F3do
Lütfen Üye Olunuz...!!!

Join the forum, it's quick and easy

F3do
Lütfen Üye Olunuz...!!!
F3do
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Nietzsche Ağladığında/Irvin D. Yalom...

Aşağa gitmek

Nietzsche Ağladığında/Irvin D. Yalom... Empty Nietzsche Ağladığında/Irvin D. Yalom...

Mesaj tarafından sezginsen Perş. Nis. 23, 2009 7:12 am

Nietzsche Ağladığında/Irvin D. Yalom...

Nietzsche Ağladığında/Irvin D. Yalom... 97553914600tj

Yayınevi : Ayrıntı

BAsım Yılı : 1997

Sayfa Sayısı : 342

Çevirmen : Aysun Babacan

Zen ve Motosikler Bakın Sanatı, Lila, Azizler ve Alimler ve Cuma'yı
sevenler için yeni bir düşünce romanı sunuyoruz: Nietzsche Ağladığında.
Yine yoğun ve sürükleyici. Edebiyatla da düşünülebildiğini gösteren
müthiş bir örnek...

SAHNE

Psikanalizin doğumu arifesindeki 19. yüzyıl Viyana'sı. Entellektüel ortamlar. Hav soğuk.



AKTÖRLER

Nietzsche: Henüz iki kitabı yayımlanmış, kimsenin tanımadığı bir
filozof. Yalnızlığı seçmiş. Acılarıyla barışmış. İhaneti tatmış. Tek
sahip olduğu şey, valizi ve kafasında tasarladığı kitaplar. Karısı,
toplumsal görevleri ve vatanı yok. İnzivayı seviyor. Tanrıyı öldürmüş.
"Ümit kötülüklerin en kötüsüdür, çünkü işkenceyi uzatır," diyor. Daha
sonra "kendi alevlerinizde yanmaya hazır olmalısınız: Önce kül olmadan
kendinizi nasıl yenileyebilirsiniz?" diyecek. Ümitsiz.

Breur: Efsanevi bir teşhis dehası. Ümitsizliklerin kapısını çaldığı
doktor. Psikanalizin ilk kurucularından. Kırkında, bütün Avrupalı
sanatçı ve düşünürlerin doktoru olmayı başarmış. Güzel bir karısı ve
beş çocuğu var. Zengin. Saygın. Hayatı boyunca "ama" pozisyonunda
yaşamış biri.

Freud: Breuer'in arkadaşı. Henüz genç. Geleceği parlak. Şimdi yoksul.

Salome: Erkeklerin başını döndüren kadın. Çekici. Özgür. Evliliğe
inanmıyor. Bazan aynı anda birçok erkekle beraber oluyor. Sanatçıları
ve düşünürleri tercih ediyor. Kırbacı var.

KONU

Ümitsizlik.

Bir gün, erkeklerin başını döndüren kadın, Salome, nietzsche'den
habersiz Breuer'e gelir. "Avrupa'nın kültürel geleceği tehlikede,
Nietzsche ümitsiz. Ona yardım edin," der. Breuer Salome'yi tekrar
görebilmek umuduyla "peki" der.

Ve varoluşun kader, inanç, hakikat, huzur, mutluluk, acı, özgürlük,
irade... ve neden, nasıl gibi en önemli duraklarından geçen bir
yolculuk başlar...

Kendisiyle ve hayatla yüz yüze gelmekten çekinmeyenlere
...

Nietzsche Ağladığında/Irvin D. Yalom...

Sahne
Psikanalizin doğumu arifesindeki 19.yüzyıl Viyana'sı. Entelektüel ortamlar. Hava soğuk.
Aktörler
Nietzche: Henüz iki kitabı yayımlanmış, kimsenin tanımadığı bir
filozof. Yalnızlığı seçmiş. Acılarıyla barışmış. İhaneti tatmış. Tek
sahip olduğu şey, valizi ve kafasında tasarladığı kitaplar. Karısı,
toplumsal görevleri ve vatanı yok. İnzivayı seviyor. Tanrıyı öldürmüş.
'Ümit kötülüklerin en kötüsüdür, çünkü işkenceyi uzatır,' diyor. Daha
sonra 'kendi alevlerinizde yanmaya hazır olmalısınız: Önce kül olmadan
kendinizi nasıl yenileyebilirsiniz?' diyecek. Ümitsiz.
Breuer: Efsanevi bir teşhis dehası. Ümitsizlerin kapısını çaldığı
doktor. Psikanalizin ilk kurucularından. Kırkında, bütün Avrupalı
sanatçı ve düşünürlerin doktoru olmayı başarmış. Güzel bir karısı ve
beş çocuğu var. Zengin. Saygın. Hayatı boyunca 'ama' pozisyonunda
yaşamış biri.
Freud: Breuer'in arkadaşı. Henüz genç. Geleceği parlak. Şimdi yoksul.
Salomé: Erkeklerin başını döndüren kadın. Çekici. Özgür. Evliliğe inanmıyor.
Bazen aynı anda birçok erkekle beraber oluyor. Sanatçıları ve düşünürleri tercih ediyor. Kırbacı var.
Konu
Ümitsizlik.
Birgün, erkeklerin başını döndüren kadın, Salomé Nietzsche'den habersiz
Breuer'e gelir. 'Avrupa'nın kültürel geleceği tehlikede, Nietzsche
ümitsiz. Ona yardım edin,' der. Breuer Salomé'yi tekrar görebilmek
umuduyla 'peki' der.
Ve varoluşun kader, inanç, hakikat, huzur, mutluluk, acı, özgürlük,
irade... ve neden, nasıl gibi en önemli duraklarından geçen bir
yolculuk başlar...
Kendisiyle ve hayatla yüz yüze gelmekten çekinmeyenlere...

*Bu roman, Nietzsche ile Breuer'in karşılaşmaları, sonra da
Nietzsche'nin Breuer'in hastası olması fantezisi üzerine kurulmuş.
Breuer'in, mesleğinde en başarılı olduğu yıllar. Evde zarif eşi ve
tatlı çocuklarıyla, okulda da bilimsel gerçeklerin peşinde, mutlu
-olması beklenecek- bir hayatı var. Öğrencisi ve arkadaşı olan genç
Freud'la birlikte, yeni denemeye başladığı "konuşma terapisi" üzerine
kafa yoruyor. Kırk yaşında. Bilimin ve ailesinin ısıttığı hayatı,
aslında, başka bir kadına duyduğu arzuyla alak bullak. Tutkusunun
peşinden gidip gitmeme konusunda kararsız. Sakınarak yaşamayı seçmiş;
şimdi sıkıntısının kökeninde hayatının sterilliğini görebiliyor ama,
bunun ölüm korkusuyla bağlantılı olduğunun farkında değil. İşte
Nietzsche ile yolları, tam böyle bir zamanda kesişiyor. Nietzsche'nin
arkadaşı, eski sevgilisi Salome, Breuer'den randevu alarak
Nietzsche'nin ne kadar mutsuz olduğunu anlatıyor. Nietzsche intiharın
eşiğinde, Salome yardım etmek istiyor, konuşma tedavisinden de
haberdar, gerekenin bu olduğunu seziyor. Gelgelelim, Nietzsche
kendisine yardım edilmesini kabul edemeyecek kadar mağrur. Hele ruhsal
yardımı, hele bir de aracı Salome olmuşsa...

Breuer, Nietzsche'yi tedaviye almayı kabul ediyor. Salome'nin aracı
olduğunu ondan gizlemeyi de. Tedaviyi "sezdirmeden" uygulamayı da.
Breuer, başarılı olduğu kadar hırslı bir hekim.

Nietzsche'den, kendi ruhsal acıları için yardım istiyormuş gibi
yapıyor, ona kafasının karışıklığını, kararsızlıklarını anlatıyor.
Nietzsche, Breuer'e "felsefi danışmanlık" yapmayı kabul ediyor. Bundan
sonra, birbirlerine gitgide açıldıkları karşılıklı terapi başlıyor.
Yalnız, ikisinin de birer büyük sırrı var: Nietzsche, Salome'ye duyduğu
tutkuyu, zaafını kolay kolay anlatamaz, Breuer de bu işe Salome'nin
ricası üzerine kalkıştığını. Breuer Nietzsche'nin ağır bir migren
krizini tedavi ettikten sonra, danışmanlık daha da karşılıklı oluyor.
Güç dengesi, Breuer'in lehine yeniden kuruluyor. Romanın gerilimi,
büyük sırların karşılıklı itirafı üzerine kurulu.

Nietzsche Ağladığında, Yalom'un daha önceki kitaplarında yazmış,
öğretmiş olduğu, yukarda özetlediğim görüşlerini, kurgusal bir metinle
tekrar söyleme çabası gibi. Yazara aşina olanlarda, iyi bir romandan
çok, daha önce anlatmış olduklarının pekiştirilmesi, iyice öğrenilmesi
için yazdığı bir metin olduğu izlenimini bırakıyor. Tabii o da iyi
olabilir de, kitabı roman diye okumaya başlayınca, geride
öğretmenimizin sesini sürekli işitir gibi olmak biraz sıkıcı.

Yalom, bir söyleşide, üniversiteden ayrılmasında psikiyatrinin
gidişinden duyduğu hoşnutsuzluğun etkili olduğunu anlatıyor;
psikiyatride, yeni çıkan ilaçlardan başka öğretecek pek bir şey
kalmayacağından yakınıyor. Bu doğru ama, psikiyatrinin pozitivizme
-biyolojik paradigmayı kullanarak- ayak uydurmaya çalışması pek yeni
bir gelişme değil. Kaldı ki, psikoterapide ampirik araştırma yapma
iddiası da zaten pozitivizmi psikoterapiye taşımak anlamına geliyordu.
İşte bu nedenle, Yalom'un roman yazmaya başlamasını, yalnızca
kendisindeki yazarlık cevherini keşfetmesine değil, varoluşçu terapi
ile ampirik araştırma arasındaki uyumsuzlukla hesaplaşmaya başlamasına
bağlamak akla yatkın görünüyor. İlaçların egemenliği bahane.

Yalom'un roman yazmaya başlamadan, üniversiteden ayrılmadan önce,
yorumsamacı tarzıyla bağdaştırılması güç bir araştırmacılığı da vardı.
Hemen her fırsatta, psikoterapide araştırma yapmanın güç olduğunu ama
olanaksız olmadığını yazdı. Akademideki yayın listesi tamamen
psikoterapi araştırmalarından oluşmuyor tabii; terapiye yönelik
eleştirel bakışından vazgeçmediği, tekniği ardındaki felsefeyle
değerlendiren, böylelikle uygulamacının da işine yarayan birçok değerli
yazısı var. Ama, çeşitli "standart" ölçeklerin yardımıyla, örneğin
"sekiz haftalık grup terapisi alkoliklerde de nörotiklerdeki kadar,
yani yüzde şu kadar fayda sağlamaktadır" gibi sonuçlara vardığı
araştırmaların sayısı da az değil.

Varoluşun temel çatışmalarından söz ederken özgürlüğün karşısına
sorumluluğu da koyması, böyle yapmayı ihmâl eden hümanist psikolojiyi
varoluşçu psikoterapiden ayrı tutması, terapide her şeyi mübah sayan
Rogerian terapistleri şiddetle eleştirmesi... bütün bunlar kendi içinde
tutarlı da, terapist olarak tıbbın pragmatizmini kaldıramayacak bir
duruşu olduğundan, terapinin nasıl daha "verimli" olabileceği yolundaki
araştırmaları beni hep şaşırtmıştır. Psikoterapide hiç araştırma
yapılamayacağını herhalde iddia edemeyiz ama, ampirik araştırmanın
varoluşçu terapinin bakış açısıyla (terapiyi, düzeltmekten çok onarmaya
yönelik bir etkinlik olarak gören anlayışla) uyumsuz olduğunu da kabul
etmek gerek. Nesne ilişkileri kuramcılarının tekniğindeki kişiliği
-yeniden- düzenleme iddiası, ya da davranışçı terapinin "belirtilerden"
kurtarmaya soyunmuşluğu ampirik araştırma yapmaya daha uygun alanlar
açar belki. Oysa varoluşçu psikoterapinin ya da sözgelimi kendilik
psikolojisinin anlama ve onarmaya dayalı tarzı araştırmadan çok
anlatmaya uygundur. Tıbbın pragmatizminden uzak duruşlarıyla,
babalığından çok bilgeliğiyle varolan terapistler gerektirmeleriyle...
Yalom'un psikiyatri profesörlüğünden ayrılıp kendisini roman yazmaya
vermesinde, belki bu çelişkiden duyduğu rahatsızlığın da payı vardır.

Romanı bu çelişkiyi -ya da kararsızlığı- da hesaba katarak okuyunca,
Yalom'un aslında kendi iki parçasını yazmış olabileceği aklıma geliyor.
Breuer ile Nietzsche'nin yarı kurgusal kişiliklerinde birçok çatışmayı
(birçok çatışmasını) somutlaştırmış oluyor çünkü. Mutlak-bilimsel
gerçeklere karşı kişinin kendi hakikati; ampirik-deneysel bilime,
pozitivizme karşı yorumsama; sorumluluğa karşı özgürlük; açıklamaya
karşı anlama; modernizme karşı Nietzsche.

Yalom romanın sonunda iki kahramanı da okurun gözünde eşit kılmaya özen
göstermiş. İkisini de anlamamızı, sevmemizi bekliyor. Kendisi de öyle
yapmak zorunda. Modern hekim-bilim adamı Yalom'la postmodern
yazar-felsefeci Yalom'u nasıl ayrı tutsun? Ne de olsa o da ölümlü.

Çeviren: Aysun Babacan
sezginsen
sezginsen
Fanatik
Fanatik

Erkek
Mesaj Sayısı : 312
Rep : 456
Kayıt tarihi : 31/10/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz