Dementium: The Ward
1 sayfadaki 1 sayfası
Dementium: The Ward
Grafik
Ses
Genel
intendo
DS için geniş bir oyun çeşidi olduğunu söylersek sanırım yanılmayız.
Her türden yapımın, her türden insan için yer bulabildiği bu ufak
konsolun belki de zaman içindeki tek eksiği gerçek anlamda oyuncuya
korkuyu hissettirecek ve DS�in olanaklarını sonuna kadar kullanacak bir
oyundu. Uzun süredir yapımına devam edilen Dementium: The Ward�ın
yayımlanan video ve ekran görüntüleri ise bu açığı kapatacak kapasiteye
sahip olduğunu gösterir gibiydi. Ama ne yazık ki paçaları çok erken
sıvadığımızı ancak oyunu edindiğimizde anladık. Neden mi?
Neden yaptın bunu?
Dementium, kendi dalındaki birçok korku oyunundaki gibi ve ne yazık ki
hastanede başlıyor. Aslında yapımcıları da suçlamamak lazım. En çok kan
ve ölü bulunabilecek bir ortam sonuçta hastaneler�Karakterimiz ne zaman
ve nereden geldiğini hatırlamayan, uyandığında kendini yalnız başına
bir odada bırakılmış olarak bulur. Her taraf kan ve rutubet (Ehh,
yapmış adamlar) içindedir. Hastanenin hemen terkedilmesi anonsları
içinde hafızamızı tazeleyecek birkaç ip ucu ararken bırakılan ufak not
ile başlar maceramız, �Neden yaptın bunu?�. Tecrübeli oyuncular bu
notun ne anlama geldiğini çabucak anlayacaklardır eminim. Koridorlarda
dolaşmaya başladığınızda etrafın fazlasıyla sessiz ve sizi nedensiz
yere öldürmeye çalışan yaratıklarla dolu olduğunu anlarsınız. Bundan
sonra tek yapmanız gereken ise bu sözde hastaneden bir an önce ve canlı
olarak çıkmaktır. Fakat bu hiçte kolay değil.
Oyunumuz bir FPS/korku/macera oyunu. Silent Hill�da olduğu gibi,
birbirinden farklı bulmacaları çözerek, doğru yolu bulmaya
çalışıyoruz.. Ama onun kadar �açık� olduğunu söylemek zor. Dementium
oyuncuyu genelde kapalı mekanlara alıştırmaya çalışan bir yapım.
Kilitli kapılar, mesajlarla dolu duvarlar, kırık, dökük tuvaletler ve
odalar, sonu gözükmeyen koridorlar. Korku teması ise bilinmeyene ve
karanlığa saklanmış şekilde. Oyuncuya verilen �yalnızlık� hissi
fazlasıyla etkileyici. Bu yüzden, ne zaman ne ile karşılaşabileceğinizi
pek kestiremiyorsunuz. Çoğunlukla tek yoldan ilerlemek zorunda kalsanız
da, önünüze gelen kapıyı açıp açmamak konusunda tereddüt edeceğinizi
garanti edebilirim. Etrafa yerleştirilmiş bulmacalar ise önceden
gördüklerimize benzer nitelikte. Ufak notlarda yazılan sırlar, gizli
yerlere saklanmış anahtarlar hiç de yabancı gelmiyor değil mi?
Oynanış olarak ise yeterince kullanıcı dostu bir düzeyde. Yön tuşları
ile hareket ederken, kalemimizle alt ekranda mouse görevini
devralıyoruz. Sol omuz tuşu ile de saldırı fonksiyonu sorunsuz
çalışıyor. Yalnız bu türe alışkın olmayanlar için birkaç dakika zorlu
geçecektir. Özellikle bir yere yaslamadan oynadığınız zamanlarda hafif
el ağrıları çekmeniz olası. Ekran dağılımı ise birçok FPS yapımındaki
gibi. Üst ekranda karakterimizi takip ederken, alt ekranda hem onu
yönlendiriyor, hem de not defteri, harita ve eşya çantamıza giriş
yapabiliyoruz. Not defterini Hotel Dusk�ta da örneğini gördüğümüz gibi
kendi el yazımızla doldurmamız mümkün. Harita ise girdiğimiz ya da
kilitli kapıları hafızasında tuttuğu için böyle bir tür için gayet
yeterli.
Eşya ve silah konusunda ise bazı eksikleri olsa da yerinde kararlar
alınmış. Tanıdık birçok isim karşılıyor bizi Dementium�da; El feneri,
pistol, pompalı, makinalı, demir testere gibi. Hepsinin kendi
tepkimeleri var ve verdikleri hasar da tahmin edebileceğiniz gibi
farklı boyutlarda. Yalnız oyuncuyu bir hayli zora sokan bir konu söz
konusu. Öncelikle çantanızda kesinlikle mermi ya da can paketi
taşıyamıyorsunuz. Merminiz bittiğinde ya da yaralandığınızda, etrafta
rastladıklarınızla idare etmek zorundasınız. İlk başlarda göze pek
batmayan bu durum, yaratıkların zorlaşması ile birlikte can sıkıntısı
vermeye başlıyor. O yüzden size tavsiyem, çok mecbur kalmadıkça
dövüşmemeniz. Eğer savaşacaksanız da doğru silah seçimi yapmaya özen
gösterin. Yoksa büyük mermi ve can açlığı çekmeniz olası.
Toplam 16 bölümden oluşan Dementium�da birbirinden zorlu ve sıkıcı
birçok düşmanla karşılaşacaksınız. Zorlu, çünkü merminizi harcamak
istemiyorsunuz. Sıkıcı, çünkü pek fazla çeşitli değiller. Bir süre
sonra seslerinden �yine mi sen� demeye başlıyorsunuz. Bir yere kadar
sabır ve kararlılıkla ilerlerken �belki önceki odada almadığım birşey
vardır� deyip geri döndüğünüzde ise oyunun en �olmamış� yanı ile
karşılaşıyorsunuz; Yaratıklar tekrar doğuyorlar. Sadece eşya için
değil, kilitli bir kapıyı açmak için geri dönmek bile zaman geçtikçe
işkence haline dönüşüyor. Genelde 2D oyunlarda tercih edilen bu yöntem
hangi akıl ile bu tür bir yapıma eklenmiş açıkçası anlamakta
zorlanıyorum. Neyse diyerek görmezden gelmek istediğinizde, bu sefer
başka bir handikap ile karşılaşıyorsunuz. Oyunun kaydetme sistemi
tamamen kullanıcıyı soğutmak üzere kurulmuş. Şöyleki, her kapıdan
girdiğinizde otomatik olarak bir save yapılıyor. Bu save, DS�i kapatıp
açtığınızda ya da �Save&Quit� dediğinizde işe yarıyor. Ancak oyun
sırasında ölürseniz tüm bölümü baştan oynamanız gerekiyor. Bazı
bölümlerin neredeyse 1 saati bulduğunu da eklersek, bu durum cidden
içinden çıkılmaz bir hal alıyor.
Gönlümü almayı iyi biliyorsun
Dementium�u oynattıran belki de en önemli artıları grafik ve sesleri.
Oyun süresince gördükleriniz DS�in neler yapabileceğinin açıkça bir
göstergesi niteliğinde. Mekan çeşitliliği konusunda çok zengin olduğu
söylenemez. Ama geçtiği ortamların bu ufak ekranlara yansıtılmaları
hayli başarılı. Özellikle karanlık bir odada, ışıktan yoksun bir
şekilde oynarsanız, görsel olarak neler barındırdığını daha net
görebilirsiniz. Ara videolara gösterilen özen ise takdir edilesi
düzeyde. Bu etkileyici görselliği destekleyen diğer bir ayrıntı ise
sesleri ve müzikleri. Piyano tonları ile hazırlanmış ürkütücü
müzikleri, atmosferi tamamlayan en önemli etmenlerden biri. Hiçbir
ayrıntıdan kaçınmayan yapımcılar, bu açıdan bekleneni sonuna kadar
veriyor. Yalnız size tavsiyem kesinlikle kulaklıkla oyanamanız. Bu
sayede Dementium�dan aldığınız zevk iki katına çıkacaktır.
Eğer yapılan yanlış tercihler olmasaydı (Yeniden doğan düşmanlar, mermi
ve can paketi taşıyamama, düşman çeşitsizliği�), potansiyel olarak
hayli yüksek bir yapımla karşılaşmış olacaktık. Dementium: The Ward,
genel olarak sabırlı olmayı seven ve kolay kolay sinirlenmeyen
oyuncular için yapılmış. Güzel grafikli, etkileyici atmosferi ile türe
yatkın olanları yolculukları sırasında sıkılmamalarını, belki de biraz
olsun korkmalarını sağlayacak bir oyun, daha fazlası değil. Herkes
kendine iyi baksın.
Ses
Genel
intendo
DS için geniş bir oyun çeşidi olduğunu söylersek sanırım yanılmayız.
Her türden yapımın, her türden insan için yer bulabildiği bu ufak
konsolun belki de zaman içindeki tek eksiği gerçek anlamda oyuncuya
korkuyu hissettirecek ve DS�in olanaklarını sonuna kadar kullanacak bir
oyundu. Uzun süredir yapımına devam edilen Dementium: The Ward�ın
yayımlanan video ve ekran görüntüleri ise bu açığı kapatacak kapasiteye
sahip olduğunu gösterir gibiydi. Ama ne yazık ki paçaları çok erken
sıvadığımızı ancak oyunu edindiğimizde anladık. Neden mi?
Neden yaptın bunu?
Dementium, kendi dalındaki birçok korku oyunundaki gibi ve ne yazık ki
hastanede başlıyor. Aslında yapımcıları da suçlamamak lazım. En çok kan
ve ölü bulunabilecek bir ortam sonuçta hastaneler�Karakterimiz ne zaman
ve nereden geldiğini hatırlamayan, uyandığında kendini yalnız başına
bir odada bırakılmış olarak bulur. Her taraf kan ve rutubet (Ehh,
yapmış adamlar) içindedir. Hastanenin hemen terkedilmesi anonsları
içinde hafızamızı tazeleyecek birkaç ip ucu ararken bırakılan ufak not
ile başlar maceramız, �Neden yaptın bunu?�. Tecrübeli oyuncular bu
notun ne anlama geldiğini çabucak anlayacaklardır eminim. Koridorlarda
dolaşmaya başladığınızda etrafın fazlasıyla sessiz ve sizi nedensiz
yere öldürmeye çalışan yaratıklarla dolu olduğunu anlarsınız. Bundan
sonra tek yapmanız gereken ise bu sözde hastaneden bir an önce ve canlı
olarak çıkmaktır. Fakat bu hiçte kolay değil.
Oyunumuz bir FPS/korku/macera oyunu. Silent Hill�da olduğu gibi,
birbirinden farklı bulmacaları çözerek, doğru yolu bulmaya
çalışıyoruz.. Ama onun kadar �açık� olduğunu söylemek zor. Dementium
oyuncuyu genelde kapalı mekanlara alıştırmaya çalışan bir yapım.
Kilitli kapılar, mesajlarla dolu duvarlar, kırık, dökük tuvaletler ve
odalar, sonu gözükmeyen koridorlar. Korku teması ise bilinmeyene ve
karanlığa saklanmış şekilde. Oyuncuya verilen �yalnızlık� hissi
fazlasıyla etkileyici. Bu yüzden, ne zaman ne ile karşılaşabileceğinizi
pek kestiremiyorsunuz. Çoğunlukla tek yoldan ilerlemek zorunda kalsanız
da, önünüze gelen kapıyı açıp açmamak konusunda tereddüt edeceğinizi
garanti edebilirim. Etrafa yerleştirilmiş bulmacalar ise önceden
gördüklerimize benzer nitelikte. Ufak notlarda yazılan sırlar, gizli
yerlere saklanmış anahtarlar hiç de yabancı gelmiyor değil mi?
Click this bar to view the full image. |
Oynanış olarak ise yeterince kullanıcı dostu bir düzeyde. Yön tuşları
ile hareket ederken, kalemimizle alt ekranda mouse görevini
devralıyoruz. Sol omuz tuşu ile de saldırı fonksiyonu sorunsuz
çalışıyor. Yalnız bu türe alışkın olmayanlar için birkaç dakika zorlu
geçecektir. Özellikle bir yere yaslamadan oynadığınız zamanlarda hafif
el ağrıları çekmeniz olası. Ekran dağılımı ise birçok FPS yapımındaki
gibi. Üst ekranda karakterimizi takip ederken, alt ekranda hem onu
yönlendiriyor, hem de not defteri, harita ve eşya çantamıza giriş
yapabiliyoruz. Not defterini Hotel Dusk�ta da örneğini gördüğümüz gibi
kendi el yazımızla doldurmamız mümkün. Harita ise girdiğimiz ya da
kilitli kapıları hafızasında tuttuğu için böyle bir tür için gayet
yeterli.
Eşya ve silah konusunda ise bazı eksikleri olsa da yerinde kararlar
alınmış. Tanıdık birçok isim karşılıyor bizi Dementium�da; El feneri,
pistol, pompalı, makinalı, demir testere gibi. Hepsinin kendi
tepkimeleri var ve verdikleri hasar da tahmin edebileceğiniz gibi
farklı boyutlarda. Yalnız oyuncuyu bir hayli zora sokan bir konu söz
konusu. Öncelikle çantanızda kesinlikle mermi ya da can paketi
taşıyamıyorsunuz. Merminiz bittiğinde ya da yaralandığınızda, etrafta
rastladıklarınızla idare etmek zorundasınız. İlk başlarda göze pek
batmayan bu durum, yaratıkların zorlaşması ile birlikte can sıkıntısı
vermeye başlıyor. O yüzden size tavsiyem, çok mecbur kalmadıkça
dövüşmemeniz. Eğer savaşacaksanız da doğru silah seçimi yapmaya özen
gösterin. Yoksa büyük mermi ve can açlığı çekmeniz olası.
Click this bar to view the full image. |
Toplam 16 bölümden oluşan Dementium�da birbirinden zorlu ve sıkıcı
birçok düşmanla karşılaşacaksınız. Zorlu, çünkü merminizi harcamak
istemiyorsunuz. Sıkıcı, çünkü pek fazla çeşitli değiller. Bir süre
sonra seslerinden �yine mi sen� demeye başlıyorsunuz. Bir yere kadar
sabır ve kararlılıkla ilerlerken �belki önceki odada almadığım birşey
vardır� deyip geri döndüğünüzde ise oyunun en �olmamış� yanı ile
karşılaşıyorsunuz; Yaratıklar tekrar doğuyorlar. Sadece eşya için
değil, kilitli bir kapıyı açmak için geri dönmek bile zaman geçtikçe
işkence haline dönüşüyor. Genelde 2D oyunlarda tercih edilen bu yöntem
hangi akıl ile bu tür bir yapıma eklenmiş açıkçası anlamakta
zorlanıyorum. Neyse diyerek görmezden gelmek istediğinizde, bu sefer
başka bir handikap ile karşılaşıyorsunuz. Oyunun kaydetme sistemi
tamamen kullanıcıyı soğutmak üzere kurulmuş. Şöyleki, her kapıdan
girdiğinizde otomatik olarak bir save yapılıyor. Bu save, DS�i kapatıp
açtığınızda ya da �Save&Quit� dediğinizde işe yarıyor. Ancak oyun
sırasında ölürseniz tüm bölümü baştan oynamanız gerekiyor. Bazı
bölümlerin neredeyse 1 saati bulduğunu da eklersek, bu durum cidden
içinden çıkılmaz bir hal alıyor.
Gönlümü almayı iyi biliyorsun
Dementium�u oynattıran belki de en önemli artıları grafik ve sesleri.
Oyun süresince gördükleriniz DS�in neler yapabileceğinin açıkça bir
göstergesi niteliğinde. Mekan çeşitliliği konusunda çok zengin olduğu
söylenemez. Ama geçtiği ortamların bu ufak ekranlara yansıtılmaları
hayli başarılı. Özellikle karanlık bir odada, ışıktan yoksun bir
şekilde oynarsanız, görsel olarak neler barındırdığını daha net
görebilirsiniz. Ara videolara gösterilen özen ise takdir edilesi
düzeyde. Bu etkileyici görselliği destekleyen diğer bir ayrıntı ise
sesleri ve müzikleri. Piyano tonları ile hazırlanmış ürkütücü
müzikleri, atmosferi tamamlayan en önemli etmenlerden biri. Hiçbir
ayrıntıdan kaçınmayan yapımcılar, bu açıdan bekleneni sonuna kadar
veriyor. Yalnız size tavsiyem kesinlikle kulaklıkla oyanamanız. Bu
sayede Dementium�dan aldığınız zevk iki katına çıkacaktır.
Eğer yapılan yanlış tercihler olmasaydı (Yeniden doğan düşmanlar, mermi
ve can paketi taşıyamama, düşman çeşitsizliği�), potansiyel olarak
hayli yüksek bir yapımla karşılaşmış olacaktık. Dementium: The Ward,
genel olarak sabırlı olmayı seven ve kolay kolay sinirlenmeyen
oyuncular için yapılmış. Güzel grafikli, etkileyici atmosferi ile türe
yatkın olanları yolculukları sırasında sıkılmamalarını, belki de biraz
olsun korkmalarını sağlayacak bir oyun, daha fazlası değil. Herkes
kendine iyi baksın.
sezo- Profesyonel
-
Mesaj Sayısı : 1980
Nerden : KOCAELİ
İş/Hobiler : ithalat -ihracat (sporcu )
Lakap : sezo
Ruh Hali :
Rep : 1199
Kayıt tarihi : 23/02/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz