intikamımı alacağım!." diye
seslendiğini..
Ve bu büyük Hak Eri'nin vefat ettiğinde geriye maddi varlık olarak
sadece ve sadece bir cübbe, bir sarık, bir cep saati ve yirmi lira para
bıraktığını. .. (230)
İstiklal Mahkemelerinin Adaleti(!)
Cumhuriyet'in ilanından sonra ikinci defa kurulan ve 1925-1927
döneminde faaliyet gösteren İstiklal Mahkemeleri hakkında Araştırmacı
Ergün Aybars' ın:"Kararların temyizi yoktu. Mahkemeler kararlarını
vicdanı kanaatlerine dayanarak verirlerdi, Kararın verilmesi için
delile gerek yoktu dediğini...
Bu konu ile alakalı olarak mahkeme üyelerinden Lütfi Müfit Beyin Savcı Süreyya Bey'e:
"Bizim milli bir gayemiz var. O gayeye Varmak için asıra kanunun üstüne
çıkarız. diyerek ne kadar adilane(!) hükümler vererek yüzlerce insanın
ölümüne imza koyduklarını. . .(231)
HaIkın Hizmetinde Olan Devlet
Devletin, o ülke vatandaşının hizmetinde bir müessese olarak çalıştığı
İngiltere'de en üst seviyedeki bir kamu görevlisinin dahi, en sade
vatandaşa yazdığı bir yazıda. veya dilekçesine verdiği cevapta: "Sadık
Hizmetkarınız-your obedient servant diye imza attığını . . . (232)
Amerikan Mandası
İsmet İnönü'nün, memleketimizin dört bir yandan düşman tarafından işgal
edildiği günlerde kendisinin de Milli Mücadeleci olduğunu ilan etmesine
karşılık gerçekte ise Milli Mücacdele'ye inanmayıp mandacılık taraftarı
olduğunu...
27 Ağustos l9l9'da Kazım Karabekir Paşa'ya yazdığı mektupta :
"Bütün memleketi parçalanmadan ancak bir Amerikan mandasına tevdi etmek
yaşayabilmek için yegane ehven çare gibidir diye yazdığını...(233)
Şark ve Garpta Temizlik Kültürü
Orta Çağ Fransa'sında saray ve tiyatrolarda bile umumi helaların
bulunmadığı bir zamanda, su medeniyetinin başşehri İstanbul'da 1400'ün
üzerinde umumi hela bulunduğunu . . .
Yine aynı dönem Avrupa'sında akan su ile temizlenmenin bilinmeyip bir kaba doldurulan su ile tekrar tekrar el yüz yıkandığını...
Buna karşıIık Osmanlı şehirlerinin, herbiri bir sanat şaheseri olan çeşmelerle donatılmış olduğunu...(234) Biliyor muydunuz?
İstanbul'un batılı emperyalistlerce işgal edildiği yıllarda "manda"
fikrinin hararetli bir şekilde tartışıldığı günlerin birinde , o devrin
Zaman gazetesinin baş yazarlığını yapmakta olan şair Yahya Kemal'in,
kendi köşesinde bir arkadaşının ifadesi
olan "Bu şehre girmek için Fatih Sultan Mehmed'in her topuna doksan
manda koşmuştuk. Koca saltanatı bir mandaya değişeceğiz" diye yazması
üzerine bu makalesinin sansüre uğrayarak köşesinin beyaz çıktığını. ..
(217)
"Onların Herşeyini Berbad Ettik"
Haçlı seferlerinin başarısızlıkla neticelenmesinden sonra batı
sömürgeciliğinin İslam ülkelerine yerleştirmenin başka yollarını arayan
kilisenin, geliştirdikleri Oryantalizm metodlarıyla yılarca sabırla
çalışarak İslam alemini ne hale getirdiklerini, yine bir batılı olan
Louis Massignon'un.
"Onların herşeyini berbad ettik felsefelerini, dinlerini berbad ettik.
Şahsiyetlerinde büyük bir boşluk meydana getirdik. Artık anarşiye ve
intihara hazır haldedirler. Ruhlarını kaybettiler" sözleriyle ifade
ettiğini...1218)
Bir Dinsizin Papaz Olan Oğlu
"Beşerin böyle dalaletleri var.
Putunu kendi yapar kendi tapar.
diyen bir dönemin edebiyat dünyasının önemli simalarından biri,
inançsız şair Tevfik Fikret'in(1867-l915): "Sen bize bol bol ışık
kucakla getir diyerek elektrik mühendisi olmak üzere İngiltereye
gönderdiği oğlu Haluk'un, dininden ve vatanından tamamen koptuğunu ve
içindeki inanma ihtiyacından dolayı önce bir Hristiyan, daha sonra da
bir kilisede papaz olduğunu...
Yıllar sonra Amerika'da izini bulup kendisiyle görüşmek isteyen birine de:
Siz Türk veya Türkiyeli olabilirsiniz bu beni ilgilendirmez Ben
Amerikalıyım Amerikan vatandaşıyım. Türkiye ile iyi-kötü bir ilişkim
yoktur , diyebilecek kadar tefessüh ettiğini..
Nihat Sami Banarlı'nın bu hadise üzerine: "Fikret ailesinin
talihsizliği galiba 'mendel kanununun tezahürüdür, Bu soya çekim'
kanunu, Fikretin ruhuna belki hüsran duygusunun acısın! tattırdı. Çünkü
Fikret'in ailesi henüz Müslüman olmuş bir Rum ailesinin kızıydı ve bu
ailenin tarihinde sağa veya sola doğru birtakım iman ve ideal
değişimleri 0lmuştu.
Haluk'un Müslümanlıktan yedi asır eski bir dine geri dönmesi, belki de
böyle bir kan mirasının tecellisidir" diyerek enteresan bir yorum
getirdiğini... (219)
Tito' dan Müthiş İtiraflar
Ömrünün elli yılını komünist ideoloji yolunda harcayarak bu davasında
şöhreti yurt dışına taşmış bir insan olan Salih Gökkaya'nın, daha sonra
İslam'la müşerref olarak Hakk'a rücü ettiğini .
Komünizm fırtınalarının bütün dünyayı kasıp kavurduğu bu günlerin
birinde Salih Gökkaya'nın "Türkiye Komünist Talebe Teşkilatı Başkanı"
sıfatıyla Yugoslavya Devlet Başkanı Mareşal Tito'nun şeref misafiri
olarak Belgrad'a gittiğini...
Ömrünün son günlerini geçirmekte olan Tito'yu ziyaret ettiklerinde ,
hayatını komünizme adayan bu ihtiyar liderin büyük bir pişmanlık içinde:
"Yoldaş, ben ölüyorum artık... Ölümün ne derece korkunç birşey olduğunu
size anlatamam. Anlatsam bile sıhatli ve genç olan sizler, bu yaşta
bunu anlayamazsınız. Düşünün ölmek, yok olmak... Toprağa karışmak ve
dönmemek üzere gidiş... İşte bu çıldırtıyor beni... Dostlarımızda
sevdiklerimizden, ünvan ve makamlardan ayrılmak... Dünyanın
güzelliklerini bir daha görememek.. Ne korkunç birşey anlamıyor musunuz?
Yoldaşlarım, sizlere açık bir kalple itirafta bulunmak istiyorum: Ben
öldükten sonra, toprak olacaksam, diriliş, ceza veya mükafat yoksa,
benim yaptığım mücadelenin değeri nedir? Söyleyin bana? Ha
yoldaşlarımın kalbine gömülecekmişim veya unutulmayacakmışım veya
alkışlanacakmışım neye yarar?
Ben mahvolduktan sonra, beni alkışlayanların takdir sesleri, kabirde
vücudumu parçalayan yılan ve çıyanları insafa getirir mi? Söyleyin bu
gidiş nereye? Bunun izahını Marks, Engels, Lenin yapamıyor.
İtiraf etmek zorundayım
Ben Allah'a, peygambere ve ahirete inanıyorum artık. Dinsizlik bir çare
değil. Düşünün, şu kainatın bir Yaratıcısı şu muhteşem sistemin bir
kanun koyucusu olmalıdır... Bence ölüm de son olmamalıdır,mazlumca
gidenlerle, zalimce ölenlerin bir hesaplaşma yeri olmalıdır. Hakkını
almadan, cezasını görmeden gidiyorlar. Böyle keşmekeş olamaz Ben bunu
vicdanen hissediyorum Öyle ki, milyonlarca suçsuz insanlara yaptığımız
eza ve zulümler, şu anda boğazıma düğümlenmiş bir vaziyette Onların
ahlarına kulak verecek bir merci olmalı... Yoksa insan teselliyi
nereden bulacak? Bunların bir açıklaması olmalı Marks bu mevzuda halt
işlemiş. Uyuşturmuş beynimizi
Nedense ölüm kapıya dayanmadan bunu idrak edemiyoruz Belki de göz
kamaştırıcı makamlar buna engel oluyor. Ben bu inançtayım yoldaşlarım,
sizler de ne derseniz deyin!" diyerek müthiş bir itirafta
bulunduğunu...(220)
"Asrın Müceddidinin Büyük Bir Talebesi Geçiyor"
Bediüzzaman Hazretleri'nin talebelerinden Albay Hulusi Bey'in tayininin
Kars'a çıkması üzerine, bindiği tren Erzurum Alvar köyünün
yakınlarından geçerken Şeyh Muhammed Lütfi Efendi'nin kerametkarane
ayağa kalkıp:Asrın müceddidinin büyük bir talebesi geçiyor" deyip
takdir ve ta'zimde bulunduğunu. .(221)
Çatırtı
Fransa İmparatoru III. Napolyon'un, o sırada Paris'te Osmanlı
Büyükelçisi olarak bulunan Ahmet Vefik Paşa'ya:"Paşa, işitiyorum,
Osmanlı Devleti çatırdıyor" demesi üzerine, Vefik Paşa'nın gayet vakur
bir şekilde:
"İstanbul buraya uzaktır , ses duyulmaz... O duyduğunuz sizin imparatorluğunuzun çatırtısıdır" cevabını verdiğini . . . (222)
Şarap İmalatçısı Elçilerimiz
Eski Dışişleri Bakanlığı sözcülerinden Vural Arıkanın Tahran
Büyükelçiliği'nde diplomatlık yaparken, memleketimizin dış politikası
ile alakalı meseleleri üzerinde oldukça faydalı (!) faaliyetlerde
bulunduğunu ,
Bu faydalı(!) faaliyetler arasında, içkinin yasak olduğu İran'da,
dışarıdan iki kamyon .üzüm getirterek büyükelçiliğin mahzeninde bizzat
üzümlerin üzerinde tepinerek şarap imal etmenin de bulunduğunu... (223)
İzmir'de Vahşet
15 Mayıs 1919 tarihinde, İngilizlerin kışkırtmalarıyla Ege bölgemizin
incisi İzmir'i işgal eden Yunan askerlerinin Kordon boyu'nda
genç-ihtiyar, çoluk-çocuk demeden yüzlerce insan vahşice
katlettiklerini , . ,
Sahil kıyısındaki askeri gemilerde beklerken, olanları gören ve Türk
düşmanlığı ile şartlandırılmış İngiliz askerlerinin dahi yapılan
insanlık dışı vahşete tahammül edemeyerek gemide isyan alametleri
göstermeleri üzerine, gemilerin denize açılmak mecburiyetinde kaldığını
(224)
Abdest Suyu
Otuzikinci şehit Osmanlı Padişahı Abdülaziz Han'ın çok dindar bir
padişah olduğunu ve ömrü boyunca hiç namazını hiç terketmediğini...
Fransa Kralı ve İngiltere Kraliçesi'nin daveti üzerine çıktığı Avrupa
seyahatinda -Frenklere itimat etmeyerek abdest suyunu dahi beraberinde
götürdüğünü. . (225/a)
Daha sonraları bazı menfaati zedelenenlerce, cinayet şebekesi
kurdurularak hunharca öldürülüp hadiseye intihar süsü verildiğini... .
Abdülaziz'in vefatını öğrenen İstanbul halkının çok sevdikleri
padişahları için "Babamız öldü!" çığlıklarıyla sokaklara döküldüklerini
. , , (225/b)
Biliyor muydunuz.?
İnönü ve Karabekir
Başvekil İsmet İnönü'nün, eski silah arkadaşlarından Kazım Karabekir
Paşa'nın Erenköy'deki evini polis kuvveti ile bastırıp, Paşa'nın
"İstikIal Harbinin Esasları" isimli hatıralarını gasbettiğini , . .
Bu hadise üzerine Cafer Tayyar Paşa ile dertleşen Kazım Karabekir'in teesürünü ifade ederek:
"Ah İsmet!.. Her türlü insanlık hissinden sıyrılacak kadar haris
olacağına, biraz ileriyi görmek hassasına sahip olsaydın, ne olurdu?"
dediğini...(226)
Şapkanın Serencamı
Falih Rıfkı Atay'ın ifadeleri içinde: "Müslümanlar, Hristiyanların
iyisine 'makul kefere', kötüsüne 'gavur', beterine şapkalı gavur'
"denildiği bir dönemde, 25 Kasım 1925 tarihinde şapka inkilabının
yapıldığını ve bu inkılaba karşı geldikleri için 57 kişinin idam
edildiğini,.. (227 /a)
.İngiliz araştırmacı yazar Paneth'in, "Turkey at the Gross roads "ın
(Türkiye Yol Ayrımında) , , isimli kitabında o günler ile alakalı
olarak:
"Avrupa şapka imalatçıları altın günler yaşadılar. Gemiler dolusu fötr
panama, kasket,ne varsa İstanbul'a gönderildi. İtalyan Borsalino
kardeşlerin şapka yüklü gemisi İstanbul limanında idi zaten. Şapkanın
gündeme gelmesi ile birlikte, geminin yükü alelacele gümrükten
geçirildi. Borsalino kardeşler bu işten büyük kar elde ettiler...
İstanbul'da erkeklerin kafalarında kağıt şapkalar hatta kadın ..
şapkaları bile vardı,.," diye yazdığını...
Şapka almakta zorluk çeken memurlara hükümetin taksitle borç para
verdiğini ve bu ilk devrim hareketini, yine devrimlerin
savunucularından biri olan Halide Edip Adıvar'ın:
"Şapka kanunu, devrimlerin en beyhude ve en sathisidir, Bu kanuna
sokaktaki adamın karşı çıkması, onu yapanlardan daha batılı bir
davranıştır" diye tepki gösterdiğini, , ,(227/b)
Kaskete Hakaret
Mahkum olarak Ankara'dan Denizli'ye sevkedilen Bediüzzaman
Hazretleri'ne mahkeme celsesi devam ederken başına takması için bir
kasket verdiklerinde, Üstad'ın kasketi alıp sandalyenin üzerine koyarak
üzerine oturduğu... Bunun üzerine savcının.."Said Nursi şapkamıza
hakaret ediyor" diye bağırması üzerine Bediüzzaman'ın: "Ben zayıfım bu
sandalye de çok kurudur onun için altıma koydum" cevabını verdiğini . .
. (228)
Ciğercilik Mesleği
Ecdadımızda "ciğercilik " diye bir mesleğinin bulunup. bu meslek
erbabının, uzun bir sırığın ucuna taktıkları ciğerleri mahalle ve
çarşılarda dolaştırdıklarını.,.
Yolda bu ciğerciye rastlayan hayırsever insanların ciğerleri satın
alarak etraftaki aç kedi ve köpeklere dağıtıp sevap kazanmayı gaye
edindiklerini,,...(229)
Ürpertici ifadeler
Küfür ateşinin alevlerinin göklere yükseldiği bir asırda iman suyuyla
onu söndürmeye koşan, büyük çile insanı Üstad Bediüzzaman
Hazretleri'nin, bu meşakkatli iman hizmeti esnasında defaatle zulümlere
maruz kalıp öldürülmek istenildiğini ve kendisine bu zulüm silahını
kullananlara karşı:
",,. Dünyamızı, dinimiz uğrunda ve ahiretimize her vakit feda etmeye
hazırız, Sizin zalimane ve vahşiyane hükmünüz altında bir iki sene
zelilane geçecek hayatımızı, kudsi bir şehadeti kazanmak için feda
etmek, bize ab-ı kevser hükmüne geçer, Fakat Kur'an-ı Hakim'in feyzine
ve işaratına istinaden, sizi titretmek için, size kat'i haber veriyorum
ki Beni öldürdükten sonra yaşayamayacaksınız! Kahhar bir el ile,
cennetiniz ve mahbubunuz olan dünyadan tardedilip ebedi zulümata çabuk
atılacaksınız!
Arkamdan pek çabuk sizin Nemrutlaşmış reisleriniz gebertilecek, yanıma
gönderilecek. Ben de huzur-u İlahi'de yakalarını tutacağım, Adalet-i
İlahiye, onları esfel-i safiline atmakla intikamımı alacağım!." diye
seslendiğini..
Ve bu büyük Hak Eri'nin vefat ettiğinde geriye maddi varlık olarak
sadece ve sadece bir cübbe, bir sarık, bir cep saati ve yirmi lira para
bıraktığını. .. (230)
İstiklal Mahkemelerinin Adaleti(!)
Cumhuriyet'in ilanından sonra ikinci defa kurulan ve 1925-1927
döneminde faaliyet gösteren İstiklal Mahkemeleri hakkında Araştırmacı
Ergün Aybars' ın:"Kararların temyizi yoktu. Mahkemeler kararlarını
vicdanı kanaatlerine dayanarak verirlerdi, Kararın verilmesi için
delile gerek yoktu dediğini...
Bu konu ile alakalı olarak mahkeme üyelerinden Lütfi Müfit Beyin Savcı Süreyya Bey'e:
"Bizim milli bir gayemiz var. O gayeye Varmak için asıra kanunun üstüne
çıkarız. diyerek ne kadar adilane(!) hükümler vererek yüzlerce insanın
ölümüne imza koyduklarını. . .(231)
HaIkın Hizmetinde Olan Devlet
Devletin, o ülke vatandaşının hizmetinde bir müessese olarak çalıştığı
İngiltere'de en üst seviyedeki bir kamu görevlisinin dahi, en sade
vatandaşa yazdığı bir yazıda. veya dilekçesine verdiği cevapta: "Sadık
Hizmetkarınız-your obedient servant diye imza attığını . . . (232)
Amerikan Mandası
İsmet İnönü'nün, memleketimizin dört bir yandan düşman tarafından işgal
edildiği günlerde kendisinin de Milli Mücadeleci olduğunu ilan etmesine
karşılık gerçekte ise Milli Mücacdele'ye inanmayıp mandacılık taraftarı
olduğunu...
27 Ağustos l9l9'da Kazım Karabekir Paşa'ya yazdığı mektupta :
"Bütün memleketi parçalanmadan ancak bir Amerikan mandasına tevdi etmek
yaşayabilmek için yegane ehven çare gibidir diye yazdığını...(233)
Şark ve Garpta Temizlik Kültürü
Orta Çağ Fransa'sında saray ve tiyatrolarda bile umumi helaların
bulunmadığı bir zamanda, su medeniyetinin başşehri İstanbul'da 1400'ün
üzerinde umumi hela bulunduğunu . . .
Yine aynı dönem Avrupa'sında akan su ile temizlenmenin bilinmeyip bir kaba doldurulan su ile tekrar tekrar el yüz yıkandığını...
Buna karşıIık Osmanlı şehirlerinin, herbiri bir sanat şaheseri olan çeşmelerle donatılmış olduğunu...(234) Biliyor muydunuz?
Geri: Turkiye ve Osmanli Tarihinden İbretlik Olaylar
Haysiyetli Bir Haykırış
İzmir Valisi İzzet Bey'in, Yunanlıların İzmir'i işgal etmesi ne karşı
çıkılmamasını söylemesi üzerine il müftüsü Rahmetullah Efendi'nin:
Vali Bey!.. Bu sakalım kanımla kızarabilir ama, bu alına, Yunan
alçağını sükunet ve tevekkülle selamlamış olmanın karasını sürerek
huzur-u İlahiye çıkamam!" diyerek haysiyetli bir çıkış yaptığını...
(235)
Selahaddin Eyyübinin Serveti
Hayatı İla-yı kelimetullah adına hep at sırtında geçmiş Kudüsün
Haçlıların elinde olmasından dolayı gülmeyi kendisine haram kılmış olan
büyük İslam mücahidi Selahaddin Eyyübi'nin, vefat ettiği zaman yanında
bulunan komutanlarda Mahmut Han'ın elinde tuttuğu kılıcı havaya
kaldırıp "Ey Cemaat-i Müslimin! İşte hükümdarınızın bütün serveti bu
kılıçtan ibarettir" diye haykırdığını...(236)
Adüvvullah Cevdet
Dr. Abdullah Cevdet'in(1869/l932) (Adüvvullah Cevdet) çıkarmış olduğu
dergilerindeki yazılarıyla hayatı boyunca İslami değerlere hücum
ettiğini...
En büyük hedefinin, "halk arasında dinin nüfuzunu kırmak olduğunu
söyleyen bu ateist adamın ölüp de" cenazesinin Ayasofya Camisi'ne
getirildiğinde cemaatin cenaze namazın kılmadığını ve bunun üzerine
cenazesinin götürülmek istendiğini... Cenaze arabası bulunmaması
üzerine Fener Rum Patrik hanesi'nden bir cenaze arabası istenip haç
işaretli bu cenaze arabasına konularak götürüldüğünü... (237)
Misk ü Amber
Bediüzzaman Hazretleri'nin talebelerinden Zübeyr Gündzalp'in bir
defasında bir Nur talebesi ile münakaşa ederken muhatabının nefsine
mağlup olup, Zübeyr Gündüzalp'in yüzüne tükürdüğünü..
Bu menfi ve nahoş harekete o büyük insanın: "Elhamdülillah, Nur
talebesinin tükürüğü misk ü amberdir" sözüyle mukabele ederek
olgunluğunu gösterip ve muhatabına ders verdiğini . . . (238)
"Öl de Köye Dönme"
l. Cihan Harbi'nin bütün cephelerde devam ettiği, vatanı her tarafından
barut ve kan kokusunun yayıldığı 1915 senesi sonbaharının serin ve
yağışlı günlerinin birinde, ak saçlı beli bükülmüş, soluk benizli
ihtiyar bir ananın Bilecik İstasyonundan "Söğüt'ün Akgünlü Köyünden
Mehmed oğlu Hüseyin namlı tazecik oğlunu cepheye uğurladığını...
Uğurlarken de: "Hüseyinim yiğit oğlum benim!.,Dayın Şıpka'da, baban
Dömeke'de, ağabeylerin Çanakkale'de şehit düştüler, Bak, son yongam
sensin. Eğer minarede ezan sesi kesilecekse camilerin kandilleri
sönecekse sütüm sana haram olsun. Öl de köye dönme!
Yolun Şıpka'ya uğrarsa dayının ruhuna bir fatiha okumayı unutma, Haydi
oğul! Allah yolunu açık etsin " diyerek bağrına basıp uğurladığını (239)
Çok Şükür Sol Kolum Yerinde Duruyor"
Fransız ordusunun meşhur kumandanlarından General Guro'nun Çanakkale
Savaşı' ndan sonra İstanbula gelip , karşılaştığı ilk Türk kumandanına,
Çanakkale'de Türklerin gösterdiği destansı mücadelenin tesirinin bir
ifadesi olarak:
"Sağ kolumu Çanakkale'de verdim ama bir Türk generalini selamlayabilmek
için çok şükür sol kolum yerinde duruyor" diyerek hayranlığını ifade
ettiğini. .(240)
Şark ve Garpta Hayat Felsefesi
Batıda herşeyin "ferdiyetçilik" üzerine bina edilip, her insanın
yaptığı bir eserle övündüğünü ve hatta daha da ileri giderek onu
propaganda vasıtası yaptığını...
Buna karşılık doğuda "toplumculuk" düşüncesinin yaygın olduğunu ve doğu
toplumlarında kişinin eseriyle övünmesinin ayıp sayıldığını...
Bu felsefenin neticesi olarak, birinin güreşte rakibine galip gelmesi
halinde bunu muhakkak "Allah'ın sayesinde ve büyüklerinin
nasihatlarıyla" olduğunu düşündüğünü Nefis bir hat şaheseri ortaya
koyan bir hattatın,eserinin altına imzasını adeta utanarak: Allah
günahlarını bağışlasın.. . filanca"diye attığını..
18. yüzyılın büyük Tarihçilerinden Evliya Çelebi'nin, eserlerinde
kendisini anması gerektiği zaman: "Fakiri Pürtaksir diyerek adeta
tevazudan yerle bir olduğunu...(241)
Şahit Ol Ya Rab!
Denizli hapishanesine götürülen Nur kafilesinin içinde bulunan, vücutça
alil, sakat bir zatın, ellerinin Bediüzzaman Hazretleri ile birlikte
kelepçelenip beraberce görülmesi üzerine.fakir fakat izzetli, mazlum
fakat celadetli insanın, ellerini gök yüzüne kaldırıp olanca gücü ile
bağırarak: "Şahit ol Ya Rab! Şahid ol! Bu dünya hapishanesine beni
Bediüzamanla götürüyorsun Huzuruna da böyle gitmek isterim" diye
haykırdığını.. (242)
İhtisab Ağası
Bugünkü belediye başkanı karşılığı olarak, Osmanlı Devleti'nde de
"İhtisab Ağası"nın bulunduğunu ve bu zatın bizzat çarşıları teftişe
çıkıp en ufak bir uygunsuzluğa göz açtırmadığını..
Osmanlı'nın son dönem ihtisab ağalarından biri olan Hüseyin Bey'in,
Edirnekapı civarında çıktığı teftişlerden birinde üzeri ağır yüklü
vaziyette, bağlanmış bir merkebi görmesi üzerine, sahibini arattırıp
onu bir kahvehanede kahve içerken bulduğunu ve hayvanı yüklü olarak
bırakıp eziyet verdiğinden dolayı, çuvalları hayvandan indirtip adamın
sırtına yükleterek bir müddet beklettiğini . . . (243)
Geçmiş Zaman Olur ki
Eski Osmanlı kültüründe bir incelik örneği olarak, çarşıya inerken veya
eve dönerken, büyüklere hürmet sadedinde bir yaşlı zatın yanından geçip
gidilemediğini, ancak onun:"Geç oğlum ben yavaş yürüyorum ... deyip
müsaade etmesinde sonra önünde geçilip gidilebildiğini. . .(244)
Necip Fazıl ve Adnan Menderes
Büyük şair Necip Fazıl Kısakürek'in mecmua çıkarmak gayesi ile
Ankara'da Adnan Menderes ile görüşmek istediğini ve uzun bürokratik
engelleri aştıktan sonra sabaha karşı Başvekil Adnan Menderes ile
görüştüğünde ona:
"Sizin başvekil olduğunuz bir ülkede, ben şu kadar eserin sahibi
olarak, omuzuma bir boyacı sandığı atarak Eminönü meydanında karnımı
doyurmak için boyacılık yapsam bu sizin için bir şeref midir?! , diye
oldukça sitemli konuşması üzerine, merhum Menderes'in büyük bir inkisar
içinde:
"Necip Fazıl Bey, ben herşeyi biliyorum....Fakat bilsen ne haldeyim
Üstümde Celal Bayar altımda Medeni Berk:iki mason arasında, iki
değirmentaşı arasındaki tane gibiyim Al şu parayı da git mecmuanı
çıkart! Arada bir de bana çat ki onu Menderes besliyor demesinler! "
dediğini (245)
Şefkatin Böylesi
18 yüzyılda Osmanlı ülkesine gelen Pere Jehammot isimli bir rahibin
yazmış olduğu seyahatnamesi hayvan hakları ile alakalı olarak:
"Türkler, murdar saydıkları için hiçbir zaman evlerine sokmadıkları
sokak köpeklerinin açlıktan sıkıntı çekmelerine yahut telef olmalarına
meydan vermemek üzere hergün bu hayvanlara bir miktar et dağıtılması
için vasiyetnamelerinde kasaplara bir miktar para tahsis ederler,, diye
yazdığını...(246)
Sen Çağımızın Peygamberisin(!)
30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi ile Anadolu'nun parçalanmasının söz
konusu olduğu günlerde Amerika Cumhurbaşkanı Wilson'un: Türkler
haritadan silinmelidir!" hezayanını savunduğunu . . .
Wilson böyle söylerken gazeteci Yunus Nadi'nin bu adama gönderdiği mektupta Siz çağımızın peygamberisiniz" diyebildiğini (247)
Lenin ve Emanete Hıyanet
Milli Mücadele yıllarında Buhara Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve Başbakanı
Feyzullah Hoca'nın gayretleriyle halktan Türkiye'ye gönderilmek üzere
100milyon altın ruble toplandığını. . .
Bu paranın Türkiye'ye ulaştırılmak üzere Lenin'e teslim edildiğini,
fakat Lenin'in bu paranın sadece 11 milyon altın rublelik bir kısmını
Anadolu'ya gönderip kalanını gasbettiğini . . (248)
Havlayanlar ve Kuyruk Sallayanlar
Meşhur İrlandalı yazar Bernard Shaw'ın, devrinin bütün mevcut siyasi partililere kızıp onlar hakkında oldukça ağır bir şekilde :
"Bunlar arasında hiçbir fark yoktur, hepsi köpektir Yalnız şu var ki,
muhalif olanlar havlar, muvafık olanlar da kuyruk sallar! diye hakaret
ettiğini...(249)
Binlerce Aleme Açılan Kapılar
Muhtelif konularda 16 kitap yazmış bulunan bir İtalyan yazar tarihçi ve
sosyoloğunun, önceleri Osmanlı aleyhinde birçok şeyler yazmasına
karşılık, l983 yılında bir sempozyum vesilesi ile İstanbul'a
geldiğinde, gördükleri karşısında hayretler içinde kalıp:
İstanbul'un sadece Eyüp semtinde bir çıkmaz sokağı ve Eyüp Camii'ni
gezdim. Ne yazık ki bütün seyahatimi yarım saate sığdırmak
mecburiyetindeyim. Ama Osmanlı'nın o çıkmaz sokağından belki binlerce
aleme çıkan kapılar gördüm. Şu anda muhayyilem allak bullak. Keşke
İstanbul'un tam***** gezebilsem... diye yazdığını... (250) Biliyor
muydunuz?
Uyumayan Konsüller
Roma İmparatorluğu'nda konsüllük makamına sabahleyin seçilip, akş***i
toplantıda azledilmiş olan Kreante için meşhur hatip Çiçeron'un :
"Roma'da öyle gayretli devlet adamlarımız vardır ki.
konsüllüğü zamanında asla gözlerini kapayıp uyumadı diyerek sistemi istihza ederek eleştirdiğini...(251)
Asalet Tesbiti
Fransa Kralı XIV. Lui'nin bir bilim ad***** memuriyete tayin etmeye
karar vermesi üzerine önce onun asaletini öğrenmek isteyip soyunu
sorduğunda, bilim ad*****n gayet veciz bir şekilde:
"Efendimiz.! Kitap okuyup ilim öğrenmekten aile şeceremin adlarına
hafızamda yer ayıramadım. Fakat muhakkak ki Nuh'u n Oğlundan birisinin
torunuyum!" cevabını verdiğini...(252)
Şehit Oldu İki Gazi
Hasırcızade Mehmet Ağa ismindeki Antepli bir şairin. beldesinde
Müslümanlığı yeni kabul eden fakir bir Hristiyan için iane (yardım)
topladığını ve kendisinin de bu fakir Hristiyana o devirde "Gazi" adı
verilen altınlardan iki tane verip ardından da:
"MüsIüman oldu bir kafir, şehit oldu iki gazi... "
mısrasını söyleyerek oldukça hoş bir latife yaptığını... (253)
Vatan İçin Öldürmek
İron Mike, yani "Demir Mayk" olarak bilinen dört yıldızlı general J . H
. Michaels'. ın, Kore Savaşı sırasında emrine verilen 27. piyade
tümenini cepheye sürerken:
"Arkadaşlar, siz buraya vatanınız için ölmeye gelmediniz. Siz burada
karşı taraftakilerin vatanları için ölmelerini sağlamak üzere
bulunuyorsunuz..." diye haykırarak askerleri moralize ettiğini . . .
(254)
Mevlana ve Atom
Büyük İslam mütefekkiri Mevlana Hazretleri'nin, kendisi fizikle hiç
iştigal etmemesine rağmen, kalp gözü ile alemi seyreden bir mutavassıf
olarak, yıllar önce bize atom parçacıklarının varlığını ve atomun
parçalanabileceğini:
"Bir zerreyi kesersen, içinde bir güneş Ve güneş etrafında dönen
gezegenler bulursun şeklinde sembolik ifadelerle haber verdiğini . . .
(255)
İzmir Valisi İzzet Bey'in, Yunanlıların İzmir'i işgal etmesi ne karşı
çıkılmamasını söylemesi üzerine il müftüsü Rahmetullah Efendi'nin:
Vali Bey!.. Bu sakalım kanımla kızarabilir ama, bu alına, Yunan
alçağını sükunet ve tevekkülle selamlamış olmanın karasını sürerek
huzur-u İlahiye çıkamam!" diyerek haysiyetli bir çıkış yaptığını...
(235)
Selahaddin Eyyübinin Serveti
Hayatı İla-yı kelimetullah adına hep at sırtında geçmiş Kudüsün
Haçlıların elinde olmasından dolayı gülmeyi kendisine haram kılmış olan
büyük İslam mücahidi Selahaddin Eyyübi'nin, vefat ettiği zaman yanında
bulunan komutanlarda Mahmut Han'ın elinde tuttuğu kılıcı havaya
kaldırıp "Ey Cemaat-i Müslimin! İşte hükümdarınızın bütün serveti bu
kılıçtan ibarettir" diye haykırdığını...(236)
Adüvvullah Cevdet
Dr. Abdullah Cevdet'in(1869/l932) (Adüvvullah Cevdet) çıkarmış olduğu
dergilerindeki yazılarıyla hayatı boyunca İslami değerlere hücum
ettiğini...
En büyük hedefinin, "halk arasında dinin nüfuzunu kırmak olduğunu
söyleyen bu ateist adamın ölüp de" cenazesinin Ayasofya Camisi'ne
getirildiğinde cemaatin cenaze namazın kılmadığını ve bunun üzerine
cenazesinin götürülmek istendiğini... Cenaze arabası bulunmaması
üzerine Fener Rum Patrik hanesi'nden bir cenaze arabası istenip haç
işaretli bu cenaze arabasına konularak götürüldüğünü... (237)
Misk ü Amber
Bediüzzaman Hazretleri'nin talebelerinden Zübeyr Gündzalp'in bir
defasında bir Nur talebesi ile münakaşa ederken muhatabının nefsine
mağlup olup, Zübeyr Gündüzalp'in yüzüne tükürdüğünü..
Bu menfi ve nahoş harekete o büyük insanın: "Elhamdülillah, Nur
talebesinin tükürüğü misk ü amberdir" sözüyle mukabele ederek
olgunluğunu gösterip ve muhatabına ders verdiğini . . . (238)
"Öl de Köye Dönme"
l. Cihan Harbi'nin bütün cephelerde devam ettiği, vatanı her tarafından
barut ve kan kokusunun yayıldığı 1915 senesi sonbaharının serin ve
yağışlı günlerinin birinde, ak saçlı beli bükülmüş, soluk benizli
ihtiyar bir ananın Bilecik İstasyonundan "Söğüt'ün Akgünlü Köyünden
Mehmed oğlu Hüseyin namlı tazecik oğlunu cepheye uğurladığını...
Uğurlarken de: "Hüseyinim yiğit oğlum benim!.,Dayın Şıpka'da, baban
Dömeke'de, ağabeylerin Çanakkale'de şehit düştüler, Bak, son yongam
sensin. Eğer minarede ezan sesi kesilecekse camilerin kandilleri
sönecekse sütüm sana haram olsun. Öl de köye dönme!
Yolun Şıpka'ya uğrarsa dayının ruhuna bir fatiha okumayı unutma, Haydi
oğul! Allah yolunu açık etsin " diyerek bağrına basıp uğurladığını (239)
Çok Şükür Sol Kolum Yerinde Duruyor"
Fransız ordusunun meşhur kumandanlarından General Guro'nun Çanakkale
Savaşı' ndan sonra İstanbula gelip , karşılaştığı ilk Türk kumandanına,
Çanakkale'de Türklerin gösterdiği destansı mücadelenin tesirinin bir
ifadesi olarak:
"Sağ kolumu Çanakkale'de verdim ama bir Türk generalini selamlayabilmek
için çok şükür sol kolum yerinde duruyor" diyerek hayranlığını ifade
ettiğini. .(240)
Şark ve Garpta Hayat Felsefesi
Batıda herşeyin "ferdiyetçilik" üzerine bina edilip, her insanın
yaptığı bir eserle övündüğünü ve hatta daha da ileri giderek onu
propaganda vasıtası yaptığını...
Buna karşılık doğuda "toplumculuk" düşüncesinin yaygın olduğunu ve doğu
toplumlarında kişinin eseriyle övünmesinin ayıp sayıldığını...
Bu felsefenin neticesi olarak, birinin güreşte rakibine galip gelmesi
halinde bunu muhakkak "Allah'ın sayesinde ve büyüklerinin
nasihatlarıyla" olduğunu düşündüğünü Nefis bir hat şaheseri ortaya
koyan bir hattatın,eserinin altına imzasını adeta utanarak: Allah
günahlarını bağışlasın.. . filanca"diye attığını..
18. yüzyılın büyük Tarihçilerinden Evliya Çelebi'nin, eserlerinde
kendisini anması gerektiği zaman: "Fakiri Pürtaksir diyerek adeta
tevazudan yerle bir olduğunu...(241)
Şahit Ol Ya Rab!
Denizli hapishanesine götürülen Nur kafilesinin içinde bulunan, vücutça
alil, sakat bir zatın, ellerinin Bediüzzaman Hazretleri ile birlikte
kelepçelenip beraberce görülmesi üzerine.fakir fakat izzetli, mazlum
fakat celadetli insanın, ellerini gök yüzüne kaldırıp olanca gücü ile
bağırarak: "Şahit ol Ya Rab! Şahid ol! Bu dünya hapishanesine beni
Bediüzamanla götürüyorsun Huzuruna da böyle gitmek isterim" diye
haykırdığını.. (242)
İhtisab Ağası
Bugünkü belediye başkanı karşılığı olarak, Osmanlı Devleti'nde de
"İhtisab Ağası"nın bulunduğunu ve bu zatın bizzat çarşıları teftişe
çıkıp en ufak bir uygunsuzluğa göz açtırmadığını..
Osmanlı'nın son dönem ihtisab ağalarından biri olan Hüseyin Bey'in,
Edirnekapı civarında çıktığı teftişlerden birinde üzeri ağır yüklü
vaziyette, bağlanmış bir merkebi görmesi üzerine, sahibini arattırıp
onu bir kahvehanede kahve içerken bulduğunu ve hayvanı yüklü olarak
bırakıp eziyet verdiğinden dolayı, çuvalları hayvandan indirtip adamın
sırtına yükleterek bir müddet beklettiğini . . . (243)
Geçmiş Zaman Olur ki
Eski Osmanlı kültüründe bir incelik örneği olarak, çarşıya inerken veya
eve dönerken, büyüklere hürmet sadedinde bir yaşlı zatın yanından geçip
gidilemediğini, ancak onun:"Geç oğlum ben yavaş yürüyorum ... deyip
müsaade etmesinde sonra önünde geçilip gidilebildiğini. . .(244)
Necip Fazıl ve Adnan Menderes
Büyük şair Necip Fazıl Kısakürek'in mecmua çıkarmak gayesi ile
Ankara'da Adnan Menderes ile görüşmek istediğini ve uzun bürokratik
engelleri aştıktan sonra sabaha karşı Başvekil Adnan Menderes ile
görüştüğünde ona:
"Sizin başvekil olduğunuz bir ülkede, ben şu kadar eserin sahibi
olarak, omuzuma bir boyacı sandığı atarak Eminönü meydanında karnımı
doyurmak için boyacılık yapsam bu sizin için bir şeref midir?! , diye
oldukça sitemli konuşması üzerine, merhum Menderes'in büyük bir inkisar
içinde:
"Necip Fazıl Bey, ben herşeyi biliyorum....Fakat bilsen ne haldeyim
Üstümde Celal Bayar altımda Medeni Berk:iki mason arasında, iki
değirmentaşı arasındaki tane gibiyim Al şu parayı da git mecmuanı
çıkart! Arada bir de bana çat ki onu Menderes besliyor demesinler! "
dediğini (245)
Şefkatin Böylesi
18 yüzyılda Osmanlı ülkesine gelen Pere Jehammot isimli bir rahibin
yazmış olduğu seyahatnamesi hayvan hakları ile alakalı olarak:
"Türkler, murdar saydıkları için hiçbir zaman evlerine sokmadıkları
sokak köpeklerinin açlıktan sıkıntı çekmelerine yahut telef olmalarına
meydan vermemek üzere hergün bu hayvanlara bir miktar et dağıtılması
için vasiyetnamelerinde kasaplara bir miktar para tahsis ederler,, diye
yazdığını...(246)
Sen Çağımızın Peygamberisin(!)
30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi ile Anadolu'nun parçalanmasının söz
konusu olduğu günlerde Amerika Cumhurbaşkanı Wilson'un: Türkler
haritadan silinmelidir!" hezayanını savunduğunu . . .
Wilson böyle söylerken gazeteci Yunus Nadi'nin bu adama gönderdiği mektupta Siz çağımızın peygamberisiniz" diyebildiğini (247)
Lenin ve Emanete Hıyanet
Milli Mücadele yıllarında Buhara Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve Başbakanı
Feyzullah Hoca'nın gayretleriyle halktan Türkiye'ye gönderilmek üzere
100milyon altın ruble toplandığını. . .
Bu paranın Türkiye'ye ulaştırılmak üzere Lenin'e teslim edildiğini,
fakat Lenin'in bu paranın sadece 11 milyon altın rublelik bir kısmını
Anadolu'ya gönderip kalanını gasbettiğini . . (248)
Havlayanlar ve Kuyruk Sallayanlar
Meşhur İrlandalı yazar Bernard Shaw'ın, devrinin bütün mevcut siyasi partililere kızıp onlar hakkında oldukça ağır bir şekilde :
"Bunlar arasında hiçbir fark yoktur, hepsi köpektir Yalnız şu var ki,
muhalif olanlar havlar, muvafık olanlar da kuyruk sallar! diye hakaret
ettiğini...(249)
Binlerce Aleme Açılan Kapılar
Muhtelif konularda 16 kitap yazmış bulunan bir İtalyan yazar tarihçi ve
sosyoloğunun, önceleri Osmanlı aleyhinde birçok şeyler yazmasına
karşılık, l983 yılında bir sempozyum vesilesi ile İstanbul'a
geldiğinde, gördükleri karşısında hayretler içinde kalıp:
İstanbul'un sadece Eyüp semtinde bir çıkmaz sokağı ve Eyüp Camii'ni
gezdim. Ne yazık ki bütün seyahatimi yarım saate sığdırmak
mecburiyetindeyim. Ama Osmanlı'nın o çıkmaz sokağından belki binlerce
aleme çıkan kapılar gördüm. Şu anda muhayyilem allak bullak. Keşke
İstanbul'un tam***** gezebilsem... diye yazdığını... (250) Biliyor
muydunuz?
Uyumayan Konsüller
Roma İmparatorluğu'nda konsüllük makamına sabahleyin seçilip, akş***i
toplantıda azledilmiş olan Kreante için meşhur hatip Çiçeron'un :
"Roma'da öyle gayretli devlet adamlarımız vardır ki.
konsüllüğü zamanında asla gözlerini kapayıp uyumadı diyerek sistemi istihza ederek eleştirdiğini...(251)
Asalet Tesbiti
Fransa Kralı XIV. Lui'nin bir bilim ad***** memuriyete tayin etmeye
karar vermesi üzerine önce onun asaletini öğrenmek isteyip soyunu
sorduğunda, bilim ad*****n gayet veciz bir şekilde:
"Efendimiz.! Kitap okuyup ilim öğrenmekten aile şeceremin adlarına
hafızamda yer ayıramadım. Fakat muhakkak ki Nuh'u n Oğlundan birisinin
torunuyum!" cevabını verdiğini...(252)
Şehit Oldu İki Gazi
Hasırcızade Mehmet Ağa ismindeki Antepli bir şairin. beldesinde
Müslümanlığı yeni kabul eden fakir bir Hristiyan için iane (yardım)
topladığını ve kendisinin de bu fakir Hristiyana o devirde "Gazi" adı
verilen altınlardan iki tane verip ardından da:
"MüsIüman oldu bir kafir, şehit oldu iki gazi... "
mısrasını söyleyerek oldukça hoş bir latife yaptığını... (253)
Vatan İçin Öldürmek
İron Mike, yani "Demir Mayk" olarak bilinen dört yıldızlı general J . H
. Michaels'. ın, Kore Savaşı sırasında emrine verilen 27. piyade
tümenini cepheye sürerken:
"Arkadaşlar, siz buraya vatanınız için ölmeye gelmediniz. Siz burada
karşı taraftakilerin vatanları için ölmelerini sağlamak üzere
bulunuyorsunuz..." diye haykırarak askerleri moralize ettiğini . . .
(254)
Mevlana ve Atom
Büyük İslam mütefekkiri Mevlana Hazretleri'nin, kendisi fizikle hiç
iştigal etmemesine rağmen, kalp gözü ile alemi seyreden bir mutavassıf
olarak, yıllar önce bize atom parçacıklarının varlığını ve atomun
parçalanabileceğini:
"Bir zerreyi kesersen, içinde bir güneş Ve güneş etrafında dönen
gezegenler bulursun şeklinde sembolik ifadelerle haber verdiğini . . .
(255)
Geri: Turkiye ve Osmanli Tarihinden İbretlik Olaylar
Elmadağı Suyu
Mevlana' nın Mesnevi'sinin şarihi Ankara Valisi Abidin Paşa'nın, Ankara
yakınlarındaki Elmadağının şifalı ve leziz suyunu şehre getirmek için
teşebbüse geçerek projesini yaptırıp parasını da hayırsever
vatandaşlardan topladıktan sonra Sultan ll.Abdülhamid'den mektupla
iradei şahane (müsaade) istediğini
Sultan Abdülhamid Han'ın ise Abidin Paşa'ya verdiği cevapta:
"Çok hayırlı bir işe teşebbüs etmişsiniz, tebrik ederim.
Dinimizde bir canlıya, bir insana,hele bir Müslümana su vermek çok
sevaptır. Fakat!...Bunun sevabını ben almak isterim. Paraları sahibine
iade edin ve hemen işe başlayın. Masraflarını ben kendi özel mülkümden
karşılayacağım', diye yazdığını . . . (256)
Abdülhamid'in Ruhaniyatından İstimdat
31 Mart ihtilalinin ideologluğunu yapan Rıza Tevfik'in, Abdülhamid
Han'ın tahttan indirilmesinden kısa bir müddet sonra, koca Devlet-i
Aliye'nin, imamesi kopmuş tesbih taneleri gibi darmadağınık olduğunu
görüp bin pişmanlık içinde..
"Nerdesin şevketli Abdülhamid Han?
Feryadım varır mı barigahına? Ölüm uykusundan bir lahza uyan şu
nankör.. bak günahına Tarihler adını andığı zaman Sana hak verecek, hey
koca Sultan; Bizdik utanmadan iftira atan, Asrın en siyasi Padişahına.
"diye "Abdülhamid'in Ruhaniyetinden İstimdat şiirini yazdığını . (257)
Abdüihamid Han 'ın Kültür Hizmetleri
Ulu Hakan Abdülhamid Han'ın Cennetmekan Fatih Sultan Mehmed'den sonra
eğitim ve kültüre en fazla ehemmiyet veren padişah olduğunu...
Varlığından yeni haberdar olan Yıldız Sarayı Kütüphanesi'ndeki bir
albümden öğrenebildiğimize göre, Abdülhamid Han'ın İstanbul'da büyük
bir kültür projesi gerçekleştirmek istediğini . . .
Bu projeye göre Abdülhamid Han, Sultanahmet meydanına muhteşem bir
kültür sitesi kurmayı düşünüp, bunun mimari projesini hazırlatmak üzere
Fransa'dan şehircilik mütahassıslar getirttiğini Albümde sayfa sayfa
resimleri görülen bu projeye göre Sultanahmet Camii'nin karşısına
Osmanlı Ulum Akademisi. Sol tarafa Milli Kütüphane ve Ayasofya'ya yakın
noktaya da yepyeni bir Darülfünun binası düşünüldüğünü... (258)
Kitaplardan Baraj
Büyük İslam seyyahı İbn-i Batuta'nın yazdığına göre 1258'de Moğolların Bağdat'da 24.000 ilim ad***** öldürdüğünü .
Şehirdeki kütüphanelerdeki yüzbinlerce kitabı çıkartıp Dicle nehrine
attığını ve bunların çokluğundan dolayı adeta nehrin önünde bir baraj
oluştuğunu.
Bunun üzerine Moğolların, ırmağın taşmasından korkup geri kalan kitapları cayır cayır yaktıklarını... (259)
Tarihteki Korkunç Sahtekarlık
Tarihteki en büyük bilim skandallarından birisinin de Piltdown adamı olduğunu...
1908 de çıkartılan, maymun ve insan arasındaki zinciri tamamlayan halka olduğu iddia edilen kafatasının sahte olduğunu
Maymun çenesine kafatasının eklenip, kemiklerin kimyevi yollarla
eskitilerek yapılan bu sahtekarlığın ancak 1950 yılında ortaya
çıkartılabildiğini ...(260)
Hayalperest Emeller
Sultan Abdülhamid Hanı iktidardan uzaklaştırdıktan sonra başa geçen
İttihatçıların, hayalperest emellerle Osmanlı ordusunu cephelerde
kırdırıp tükettiğini...
Pervadi'de bulunan ordumuza Başkumandanlıktan gelen bir şifrede:
Türk ordusu Kafkasyaya girdiği zaman 300 bin silahı Türkle ordumuza
katılacağını bize söylemiş olan Batumlu Aslan Beyi bulunuz ve behemahal
Kafkasyaya girmeyi sağlayınız. ``diye yazdığını...
Ordunun başında bulunan Halil Bey'in de Başkumandanlığa gönderdiği cevabi şifrede:
Batumlu Aslan Bey karargahımızda misafirdir. Ancak on adamı vardır ve
canını kurtarmak için bize sığınmıştır diye cevap verdiğini...(261)
Huzur Beldesi
1835 yılına kadar dünyanın en büyük şehri kabul edile Osmanlı Devleti'n
payitaht merkezi İstanbul'da Kanuni Sultan Süleyman'ın hükümdarlık
yaptığı 46 yıl boyunca (1520 1566)yılda ortalama sadece 1 (bir) cinayet
vakasının kaydedildiğini...! (262)
Bir Dahinin Endişeleri
l908'de ilan edilen İkinci Meşrutiyet'ten sonra açılan Meclis-i Mebusan
da 127 Türk milletvekilinin bulunmasına karşılık 139 diğer etnik
gruplardan(Rum, Ermeni, Yahudi, Arap, Arnavut vs.) milletvekili
bulunduğunu...
O zamanın anayasasına göre Padişah'ın ancak sadrazamı (Başbakan) ve şeyhülislamı tayin etme yetkisinin bulunduğunu. . .
Otuzüç yıl devleti dahice idare eden ve Meşrutiyet"in ilan edilmesiyle
birlikte yetkileri elinden alınan Sultan Abdülhamid Han'ın, Meclis-i
Mebusan'ın bu tehlikeli durumunu görüp devletin sürüklendiği uçurumu
farkederek henüz daha sadrazam olmayan Talat Paşa'yı çağırıp, büyük bir
teessürle:
'... Görüyorsunuz mecliste Türk mebuslarının sayısı, meclisin yarısı
kadar bile değildir. Bu Türk mebusları arasında da elbette muhalifler
bulunacaktır. Türk olmayanlar, sayılarını artırmak için ellerinden
geleni yapacaklardır, Böylelikle ekseriyet onların eline geçince,
Harbiye Nazırı Artin, Bahriye Nazırı Dimitri... olabilir.
Ermeni bir başkumandan ile Rum bir amiralle bu devleti nasıl idare
edebilirsiniz? Hiç olmazsa, bu iki hayati makamı, devletimizin
mahvolmasını isteyen bu insanlara, benim emrim olarak bırakmayınız..."
diyerek yapılan çok önemli bir yanlışı düzeltmeye çalıştığını... (263)
Gaspedilen Gemilerimiz
Osmanlı Devleti'nin 1913 yılında İngiltere'ye parasını peşin olarak yatırarak iki adet büyük zırhlı ısmarladığını...
Sultan Osman" ve "Reşadiye" ismi verilen bu zırhlılar için büyük bir
kısmı halktan toplanarak yaklaşık 6.775.000 altın lira ödendiğini...
Fakat l. Dünya Savaşı'nın çıkmasıyla birlikte İngilizlerin bize bu zırhlıları teslim etmeyip paramızı da geri vermediğini . . .
Bugün zırhlıların karşılığı olarak İngiltere'den alacağımız olan bu
paranın, tazminatıyla birlikte yaklaşık 32 trilyon lirayı bulduğunu
yani 1992 yılı bütçe açığımıza tekabül ettiğini . . . (264) Biliyor
muydunuz?
Padişah Bazusu
Orta Çağ savaş silahlarından küre biçimindeki ağır vurucu silahlara
'topuz" dendiğini ve bunun da özelliklerine göre Bozdoğan', Sepşer ve
Salık" diye üç kısma ayrıldığını
Topkapı Sarayı'nda sergilenen ve bugünün insanının havada sallaması
oldukça zor olan Sultan III. Mehmed'e ait olan bir salığı, Sultan
Mehmed'in bir defada tam 300 kere salladığını. . .(265)
Geleceğin Bediüzzaman'ı Nasıl Yetişir?
Seyyid Hüseyin Arvasi'nin, müridelerinden olan geleceğin "
Bediüzzaman"ı küçük Saidin annesi Nuriye Hanım'a: Senin bütün
çocuklarının bu kadar zeki olmalarında, senin onları
terbiye sistemindeki metodun nedir?" diye sorması üzerine bu mübarek ananın:
'Hayatımda, kadınlığa mahsus şer'i mazeretler dışında, hiçbir vakit
teheccüd kaçırmadım ve çocuklarımı abdestsiz emzirmedim" cevabını
verdiğini...(266)
Haçlı Katliamı
İnsanlık tarihinin en kara lekelerinden biri olan I. Haçlı Seferi
(1099) sırasında Frank lider Raymondıun, Maaratün Numan şehrini işgal
ederek 100 binden fazla Müslümanı kılıçtan geçirdiğini ve ardından
şehri yıktığını...
Aynı ordunun kısa bir müddet sonra bir salgın ve açlık illetine
tutulduklarını ve o günleri yaşayan bir şahidin yapılanların
korkunçluğunu :
Öylesine kıtlık vardı ki, adamlarımız bir süre önce öldürdükleri
kimselerin butlarından parçalar kopartıp; ateşte kızartıyor ve daha tam
pişmeden vahşi ağızlarıyla eti silip süpürüyorlardı" diye
yazdığını...(267)
Köpekler İçin Vakıflar
İtalyan kökenli Dominik papazı Ricoldo de Monte Croce'nin, doğuyu
Hristiyanlaştırmak gayesi ile 13. yüzyılın ikinci yarısında çıktığı
seferde İslam alemini dolaştığını ve Türk topraklarında gördükleri
karşısında hayretler içinde kalıp:
"Müslümanlar vakıf kurmada çok cömerttirler. Hatta hayır işlemek için
Hristiyan esirlerin de özgürlüklerini satın alırlar. Ve sevaplarını
ölmüş ana ve babalarının ruhlarına bağışlarlar .
Müslümanlar, köpeklerin doyurulması için bile mal varlıklarından pay
ayırırlar. Türkiye'nin ve İran'ın birçok kentinde köpeklerin
doyurulmasını vasiyet etmiş olanların, vasiyetlerinde köpeklere
ayırdıkları payın gayesine uygun kullanılmasını sağlayan köpek
bakıcıları vardır" diye yazdığını. . .(268)
İslamoğlu Selman
Sahabelerin bulunduğu bir mecliste, oradakilere atalarının, dedelerinin
kim olduklarının sorulması üzerine sıra İran asıllı bir sahabe olan
Selman-ı Farisi Hazretleri'ne gelince onun:
Ben İslam'a girdikten sonra soy sop aramam. Ben İslam oğlu Selman'ım " cevabını verdiğini .
Bu güzel cevaptan son derece etkilenen Hz Ömer,.ın de.
"Bütün Kureyş bilir ki babam Hattab, Kureyşin önde gelenlerinden
biriydi. Böyle iken ben İslamoğlu olan Selmanın kardeşi İslamoğlu
Ömerim." dediğini. . .(269)
Batının Bilim Hileleri
Batının birçok şeyde öncü olduğu gibi bilime hile karıştırmakta da öncü olduğunu...
Modern astronominin babası olduğu iddia edilen Kepler'in(l571-1630),
gezegenlerin dairesel değil eliptik yörüngelerde dolaştığı tezini
desteklemek için hesaplarında tahrifat yaptığını. . .
Newton'un(1642-1727) kendi evrensel çekim teorisini desteklemek için ses hızında değişiklik yaptığını...
19. yüzyılın büyük kimyageri John , Dalton un( 1 804- 1805) yaptığı deney sonuçlarında hile yaptığını...
Aynı zamanda bir papaz olan modern genetiğin kurucusu Gregor Mendel'in
de deney sonuçlarında değişiklik yapıp hile karıştırdığını. . .(270)
Haya Abidesi
21 Eylül 1520 cuma akşamı Hakk'ın rahmetine kavuşan Yavuz Sultan Selim
Han'ın naşının yıkanması hadisesini, Reisü'l Küttab Hüseyin
Bedayiul-Vakayi " adlı eserinde:
"Naşı yıkarken sağ eli ile iki kere setr-i avret ettiğini müşahede
ederek her biri hayret edip tekbir ve salavat getirdiler." diye
yazdığını...(271)
SuItan Ahmet Resim Galerisi ( ! )
Ressam İbrahim Çallı'nın(1882- 1 960) , 1926 yılında devrin Maarif
Vekili Mustafa Necati'ye müracaat edip, İstanbul'da ressamların
resimlerini sergileyebilecekleri büyük bir yerlerinin olmadığını
söyleyerek ondan, ecdadın muhteşem eseri Sultanahmet Camii'ni resim
galerisi olarak kendilerine tahsis etmesini istediğini...
Ayrıca caminin içinin loş olup resimleri iyi göstermeyeceği düşünülerek kubbelerinde delikler açılmasını teklif ettiğini . . .
Maarif Vekili' nin bu teklifi kabul ettiğini fakat gelen tepkilerden
dolayı bu akıllara durgunluk veren tasarıdan vazgeçildiğini. . .(272)
Biliyor muydunuz.?
Mevlana' nın Mesnevi'sinin şarihi Ankara Valisi Abidin Paşa'nın, Ankara
yakınlarındaki Elmadağının şifalı ve leziz suyunu şehre getirmek için
teşebbüse geçerek projesini yaptırıp parasını da hayırsever
vatandaşlardan topladıktan sonra Sultan ll.Abdülhamid'den mektupla
iradei şahane (müsaade) istediğini
Sultan Abdülhamid Han'ın ise Abidin Paşa'ya verdiği cevapta:
"Çok hayırlı bir işe teşebbüs etmişsiniz, tebrik ederim.
Dinimizde bir canlıya, bir insana,hele bir Müslümana su vermek çok
sevaptır. Fakat!...Bunun sevabını ben almak isterim. Paraları sahibine
iade edin ve hemen işe başlayın. Masraflarını ben kendi özel mülkümden
karşılayacağım', diye yazdığını . . . (256)
Abdülhamid'in Ruhaniyatından İstimdat
31 Mart ihtilalinin ideologluğunu yapan Rıza Tevfik'in, Abdülhamid
Han'ın tahttan indirilmesinden kısa bir müddet sonra, koca Devlet-i
Aliye'nin, imamesi kopmuş tesbih taneleri gibi darmadağınık olduğunu
görüp bin pişmanlık içinde..
"Nerdesin şevketli Abdülhamid Han?
Feryadım varır mı barigahına? Ölüm uykusundan bir lahza uyan şu
nankör.. bak günahına Tarihler adını andığı zaman Sana hak verecek, hey
koca Sultan; Bizdik utanmadan iftira atan, Asrın en siyasi Padişahına.
"diye "Abdülhamid'in Ruhaniyetinden İstimdat şiirini yazdığını . (257)
Abdüihamid Han 'ın Kültür Hizmetleri
Ulu Hakan Abdülhamid Han'ın Cennetmekan Fatih Sultan Mehmed'den sonra
eğitim ve kültüre en fazla ehemmiyet veren padişah olduğunu...
Varlığından yeni haberdar olan Yıldız Sarayı Kütüphanesi'ndeki bir
albümden öğrenebildiğimize göre, Abdülhamid Han'ın İstanbul'da büyük
bir kültür projesi gerçekleştirmek istediğini . . .
Bu projeye göre Abdülhamid Han, Sultanahmet meydanına muhteşem bir
kültür sitesi kurmayı düşünüp, bunun mimari projesini hazırlatmak üzere
Fransa'dan şehircilik mütahassıslar getirttiğini Albümde sayfa sayfa
resimleri görülen bu projeye göre Sultanahmet Camii'nin karşısına
Osmanlı Ulum Akademisi. Sol tarafa Milli Kütüphane ve Ayasofya'ya yakın
noktaya da yepyeni bir Darülfünun binası düşünüldüğünü... (258)
Kitaplardan Baraj
Büyük İslam seyyahı İbn-i Batuta'nın yazdığına göre 1258'de Moğolların Bağdat'da 24.000 ilim ad***** öldürdüğünü .
Şehirdeki kütüphanelerdeki yüzbinlerce kitabı çıkartıp Dicle nehrine
attığını ve bunların çokluğundan dolayı adeta nehrin önünde bir baraj
oluştuğunu.
Bunun üzerine Moğolların, ırmağın taşmasından korkup geri kalan kitapları cayır cayır yaktıklarını... (259)
Tarihteki Korkunç Sahtekarlık
Tarihteki en büyük bilim skandallarından birisinin de Piltdown adamı olduğunu...
1908 de çıkartılan, maymun ve insan arasındaki zinciri tamamlayan halka olduğu iddia edilen kafatasının sahte olduğunu
Maymun çenesine kafatasının eklenip, kemiklerin kimyevi yollarla
eskitilerek yapılan bu sahtekarlığın ancak 1950 yılında ortaya
çıkartılabildiğini ...(260)
Hayalperest Emeller
Sultan Abdülhamid Hanı iktidardan uzaklaştırdıktan sonra başa geçen
İttihatçıların, hayalperest emellerle Osmanlı ordusunu cephelerde
kırdırıp tükettiğini...
Pervadi'de bulunan ordumuza Başkumandanlıktan gelen bir şifrede:
Türk ordusu Kafkasyaya girdiği zaman 300 bin silahı Türkle ordumuza
katılacağını bize söylemiş olan Batumlu Aslan Beyi bulunuz ve behemahal
Kafkasyaya girmeyi sağlayınız. ``diye yazdığını...
Ordunun başında bulunan Halil Bey'in de Başkumandanlığa gönderdiği cevabi şifrede:
Batumlu Aslan Bey karargahımızda misafirdir. Ancak on adamı vardır ve
canını kurtarmak için bize sığınmıştır diye cevap verdiğini...(261)
Huzur Beldesi
1835 yılına kadar dünyanın en büyük şehri kabul edile Osmanlı Devleti'n
payitaht merkezi İstanbul'da Kanuni Sultan Süleyman'ın hükümdarlık
yaptığı 46 yıl boyunca (1520 1566)yılda ortalama sadece 1 (bir) cinayet
vakasının kaydedildiğini...! (262)
Bir Dahinin Endişeleri
l908'de ilan edilen İkinci Meşrutiyet'ten sonra açılan Meclis-i Mebusan
da 127 Türk milletvekilinin bulunmasına karşılık 139 diğer etnik
gruplardan(Rum, Ermeni, Yahudi, Arap, Arnavut vs.) milletvekili
bulunduğunu...
O zamanın anayasasına göre Padişah'ın ancak sadrazamı (Başbakan) ve şeyhülislamı tayin etme yetkisinin bulunduğunu. . .
Otuzüç yıl devleti dahice idare eden ve Meşrutiyet"in ilan edilmesiyle
birlikte yetkileri elinden alınan Sultan Abdülhamid Han'ın, Meclis-i
Mebusan'ın bu tehlikeli durumunu görüp devletin sürüklendiği uçurumu
farkederek henüz daha sadrazam olmayan Talat Paşa'yı çağırıp, büyük bir
teessürle:
'... Görüyorsunuz mecliste Türk mebuslarının sayısı, meclisin yarısı
kadar bile değildir. Bu Türk mebusları arasında da elbette muhalifler
bulunacaktır. Türk olmayanlar, sayılarını artırmak için ellerinden
geleni yapacaklardır, Böylelikle ekseriyet onların eline geçince,
Harbiye Nazırı Artin, Bahriye Nazırı Dimitri... olabilir.
Ermeni bir başkumandan ile Rum bir amiralle bu devleti nasıl idare
edebilirsiniz? Hiç olmazsa, bu iki hayati makamı, devletimizin
mahvolmasını isteyen bu insanlara, benim emrim olarak bırakmayınız..."
diyerek yapılan çok önemli bir yanlışı düzeltmeye çalıştığını... (263)
Gaspedilen Gemilerimiz
Osmanlı Devleti'nin 1913 yılında İngiltere'ye parasını peşin olarak yatırarak iki adet büyük zırhlı ısmarladığını...
Sultan Osman" ve "Reşadiye" ismi verilen bu zırhlılar için büyük bir
kısmı halktan toplanarak yaklaşık 6.775.000 altın lira ödendiğini...
Fakat l. Dünya Savaşı'nın çıkmasıyla birlikte İngilizlerin bize bu zırhlıları teslim etmeyip paramızı da geri vermediğini . . .
Bugün zırhlıların karşılığı olarak İngiltere'den alacağımız olan bu
paranın, tazminatıyla birlikte yaklaşık 32 trilyon lirayı bulduğunu
yani 1992 yılı bütçe açığımıza tekabül ettiğini . . . (264) Biliyor
muydunuz?
Padişah Bazusu
Orta Çağ savaş silahlarından küre biçimindeki ağır vurucu silahlara
'topuz" dendiğini ve bunun da özelliklerine göre Bozdoğan', Sepşer ve
Salık" diye üç kısma ayrıldığını
Topkapı Sarayı'nda sergilenen ve bugünün insanının havada sallaması
oldukça zor olan Sultan III. Mehmed'e ait olan bir salığı, Sultan
Mehmed'in bir defada tam 300 kere salladığını. . .(265)
Geleceğin Bediüzzaman'ı Nasıl Yetişir?
Seyyid Hüseyin Arvasi'nin, müridelerinden olan geleceğin "
Bediüzzaman"ı küçük Saidin annesi Nuriye Hanım'a: Senin bütün
çocuklarının bu kadar zeki olmalarında, senin onları
terbiye sistemindeki metodun nedir?" diye sorması üzerine bu mübarek ananın:
'Hayatımda, kadınlığa mahsus şer'i mazeretler dışında, hiçbir vakit
teheccüd kaçırmadım ve çocuklarımı abdestsiz emzirmedim" cevabını
verdiğini...(266)
Haçlı Katliamı
İnsanlık tarihinin en kara lekelerinden biri olan I. Haçlı Seferi
(1099) sırasında Frank lider Raymondıun, Maaratün Numan şehrini işgal
ederek 100 binden fazla Müslümanı kılıçtan geçirdiğini ve ardından
şehri yıktığını...
Aynı ordunun kısa bir müddet sonra bir salgın ve açlık illetine
tutulduklarını ve o günleri yaşayan bir şahidin yapılanların
korkunçluğunu :
Öylesine kıtlık vardı ki, adamlarımız bir süre önce öldürdükleri
kimselerin butlarından parçalar kopartıp; ateşte kızartıyor ve daha tam
pişmeden vahşi ağızlarıyla eti silip süpürüyorlardı" diye
yazdığını...(267)
Köpekler İçin Vakıflar
İtalyan kökenli Dominik papazı Ricoldo de Monte Croce'nin, doğuyu
Hristiyanlaştırmak gayesi ile 13. yüzyılın ikinci yarısında çıktığı
seferde İslam alemini dolaştığını ve Türk topraklarında gördükleri
karşısında hayretler içinde kalıp:
"Müslümanlar vakıf kurmada çok cömerttirler. Hatta hayır işlemek için
Hristiyan esirlerin de özgürlüklerini satın alırlar. Ve sevaplarını
ölmüş ana ve babalarının ruhlarına bağışlarlar .
Müslümanlar, köpeklerin doyurulması için bile mal varlıklarından pay
ayırırlar. Türkiye'nin ve İran'ın birçok kentinde köpeklerin
doyurulmasını vasiyet etmiş olanların, vasiyetlerinde köpeklere
ayırdıkları payın gayesine uygun kullanılmasını sağlayan köpek
bakıcıları vardır" diye yazdığını. . .(268)
İslamoğlu Selman
Sahabelerin bulunduğu bir mecliste, oradakilere atalarının, dedelerinin
kim olduklarının sorulması üzerine sıra İran asıllı bir sahabe olan
Selman-ı Farisi Hazretleri'ne gelince onun:
Ben İslam'a girdikten sonra soy sop aramam. Ben İslam oğlu Selman'ım " cevabını verdiğini .
Bu güzel cevaptan son derece etkilenen Hz Ömer,.ın de.
"Bütün Kureyş bilir ki babam Hattab, Kureyşin önde gelenlerinden
biriydi. Böyle iken ben İslamoğlu olan Selmanın kardeşi İslamoğlu
Ömerim." dediğini. . .(269)
Batının Bilim Hileleri
Batının birçok şeyde öncü olduğu gibi bilime hile karıştırmakta da öncü olduğunu...
Modern astronominin babası olduğu iddia edilen Kepler'in(l571-1630),
gezegenlerin dairesel değil eliptik yörüngelerde dolaştığı tezini
desteklemek için hesaplarında tahrifat yaptığını. . .
Newton'un(1642-1727) kendi evrensel çekim teorisini desteklemek için ses hızında değişiklik yaptığını...
19. yüzyılın büyük kimyageri John , Dalton un( 1 804- 1805) yaptığı deney sonuçlarında hile yaptığını...
Aynı zamanda bir papaz olan modern genetiğin kurucusu Gregor Mendel'in
de deney sonuçlarında değişiklik yapıp hile karıştırdığını. . .(270)
Haya Abidesi
21 Eylül 1520 cuma akşamı Hakk'ın rahmetine kavuşan Yavuz Sultan Selim
Han'ın naşının yıkanması hadisesini, Reisü'l Küttab Hüseyin
Bedayiul-Vakayi " adlı eserinde:
"Naşı yıkarken sağ eli ile iki kere setr-i avret ettiğini müşahede
ederek her biri hayret edip tekbir ve salavat getirdiler." diye
yazdığını...(271)
SuItan Ahmet Resim Galerisi ( ! )
Ressam İbrahim Çallı'nın(1882- 1 960) , 1926 yılında devrin Maarif
Vekili Mustafa Necati'ye müracaat edip, İstanbul'da ressamların
resimlerini sergileyebilecekleri büyük bir yerlerinin olmadığını
söyleyerek ondan, ecdadın muhteşem eseri Sultanahmet Camii'ni resim
galerisi olarak kendilerine tahsis etmesini istediğini...
Ayrıca caminin içinin loş olup resimleri iyi göstermeyeceği düşünülerek kubbelerinde delikler açılmasını teklif ettiğini . . .
Maarif Vekili' nin bu teklifi kabul ettiğini fakat gelen tepkilerden
dolayı bu akıllara durgunluk veren tasarıdan vazgeçildiğini. . .(272)
Biliyor muydunuz.?
Geri: Turkiye ve Osmanli Tarihinden İbretlik Olaylar
İnönü ve Masonluk
Daha önce kapatılan mason derneklerinin, İsmet İnönü'nün cumhurbaşkanı
olduğu dönemde serbest bırakılıp yeniden teşkilatlanmasına izin
verildiğini ve hatta eski mallarının iade edildiğini fakat aynı
muamelenin Türk Ocağına yapılmadığını...
Alınan izinle masonların l948'de Tepebaşı'ndaki binasın da Türk Mason Derneği" adıyla yeniden faaliyete başladığını...(273)
Marks ve Türkler
Komünizmin fikir babası Karl Marks'ın 16 Eylül 1853 de arkadaşı Engels
e yazdığı mektupta Türkiyede toplum yapısını değiştirmek için halkın
şurunda devlet' diye şekillenmiş o sosyal hayat inancı ve kısaca manevi
değer olarak ne varsa öncelikle silmek şarttır" diye yazdığını...(274)
Çin İşkencesi
Çin idaresinde bulunan Doğu Türkistan'da Müslümanlara istediği gibi evlat edinme hakkının verilmediğini...
Kırk haneli bir köy halkını, bir yıl içinde sadece üç çocuk doğurma
izninin verilip bunların da kimler olacağının daha önceden isim
alınarak tesbit edildiğini...
Bunlar haricinde birinin hamile kalması halinde zorla kürtaj
yaptırıldığını veya bir insanın dört yıllık kazancına tekabül eden
altından kalkılamaz bir cezaya razı olmak zorunda kalındığını. . .(275)
Batıda Kelp Kültürünün Hükümranlığı
Sadakat, vefa ve sevgi hissinin yok denecek kadar azaldığı batıda
yapılan bir araştırmaya göre, ortalama . yüz aileden altmışının ,
beslediği hayvanını karısından veya kocasından daha çok sevdiğini
ortaya koyduğunu...
Bugün batıda, köpekler için özel mezarlıkların, özel şampuan ve
kremlerin, özel sağlık sigortalarının ve üye kartlı öze kulüplerin
bulunduğunu. . .(276)
1924 Türkiyesi'nin Manzarası
1924 Türkiyesi'nde devrin Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati'nin bütün
eğitim meselelerini hallettikten sonra(! ) Avrupa'ya gidip vızır vızır
Atatürk'ün resmini yapacak ressam aradığını...
A. Kamp isimli bir ressama, ortalama memur maaşlarının 50 liraya olduğu
bir dönemde 10.000 liraya Mustafa Kemal'in resminin yaptırldığını.
..(277)
"Anneni Çöpe Attık"
Şimdilerde milletvekilliği yapmakta olan Mümtaz Soysal' ın karısı vefat
ettiğinde, çocuğunun: Babacığım. anneme ne oldu, ona ne yaptılar?" diye
sorması üzerine, Soysal'ın: 'Yavrum' annen bir çorap gibi eskidi ve onu
çöpe attık..." diyerek o şefkate muhtaç çocuğunun kalbinde derin
yaralar açtığını. . .(278)
Sebil Gibi Türk Kanı
5 Mayıs l9l9'da İzmir'i işgal etmek için çıkartma yapan Yunan
askerlerini karşılayan metropolit(papaz) Chysosto mos'un askerlere
hitaben:
Asker evlatlarım, Elen çocukları! Bugün ecdad topraklarının yeniden
fethetmekle İsa'nın en büyük mucizesini göstermiş oluyorsunuz. Bu
uğurda ne kadar Türk kanı döküp içseniz, o kadar sevaba girmiş
olacaksınız. Ben de bir bardak Türk kanı içmekle onlara karşı olan kin
ve nefretimi teskin etmiş olacağım" diye tam bir barbara yaraşır
şekilde konuşarak binlerce masumun kanının dökülmesine öncülük
ettiğini. . .(279)
Ahiret Seferi
Yavuz Sultan Selim'in, Mısır seferinden İstanbul.a döndüğünde, İstanbul
İskenderiye deniz yolunun ortasında çok tehlikeli bir korsan ocağı ola
Rodos şövalyelerinin üzerine sefer yapılmasını isteyen vezirlerine:
Bizim şimdiden sonra sefer-i Ahiret'den gayrı seferümüz yoktur" diyerek
vefatının yaklaştığını hissedip haber verdiğini ve hakikaten de kısa
bir müddet sonra da vefat ettiğini...
(280)
Felç
Yirmiyedinci Osmanlı Padişahı I. Abdülhamid(17 25 17 89) döneminde Tuna
boylarında Osmanlı-Rus Savaşı devam ederken, savaşın komutanı Koca
Yusuf Paşadan padişaha bir mektup gelip, mektupta Özi kalesinin
düşmanın eline geçtiği ve 25 bin masumun Ruslar ta-
rafından vahşice katledildiği" haber verildiğini...
Günlerdir, vatanından koparılan topraklardan dolayı içi kan ağlayan
müşfik padişahın bu haber üzerine Ah, mel'unlar!" diye bağırarak aniden
tahtından yere yıkıldığını ve üzüntüsünden felç gelip Hakk'ın rahmetine
kavuştuğunu. . .(281)
Biliyor muydunuz.?
Okumaya Doyamadığım En Leziz Eser
Yahya Kemal Beyatlı' nın biraz midesine düşkün biri olduğunu ve günün
birinde sık sık gittiği Abdullah Efendi lokantasında yemek listesini
eline alıp:
Tatar böreği... İç pilav... Zeytinyağlı enginar... Kuzu çevirme...
Yoğurtlu kebap... Badem tatlısı... Kaymaklı baklava. .." gibi yemek
isimlerini okuduktan sonra yanında bulunan sofra arkadaşına listeyi
gösterip:
İşte, Türkçe'de okumaya doyamadığın en leziz eser!.. dediğini . . . (282)
Enteresan Belgeler
1938 yılında Ankara'da İngiltere büyükelçisi olarak vazife yapan Percy
Lorainenin İngiliz Dışişleri'ne yolladığı Notes on Lea Turkish
personalities". (Önde Gelen Türk Şahsiyetiyle ilgili Notlar) ismini
taşıyan ve üzerine "Gizli , kaydı düşürülmüş raporunda dönemin Türk
büyükleri için:
İsmet İnönü: Kendini Gazinin altında görüyor ve herkesi asmak istiyordu..."
Celal Bayar: şimdiye kadarki karakteri lider olma özelliği göstermiyor
ama Sadık bir ikinci kişilik olma özelliği var. " Abdülhalik Renda:
Kabinenin Ramazan ayında oruç tutan tek üyesi. Anlaşma peşinde koşan
yabancı firma temsilcileri tarafından çok sevilir..."
Ahmet Ağaoğlu: Kafkas kökenli bir Yahudi'nin oğludur. Rus gizli
servisinde çalıştı. 1914'de Ruslar adına Bakü 'de Ermeni katli*****
organize etti... "- Ali Fuat Paşa: Berlin kongresinde Türk delegeliği
yapmış. Alman bir dönmenin torunu... "
- Edip Tör. Gümüşhane milletvekili, Ankara'daki masonların lideri,
Açıkgöz ve sivri biri. 1926'da Mekke'deki İslam kongresinde Türkiye'yi
başına şapka takarak temsil etti .
- Celal Nuri Kemalist bir yayın organı olan İleri' gazetesinin sahibi.
Saman altından su yürüten biri. Kominist eğilimli olduğu düşünülüyor."
Falih Rıfkı Atay: Atatürk'ün gözde yazarlarından ateşli bir batı
taraftarı. Çok içki içer, iyi briç oynar." - Hasan Saka: 1921 1922
arasında Maliye Bakanlığı görevini yürüttü. O zamanlar bolşevik
sempatizanıydı. Büyük konuşan bir külhanbeyi gibiydi. " Kazım Özalp:
General, 1922'de Savunma Bakanı poker hastası. . . " - Saffet Arıkan:
İnönü ve Bayar hükümetinde eğitim bakanı. Büyük ihtimalle Yahudi
kökenli." - Reşit Saffet: Lozan görüşmelerine katılan Türk barış
delegasyonunun genel sekreterliğini yaptı. Panislamlıktan
panturancılığa döndü. Karaktersiz bir adam olarak tarif edilebilir.
İçtiğinde seçkin bayanlara sarkıntılık eder... " vs.
diye yazdığını. . .(283)
Kan Davası
Doğuyu Hristiyanlaştırmak gayesi ile Orta Çağ'da İslam dünyasına
misyonerlik faaliyetleri için sefere çıkan Toskar papaz Ricoldo'nun,
İslam dünyasında gördüklerini, 1301'de döndüğü Floransa'da kaleme
aldığını... Yazdıkları arasında kan davası (kısas) ile alakalı olarak:
Bir Müslüman bilmeden veya kötü niyetle bir başka Müslümanı
öldürdüğünde, öldürülenin oğlunun öç alması çok nadir görülür. Ölenin
ve öldürenin ortak dostları bir araya gelir, cinayeti işleyeni alıp,
öldürülenin oğluna götürürler. ölenin oğlu, katili, babasının mezarına
götürür ve şöyle der Babamı öldürdün, fakat seni öldürmem babamı geri
getirmeyecektir. Bir müslümanın kötü bir şeyse niçin iki Müslüman
ölsün' diyerek konuyu Allah'a havale edip, katilin de saçlarını keserek
serbest bırakırlar" diye yazdığını. . .(284)
Osmanlı Hukuku
Mohaç Savaşı'nda Türklere esir düşen ve daha sonra Osmanlı ülkesinde
gördüklerini Türklerin Gelenek ve Görenekleri" isimli kitapta toplayan
Macar asıllı Bartholomaus Georgi- evic' in, Osmanlı adalet anlayışı ile
alakalı olarak:Türkler ve Hristiyanların hakimleri aynıdır. Müslümanlar
arasından seçilen hakimler ayrım gözetmezler, herkese aynı adaleti
uygularlar.
Öldüren öldürülür. hırsızlık yapan, veya zorla birşey alan asılır.
Pazarda sütünü satan bir kadının sütünü içen ve parasını ödemeyen bir
"lenitzeren"(yeniçeriye) de aynı kaide uygulandı. Ben buna Şam'da şahit
oldum" diye yazdığını. . .(285)
Daha önce kapatılan mason derneklerinin, İsmet İnönü'nün cumhurbaşkanı
olduğu dönemde serbest bırakılıp yeniden teşkilatlanmasına izin
verildiğini ve hatta eski mallarının iade edildiğini fakat aynı
muamelenin Türk Ocağına yapılmadığını...
Alınan izinle masonların l948'de Tepebaşı'ndaki binasın da Türk Mason Derneği" adıyla yeniden faaliyete başladığını...(273)
Marks ve Türkler
Komünizmin fikir babası Karl Marks'ın 16 Eylül 1853 de arkadaşı Engels
e yazdığı mektupta Türkiyede toplum yapısını değiştirmek için halkın
şurunda devlet' diye şekillenmiş o sosyal hayat inancı ve kısaca manevi
değer olarak ne varsa öncelikle silmek şarttır" diye yazdığını...(274)
Çin İşkencesi
Çin idaresinde bulunan Doğu Türkistan'da Müslümanlara istediği gibi evlat edinme hakkının verilmediğini...
Kırk haneli bir köy halkını, bir yıl içinde sadece üç çocuk doğurma
izninin verilip bunların da kimler olacağının daha önceden isim
alınarak tesbit edildiğini...
Bunlar haricinde birinin hamile kalması halinde zorla kürtaj
yaptırıldığını veya bir insanın dört yıllık kazancına tekabül eden
altından kalkılamaz bir cezaya razı olmak zorunda kalındığını. . .(275)
Batıda Kelp Kültürünün Hükümranlığı
Sadakat, vefa ve sevgi hissinin yok denecek kadar azaldığı batıda
yapılan bir araştırmaya göre, ortalama . yüz aileden altmışının ,
beslediği hayvanını karısından veya kocasından daha çok sevdiğini
ortaya koyduğunu...
Bugün batıda, köpekler için özel mezarlıkların, özel şampuan ve
kremlerin, özel sağlık sigortalarının ve üye kartlı öze kulüplerin
bulunduğunu. . .(276)
1924 Türkiyesi'nin Manzarası
1924 Türkiyesi'nde devrin Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati'nin bütün
eğitim meselelerini hallettikten sonra(! ) Avrupa'ya gidip vızır vızır
Atatürk'ün resmini yapacak ressam aradığını...
A. Kamp isimli bir ressama, ortalama memur maaşlarının 50 liraya olduğu
bir dönemde 10.000 liraya Mustafa Kemal'in resminin yaptırldığını.
..(277)
"Anneni Çöpe Attık"
Şimdilerde milletvekilliği yapmakta olan Mümtaz Soysal' ın karısı vefat
ettiğinde, çocuğunun: Babacığım. anneme ne oldu, ona ne yaptılar?" diye
sorması üzerine, Soysal'ın: 'Yavrum' annen bir çorap gibi eskidi ve onu
çöpe attık..." diyerek o şefkate muhtaç çocuğunun kalbinde derin
yaralar açtığını. . .(278)
Sebil Gibi Türk Kanı
5 Mayıs l9l9'da İzmir'i işgal etmek için çıkartma yapan Yunan
askerlerini karşılayan metropolit(papaz) Chysosto mos'un askerlere
hitaben:
Asker evlatlarım, Elen çocukları! Bugün ecdad topraklarının yeniden
fethetmekle İsa'nın en büyük mucizesini göstermiş oluyorsunuz. Bu
uğurda ne kadar Türk kanı döküp içseniz, o kadar sevaba girmiş
olacaksınız. Ben de bir bardak Türk kanı içmekle onlara karşı olan kin
ve nefretimi teskin etmiş olacağım" diye tam bir barbara yaraşır
şekilde konuşarak binlerce masumun kanının dökülmesine öncülük
ettiğini. . .(279)
Ahiret Seferi
Yavuz Sultan Selim'in, Mısır seferinden İstanbul.a döndüğünde, İstanbul
İskenderiye deniz yolunun ortasında çok tehlikeli bir korsan ocağı ola
Rodos şövalyelerinin üzerine sefer yapılmasını isteyen vezirlerine:
Bizim şimdiden sonra sefer-i Ahiret'den gayrı seferümüz yoktur" diyerek
vefatının yaklaştığını hissedip haber verdiğini ve hakikaten de kısa
bir müddet sonra da vefat ettiğini...
(280)
Felç
Yirmiyedinci Osmanlı Padişahı I. Abdülhamid(17 25 17 89) döneminde Tuna
boylarında Osmanlı-Rus Savaşı devam ederken, savaşın komutanı Koca
Yusuf Paşadan padişaha bir mektup gelip, mektupta Özi kalesinin
düşmanın eline geçtiği ve 25 bin masumun Ruslar ta-
rafından vahşice katledildiği" haber verildiğini...
Günlerdir, vatanından koparılan topraklardan dolayı içi kan ağlayan
müşfik padişahın bu haber üzerine Ah, mel'unlar!" diye bağırarak aniden
tahtından yere yıkıldığını ve üzüntüsünden felç gelip Hakk'ın rahmetine
kavuştuğunu. . .(281)
Biliyor muydunuz.?
Okumaya Doyamadığım En Leziz Eser
Yahya Kemal Beyatlı' nın biraz midesine düşkün biri olduğunu ve günün
birinde sık sık gittiği Abdullah Efendi lokantasında yemek listesini
eline alıp:
Tatar böreği... İç pilav... Zeytinyağlı enginar... Kuzu çevirme...
Yoğurtlu kebap... Badem tatlısı... Kaymaklı baklava. .." gibi yemek
isimlerini okuduktan sonra yanında bulunan sofra arkadaşına listeyi
gösterip:
İşte, Türkçe'de okumaya doyamadığın en leziz eser!.. dediğini . . . (282)
Enteresan Belgeler
1938 yılında Ankara'da İngiltere büyükelçisi olarak vazife yapan Percy
Lorainenin İngiliz Dışişleri'ne yolladığı Notes on Lea Turkish
personalities". (Önde Gelen Türk Şahsiyetiyle ilgili Notlar) ismini
taşıyan ve üzerine "Gizli , kaydı düşürülmüş raporunda dönemin Türk
büyükleri için:
İsmet İnönü: Kendini Gazinin altında görüyor ve herkesi asmak istiyordu..."
Celal Bayar: şimdiye kadarki karakteri lider olma özelliği göstermiyor
ama Sadık bir ikinci kişilik olma özelliği var. " Abdülhalik Renda:
Kabinenin Ramazan ayında oruç tutan tek üyesi. Anlaşma peşinde koşan
yabancı firma temsilcileri tarafından çok sevilir..."
Ahmet Ağaoğlu: Kafkas kökenli bir Yahudi'nin oğludur. Rus gizli
servisinde çalıştı. 1914'de Ruslar adına Bakü 'de Ermeni katli*****
organize etti... "- Ali Fuat Paşa: Berlin kongresinde Türk delegeliği
yapmış. Alman bir dönmenin torunu... "
- Edip Tör. Gümüşhane milletvekili, Ankara'daki masonların lideri,
Açıkgöz ve sivri biri. 1926'da Mekke'deki İslam kongresinde Türkiye'yi
başına şapka takarak temsil etti .
- Celal Nuri Kemalist bir yayın organı olan İleri' gazetesinin sahibi.
Saman altından su yürüten biri. Kominist eğilimli olduğu düşünülüyor."
Falih Rıfkı Atay: Atatürk'ün gözde yazarlarından ateşli bir batı
taraftarı. Çok içki içer, iyi briç oynar." - Hasan Saka: 1921 1922
arasında Maliye Bakanlığı görevini yürüttü. O zamanlar bolşevik
sempatizanıydı. Büyük konuşan bir külhanbeyi gibiydi. " Kazım Özalp:
General, 1922'de Savunma Bakanı poker hastası. . . " - Saffet Arıkan:
İnönü ve Bayar hükümetinde eğitim bakanı. Büyük ihtimalle Yahudi
kökenli." - Reşit Saffet: Lozan görüşmelerine katılan Türk barış
delegasyonunun genel sekreterliğini yaptı. Panislamlıktan
panturancılığa döndü. Karaktersiz bir adam olarak tarif edilebilir.
İçtiğinde seçkin bayanlara sarkıntılık eder... " vs.
diye yazdığını. . .(283)
Kan Davası
Doğuyu Hristiyanlaştırmak gayesi ile Orta Çağ'da İslam dünyasına
misyonerlik faaliyetleri için sefere çıkan Toskar papaz Ricoldo'nun,
İslam dünyasında gördüklerini, 1301'de döndüğü Floransa'da kaleme
aldığını... Yazdıkları arasında kan davası (kısas) ile alakalı olarak:
Bir Müslüman bilmeden veya kötü niyetle bir başka Müslümanı
öldürdüğünde, öldürülenin oğlunun öç alması çok nadir görülür. Ölenin
ve öldürenin ortak dostları bir araya gelir, cinayeti işleyeni alıp,
öldürülenin oğluna götürürler. ölenin oğlu, katili, babasının mezarına
götürür ve şöyle der Babamı öldürdün, fakat seni öldürmem babamı geri
getirmeyecektir. Bir müslümanın kötü bir şeyse niçin iki Müslüman
ölsün' diyerek konuyu Allah'a havale edip, katilin de saçlarını keserek
serbest bırakırlar" diye yazdığını. . .(284)
Osmanlı Hukuku
Mohaç Savaşı'nda Türklere esir düşen ve daha sonra Osmanlı ülkesinde
gördüklerini Türklerin Gelenek ve Görenekleri" isimli kitapta toplayan
Macar asıllı Bartholomaus Georgi- evic' in, Osmanlı adalet anlayışı ile
alakalı olarak:Türkler ve Hristiyanların hakimleri aynıdır. Müslümanlar
arasından seçilen hakimler ayrım gözetmezler, herkese aynı adaleti
uygularlar.
Öldüren öldürülür. hırsızlık yapan, veya zorla birşey alan asılır.
Pazarda sütünü satan bir kadının sütünü içen ve parasını ödemeyen bir
"lenitzeren"(yeniçeriye) de aynı kaide uygulandı. Ben buna Şam'da şahit
oldum" diye yazdığını. . .(285)
Geri: Turkiye ve Osmanli Tarihinden İbretlik Olaylar
Avrupa' da Türkler
Bugün Avrupa' da yaşayan 2 milyon 420 bin Türk'ün Danimarka nüfusunun
yarısına ve Lüksemburg nüfusunun altı misline tekabül ettiğini...
Günümüzde AET sınırları içinde 44. 500 civarında Türk iş adamı
bulunduğunu ve bunların 1992 hesaplarına göre kuruluş sermayelerinin 7
milyar markın üzerinde ve yıllık cirolarının da 28 milyar markı
bulduğunu...
622 bin Türk gencinin de AET ülkelerinde orta öğretim ve üniversite tahsili gördüğünü... (286)
İnsanlara Takılan At Koşumları
İtalyan kökenli Dominik papazı Ricoldo de Monte Cro ce' nin doğuyu
Hrıstiyanlaştırmak için 13. yüzyılın ikinci yarısında çıktığı seferde,
rastladığı Türkler ve Yunanlılar hakkında bilgi verirken :
Güvenilir kaynaklardan öğrendiğimize göre, Yunanlılar Türklerden öyle
çekinirlermiş ki, tohum ekmeye, ormanda çalışmaya veya bir başka iş
yapmaya giderken birbirlerini bağlayabilecekleri at koşumları
olmaksızın kentlerinden ve surlardan dışarı adım atmazlarmış..." diye
yazdığını. . .(287)
Vatan Aşkı
Amerikalıların Japonya üzerine iki atom bombası atıp Japonları
mağlubiyete uğratması üzerine, Japon halkının kitleler halinde
imparatorları Hirohito'nun sarayının önüne gelerek harakiri" yapıp
meydanı kan gölüne döndürdüklerini...
Amerikalı general Mc Arthur' un Hirohito' nun sarayına koşup Bu
saçmalığı durdurun!" demesi üzerine, Hirohito' nun balkondan halka
seslenip:
Ey Japon milleti!
Gerçekten yenildik. Bugün önümüzde iki yol var. Birincisi harakiri. Ben
de size katılacağım. Ama ikinci bir yol daha var ki, o da şu:
Amerikalılarla mücadelemize devam edelim. Askeri cenahta yenildik.
Onlara ekonomik bir savaş açalım. ülke ekonomisini canlandırıp doların
sırtını yere vuralım. Tercih sizin!" dediğini ve Japonların ikinci yolu
tercih edip, bugün birçok alanda Amerikalıların sırtını yere
getirdiklerini. . .(288)
20. Yüzyıl Japon Amerikan Savaşları
Pearl Harbour baskınından yarım yüzyıl sonra Amerika Birleşik
Devletleri ile Japonya arasındaki savaşın bir başka sahada devam
ettiğini . . .
Psikoloji profesörü olan ünlü Japon yazarı Shyu Kishida'ya göre
Amerikan şirketi battığında, Japonların bir Amerikan uçak gemisi
batırmış gibi sevindiklerini...
Amerikan General Motor şirketinin 70 bin işçiyi işten çıkaracağının
haberi Tokyo borsasının ekranına yansıdığında genç Japon
brokerlerin(simsar) zafer işareti yaptıklarını... (289)
Forumtr icin Meet tarafindan duzenlendi
İsim Kültürü
Toplumumuza yerleşmiş isim kültürünün bir parçası olarak göbek adı koymak" diye bir geleneğimizin olduğunu...
Yeni doğan bir bebeğin, eğer yaşamazsa onun kavmiyetin i" belirlemek
yani Müslüman olarak ölmesi için kulağına Ezan-ı Muhammedi" okunup esas
ismi verilinceye kadar geçerli olmak üzere göbeği kesilirken hemen bir
isim konduğunu. . Bu göbek adının genellikle erkek olursa Mehmed , veya
Ali"; kız olursa da Fatma veya Ayşe" konulduğunu.. (290)
Süleyman
İleride Avrupalı kralların üzengi öpmek için sıraya geçecekleri büyük
bir devlet adamı olacak olan Kanuni'nin doğum haberi Yavuz Sultan
Selim'e ulaştırıldığında, huşu içinde Kur'an okumakta olan baba
Yavuz'un okumakta olduğu Kur'an-ı Kerim'den başını kaldırarak: Adını
Süleyman koydum " deyip Kur'an okumaya devam ettiğini...
Ve o anda okuduğu ayetin mealinin de (Neml Suresi 30. ayet) O muhakkak
ki Süleyman'dandır ve O (mektubun ilk satırı)
Bismillahirrahmanirrahim,dir" olduğunu. (291)
Alparslan' ın Göz Yaşları
Malazgirt zaferi ile Anadolu kapılarını Türklere açan Büyük Kumandan
Alparslan' ın saray mutfağında hergün elli koyun veya keçi kesilerek
fakirlere dağıtıldığını.
Sultan'ın divanında sayılamayacak kadar çok fakir kimselerin
isimlerinin kayıtlı olup bunlara muntazaman maaşlarının verildiğini. . .
O Koca Sultan'ın bazen tevafuk eseri hasta ve fakir bir
kimseyi gördüğü zaman son derece hassasiyete kapılarak teessüründen ağlayıp derhal yardımına koştuğunu... (292)
Milli Kanunlarımız
17 şubat l926'da İsviçre Medeni Kanunu,nun Türkçeye tercüme edilerek
Türk Medeni Kanunu" olarak kabul edildiğini...1 Mart 1926'da da, İtalya
Ceza Kanunu' nun Türkçeye tercüme edilerek Türk Ceza kanunu olarak
kabul edildiğini ... (293)
Diş Kirası
Osmanlı medeniyetinin güzel ananelerinden biri olarak. hali vakti
yerinde olan ailelerin Ramazan'da iftara davet ettikleri misafirleri
uğurlarken diş kirası " adı altında bir miktar para veya kıymetli
eşyayı hediye ettiklerini...
Tanzimat ricalinden Rıfat paşa ,nın bir Ramazan sonu kahyasının
getirdiği diş kirası hesabını tetkik ederken yekünün 5000 altın
olduğunu okuyup Çok şükür bu Ramazan'ı ucuz atlattık" dediğini. . .(294)
Cumhurbaşkanlarının Maaşları
Mayıs 1994 para değerlerine göre; 1928 yılında Cumhurbaşkanının maaşı
2800 cumhuriyet altınına (bir cumhuriyet altını: 25OOOOOtl.) yani 7
milyar liraya tekabül ettiğini...
1987 yılında ise Cumhurbaşkanının maaşının 12 Cumhuriyet altınına yani 30 milyon liraya tekabül ettiğini.... (295)
İstanbul'a Verilen Değer
Çağ açıp çağ kapayan büyük dahi Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul' u fetheder
etmez hemen imar faaliyetlerine giriştiğini...
İstanbul'un en güzel yerlerinden biri olan Haliç'in dolmaması için her iki yakada
da tırnaklı hayvanların otlatılmasını menettiğini.
Toprağın yağmurlarla akıp giderek Haliç'i doldurmaması için de Haliç'in
kenarlarına(sırtlarına) ağaç ve ayrık kökleri diktirdiğini...(296)
Biliyor muydunuz?
Düşmanım Yoktur Benim Nefsimden Gayrı
Hz. Mevlananın Mesnevi'sinde anlattığına göre Hz. Ömer (ra) ile
görüşmeye gelen Rum elçisinin, şehre girer girmez halifenin sarayının
nerede olduğunu sorması üzerine halktan birinden :Halifenin sarayı
yoktur görüşeceksen işte ileride hurma ağacının altında yatmaktadır"
cevabını aldığında hayretler içinde kaldığını... Bu Rum elçisinin Hz.
Ömer'e getirdiği hediyeler arasında bir şişe çok tesirli bir zehir
bulunduğunu ve elçinin, Hz. Ömer'e: Bu çok tesirli bir zehirdir Birkaç
damlası bile düşmanlarınızı yok eder" demesi üzerine Halife Hz Ömer'in:
Benim nefsimden gayri düşmanım yoktur" diyerek elçinin şaşkın bakışları
arasında şişedeki zehirin hepsini bir yudumda içtiğini ve Allah'ın
izniyle de hiçbir şey olmadığını...(297)
Osmanlı'da Savaş Disiplini
Mohaç Savaşı'nda( 1 528) Türklere esir düşen ve daha sonra 1535'de
kaçarak kurtulan Macar asıllı Bartholomeus Georgievic'un 1544 yılında
yazdığı Turcarum ritu et caere"De moniis" (Türklerin Gelenek ve
Görenekleri) isimli eserinde Türklerin savaş gelenekleri ile alakalı
olarak:"Savaş zamanında öyle sıkı bir disiplin vardır ki, hiçbir asker
adaletsiz birşey yapmaya cesaret edemez. Adaletsizlik yapan hiç
acımaksızın cezalandırılır. Gözcüler ve düzen sağlayıcılar vardır. .
.Geçip gidilen yolların kıyısındaki bağ ve bahçelerde sahiplerinin izni
olmaksızın, bir elma bile koparılamaz. İzinsiz koparanın cezası
ölümdür. İran seferine katıldığımda gördüm: Ortalıkta dolaşan bir at,
birinin tarlasına girdi diye bir sipahinin atı ve uşakları ile birlikte
başı vuruldu" diye yazdığını. . .(298)
Sanata Ve Sanatkara Verilen Değer
Osmanlı padişahlarının ilim ve sanata büyük kıymet vererek bu uğurda gayret gösterenleri maddi manevi desteklediklerini . . .
Veli" lakaplı Sultan II. Bayezid'in, büyük hat sanatkarı Şeyh
Hamdullah'ın sanatına olan hürmetinden ve sevgisinden dolayı, hat
üstadının yazı meşkederken hokkasını tutup, rahat etsin diye sırtını
yastıkla beslediğini...(299) Biliyor muydunuz?
İp Kıtlığı
Devrimleri yerleştirmek için İstiklal Mahkemeleri'nin binlerce masum
insanı darağaçlarında sallandırdığını ve sadece Kara Ali isimli bir
celladın beşbinden fazla insanı astığını...
Bu meselenin Ankara'da ip kıtlığı başgöstermiştir.İpsiz kalanların
Ankara İstiklal Mahkemesi'ne müracaatları " diye mizah haline
getirildiğini... (300)
Zulüm Zulüm Üstüne
İstiklal Mahkemesi'nin salkım salkım astığı insanlarla ilgili davaları
yakından takip eden bir gazetecinin, başına giymiş olduğu şapkasından
dolayı, mahkeme reisi Kel Ali (Ali Çetinkaya) tarafından: Anandan
şapkalı mı doğdun?Gavur musun be herif!" denilerek tekme tokat
merdivenlerden yuvarlandığını...
Aynı şahsın Atatürk'ün ilk defa Kastamonu'da şapkayı giymesi üzerine
hemen bir şapka bularak protokoldaki yerini aldığını. . .(301/a)
Yine aynı şahsın, İskilipli Atıf Hoca'yı, hükümetten izin alarak yazmış
olduğu Frenk Mukallitliği kitabından dolayı,savcının üç sene ceza
istemiş olmasına rağmen idama mahkum ettiğini ve asılırken de Sehpanın
yanına gelip mazlum Hoca'nın kafasına şapkayı geçirerek Giy domuz!"
diye insanlık dışı muamelede bulunduğunu. .. (301/b)
Hilal, Lale ve Allah
Lale, hilal ve Allah(cc) lafızlarının ebced değerinin aynı olduğunu ve
bundan dolayı kültürümüzde laleye apayrı bir değer verilip sevgi
beslenildiğini... (302/a)
Özellikle Osmanlı kültüründe, lalenin oldukça yoğun bir alaka görüp bir
lale soğanının bin altına kadar müşteri bulabildiğini ve zamanın
padişahı III. Ahmed'in bir ferman yayınlayarak bu fiyatlara bir
sınırlama getirmek zorunda kaldığını. . .
Bir devre adını veren bu tefekkür simgesi çiçeğin o dönemde 1108 çeşit renkte üretildiğini...(302/b)
Bağ-ı İrem' de Gül-ü Muhammed Açtı"
Kosova fatihi dervişmeşreb Gazi Murat Han'a 30 Mart 1432 sabahı Edirne
Sarayı'nda bir erkek çocuğunun olduğuna dair müjdeli haberi
getirdiklerinde Murat Hanın önündeki Kur'an-ı , Kerim den Sure-i
Muhammed "i okumakta olduğunu...
Şair ruhlu Sultan'ın, bu müjdeli haber üzerine okumakta olduğu Kur'an-ı
Kerim'den başını kaldırıp: Bağ-ı İrem'de gül-ü Muhammed açtı." diyerek,
geleceğin bir çağı kapayıp yeni bir çağ açacak olan Fatih'in adını
"Muhammed", yani Mehmed" koyduğunu...(303)
Bir Yabancının Hac Düşünceleri
18. yüzyılda Osmanlı ülkesine gelerek intibalarını yazan Hristiyan
tarihçi M. A Ubucini'nin Müslümanların Hac ibadetini araştırdıktan
sonra kendi dini ile kıyaslayarak:
"Hac aslında sadece büyük Müslüman ailesinin dağınık fertlerini
birbirine bağlamak hedefini gütmüyordu; Hac bilhassa, bu ibadeti
yapmakta olan Müslümanlara, aynı imanı taşıyan kimseler arasında hüküm
sürmesi gereken eşitlik kavr***** hatırlatmak için tesis edilmişti. Biz
Hristiyanlar böyle bir eşitlik örneğini, bu yüce ahlaki eşitliği
gösterebiliyor muyuz? Değil kilisenin içinde, mezarlarımızda bile bu
ulu eşitlik kavramından tek eser yok. Buyurun bir camiye girelim ..
Orada Allah'ın şanına yakışmayan, lüzumsuz ve boş
süslemeler,resimler,heykeller yok yalnızca şunlar var.
Duvarların üzerine işlenmiş bazı Kur'an ayetleri,bir mihrap,bir kürsü
ve müminler için tertemiz sergiler. Hiçbir şeref kürsüsü hiçbir özel
yer ve hiçbir derece farkı göremezsiniz. Müslüman mabetlerinde ..
Sadece ibadet eden insanlar vardır ve ibadetten alıkoyacak veya ibadet
edenleri rahatsız edecek hiçbirşeye rastlayamazsınız diye yazıp
İslam'ın eşitlik anlayışına olan hayranlığını ifade ettiğini.(3O4)
Bugün Avrupa' da yaşayan 2 milyon 420 bin Türk'ün Danimarka nüfusunun
yarısına ve Lüksemburg nüfusunun altı misline tekabül ettiğini...
Günümüzde AET sınırları içinde 44. 500 civarında Türk iş adamı
bulunduğunu ve bunların 1992 hesaplarına göre kuruluş sermayelerinin 7
milyar markın üzerinde ve yıllık cirolarının da 28 milyar markı
bulduğunu...
622 bin Türk gencinin de AET ülkelerinde orta öğretim ve üniversite tahsili gördüğünü... (286)
İnsanlara Takılan At Koşumları
İtalyan kökenli Dominik papazı Ricoldo de Monte Cro ce' nin doğuyu
Hrıstiyanlaştırmak için 13. yüzyılın ikinci yarısında çıktığı seferde,
rastladığı Türkler ve Yunanlılar hakkında bilgi verirken :
Güvenilir kaynaklardan öğrendiğimize göre, Yunanlılar Türklerden öyle
çekinirlermiş ki, tohum ekmeye, ormanda çalışmaya veya bir başka iş
yapmaya giderken birbirlerini bağlayabilecekleri at koşumları
olmaksızın kentlerinden ve surlardan dışarı adım atmazlarmış..." diye
yazdığını. . .(287)
Vatan Aşkı
Amerikalıların Japonya üzerine iki atom bombası atıp Japonları
mağlubiyete uğratması üzerine, Japon halkının kitleler halinde
imparatorları Hirohito'nun sarayının önüne gelerek harakiri" yapıp
meydanı kan gölüne döndürdüklerini...
Amerikalı general Mc Arthur' un Hirohito' nun sarayına koşup Bu
saçmalığı durdurun!" demesi üzerine, Hirohito' nun balkondan halka
seslenip:
Ey Japon milleti!
Gerçekten yenildik. Bugün önümüzde iki yol var. Birincisi harakiri. Ben
de size katılacağım. Ama ikinci bir yol daha var ki, o da şu:
Amerikalılarla mücadelemize devam edelim. Askeri cenahta yenildik.
Onlara ekonomik bir savaş açalım. ülke ekonomisini canlandırıp doların
sırtını yere vuralım. Tercih sizin!" dediğini ve Japonların ikinci yolu
tercih edip, bugün birçok alanda Amerikalıların sırtını yere
getirdiklerini. . .(288)
20. Yüzyıl Japon Amerikan Savaşları
Pearl Harbour baskınından yarım yüzyıl sonra Amerika Birleşik
Devletleri ile Japonya arasındaki savaşın bir başka sahada devam
ettiğini . . .
Psikoloji profesörü olan ünlü Japon yazarı Shyu Kishida'ya göre
Amerikan şirketi battığında, Japonların bir Amerikan uçak gemisi
batırmış gibi sevindiklerini...
Amerikan General Motor şirketinin 70 bin işçiyi işten çıkaracağının
haberi Tokyo borsasının ekranına yansıdığında genç Japon
brokerlerin(simsar) zafer işareti yaptıklarını... (289)
Forumtr icin Meet tarafindan duzenlendi
İsim Kültürü
Toplumumuza yerleşmiş isim kültürünün bir parçası olarak göbek adı koymak" diye bir geleneğimizin olduğunu...
Yeni doğan bir bebeğin, eğer yaşamazsa onun kavmiyetin i" belirlemek
yani Müslüman olarak ölmesi için kulağına Ezan-ı Muhammedi" okunup esas
ismi verilinceye kadar geçerli olmak üzere göbeği kesilirken hemen bir
isim konduğunu. . Bu göbek adının genellikle erkek olursa Mehmed , veya
Ali"; kız olursa da Fatma veya Ayşe" konulduğunu.. (290)
Süleyman
İleride Avrupalı kralların üzengi öpmek için sıraya geçecekleri büyük
bir devlet adamı olacak olan Kanuni'nin doğum haberi Yavuz Sultan
Selim'e ulaştırıldığında, huşu içinde Kur'an okumakta olan baba
Yavuz'un okumakta olduğu Kur'an-ı Kerim'den başını kaldırarak: Adını
Süleyman koydum " deyip Kur'an okumaya devam ettiğini...
Ve o anda okuduğu ayetin mealinin de (Neml Suresi 30. ayet) O muhakkak
ki Süleyman'dandır ve O (mektubun ilk satırı)
Bismillahirrahmanirrahim,dir" olduğunu. (291)
Alparslan' ın Göz Yaşları
Malazgirt zaferi ile Anadolu kapılarını Türklere açan Büyük Kumandan
Alparslan' ın saray mutfağında hergün elli koyun veya keçi kesilerek
fakirlere dağıtıldığını.
Sultan'ın divanında sayılamayacak kadar çok fakir kimselerin
isimlerinin kayıtlı olup bunlara muntazaman maaşlarının verildiğini. . .
O Koca Sultan'ın bazen tevafuk eseri hasta ve fakir bir
kimseyi gördüğü zaman son derece hassasiyete kapılarak teessüründen ağlayıp derhal yardımına koştuğunu... (292)
Milli Kanunlarımız
17 şubat l926'da İsviçre Medeni Kanunu,nun Türkçeye tercüme edilerek
Türk Medeni Kanunu" olarak kabul edildiğini...1 Mart 1926'da da, İtalya
Ceza Kanunu' nun Türkçeye tercüme edilerek Türk Ceza kanunu olarak
kabul edildiğini ... (293)
Diş Kirası
Osmanlı medeniyetinin güzel ananelerinden biri olarak. hali vakti
yerinde olan ailelerin Ramazan'da iftara davet ettikleri misafirleri
uğurlarken diş kirası " adı altında bir miktar para veya kıymetli
eşyayı hediye ettiklerini...
Tanzimat ricalinden Rıfat paşa ,nın bir Ramazan sonu kahyasının
getirdiği diş kirası hesabını tetkik ederken yekünün 5000 altın
olduğunu okuyup Çok şükür bu Ramazan'ı ucuz atlattık" dediğini. . .(294)
Cumhurbaşkanlarının Maaşları
Mayıs 1994 para değerlerine göre; 1928 yılında Cumhurbaşkanının maaşı
2800 cumhuriyet altınına (bir cumhuriyet altını: 25OOOOOtl.) yani 7
milyar liraya tekabül ettiğini...
1987 yılında ise Cumhurbaşkanının maaşının 12 Cumhuriyet altınına yani 30 milyon liraya tekabül ettiğini.... (295)
İstanbul'a Verilen Değer
Çağ açıp çağ kapayan büyük dahi Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul' u fetheder
etmez hemen imar faaliyetlerine giriştiğini...
İstanbul'un en güzel yerlerinden biri olan Haliç'in dolmaması için her iki yakada
da tırnaklı hayvanların otlatılmasını menettiğini.
Toprağın yağmurlarla akıp giderek Haliç'i doldurmaması için de Haliç'in
kenarlarına(sırtlarına) ağaç ve ayrık kökleri diktirdiğini...(296)
Biliyor muydunuz?
Düşmanım Yoktur Benim Nefsimden Gayrı
Hz. Mevlananın Mesnevi'sinde anlattığına göre Hz. Ömer (ra) ile
görüşmeye gelen Rum elçisinin, şehre girer girmez halifenin sarayının
nerede olduğunu sorması üzerine halktan birinden :Halifenin sarayı
yoktur görüşeceksen işte ileride hurma ağacının altında yatmaktadır"
cevabını aldığında hayretler içinde kaldığını... Bu Rum elçisinin Hz.
Ömer'e getirdiği hediyeler arasında bir şişe çok tesirli bir zehir
bulunduğunu ve elçinin, Hz. Ömer'e: Bu çok tesirli bir zehirdir Birkaç
damlası bile düşmanlarınızı yok eder" demesi üzerine Halife Hz Ömer'in:
Benim nefsimden gayri düşmanım yoktur" diyerek elçinin şaşkın bakışları
arasında şişedeki zehirin hepsini bir yudumda içtiğini ve Allah'ın
izniyle de hiçbir şey olmadığını...(297)
Osmanlı'da Savaş Disiplini
Mohaç Savaşı'nda( 1 528) Türklere esir düşen ve daha sonra 1535'de
kaçarak kurtulan Macar asıllı Bartholomeus Georgievic'un 1544 yılında
yazdığı Turcarum ritu et caere"De moniis" (Türklerin Gelenek ve
Görenekleri) isimli eserinde Türklerin savaş gelenekleri ile alakalı
olarak:"Savaş zamanında öyle sıkı bir disiplin vardır ki, hiçbir asker
adaletsiz birşey yapmaya cesaret edemez. Adaletsizlik yapan hiç
acımaksızın cezalandırılır. Gözcüler ve düzen sağlayıcılar vardır. .
.Geçip gidilen yolların kıyısındaki bağ ve bahçelerde sahiplerinin izni
olmaksızın, bir elma bile koparılamaz. İzinsiz koparanın cezası
ölümdür. İran seferine katıldığımda gördüm: Ortalıkta dolaşan bir at,
birinin tarlasına girdi diye bir sipahinin atı ve uşakları ile birlikte
başı vuruldu" diye yazdığını. . .(298)
Sanata Ve Sanatkara Verilen Değer
Osmanlı padişahlarının ilim ve sanata büyük kıymet vererek bu uğurda gayret gösterenleri maddi manevi desteklediklerini . . .
Veli" lakaplı Sultan II. Bayezid'in, büyük hat sanatkarı Şeyh
Hamdullah'ın sanatına olan hürmetinden ve sevgisinden dolayı, hat
üstadının yazı meşkederken hokkasını tutup, rahat etsin diye sırtını
yastıkla beslediğini...(299) Biliyor muydunuz?
İp Kıtlığı
Devrimleri yerleştirmek için İstiklal Mahkemeleri'nin binlerce masum
insanı darağaçlarında sallandırdığını ve sadece Kara Ali isimli bir
celladın beşbinden fazla insanı astığını...
Bu meselenin Ankara'da ip kıtlığı başgöstermiştir.İpsiz kalanların
Ankara İstiklal Mahkemesi'ne müracaatları " diye mizah haline
getirildiğini... (300)
Zulüm Zulüm Üstüne
İstiklal Mahkemesi'nin salkım salkım astığı insanlarla ilgili davaları
yakından takip eden bir gazetecinin, başına giymiş olduğu şapkasından
dolayı, mahkeme reisi Kel Ali (Ali Çetinkaya) tarafından: Anandan
şapkalı mı doğdun?Gavur musun be herif!" denilerek tekme tokat
merdivenlerden yuvarlandığını...
Aynı şahsın Atatürk'ün ilk defa Kastamonu'da şapkayı giymesi üzerine
hemen bir şapka bularak protokoldaki yerini aldığını. . .(301/a)
Yine aynı şahsın, İskilipli Atıf Hoca'yı, hükümetten izin alarak yazmış
olduğu Frenk Mukallitliği kitabından dolayı,savcının üç sene ceza
istemiş olmasına rağmen idama mahkum ettiğini ve asılırken de Sehpanın
yanına gelip mazlum Hoca'nın kafasına şapkayı geçirerek Giy domuz!"
diye insanlık dışı muamelede bulunduğunu. .. (301/b)
Hilal, Lale ve Allah
Lale, hilal ve Allah(cc) lafızlarının ebced değerinin aynı olduğunu ve
bundan dolayı kültürümüzde laleye apayrı bir değer verilip sevgi
beslenildiğini... (302/a)
Özellikle Osmanlı kültüründe, lalenin oldukça yoğun bir alaka görüp bir
lale soğanının bin altına kadar müşteri bulabildiğini ve zamanın
padişahı III. Ahmed'in bir ferman yayınlayarak bu fiyatlara bir
sınırlama getirmek zorunda kaldığını. . .
Bir devre adını veren bu tefekkür simgesi çiçeğin o dönemde 1108 çeşit renkte üretildiğini...(302/b)
Bağ-ı İrem' de Gül-ü Muhammed Açtı"
Kosova fatihi dervişmeşreb Gazi Murat Han'a 30 Mart 1432 sabahı Edirne
Sarayı'nda bir erkek çocuğunun olduğuna dair müjdeli haberi
getirdiklerinde Murat Hanın önündeki Kur'an-ı , Kerim den Sure-i
Muhammed "i okumakta olduğunu...
Şair ruhlu Sultan'ın, bu müjdeli haber üzerine okumakta olduğu Kur'an-ı
Kerim'den başını kaldırıp: Bağ-ı İrem'de gül-ü Muhammed açtı." diyerek,
geleceğin bir çağı kapayıp yeni bir çağ açacak olan Fatih'in adını
"Muhammed", yani Mehmed" koyduğunu...(303)
Bir Yabancının Hac Düşünceleri
18. yüzyılda Osmanlı ülkesine gelerek intibalarını yazan Hristiyan
tarihçi M. A Ubucini'nin Müslümanların Hac ibadetini araştırdıktan
sonra kendi dini ile kıyaslayarak:
"Hac aslında sadece büyük Müslüman ailesinin dağınık fertlerini
birbirine bağlamak hedefini gütmüyordu; Hac bilhassa, bu ibadeti
yapmakta olan Müslümanlara, aynı imanı taşıyan kimseler arasında hüküm
sürmesi gereken eşitlik kavr***** hatırlatmak için tesis edilmişti. Biz
Hristiyanlar böyle bir eşitlik örneğini, bu yüce ahlaki eşitliği
gösterebiliyor muyuz? Değil kilisenin içinde, mezarlarımızda bile bu
ulu eşitlik kavramından tek eser yok. Buyurun bir camiye girelim ..
Orada Allah'ın şanına yakışmayan, lüzumsuz ve boş
süslemeler,resimler,heykeller yok yalnızca şunlar var.
Duvarların üzerine işlenmiş bazı Kur'an ayetleri,bir mihrap,bir kürsü
ve müminler için tertemiz sergiler. Hiçbir şeref kürsüsü hiçbir özel
yer ve hiçbir derece farkı göremezsiniz. Müslüman mabetlerinde ..
Sadece ibadet eden insanlar vardır ve ibadetten alıkoyacak veya ibadet
edenleri rahatsız edecek hiçbirşeye rastlayamazsınız diye yazıp
İslam'ın eşitlik anlayışına olan hayranlığını ifade ettiğini.(3O4)
Geri: Turkiye ve Osmanli Tarihinden İbretlik Olaylar
Namusum Üzerine
10 Nisan l928'de İsmet İnönü ve 120 arkadaşının teklifi üzerine
Anayasa'dan bütün dini terimlerin kaldırılması hakkında bir kanun
çıkarıldığını... " Buna göre: Devleti dini ,dini İslamdır kaydı
kaldırıldığını ve milletvekillerinin yemin şeklinin değiştirilerek
vallahi" demek yerine namusum üzerine" tabirinin kullanılmasının kabul
edildiğini...(305)
Boğazdan Geçmeyen İlaç
Bediüzzaman Hazretleri'nin hasta olduğu zamanlar kulandığı Optalidon
ilacı bitince yanındakilerden birine yüz kuruş verip eczahaneye
gönderdiğini...
İlacın fiyatı yüz on kuruşa çıktığı için o kardeşin cebinden on kuruş ilave edip ilacı alarak Üstad'a getirdiğini...
Bediüzzaman Hazretleri'nin ilacı içmek için ağzına aldığı halde bir
türlü yutamadığını ve bu işe birkaç defa daha teşebbüs edip bir türlü
ilacı yutmaya muvaffak olamayınca ilacı alan
kardeşi çağırarak ilacı kaça aldığını sorup da on kuruşu onun ödediğini
öğrenince, üstad'ın on kuruş daha verdikten sonra ilacı rahatça
yutabildiğini ve ardında da oldukça ibretli bir şekilde:
Kardeşim, işte görüyorsun.. başkasının malını yiyemiyorum. Boğazımdan geçmiyor" dediğini..(306)
Çekiç
Lenin ile birlikte kominist ihtilalini gerçekleştirip binlerce insanı
katleden ve yine binlerce insanın sürgüne gitmesine sebep olan
Troçki'nin(1879-1940), her ihtilalin daha sonra kendi çocuklarını
yediği gibi, kendisinin de sürgüne gönderilip Sığınacak ülke
bulamadığını...
Hayatı orak-çekiç" davası ile geçmiş bu Sovyet liderinin daha sonra
Meksika'da bir çekiçle beyni parçalanarak öldürüldüğünü. . .(307)
Nazım Hikmet'in Pişmanlık ve Arayışları
Tanınmış komünist Türk şairi Nazım Hikmet Ran'ın (1902/1963), hayatı
boyunca komünist ideoloji peşinde koşturarak zikzaklar içinde geçen bir
ömür sürdüğünü...
ömrünün son yıllarına doğru, arkadaşı Mustafa Mehmed'e, arayış içinde
ve pişmanlık dolu olduğunu ifade ettiğini...Mustafa Mehmedin onunla
Romanyadaki beraberlikleri ile alakalı olarak:
1960'lardan önceydi. Nazım Hikmet Romanya'nın davetlisi olarak Bükreş e
gelmişti. İsteği üzerine Bilimler Akademisinden beni buldular. Nazım
Hikmet'in kaldığı otele gittim. Açık olan radyosundan Türkiye'yi
dinliyordu. Sohbet sırasında saatine bakarak bana Bu gece Kadir Gecesi'
dedi ve benden kendisini Türklerin bir araya geldikleri camiye
götürmemi istedi. Ben o gecenin Kadir Gecesi olduğunun bile farkında
değildim. Bir an tereddüt ettim ama Nazım'ın ricası Romanya'da bir
emirdi. Rus eşi Vera, ben ve Nazım taksiyle caminin bulunduğu semte
yöneldik. Arabayı rica ve minnetle caminin bulunduğu parka sokabildik.
Biz camiye girdiğimizde Türkler mevlid okuyorlardı. Nazım mevlidi dinlerken coştu ve cemaate hitaben bir konuşma yaptı.
Konuşmasında: Ben komünistim ama sizin burada bir araya gelmeniz beni
çok duygulandırdı' dedi. O sıralarda kalp yetmezliğinden muzdarip
olduğundan ben heyecanlanmasından dolayı bayağı endişelendim. Gerçekten
de endişelerim yerindeydi. Konuşmasından sonra kendisini kriz yokladı.
Eşi Vera ile ben Nazım'ı dışarıdaki banklardan birinin üzerine
yatırdık. Vera yanında bulundurduğu ilaçlardan verdi ve daha sonra
koluna girerek güç bela taksiye bindirdik
Ben Nazımın Romanya'da camiye gittiğini şimdiye kadar saklı tuttum.
İşte ilk kez anlatıyorum..." diyerek Nazım'ın pişmanlık dolu hikayesini
gözler önüne serdiğini. . .(308)
İlme Hürmetin Böylesi
Fatih Sultan Mehmed Han döneminde ilme ve alime muazzam bir kıymet verildiğini...
Fatih'in hocalarından Molla Hüsrev'in Ayasofya'da derse başlamadan önce
talebeleri tarafından Hoca' nın evine gidilip atına bindirilerek,
arkasında da talebelerinin eşliğinde camiye getirildiğini. . .
Zamanın Ebu Hanife'si addolunan Molla Hüsrev, camiye girdiğinde, hürmet
ifadesi olarak takrimen ayağa kalkıldığını ve hoca dersini bitirdiğinde
talebeleri tekrar onu atına bindirerek evine kadar bıraktıklarını...
(309)
Hasaneyn'in Ruhu İçin
Gençliğinde güçlü ve kuvvetli iken, savaş meydanlarında düşmana karşı
kılıç sallayarak hizmet eden yeniçerilerin , artık sakalına ak düşüp de
kılıç sallayacak dermanı kalmadığı zaman da, sırtlarına meşin bir su
kırbası geçirip elde bir kalaylı tas alarak sokak sokak gezinip
Kerbela'da bir yudum suya hasret giden "Hasaneyn'in(Hz. Hasan ve
Hüseyin) ruhu için" su dağıtıp sevap kazanmaya çalıştıklarını. .. (31O)
Aziz Mahmud Hüdai' den İstenen Keramet
Aziz Mahmud Hüdai Hazretleri'nin İstanbul' un Üsküdar semtine gelip
zaviyesini kurmasından sonra , Sultan I. Ahmed'in bu gizli nur
hazinesini keşfederek eteğine yapıştığını...
Bu Gönül Sultanı'nın birgün sarayda abdest alırken, Padişah 1.Ahmed'in
abdest suyunu döküp annesi Valide Sultan'ın da havlu tuttuğunu...
Bir ara Valide Sultan'ln boşta bulunup kendini tutamayarak: Efendim, ne
olur bize bir keramet gösteriniz" demesi üzerine tebessüm eden Aziz
Mahmud Hüdai Hazretleri'nin gayet latif bir şekilde devrin padişahı
abdest suyumu döküyor validesi ise havlumu tutuyor. Bundan büyük ne
keramet istersiniz.? cevabını veridiğini..(311)
Siyaset Şekerlemesi
Üstad Bediüzzaman Hazretleri'ne, Sünuhat, Rumuz ve Tuluat gibi "Eski
Said"lik dönemi eserlerindeki mevzularla alakalı olarak "Neden ulvi
hakaik-i diniye ile beraber, bazı mesail-i siyasiyeyi kitaplarında
dercediyorsun?" diye sormaları üzerine Bediüzzaman,ın :
"Çocuğa ilacı içirmek için bir şekerleme gösterilir. Ta ki ağzını
açsın, ilaç öylece , içirilsin. Efkar -ı amme dahi siyaset için ağzını
açmış bekliyor. Ben de tiryakı(ilacı) içirmek için bazen siyaseti de
zikrediyorum. diye cevap verdiğini... (312)
Osmanlı' da Musiki
Musikiyi mehter ile savaş meydanlarından, tasavvufi tekke musikisi ile
birçok hastalığın tedavisine kadar pek çok yerde kullanan Osmanlı Cihan
Devleti temsilcilerinin, ayrıca bu sanatı çeşitli sosyal müesseselere
kadar soktuklarını...
Ayasofya imaretine bağlı kalenderhanede(tekke) ve Edirne'deki ll. Murat
imaretinde olduğu gibi bizzat sema ve musiki cemiyetleri için
vakfiyelere maddeler konulduğunu. .. (313)
İlk Boğaz Köprüsü Projesi
Asya ile Avrupa'yı birbirine bağlama düşüncesinin ilk olarak bundan
yaklaşık bir asır önce (1900), dahi padişah II. Abdülhamid tarafından
ortaya atılıp projelendirildiğini . . .
Avrupa'nın güney, güneybatı ve merkezindeki demiryollarını bu Boğaz
Köprüsü ile Bağdat demiryoluna bağlamayı düşünen cennetmekan Abdülhamid
Han'ın F. Arnodin isimli bir Fransız'a hazırlattığı bu dev köprüye ait
projede, minareler, kubbeler kuleler ve askeri , savunmayı temin edecek
topların yer aldığını...
Yine Abdülhamid Han'ın, bu köprüyle bağlantılı olarak oldukça ileri
görüşlü bir bakış açısıyla çevre yolları projesi çizdirdiğini . . . (3
14) Biliyor muydunuz?
Fasulya Aşı Yemeye Razı Olmak
Vatan şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un hayatında hiç boyun eğmeyip, kimseye eyvallah etmediğini...
Umumi seferberlik zamanında (1914) bir arkadaşı ile oturup fasulya aşı
yerken nezaret erkanından birinin çıkagelip ona, yazılarında fazla
ileri gitmemesini nazikçe söylemesi üzerine Akif'in pürhiddet yerinden
fırlayıp:
Nazırına söyle, kendilerini düzeltsinler. Bu gidiş devam ettikçe bizi
susturamazlar. Ben fasulya aşı yemeğe razı olduktan sonra kimseden
korkmam!" diyerek pervasızca cevap verdiğini. . .(315)
Tasavvufta Şeriata Bağlılık
Said Harraz Hazretleri'nin: Zahiri hükümlere aykırı düşen her batın
batıldır"diye vecizeleştirdiği tasavvufta Allahın emir ve yasaklarına
uymanın gerekliliğini, yine bir başka sufi olan Bayezid-i Bistami
Hazretleri 'nin de:
Havada uçan insanlara mı hayret ediyorsunuz? Leş yiyen kargalar da
havada uçmakta. Su üzerinde yürüyen insanlara mı
şaşırıyorsunuz?Balıklar da suda yüzmekte. Önemli olan Allah'ın
emirlerine uymak kaçınmaktır,, sözleriyle vurguladığını...(316)
Amerikan Hayat Felsefesinin Özeti
Meşhur Amerikalı yazar Mark Twain'e: "İnsan hayatının gayesi nedir? . Nasıl zengin olabiliriz?" diye sormaları üzerine onun .
"Eğer becerebilirsek şerefsizce, mecbur olursak namuslu yoldan. Tek ve
gerçek tanrı kimdir? Tanrı paradır. Altın, dolar ve hisse senedi, Baba,
oğul ve ruhları" cevabını vererek Amerikan hayat felsefesini formüle
ettiğini...(317)
Nasreddin Hoca' nın Merkebine Ters Binmesinin Hikmeti
Türk halkının nüktedan hazır cevap ve zeki bir fıkra kahramanı olarak
tanıdığı Nasreddin Hoca'nın(1208-1284 ), aslında medresede ders veren
büyük bir müderris ve ayrıcada kadı olduğunu. . .
Talebeleri arasında oldukça sevilen Nasreddin Hocanın, ders verdiği
medreseden merkebine binip evine giderken dahi talebeleri tarafından
yalnız bırakılmayıp yolda kendisine sualler sorulduğu,..
Hem yol alıp hem de talebelerin sorularına cevap veren Nasreddin
Hoca'nın, sual soran talebelerine arkası dönük olarak cevap vermenin
İslami edebe aykırı olacağından dolayı,merkebine ters binip, talebeleri
ile yüz yüze gelerek ders verdiğini. . .(318) -
10 Nisan l928'de İsmet İnönü ve 120 arkadaşının teklifi üzerine
Anayasa'dan bütün dini terimlerin kaldırılması hakkında bir kanun
çıkarıldığını... " Buna göre: Devleti dini ,dini İslamdır kaydı
kaldırıldığını ve milletvekillerinin yemin şeklinin değiştirilerek
vallahi" demek yerine namusum üzerine" tabirinin kullanılmasının kabul
edildiğini...(305)
Boğazdan Geçmeyen İlaç
Bediüzzaman Hazretleri'nin hasta olduğu zamanlar kulandığı Optalidon
ilacı bitince yanındakilerden birine yüz kuruş verip eczahaneye
gönderdiğini...
İlacın fiyatı yüz on kuruşa çıktığı için o kardeşin cebinden on kuruş ilave edip ilacı alarak Üstad'a getirdiğini...
Bediüzzaman Hazretleri'nin ilacı içmek için ağzına aldığı halde bir
türlü yutamadığını ve bu işe birkaç defa daha teşebbüs edip bir türlü
ilacı yutmaya muvaffak olamayınca ilacı alan
kardeşi çağırarak ilacı kaça aldığını sorup da on kuruşu onun ödediğini
öğrenince, üstad'ın on kuruş daha verdikten sonra ilacı rahatça
yutabildiğini ve ardında da oldukça ibretli bir şekilde:
Kardeşim, işte görüyorsun.. başkasının malını yiyemiyorum. Boğazımdan geçmiyor" dediğini..(306)
Çekiç
Lenin ile birlikte kominist ihtilalini gerçekleştirip binlerce insanı
katleden ve yine binlerce insanın sürgüne gitmesine sebep olan
Troçki'nin(1879-1940), her ihtilalin daha sonra kendi çocuklarını
yediği gibi, kendisinin de sürgüne gönderilip Sığınacak ülke
bulamadığını...
Hayatı orak-çekiç" davası ile geçmiş bu Sovyet liderinin daha sonra
Meksika'da bir çekiçle beyni parçalanarak öldürüldüğünü. . .(307)
Nazım Hikmet'in Pişmanlık ve Arayışları
Tanınmış komünist Türk şairi Nazım Hikmet Ran'ın (1902/1963), hayatı
boyunca komünist ideoloji peşinde koşturarak zikzaklar içinde geçen bir
ömür sürdüğünü...
ömrünün son yıllarına doğru, arkadaşı Mustafa Mehmed'e, arayış içinde
ve pişmanlık dolu olduğunu ifade ettiğini...Mustafa Mehmedin onunla
Romanyadaki beraberlikleri ile alakalı olarak:
1960'lardan önceydi. Nazım Hikmet Romanya'nın davetlisi olarak Bükreş e
gelmişti. İsteği üzerine Bilimler Akademisinden beni buldular. Nazım
Hikmet'in kaldığı otele gittim. Açık olan radyosundan Türkiye'yi
dinliyordu. Sohbet sırasında saatine bakarak bana Bu gece Kadir Gecesi'
dedi ve benden kendisini Türklerin bir araya geldikleri camiye
götürmemi istedi. Ben o gecenin Kadir Gecesi olduğunun bile farkında
değildim. Bir an tereddüt ettim ama Nazım'ın ricası Romanya'da bir
emirdi. Rus eşi Vera, ben ve Nazım taksiyle caminin bulunduğu semte
yöneldik. Arabayı rica ve minnetle caminin bulunduğu parka sokabildik.
Biz camiye girdiğimizde Türkler mevlid okuyorlardı. Nazım mevlidi dinlerken coştu ve cemaate hitaben bir konuşma yaptı.
Konuşmasında: Ben komünistim ama sizin burada bir araya gelmeniz beni
çok duygulandırdı' dedi. O sıralarda kalp yetmezliğinden muzdarip
olduğundan ben heyecanlanmasından dolayı bayağı endişelendim. Gerçekten
de endişelerim yerindeydi. Konuşmasından sonra kendisini kriz yokladı.
Eşi Vera ile ben Nazım'ı dışarıdaki banklardan birinin üzerine
yatırdık. Vera yanında bulundurduğu ilaçlardan verdi ve daha sonra
koluna girerek güç bela taksiye bindirdik
Ben Nazımın Romanya'da camiye gittiğini şimdiye kadar saklı tuttum.
İşte ilk kez anlatıyorum..." diyerek Nazım'ın pişmanlık dolu hikayesini
gözler önüne serdiğini. . .(308)
İlme Hürmetin Böylesi
Fatih Sultan Mehmed Han döneminde ilme ve alime muazzam bir kıymet verildiğini...
Fatih'in hocalarından Molla Hüsrev'in Ayasofya'da derse başlamadan önce
talebeleri tarafından Hoca' nın evine gidilip atına bindirilerek,
arkasında da talebelerinin eşliğinde camiye getirildiğini. . .
Zamanın Ebu Hanife'si addolunan Molla Hüsrev, camiye girdiğinde, hürmet
ifadesi olarak takrimen ayağa kalkıldığını ve hoca dersini bitirdiğinde
talebeleri tekrar onu atına bindirerek evine kadar bıraktıklarını...
(309)
Hasaneyn'in Ruhu İçin
Gençliğinde güçlü ve kuvvetli iken, savaş meydanlarında düşmana karşı
kılıç sallayarak hizmet eden yeniçerilerin , artık sakalına ak düşüp de
kılıç sallayacak dermanı kalmadığı zaman da, sırtlarına meşin bir su
kırbası geçirip elde bir kalaylı tas alarak sokak sokak gezinip
Kerbela'da bir yudum suya hasret giden "Hasaneyn'in(Hz. Hasan ve
Hüseyin) ruhu için" su dağıtıp sevap kazanmaya çalıştıklarını. .. (31O)
Aziz Mahmud Hüdai' den İstenen Keramet
Aziz Mahmud Hüdai Hazretleri'nin İstanbul' un Üsküdar semtine gelip
zaviyesini kurmasından sonra , Sultan I. Ahmed'in bu gizli nur
hazinesini keşfederek eteğine yapıştığını...
Bu Gönül Sultanı'nın birgün sarayda abdest alırken, Padişah 1.Ahmed'in
abdest suyunu döküp annesi Valide Sultan'ın da havlu tuttuğunu...
Bir ara Valide Sultan'ln boşta bulunup kendini tutamayarak: Efendim, ne
olur bize bir keramet gösteriniz" demesi üzerine tebessüm eden Aziz
Mahmud Hüdai Hazretleri'nin gayet latif bir şekilde devrin padişahı
abdest suyumu döküyor validesi ise havlumu tutuyor. Bundan büyük ne
keramet istersiniz.? cevabını veridiğini..(311)
Siyaset Şekerlemesi
Üstad Bediüzzaman Hazretleri'ne, Sünuhat, Rumuz ve Tuluat gibi "Eski
Said"lik dönemi eserlerindeki mevzularla alakalı olarak "Neden ulvi
hakaik-i diniye ile beraber, bazı mesail-i siyasiyeyi kitaplarında
dercediyorsun?" diye sormaları üzerine Bediüzzaman,ın :
"Çocuğa ilacı içirmek için bir şekerleme gösterilir. Ta ki ağzını
açsın, ilaç öylece , içirilsin. Efkar -ı amme dahi siyaset için ağzını
açmış bekliyor. Ben de tiryakı(ilacı) içirmek için bazen siyaseti de
zikrediyorum. diye cevap verdiğini... (312)
Osmanlı' da Musiki
Musikiyi mehter ile savaş meydanlarından, tasavvufi tekke musikisi ile
birçok hastalığın tedavisine kadar pek çok yerde kullanan Osmanlı Cihan
Devleti temsilcilerinin, ayrıca bu sanatı çeşitli sosyal müesseselere
kadar soktuklarını...
Ayasofya imaretine bağlı kalenderhanede(tekke) ve Edirne'deki ll. Murat
imaretinde olduğu gibi bizzat sema ve musiki cemiyetleri için
vakfiyelere maddeler konulduğunu. .. (313)
İlk Boğaz Köprüsü Projesi
Asya ile Avrupa'yı birbirine bağlama düşüncesinin ilk olarak bundan
yaklaşık bir asır önce (1900), dahi padişah II. Abdülhamid tarafından
ortaya atılıp projelendirildiğini . . .
Avrupa'nın güney, güneybatı ve merkezindeki demiryollarını bu Boğaz
Köprüsü ile Bağdat demiryoluna bağlamayı düşünen cennetmekan Abdülhamid
Han'ın F. Arnodin isimli bir Fransız'a hazırlattığı bu dev köprüye ait
projede, minareler, kubbeler kuleler ve askeri , savunmayı temin edecek
topların yer aldığını...
Yine Abdülhamid Han'ın, bu köprüyle bağlantılı olarak oldukça ileri
görüşlü bir bakış açısıyla çevre yolları projesi çizdirdiğini . . . (3
14) Biliyor muydunuz?
Fasulya Aşı Yemeye Razı Olmak
Vatan şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un hayatında hiç boyun eğmeyip, kimseye eyvallah etmediğini...
Umumi seferberlik zamanında (1914) bir arkadaşı ile oturup fasulya aşı
yerken nezaret erkanından birinin çıkagelip ona, yazılarında fazla
ileri gitmemesini nazikçe söylemesi üzerine Akif'in pürhiddet yerinden
fırlayıp:
Nazırına söyle, kendilerini düzeltsinler. Bu gidiş devam ettikçe bizi
susturamazlar. Ben fasulya aşı yemeğe razı olduktan sonra kimseden
korkmam!" diyerek pervasızca cevap verdiğini. . .(315)
Tasavvufta Şeriata Bağlılık
Said Harraz Hazretleri'nin: Zahiri hükümlere aykırı düşen her batın
batıldır"diye vecizeleştirdiği tasavvufta Allahın emir ve yasaklarına
uymanın gerekliliğini, yine bir başka sufi olan Bayezid-i Bistami
Hazretleri 'nin de:
Havada uçan insanlara mı hayret ediyorsunuz? Leş yiyen kargalar da
havada uçmakta. Su üzerinde yürüyen insanlara mı
şaşırıyorsunuz?Balıklar da suda yüzmekte. Önemli olan Allah'ın
emirlerine uymak kaçınmaktır,, sözleriyle vurguladığını...(316)
Amerikan Hayat Felsefesinin Özeti
Meşhur Amerikalı yazar Mark Twain'e: "İnsan hayatının gayesi nedir? . Nasıl zengin olabiliriz?" diye sormaları üzerine onun .
"Eğer becerebilirsek şerefsizce, mecbur olursak namuslu yoldan. Tek ve
gerçek tanrı kimdir? Tanrı paradır. Altın, dolar ve hisse senedi, Baba,
oğul ve ruhları" cevabını vererek Amerikan hayat felsefesini formüle
ettiğini...(317)
Nasreddin Hoca' nın Merkebine Ters Binmesinin Hikmeti
Türk halkının nüktedan hazır cevap ve zeki bir fıkra kahramanı olarak
tanıdığı Nasreddin Hoca'nın(1208-1284 ), aslında medresede ders veren
büyük bir müderris ve ayrıcada kadı olduğunu. . .
Talebeleri arasında oldukça sevilen Nasreddin Hocanın, ders verdiği
medreseden merkebine binip evine giderken dahi talebeleri tarafından
yalnız bırakılmayıp yolda kendisine sualler sorulduğu,..
Hem yol alıp hem de talebelerin sorularına cevap veren Nasreddin
Hoca'nın, sual soran talebelerine arkası dönük olarak cevap vermenin
İslami edebe aykırı olacağından dolayı,merkebine ters binip, talebeleri
ile yüz yüze gelerek ders verdiğini. . .(318) -
1 sayfadaki 2 sayfası • 1, 2
F3do :: Atatürk Ve Tarih :: Tarih
1 sayfadaki 2 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz