Tarihimizdeki Büyük Zaferler ]2
F3do :: Atatürk Ve Tarih :: Tarih
1 sayfadaki 1 sayfası
Tarihimizdeki Büyük Zaferler ]2
Çanakkale Zaferi
Birinci Dünya savaşı (1914-1918) pek çok
cephede devam eden büyük bir savşatır. Bu savaşın en büyük kahramanlık
destanını Türk askeri Çanakkale'de yazdı. Şöyle ki: Düşmanlar, Osmanlı
İmparatorlugunun başkenti İstanbul'u ele geçirmeye karar verdiler.
İstanbul'un ele geçmesi demek Türk milletinin kalbinden vurulması
demekti. Bu amaçla İngiliz ve Fransız savaş gemilerinden oluşan ve en
modern silahlarla donatılan çok güçlü donanma Çanakkale bogazının
girişine geldi ve 15 Şubat 1915 günü Türk mevzilerini bombardıman etti.
Ancak bogazı geçemedi.
Onlar güçlü donanmalarına ve askerlerinin
çokluguna güveniyorlar, Türk askerinin kahramanlıgını hesaba
katmıyorlardı. Nitekim Mehmetçigin kahramanca direnişi karşısında
düşman donanması geri dönmek zorunda kaldı.
25 Şubattta bogazın
önüne gelen düşman zırhlıları Türk mevzilerini yine gülle yagmuruna
tuttu. Daha sonraki günlerde de şiddetli bombardımanlar devam etti.
Onlar bogazı geçip İstanbul'u ele geçirmekte kararlı idiler. Türkler de
vatanı savunmak ve düşmanı bogazdan geçirmemekte kararlı idi. Düşman 18
Mart'ta bütün gücü ile saldırıya geçti. Bu sefer kendilerinden
emindiler. Onlara göre yaptıkları bombardımanlarla Tük mevzileri yerle
bir edilmiş ve bogazdaki mayınların hepsi temizlenmişti.
Gemiler
bogazdan içeri girerek ilerlemeye başladı. Büyük çapta toplarla
donatılan zırhlılar Türk mevzilerini bombardıman ediyordu. Bu
bombardımanlarla mevzilerimiz büyük hasar görmüş, toplarımızın bir
kısmı da parçalanmıştı.
Düşman Türk savunmasının kırıldıgına
kanaat getirmiş, halbuki Türk askeri henüz son sözünü söylememişti.
Düşman zırhlıları ilerlemeye devam ederken Türk topcusunun şiddetli
ateşi başladı. Onlar da gemilerden bütün topları ile Türk mevzilerini
ateşe tuttular. Böylece bogaz görülmemiş bir çatışmaya sahne oldu.
Türk
Ordusu düşmanın cehennemi andıran bombardımanına şiddetle karşı koydu,
büyük bir inançla vatanını savundu. Düşman daha önce bogazdaki
mayınları temizlemişti. Savaştan bir gece önce Nusret mayın gemimiz
bogaza tekrar mayın döşemiş, fakat düşman bunu farkedememişti.
İşte
topçularımızın isabetli atışları ile düşman gemilerinin bir kısmı
hasara ugrayıp savaş dışı kalırken bir kısmı da mayınlara çarparak
bogazın sularına gömülmeye başladı. Düşman büyük kayıplar verdi.
Çanakkale bogazı magrur düşmana mezar oldu. Kalan gemileri ile
kendilerini bogazın dışına atarak canlarını zor kurtardılar.
Allah'ın
yardımı ve Türk askerinin kahramanlıgı sayesinde dünyanın en güçlü
donanması, en büyük yenilgiyi Türk milletinden aldı. Çanakkale zaferi
ile tarihimize yeni bir kahramanlık destanı daha yazıldı. Bu zafer,
Türk milletinin gücünü bir kez daha bütün dünyaya göstermiş oldu. En
güçlü silahlarla vatanımıza saldırarak savaşı kazanacaklarını sananlar,
yanıldıklarını bir kere daha anladılar.
Bogazdan İstanbul'a
ulaşamıyacagını anlayan düşmanlar, karadan geçmeye karar vererek
Gelibolu yarımadasına asker çıkarmaya başladılar. Fakat karaya ayak
bastıkları yerde Türk askerinin büyük bir direnişi ile karşılaştılar.
Çok güçlü donanmanın destegi ile karaya çıkan düşman askerleri ile
vatanını kurtarmak için ölümü göze alan Türk askerleri arasında
görülmemiş bir boguşma başladı. Çarpışmalar zaman zaman gögüs gögüse
devam etti.
Mustafa Kemal ATATÜRK, Türk askerinin manevi gücünü ve kahramanlıgını şöyle dile getirmiştir:
"Biz kişisel kahramanlıklarla ugraşmıyoruz. Yalnız size Bomba Sırtı olayını anlatmadan geçemiyecegim.
Karşılıklı
siperler arasındaki mesafe sekiz metre, yani ölüm muhakkak... Birinci
siperdekilerin hiçbirisi kurtulmamacasına düşüyor. İkinci siperdekiler
onların yerini alıyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir sogukkanlılık ve
tevkkül ile biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar ölecegini
biliyor ve en ufak bir çekinme bile göstermiyor.
Sarsılmak yok.
Okumak bilenler Kur'an-ı Kerim okuyor ve Cennete gitmeye hazırlanıyor.
Bilmeyenler kelime-i şehadet çekerek yürüyorlar. İşte bu Türk
askerindeki ruh kuvvetini gösteren hayret ve tebrike deger bir
örnektir. Emin olmalısınız ki Çanakkale Muharebeleri'ni kazandıran bu
yüksek ruhtur." (145)
Ardı arkası kesilmeyen düşman birlikleri
ateş kusan modern silâhları ile yarımadayı adetâ cehenneme çevirdiler.
Fakat Mehmetçigin tarihte benzeri görülmeyen kahramanca direnişi
karşısında karadan da geçemediler ve büyük kayıplar vererek geri dönmek
zorunda kaldılar. Bu savaşta biz de çok sayıda şehit verdik ama vatanı
düşmana çignetmedik. Mehmetçik vatanı için seve seve ölüme gitti ve
ölümsüzleşti. Dünya, Türk askerinin yenilmez gücünü ve hiç bir millette
görülmeyen kahramanlıgını bir kere daha anlamış oldu.
Kurtuluş Savaşı
Dört
yıl süren Birinci Dünya Savaşı sonunda yenik düşen Osmanlı
İmparatorlugu 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Mutarekesini imzalamak
zorunda kaldı. Bu andlaşmanın ardından topraklarımızın büyük bir bölümü
düşmanlar tarafından işgal edildi. 10 Agustos 1920 de imzalanan Sevr
andlaşması ile de düşmanlar topraklarımızı kendi aralarında taksim
ettiler.
Düşmanların amacı, Türk milletini yok etmek ve tarihten silmekti.
Dört
yandan yurdumuza saldıran düşmanlar, şehirleri kasaba ve köyleri yakıp
yıkıyor, işgal ettikleri bölgelerde milletimize her türlü zulüm ve
kötülügü yapıyor, kadın-Erkek, çoluk-çocuk ayırımı yapılmadan insanlar
samanlıklara doldurularak diri diri yakılıyor, kundaktaki bebekler ve
ak sakallı dedeler süngülenerek vahşice katlediliyordu.
Tüyler
ürperten ve vicdanları sızlatan bu acımasız cinayetler birbirini takip
ediyor, milletimiz tarihinin en karanlık günlerini yaşıyordu.
Tarih
boyunca zulüm ve haksızlıga ugrayanların daima elinden tutmuş olan Türk
milleti şimdi en acımasız metodlarla yok edilmek isteniyordu. Dünya
üzerinde birçok devletler ve imparatorluklar kurmuş, daima hür ve
bagımsız yaşamış olan büyük milletimiz bu durumu asla kabul edemezdi.
Türk
milleti, erkek-kadın, genç-ihtiyar el ele vererek mübarek vatanımızı
düşmanlardan kurtarmak için büyük bir mücadeleye girişti. Esasen
vatanımızı, namus ve şerefimizi korumak için düşmanla savaşmak hem
dinimizin emri, hem de milli görevmiz idi. Kur'an-ı Kerim'de şöyle
buyurulmaktadır:
«Sizinle savaşanlarla Allah yolunda siz de savaşın..» (146)
Anadoluyu
işgal eden devletler, modern silahlara ve güçlü ordulara sahipti.
Yurdumuzu bunlardan kurtarmak büyük fedâkarlıklara katlanmayı
gerektiriyordu. Çünkü milletimiz yıllarca süren savaşlarda yüzbinlerce
evlâdını şehit vermiş, çok şey kaybetmişti. Ancak bütün bu
olumsuzluklara ragmen ümidini yitirmemişti. Milleti bu gaye etrafında
toplayacak ve topyekün harekete geçirecek bir öndere ihtiyaç vardı.
İşte
milletimiz, yurdumuzu düşmanlardan temizlemek ve maruz kaldıgı insanlık
dışı muamelelerden kurtarmak için Mustafa Kemal ATATÜRK'ün önderliginde
bir ölüm-kalım mücadelesi olan Kurtuluş Savaşını başlattı.
Düşmanlar,
askerlerinin çokluguna ve modern silahlarına güveniyorlardı. Oysa Türk
milleti her ne pahasına olursa olsun vatanı düşman işgalinden
kurtarmaya kararlı idi.
Bu ugurda canından daha degerli bildigi
mübarek vatanını düşmandan temizlemek için her türlü güçlüge katlandı.
Çünkü O, vatan sevgisinin imandan olduguna yürekten inanıyor, vatan
olmayınca din, namus ve şerefin korunamıyacagını çok iyi biliyordu.
Galip
gelecegine de inancı tamdı. Çünkü Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de:
«Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın, eger inanmışsanız, üstün
gelecek olan sizsiniz» (147) buyurarak saglam bir inançla savaşanların
üstün gelecegini bildirmiştir.
İstiklâl Marşımızdaki şu sözler de, milletimizin bu mücadeleden zaferle çıkacagının ümit ve heyecanını taşıyordu:
Arkadaş! Yurduma alçakları ugratma sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın,
Dogacaktır sana va'dettigi günler Hakk'ın,
Kimbilir, belki yarın... belki yarından da yakın
Vatanına,
bayragına, mukaddesatına, namus ve şerefine hiçbir zaman toz
kondurmamış olan Türk milleti, elbetteki bunlara kirli ellerini sürmek
isteyenlere izin veremezdi. Her karış topragı şehit kanlarıyla sulanan
mübarek vatan topraklarının çignenmesine razı olamaz, kendi yurdunda
esir edilemezdi. Milletimizin bu duyguları İstiklâl Marşımızda şöyle
dile getirilmiştir:
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım,
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim; bendimi çigner, aşarım;
Yırtarım dagları, enginlere sıgmam taşarım.
Kurtuluş
savaşı, toprakları işgal edilen, zulüm ve haksızlıga ugrayan
milletimizin zalimlere karşı yaptıgı bir ölüm-kalım mücadelesidir.
Milletimiz bu haklı mücadelede Allah'ın yardımı ile kendisinden kat kat
üstün düşman kuvvetlerini dize getirmiştir. Bu savaşta önce Anadolunun
dogu ve güney bölgeleri düşmandan temizlendi.
İngilizlerin
desteginde Batı Anadoluyu işgal eden Yunanlılara karşı Türk ordusu 26
Agustos 1922 günü sabah saat 05.30 da büyük bir taarruz başlattı.
Yunanlılar
çok saglam savunma hatları yapmışlardı. Türkler ne kadar hucüm ederse
etsin bu güçlü savunma hatlarını asla aşamıyacaklarından emindiler.
O günlerde bu mevzileri gezen yüksek rütbeli bir İngiliz subayı şöyle demişti:
"Türkler bu mevzileri altı ayda aşabilirlerse, altı saatte aşmış gibi övünebilirler."
Gerçekten
bu mevziler onlara göre çok saglam yapılmıştı ama Türk askerinin
şahlanışı ve yenilmez gücü karşısında dayanacak durumda degildi.
Nitekim Türk ordusu aşılmaz sanılan mevzileri kısa zamanda aştı, düşman
birlikleri her taraftan sarıldı. Nihayet 30 Agustosta sabahın erken
saatlerinde müthiş bir meydan savaşı başladı. Akşama kadar devam eden
çarpışmalar sonunda düşman ordusunun büyük bir kısmı yok edildi.
Binlerce düşman askeri esir alındı. Düşman birliklerinin başkomutanı da
esirler arasında idi. 30 agustos, Türk ordusunun en büyük zaferlerinden
birini daha kazandıgı bir gündür. İzmir yönüne dogru kaçan düşman
birlikleri süratle takip edildi. Bir sel gibi İzmir'e dogru akan Türk
orduları 9 Eylül günü İzmir'e ulaştı ve düşmanı denize döktü.
Böylece
Anadolu'yu yakıp yıkan, ve kana bulayan zalim ve acımasız düşmana hak
ettigi ceza verilmiş, topraklarımız düşmandan temizlenmiş oldu.
Ordularımızın bu büyük başarısı karşısında düşmanlar ateşkes anlaşması
yapmak zorunda kaldılar. Bunun üzerine 11 Ekim 1922 tarihinde Mudanya
mütarekesi imzalandı. 24 Temmuz 1923 te İsviçrenin Lozan şehrinde
imzalanan Lozan Barış Andlaşması ile de ülkemizin sınırları çizildi.
Böylece
Birinci Dünya savaşı sonunda parçalanan Osmanlı imparatorlugunun yerine
hür ve bagımsız yeni bir Türk devleti olan "Türkiye Cumhuriyeti" dogdu.
Bu
savaş, düşman işgali altında ezilen diger müslüman milletlerin
kurtuluşu için de ümid ışıgı olmuştur. Kurtuluş savaşı önce Allah'ın
yardımı, sonra da çok degerli komutanların idaresinde vatanı için ölümü
göze alan Mehmetçigin sarsılmaz inancı ve kahramanca çarpışması
sonucunda kazanılmıştır.
Bu savaşın kazanılmasında cephe
gerisindeki sivil halkın ve özellikle kadınlarımızın yaptıgı hizmetleri
ve gösterdigi büyük fedâkârlıkları da asla unutmamak lâzımdır.
Cephede
savaşan askerimize silâh ve cephaneler çogunlukla kagnılarla taşınıyor,
bu kagnıları ise kadınlar idare ediyordu. Bu hizmet o günkü şartlarda
büyük zorluklarla yürütülüyordu.
Bir görgü tanıgı şöyle anlatıyor:
Çerkeş
önlerinde kagnılarla cephane taşıyan bir kadın kafilesine rastladık.
Biz soguktan titrerken tek yorganını da arabaya örten bir ninenin
çıplak ayaklarla karları çegnedigini görünce içim sızladı. Arkasında
peştemale sarılmış bir çocuk vardı.
- "Üşümezmisin sen nine? Bak çocuk donacak,yorganı onun üzerine örtsene," diye işaret ettim. Nine şu cevabı verdi:
-"Kar sepeliyor, millet malıdır, nem kapmasın evlâdım". (148)
Vatanını
hem kendi canından, hem de biricik yavrusundan çok düşünen bu fedâkâr
Türk anası, tek yorganını soguktan titreyen çocuguna sarmamış,
cephaneler ıslanmasın diye arabanın üstüne örtmüş ve sırtında taşıdıgı
küçük yavrusu ile kışın dondurucu sogugunda cepheye silah
yetiştirmiştir.
Bu olay sayısız fedâkârlık örneklerinden sadece biridir.
Kurtuluş
savaşında her türlü fedâkârlıgı gösteren, kanları ve canları pahasına
bizlere mübarek vatanımızı emanet edenlere çok şey borçluyuz.
Birinci Dünya savaşı (1914-1918) pek çok
cephede devam eden büyük bir savşatır. Bu savaşın en büyük kahramanlık
destanını Türk askeri Çanakkale'de yazdı. Şöyle ki: Düşmanlar, Osmanlı
İmparatorlugunun başkenti İstanbul'u ele geçirmeye karar verdiler.
İstanbul'un ele geçmesi demek Türk milletinin kalbinden vurulması
demekti. Bu amaçla İngiliz ve Fransız savaş gemilerinden oluşan ve en
modern silahlarla donatılan çok güçlü donanma Çanakkale bogazının
girişine geldi ve 15 Şubat 1915 günü Türk mevzilerini bombardıman etti.
Ancak bogazı geçemedi.
Onlar güçlü donanmalarına ve askerlerinin
çokluguna güveniyorlar, Türk askerinin kahramanlıgını hesaba
katmıyorlardı. Nitekim Mehmetçigin kahramanca direnişi karşısında
düşman donanması geri dönmek zorunda kaldı.
25 Şubattta bogazın
önüne gelen düşman zırhlıları Türk mevzilerini yine gülle yagmuruna
tuttu. Daha sonraki günlerde de şiddetli bombardımanlar devam etti.
Onlar bogazı geçip İstanbul'u ele geçirmekte kararlı idiler. Türkler de
vatanı savunmak ve düşmanı bogazdan geçirmemekte kararlı idi. Düşman 18
Mart'ta bütün gücü ile saldırıya geçti. Bu sefer kendilerinden
emindiler. Onlara göre yaptıkları bombardımanlarla Tük mevzileri yerle
bir edilmiş ve bogazdaki mayınların hepsi temizlenmişti.
Gemiler
bogazdan içeri girerek ilerlemeye başladı. Büyük çapta toplarla
donatılan zırhlılar Türk mevzilerini bombardıman ediyordu. Bu
bombardımanlarla mevzilerimiz büyük hasar görmüş, toplarımızın bir
kısmı da parçalanmıştı.
Düşman Türk savunmasının kırıldıgına
kanaat getirmiş, halbuki Türk askeri henüz son sözünü söylememişti.
Düşman zırhlıları ilerlemeye devam ederken Türk topcusunun şiddetli
ateşi başladı. Onlar da gemilerden bütün topları ile Türk mevzilerini
ateşe tuttular. Böylece bogaz görülmemiş bir çatışmaya sahne oldu.
Türk
Ordusu düşmanın cehennemi andıran bombardımanına şiddetle karşı koydu,
büyük bir inançla vatanını savundu. Düşman daha önce bogazdaki
mayınları temizlemişti. Savaştan bir gece önce Nusret mayın gemimiz
bogaza tekrar mayın döşemiş, fakat düşman bunu farkedememişti.
İşte
topçularımızın isabetli atışları ile düşman gemilerinin bir kısmı
hasara ugrayıp savaş dışı kalırken bir kısmı da mayınlara çarparak
bogazın sularına gömülmeye başladı. Düşman büyük kayıplar verdi.
Çanakkale bogazı magrur düşmana mezar oldu. Kalan gemileri ile
kendilerini bogazın dışına atarak canlarını zor kurtardılar.
Allah'ın
yardımı ve Türk askerinin kahramanlıgı sayesinde dünyanın en güçlü
donanması, en büyük yenilgiyi Türk milletinden aldı. Çanakkale zaferi
ile tarihimize yeni bir kahramanlık destanı daha yazıldı. Bu zafer,
Türk milletinin gücünü bir kez daha bütün dünyaya göstermiş oldu. En
güçlü silahlarla vatanımıza saldırarak savaşı kazanacaklarını sananlar,
yanıldıklarını bir kere daha anladılar.
Bogazdan İstanbul'a
ulaşamıyacagını anlayan düşmanlar, karadan geçmeye karar vererek
Gelibolu yarımadasına asker çıkarmaya başladılar. Fakat karaya ayak
bastıkları yerde Türk askerinin büyük bir direnişi ile karşılaştılar.
Çok güçlü donanmanın destegi ile karaya çıkan düşman askerleri ile
vatanını kurtarmak için ölümü göze alan Türk askerleri arasında
görülmemiş bir boguşma başladı. Çarpışmalar zaman zaman gögüs gögüse
devam etti.
Mustafa Kemal ATATÜRK, Türk askerinin manevi gücünü ve kahramanlıgını şöyle dile getirmiştir:
"Biz kişisel kahramanlıklarla ugraşmıyoruz. Yalnız size Bomba Sırtı olayını anlatmadan geçemiyecegim.
Karşılıklı
siperler arasındaki mesafe sekiz metre, yani ölüm muhakkak... Birinci
siperdekilerin hiçbirisi kurtulmamacasına düşüyor. İkinci siperdekiler
onların yerini alıyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir sogukkanlılık ve
tevkkül ile biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar ölecegini
biliyor ve en ufak bir çekinme bile göstermiyor.
Sarsılmak yok.
Okumak bilenler Kur'an-ı Kerim okuyor ve Cennete gitmeye hazırlanıyor.
Bilmeyenler kelime-i şehadet çekerek yürüyorlar. İşte bu Türk
askerindeki ruh kuvvetini gösteren hayret ve tebrike deger bir
örnektir. Emin olmalısınız ki Çanakkale Muharebeleri'ni kazandıran bu
yüksek ruhtur." (145)
Ardı arkası kesilmeyen düşman birlikleri
ateş kusan modern silâhları ile yarımadayı adetâ cehenneme çevirdiler.
Fakat Mehmetçigin tarihte benzeri görülmeyen kahramanca direnişi
karşısında karadan da geçemediler ve büyük kayıplar vererek geri dönmek
zorunda kaldılar. Bu savaşta biz de çok sayıda şehit verdik ama vatanı
düşmana çignetmedik. Mehmetçik vatanı için seve seve ölüme gitti ve
ölümsüzleşti. Dünya, Türk askerinin yenilmez gücünü ve hiç bir millette
görülmeyen kahramanlıgını bir kere daha anlamış oldu.
Kurtuluş Savaşı
Dört
yıl süren Birinci Dünya Savaşı sonunda yenik düşen Osmanlı
İmparatorlugu 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Mutarekesini imzalamak
zorunda kaldı. Bu andlaşmanın ardından topraklarımızın büyük bir bölümü
düşmanlar tarafından işgal edildi. 10 Agustos 1920 de imzalanan Sevr
andlaşması ile de düşmanlar topraklarımızı kendi aralarında taksim
ettiler.
Düşmanların amacı, Türk milletini yok etmek ve tarihten silmekti.
Dört
yandan yurdumuza saldıran düşmanlar, şehirleri kasaba ve köyleri yakıp
yıkıyor, işgal ettikleri bölgelerde milletimize her türlü zulüm ve
kötülügü yapıyor, kadın-Erkek, çoluk-çocuk ayırımı yapılmadan insanlar
samanlıklara doldurularak diri diri yakılıyor, kundaktaki bebekler ve
ak sakallı dedeler süngülenerek vahşice katlediliyordu.
Tüyler
ürperten ve vicdanları sızlatan bu acımasız cinayetler birbirini takip
ediyor, milletimiz tarihinin en karanlık günlerini yaşıyordu.
Tarih
boyunca zulüm ve haksızlıga ugrayanların daima elinden tutmuş olan Türk
milleti şimdi en acımasız metodlarla yok edilmek isteniyordu. Dünya
üzerinde birçok devletler ve imparatorluklar kurmuş, daima hür ve
bagımsız yaşamış olan büyük milletimiz bu durumu asla kabul edemezdi.
Türk
milleti, erkek-kadın, genç-ihtiyar el ele vererek mübarek vatanımızı
düşmanlardan kurtarmak için büyük bir mücadeleye girişti. Esasen
vatanımızı, namus ve şerefimizi korumak için düşmanla savaşmak hem
dinimizin emri, hem de milli görevmiz idi. Kur'an-ı Kerim'de şöyle
buyurulmaktadır:
«Sizinle savaşanlarla Allah yolunda siz de savaşın..» (146)
Anadoluyu
işgal eden devletler, modern silahlara ve güçlü ordulara sahipti.
Yurdumuzu bunlardan kurtarmak büyük fedâkarlıklara katlanmayı
gerektiriyordu. Çünkü milletimiz yıllarca süren savaşlarda yüzbinlerce
evlâdını şehit vermiş, çok şey kaybetmişti. Ancak bütün bu
olumsuzluklara ragmen ümidini yitirmemişti. Milleti bu gaye etrafında
toplayacak ve topyekün harekete geçirecek bir öndere ihtiyaç vardı.
İşte
milletimiz, yurdumuzu düşmanlardan temizlemek ve maruz kaldıgı insanlık
dışı muamelelerden kurtarmak için Mustafa Kemal ATATÜRK'ün önderliginde
bir ölüm-kalım mücadelesi olan Kurtuluş Savaşını başlattı.
Düşmanlar,
askerlerinin çokluguna ve modern silahlarına güveniyorlardı. Oysa Türk
milleti her ne pahasına olursa olsun vatanı düşman işgalinden
kurtarmaya kararlı idi.
Bu ugurda canından daha degerli bildigi
mübarek vatanını düşmandan temizlemek için her türlü güçlüge katlandı.
Çünkü O, vatan sevgisinin imandan olduguna yürekten inanıyor, vatan
olmayınca din, namus ve şerefin korunamıyacagını çok iyi biliyordu.
Galip
gelecegine de inancı tamdı. Çünkü Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de:
«Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın, eger inanmışsanız, üstün
gelecek olan sizsiniz» (147) buyurarak saglam bir inançla savaşanların
üstün gelecegini bildirmiştir.
İstiklâl Marşımızdaki şu sözler de, milletimizin bu mücadeleden zaferle çıkacagının ümit ve heyecanını taşıyordu:
Arkadaş! Yurduma alçakları ugratma sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın,
Dogacaktır sana va'dettigi günler Hakk'ın,
Kimbilir, belki yarın... belki yarından da yakın
Vatanına,
bayragına, mukaddesatına, namus ve şerefine hiçbir zaman toz
kondurmamış olan Türk milleti, elbetteki bunlara kirli ellerini sürmek
isteyenlere izin veremezdi. Her karış topragı şehit kanlarıyla sulanan
mübarek vatan topraklarının çignenmesine razı olamaz, kendi yurdunda
esir edilemezdi. Milletimizin bu duyguları İstiklâl Marşımızda şöyle
dile getirilmiştir:
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım,
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim; bendimi çigner, aşarım;
Yırtarım dagları, enginlere sıgmam taşarım.
Kurtuluş
savaşı, toprakları işgal edilen, zulüm ve haksızlıga ugrayan
milletimizin zalimlere karşı yaptıgı bir ölüm-kalım mücadelesidir.
Milletimiz bu haklı mücadelede Allah'ın yardımı ile kendisinden kat kat
üstün düşman kuvvetlerini dize getirmiştir. Bu savaşta önce Anadolunun
dogu ve güney bölgeleri düşmandan temizlendi.
İngilizlerin
desteginde Batı Anadoluyu işgal eden Yunanlılara karşı Türk ordusu 26
Agustos 1922 günü sabah saat 05.30 da büyük bir taarruz başlattı.
Yunanlılar
çok saglam savunma hatları yapmışlardı. Türkler ne kadar hucüm ederse
etsin bu güçlü savunma hatlarını asla aşamıyacaklarından emindiler.
O günlerde bu mevzileri gezen yüksek rütbeli bir İngiliz subayı şöyle demişti:
"Türkler bu mevzileri altı ayda aşabilirlerse, altı saatte aşmış gibi övünebilirler."
Gerçekten
bu mevziler onlara göre çok saglam yapılmıştı ama Türk askerinin
şahlanışı ve yenilmez gücü karşısında dayanacak durumda degildi.
Nitekim Türk ordusu aşılmaz sanılan mevzileri kısa zamanda aştı, düşman
birlikleri her taraftan sarıldı. Nihayet 30 Agustosta sabahın erken
saatlerinde müthiş bir meydan savaşı başladı. Akşama kadar devam eden
çarpışmalar sonunda düşman ordusunun büyük bir kısmı yok edildi.
Binlerce düşman askeri esir alındı. Düşman birliklerinin başkomutanı da
esirler arasında idi. 30 agustos, Türk ordusunun en büyük zaferlerinden
birini daha kazandıgı bir gündür. İzmir yönüne dogru kaçan düşman
birlikleri süratle takip edildi. Bir sel gibi İzmir'e dogru akan Türk
orduları 9 Eylül günü İzmir'e ulaştı ve düşmanı denize döktü.
Böylece
Anadolu'yu yakıp yıkan, ve kana bulayan zalim ve acımasız düşmana hak
ettigi ceza verilmiş, topraklarımız düşmandan temizlenmiş oldu.
Ordularımızın bu büyük başarısı karşısında düşmanlar ateşkes anlaşması
yapmak zorunda kaldılar. Bunun üzerine 11 Ekim 1922 tarihinde Mudanya
mütarekesi imzalandı. 24 Temmuz 1923 te İsviçrenin Lozan şehrinde
imzalanan Lozan Barış Andlaşması ile de ülkemizin sınırları çizildi.
Böylece
Birinci Dünya savaşı sonunda parçalanan Osmanlı imparatorlugunun yerine
hür ve bagımsız yeni bir Türk devleti olan "Türkiye Cumhuriyeti" dogdu.
Bu
savaş, düşman işgali altında ezilen diger müslüman milletlerin
kurtuluşu için de ümid ışıgı olmuştur. Kurtuluş savaşı önce Allah'ın
yardımı, sonra da çok degerli komutanların idaresinde vatanı için ölümü
göze alan Mehmetçigin sarsılmaz inancı ve kahramanca çarpışması
sonucunda kazanılmıştır.
Bu savaşın kazanılmasında cephe
gerisindeki sivil halkın ve özellikle kadınlarımızın yaptıgı hizmetleri
ve gösterdigi büyük fedâkârlıkları da asla unutmamak lâzımdır.
Cephede
savaşan askerimize silâh ve cephaneler çogunlukla kagnılarla taşınıyor,
bu kagnıları ise kadınlar idare ediyordu. Bu hizmet o günkü şartlarda
büyük zorluklarla yürütülüyordu.
Bir görgü tanıgı şöyle anlatıyor:
Çerkeş
önlerinde kagnılarla cephane taşıyan bir kadın kafilesine rastladık.
Biz soguktan titrerken tek yorganını da arabaya örten bir ninenin
çıplak ayaklarla karları çegnedigini görünce içim sızladı. Arkasında
peştemale sarılmış bir çocuk vardı.
- "Üşümezmisin sen nine? Bak çocuk donacak,yorganı onun üzerine örtsene," diye işaret ettim. Nine şu cevabı verdi:
-"Kar sepeliyor, millet malıdır, nem kapmasın evlâdım". (148)
Vatanını
hem kendi canından, hem de biricik yavrusundan çok düşünen bu fedâkâr
Türk anası, tek yorganını soguktan titreyen çocuguna sarmamış,
cephaneler ıslanmasın diye arabanın üstüne örtmüş ve sırtında taşıdıgı
küçük yavrusu ile kışın dondurucu sogugunda cepheye silah
yetiştirmiştir.
Bu olay sayısız fedâkârlık örneklerinden sadece biridir.
Kurtuluş
savaşında her türlü fedâkârlıgı gösteren, kanları ve canları pahasına
bizlere mübarek vatanımızı emanet edenlere çok şey borçluyuz.
sezo- Profesyonel
-
Mesaj Sayısı : 1980
Nerden : KOCAELİ
İş/Hobiler : ithalat -ihracat (sporcu )
Lakap : sezo
Ruh Hali :
Rep : 1199
Kayıt tarihi : 23/02/08
F3do :: Atatürk Ve Tarih :: Tarih
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz