F3do
Lütfen Üye Olunuz...!!!

Join the forum, it's quick and easy

F3do
Lütfen Üye Olunuz...!!!
F3do
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Nietzsche - Böyle Buyurdu Zerdüşt

Aşağa gitmek

Nietzsche - Böyle Buyurdu Zerdüşt Empty Nietzsche - Böyle Buyurdu Zerdüşt

Mesaj tarafından FaTaL Perş. Ekim 23, 2008 1:10 pm

Cem Yayınevi'nden çıkan kitabın çevirisini A. Turan Oflazoğlu yapmış.


BİRİNCi BÖLÜM


1
Zerdüşt otuz yaşında yurdunu ve yurdunun gölünü bırakıp dağlara çıktı. Orada ruhunun ve yalnızlığının tadını çıkardı ve on yıl bundan bıkmadı. Ama en sonu gönlünde değişme oldu ve sabah tanla kalktı, güneşin karşısına geçti ve ona şöyle dedi:
“Ey büyük yıldız! Aydınlattıkların olmasaydı, nice olurdu senin mutluluğun! On yıldır mağaramın üstüne yükselir durursun, ışığın ve yolculuğundan bıkardın ben olmasaydım, kartalım ve yılanım olmasaydı!
Bak! Pek çok bal toplamış bir arı gibi, bilgeliğimden usandım; onu almaya uzanacak eller gerek bana.
Derinliklere inmeliyim işte bunun için, tıpkı senin akşamları denizin ardına inişin ve alt dünyaya ışık iletişin gibi, ey taşkın yıldız!
Kutsa beni öyleyse, en büyük mutluluğa bile kıskanmadan bakan ey durgun göz!
Böyle başladı Zerdüşt’ün batışı.


2
Zerdüşt dağdan yalnız indi ve kimseyle karşılaşmadı. Ama ormana girdiğinde, kutlu kulübesinden ormanda kök aramaya çıkmış yaşlı bir adam belirdi birden önünde. Ve yaşlı adam şöyle dedi Zerdüşt’e:
“Yabancı değil bana bu gezgin kişi, yıllar önce geçmişti buradan. Adı Zerdüşt’tü, ama değişmiş. O gün külünü dağlara götürüyordun, bugün de ateşini vadilere mi götüreceksin? Kundakçılığın cezasından korkmuyor musun?
Evet. Zerdüşt’ü tanıdım. Dupduru gözleri ve ağzında tiksinti hiç yer etmemiş. Oynar gibi değil mi yürümesi?
Değişmiş Zerdüşt, çocuk olmuş Zerdüşt, uyanmış biri Zerdüşt: Uyuyanlar arasında neyleyeceksin?”
Zerdüşt cevap verdi. “İnsanları seviyorum.”
“Neden” dedi ermiş, “ormanın ıssızlığına çekildim ben? İnsanları fazla sevdiğim için değil mi? Tanrıyı seviyorum şimdi, insanları sevmiyorum. İnsan fazla eksik bir şey bence. İnsan sevgisi yıkım olurdu benim için.”
Zerdüşt cevap verdi. “Sevgi de ne söz! Ben insanlara armağan götürüyorum.”
“Onlara bir şey verme dedi” ermiş. “Onlardan al daha iyi ve onlarla birlikte taşı, bu onların daha çok hoşuna gider.
Ve onlara vermek istersen, sadakadan fazlasını verme. Onu da dilensinler senden!”
“Hayır” diye cevap verdi Zerdüşt. “Ben sadaka vermem. Yoksul değilim o kadar.”
Ermiş Zerdüşt’e güldü ve şöyle dedi. “Öyleyse hazineni onlara kabul ettirmeye bak! Onlar yalnızlardan kuşkulanırlar ve bizim armağanlarla geldiğimize inanmazlar. Adımlarımız sokaklarda pek ıssız çınlar. Ve gece yataklarındayken, güneş doğmadan çok önce birinin geçtiğini işitseler, kendi kendilerine soracaklardır: Nereye gider bu hırsız?
Gitme insanlara, ormanda kal! Hayvanlara git daha iyi! Neden benim gibi olmak istemiyorsun?”
“Peki ormanda ne yapıyor ermiş?” diye sordu Zerdüşt.
Ermiş cevap verdi. “Türküler düzüp söylüyorum ve bu türküleri düzerken, gülüyor, ağlıyor ve mırıldanıyorum: Böyle övüyorum Tanrıyı.
Türkü söyleyerek, ağlayarak, gülerek ve mırıldanarak övüyorum benim Tanrım olan Tanrıyı. Peki sen armağan olarak bize ne getiriyorsun?”
Zerdüşt bu sözleri işitince, ermişi esenledi ve dedi: “Ne vereyim ben size! Çabucak gideyim de bir şey almayayım sizden!” Ve ayrıldılar böylece, yaşlı adamla Zerdüşt, iki çocuk gibi gülüşerek.
Ama Zerdüşt yalnız kalınca, şöyle dedi gönlüne: “Nasıl olur! Bu yaşlı ermiş, T a n r ı n ı n ö l d ü ğ ü n ü d a h a i ş i t m e m i ş o r m a n ı n d a.”


3
Zerdüşt ormanın kıyısındaki en yakın kente vardığında, birçok kimseyi pazar yerinde toplanmış buldu, çünkü bir ip cambazının oynayacağı bildirilmişti. Ve Zerdüşt halka şöyle buyurdu:
B e n s i z e Ü s t i n s a n ı ö ğ r e t i y o r u m. İnsan alt edilmesi gereken bir şeydir. Onu alt etmek için ne yaptınız?
Bütün varlıklar şimdiye dek kendilerinden öte bir şey yaratmışlardır, peki siz bu büyük yükselişin inişi olmak ve insanı alt edecek yerde hayvanlara mı dönmek mi istiyorsunuz?
İnsana göre maymun nedir? Gülünecek bir şey, yada acı bir utanç. İnsan da tıpkı böyle olacaktır Üstinsana göre: Gülünecek bir şey, yad acı bir utanç.
İçinizde en bilgeniz bile uyumsuzluktur, bitki ve görüntü melezidir. Ama bitki ya da görüntü olun mu diyorum size?
Yalvarırım size kardeşlerim, yeryüzüne bağlı kalın ve inanmayın size dünya ötesi umutlardan söz açanlara! Ağı saçanlardır onlar, bilerek bilmeyerek.
Bir zamanlar Tanrıya karşı işlenen günah en büyük günahtı, ama Tanrı öldü, onunla birlikte öldüler o günahkarlarda. Yeryüzüne karşı günah işlemek şimdi en korkuncudur, ve bilinmezin özünü yeryüzünün anlamından üstün tutmak!
Yaşayabileceğiniz en büyük şey nedir? Büyük horgörme saatidir. Mutluluğunuzun bile size iğrenç geldiği saat ve usunuzun ve erdeminizin.
Dediğiniz saat: “Benim usum nedir ki! Aslanın yiyeceğine duyduğu özlemi duyuyor mu bilgiye? Yoksulluk ve kirlilik ve acınacak rahatlıktır o!”
Hiç böyle konuştunuz mu? Hiç böyle haykırdınız mı? Ah, böyle haykırdığınızı duysaydım bir!
Günahınız değil, yetingenliğiniz haykırıyor göklere, günahınızdaki bayağılık haykırıyor göklere!
Sizi diliyle yalayacak şimşek nerde? Sizi aşılayacak çılgınlık nerde?
Bakın, size Üstinsanı öğretiyorum: O, bu şimşektir; o, bu çılgınlıktır!
Zerdüşt böyle konuştukça, halktan biri bağırdı: “İp cambazını yeterince dinledik; artık kendisini görsek!” Ve bütün kalabalık Zerdüşt’e güldü. Ama bu sözlerin kendisi için söylendiğini sanan ip cambazı, başladı oyununa.


4
Fakat Zerdüşt halka baktı da, şaştı. Derken şöyle buyurdu:
İnsan, hayvanla Üstinsan arasına gerilmiş bir iptir, uçurum üstünde bir ip. Korkulu bir geçiş, korkulu bir yolculuk, korkulu bir geri bakış, korkulu bir ürperiş ve duraklayış.
Ben, gönlü har vurup harman savuranı severim, ne teşekkür bekler, ne teşekkür eder: Çünkü hep verir o ve kendini korumak istemez.
Ben, zar kendine uygun düşünce utananı ve soranı severim: “Ben düzenci bir oyuncu muyum yoksa?” Çünkü yok olmak ister o.
Ben, işine başlamadan önce altın sözler saçanı ve hep söz verdiğinden fazla yapanı severim: Çünkü batışını ister o.
Ben, yaralanmada bile gönlü derin olanı ve küçücük bir şeyden yok olabileni severim.
Ben, gönlü dolup taşanı severim, öyle ki kendini unutur ve her şey onun içindedir; her şey onun batışı olur böylece.
Ben, insanların üstünde asılı o kara buluttan tek tek düşen ağır damlalar gibi olan herkesi servim; Onlar şimşeğin gelişini haber verirler ve haberci olarak yok olurlar.
Bakın, ben şimşeğin habercisiyim ve buluttan düşen bir damlayım: Oysa şimşek, Üstinsandır.

5
Zerdüşt bu sözleri söyledikten sonra, yine halka baktı ve sustu. “İşte ordalar,” dedi gönlüne, “işte gülüyorlar: Beni anlamıyorlar, ben bu kulaklara göre ağız değilim.
Gözleriyle işitmeyi öğrenmeleri için, kulaklarını mı patlatmalı? Dümbelek gibi, vaiz gibi mi ötmeli? Yoksa yalnız kekemeye mi inanırlar?
Bende gururlarına sesleneyim bari.
İnsanın, kendine bir erek edinme zamanı gelmiştir. İnsanın, en yüksek umudunun tohumunu ekme zamanı gelmiştir.
Size diyorum: Hora tepen bir yıldız doğurabilmek için, kişinin içinde kargaşa olmalı daha. Size diyorum: Daha var sizde bu karmaşa.
Yazık! İnsanın artık yıldız doğuramayacağı zaman geliyor. Yazık! En horgörülesi adamın, kendini artık horgörmeyenin zamanı geliyor.
Bakın! Size son insanı gösteriyorum.
Bir sürü ki çobansız! Herkes aynı şeyi ister, herkes aynıdır: Başka türlü duyan, deliler evine gönüllü gider.
“Eskiden bütün dünya deliymiş” Böyle derler de en inceleri, göz kırparlar.
Gündüz için küçük hazları ve gece için küçük hazları vardır. Ama sağlığı sayarlar.
“Biz mutluluğu bulduk” Böyle derler de son insanlar, göz kırparlar.
Zerdüşt’ün, ‘Öndeyiş’ denen ilk konuşması burada sona erdi, çünkü kalabalığın bağrışması ve sevinci, sözünü kesti. “Bize ver bu son insanı, ey Zerdüşt” diye bağırıyorlardı, bu son insanlardan eyle bizi! Üstinsanı biz sana bağışlarız sonra!” Ve bütün kalabalık çılgınca seviniyordu ve dudaklarını şapırdatıyordu.
Zerdüşt üzüldü ve gönlüne dedi:
“Beni anlamıyorlar, ben bu kulaklara göre ağız değilim. Anlaşılan pek fazla kalmışım dağlarda, pek fazla dinlemişim dereleri ve ağaçları: Şimdi keçi çobanlarına söz söyler gibi konuşuyorum onlarla.
Ve işte bana bakıyorlar ve gülüyorlar. Ve gülerken benden nefret ediyorlar. Gülüşleri buz gibi.

Zerdüşt’ün pazaryerindeki hikayesi devam eder ama ben bir iki cümleyle özetleyip sarsıcı bölümlere geçeceğim hemen. 6. bölümün hemen başında ip cambazı iki kule arasına gerili ipin üzerinde gösterisine başlar. Tam ipi yarılamışken, alaca bulaca giysili bir soytarı çıkar ip cambazının çıktığı kuleden ve hızlı hızlı yürüyerek cambaza yetişir. Aşağılayıcı sözler sarf ederek cambazın üzerinden atlar ve cambaz dengesini yitirip yere çakılır; tam da Zerdüşt’ün dibine. Cambaz son dakikalarını Zerdüşt’le konuşarak geçirir. (Cennet ve cehennemin irdelendiği, müthiş bir konuşmadır bu)
Zerdüşt cambazın cesedini omuzlayıp pazaryerinden ayrılır. Cambazı gömdükten sonra yeni bir ışık doğar Zerdüşt’ün içine ve kendi kendine konuşmaya başlar.

Yoldaşlar gerek bana, diriler, istediğim yere götürebileceğim ölü yoldaşlar ve cesetler değil.
İçime bir ışık doğdu: Sözünü halka değil, yoldaşlara yöneltecek Zerdüşt! Sürünün çobanı ve köpeği olmayacak Zerdüşt. Niceleri sürüden çekmek, bunun için geldim ben. Halk ve sürü bana kızacak; çobanlar, haydut diyecekler Zerdüşt’e.
Ben çobanlar diyorum ya, onlar kendilerine iyiler ve doğrular derler. Ben çobanlar diyorum ya, onlar kendilerine hak dinine inananlar derler.
İyilere ve doğrulara bakın! En çok kimden nefret ediyorlar? Kendi değer levhalarını parçalayandan, bozandan, yasa bozandan: Oysa o yaratıcıdır.
Yoldaşlar arar yaratıcı, cesetler değil ve sürüler ve inançlar değil. Yaratma arkadaşları arar yaratıcı, yeni levhalara yeni değerler kazıyanları.
Ve sen, il yoldaşım benim, uğurlar olsun! Seni gömdüm ve kurtlardan iyice sakladım. Ama senden ayrılıyorum. Vakit erişti. İki tan arası bana yeni bir gerçek geldi.
Ne çoban olacağım ben, ne mezarcı. Halka söz söylemeyeceğim artık: Ben ölüyle son ke konuştum.

Ö t e d ü n y a l ı l a r ü s t ü n e

Bir zamanlar Zerdüşt de, bütün öte dünyalılar gibi, insandan ötesinin kuruntusuna kapılmıştı. O zamanlar dünya, acı çeken ve işkence edilen bir Tanrının eseri gibi gelirdi bana.
Ah, kardeşlerim, yarattığım bu tanrı, insan eseri, insan çılgınlığıydı, bütün tanrılar gibi!
Acı çekmek ve yetersizlikti, bütün öte dünyalıları yaratan; ve en çok acı çekenin yaşayabileceği kısa bir mutluluk çılgınlığıydı.
Yorgunluk, bir sıçrayışta en sona erişmek isteyen, bir ölüm sıçrayışıyla; artık istemek istemeyen bir zavallı, bilgisiz yorgunluk: Bütün tanrıları ve öte dünyalıları yaratan işte budur.
Gövdeyi ve yeryüzünü horgörenler, gökseli ve kurtarıcı kan damlalarını bulanlar sayrılar ve ölenlerdi: Ama o tatlı ve karanlık ağıyı bile gövdeden alıyorlardı!
Yoksulluklarından kaçmak istiyorlardı ve yıldızlar onlara pek uzaktı. Bu yüzden iç çekiyorlardı: “Bir başka varlığa ve mutluluğa sıvışacak göksel yollar olsaydı ah!” Derken buldular hilelerini ve kanlı içkilerini!
Gövdelerinden ve yeryüzünden öteye geçtiklerini kurdular, bu iyilik bilmez kişiler. Oysa bu kendinden geçişlerinin çırpınmasını ve sevincini kime borçluydular? Gövdelerine ve bu yeryüzüne.
FaTaL
FaTaL
Yönetici
Yönetici

Erkek
Başak Horoz
Mesaj Sayısı : 2005
Yaş : 30
Nerden : Geldik Bu Dünyaya!!!
İş/Hobiler : Web & 3D Tasarım
Lakap : FaTaL / FeDo
Ruh Hali : Nietzsche - Böyle Buyurdu Zerdüşt Yogun10
Rep : 945
Kayıt tarihi : 06/02/08

https://f3do.yoo7.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Nietzsche - Böyle Buyurdu Zerdüşt Empty Geri: Nietzsche - Böyle Buyurdu Zerdüşt

Mesaj tarafından FaTaL Perş. Ekim 23, 2008 1:10 pm

Y e n i p u t ü s t ü n e

Gereğinden arta insan doğuyor, gereksizler için yaratılmıştı devlet! Hele bakın devlet nasıl ayartıyor bu gereksizleri! Nasıl yutuyor, çiğniyor da çiğniyor onları!
“Yeryüzünde benden büyüğü yoktur: Düzenleyen parmağıyım ben Tanrının.” Böyle böğürür o canavar. Ve yalnız uzun kulaklılar ve kısa görüşlüler değildir diz çökenler!
Ah, size de fısıldar ey ulu canlar, karanlık yalanlarını o! Ah, kendilerini harcamayı seven zengin gönülleri bulur çıkarır o!
Çevresine kahramanlar ve onurlu kişiler dizmek ister o, yeni put! İyi vicdanların günışığında ısınmayı sever o, soğuk canavar!
Siz ona taparsınız, her şeyi verir size, bu yeni put: böylece erdemlerinizin parıltısını ve gururlu gözlerinizin bakışını satın alır. Gereksizleri ayartmada sizi yem olarak kullanır!
Devlet derim ona, herkesin ağı içtiği yere, iyilerin ve kötülerin: devlet, herkesin kendini yitirdiği yer, iyilerin ve kötülerin: devlet, herkesin ağır ağır kendi canına kıymasına hayat denen yer.
Şu gereksizlere bakın hele! Türeticilerin eserlerini ve bilgelerin hazinelerini çalarlar: Kültür derler hınzırlıklarına!
Şu gereksizlere bakın hele! Hep sayrıdır onlar; safralarını kusarlar ve buna gazete derler. Birbirlerini yutarlar ve kendilerini dahi sindiremezler.
Şu gereksizlere bakın hele! Servet edinirler ve bununla züğürtleşirler. Güç isterler, en çok da güç kaldıracını, bol parayı isterler, bu yetersiz kişiler!
Tırmanışlarına bakın şu çevik maymunların! Birbirlerinin sırtına binerek tırmanırlar, böylece çamura ve uçuruma yuvarlanırlar.
Bana hepsi çılgın görünür bunların! Ve tırmanan maymun ve azgın görünür. Burnuma kötü kokar putları, o soğuk canavar; hepsi de kötü kokar burnuma, bu putperestlerin!
Kardeşlerim, bunların ağızlarının ve iştahlarının dumanında boğulmak mı istiyorsunuz? Pencereleri kırıp dışarı fırlasanız.

P a z a r y e r i n d e k i s i n e k l e r ü s t ü n e

Yalnızlığına kaç, dostum! Seni büyük adamların gürültüsünden sersemlemiş, küçüklerin iğneleriyle de delik deşik olmuş görüyorum.
Yalnızlığın bittiği yerde pazar yeri başlar; pazar yerinin başladığı yerdeyse, büyük oyuncuların gürültüsü ve ağılı sineklerin vızıltısı başlar.
Dünyada en iyi şeyler dahi, göstereni olmazsa, değersizdirler: bu göstericilere büyük adam der halk. Halk pek anlamaz büyükten, yani yaratıcılıktan. Ama büyük şeylerin bütün göstericilerinden ve oyuncularından hoşlanır.
Gösterişli soytarılarla doludur pazar yeri, ve halk övünür büyük adamlarıyla! Bunlar onca, anın efendileridirler.
Seni erdemlerin yüzünden cezalandırırlar bunlar. Yürekten bağışladıkları ancak, yanlışlarındır.
Sen onlara yumuşak davranırken dahi,kendilerini horgördüğünü sanırlar; ve senin iyiliğini gizli kötülükle öderler.
Senin sessiz gururun onların beğenisine hep aykırıdır; bir kez olsun hafiflik etmek alçak gönüllülüğünü gösterirsen, sevinirler.
Senin önünde kendilerini küçük bulurlar ve alçaklıkları sana karşı bir görünmez öç içre parıl parıl yanar.
Görmedin mi, sen yanlarına varınca sık sık nasıl sustuklarını, ve güçlerinin, sönen bir ateşin dumanı gibi, onlardan nasıl ayrıldığını?
Evet, dostum, komşularının tedirgin vicdanısın sen; çünkü onlar senin dengin değildirler. Bunun için senden nefret ederler ve kanını emmeye can atarlar.
Senin komşuların hep ağılı sinekler olacaktır; sende büyük olan, işte bu, onları daha bir ağılı, daha bir sineksi kılacaktır.
Yalnızlığına kaç dostum, oraya, sert ve sağlam bir havanın estiği yere. Senin yazgın sinek kovmak değildir.
Böyle buyurdu Zerdüşt.

Y a r a t ı c ı n ı n y o l u ü s t ü n e

Yalnızlığa çekilmek mi istersin kardeşim? Kendine varan yolu aramak mı istersin? Biraz dur da beni dinle.
“Arayan, kolay yiter. Her türlü yalnızlık suçtur.” Böyle der sürü. Ve sen sürüdendin uzun bir süre.
Sürünün sesi daha sende çınlayacak. Ve sen desen: “ Artık sizinle ortak vicdanım yok benim” yakınma ve ağrı olacak bu.
Derdinin yolunu, yani kendine varan yolu yürümek mi istersin? Öyleyse hakkını ve bu işi becerecek gücünü göster bana!
Sen yeni bir güç ve yeni bir hak mısın? Bir ilk devinme misin? Bir kendi kendine dönen tekerlek misin? Yıldızları kendi çevrende dönmeye zorlayabilir misin?
Yazık, yüksekliğe tutkunluk öyle çok ki! Gözü doymaz kişilerin çırpınmaları öyle çok ki! Tutkun ve gözü doymaz bir kişi olmadığını göster bana!
Özgür mü diyorsun kendine? Egemen düşünceni işitmek isterim ben senin, boyunduruktan kurtulduğunu değil.
Kendi kötün ile kendi iyini kendine sağlayabilir misin, kendi istemini bir yasa olarak kendi üstüne asabilir misin? Kendi kendinin yargıcı olabilir misin?
Bugün kalabalığın acısını çekersin daha, ey tek kişi: Bugün yürekliliğin tam daha ve umutların.
Ama bir gün yalnızlık yoracak seni, bir gün eğilecek gururun ve yürekliliğin yılacak. Bir gün haykıracaksın: “Yalnızım ben!”
Yalnızı öldürmek isteyen duygular avardır; başaramazlarsa, kendileri ölürler sonra! Ama sen buna yeterli misin, katil olmaya?
Kardeşim, ‘horgörme’ sözcüğünü tanıdın mı? Peki doğruluğunun, seni horgörenlere karşı doğru olmanın ağrısını?
Onlar haksızlık ve çamur atarlar yalnızca; ama böyledir diye, kardeşim, yıldız olmak istersen, daha az ışık saçmamalısın onlara!
Ve iyilerle doğrulara karşı tetikte ol! Onlar, kendi erdemini yaratanları çarmıha germeye can atarlar, onlar yalnızlardan nefret ederler.
Kendi sevginin baskınlarına karşı dahi tetikte ol! Her önüne gelene elini uzatmaya pek hazırdır yalnız kişi.
Elini değil, yalnız pençeni uzatmalısın nice kimselere; hani pençenin tırnakları da olursa, yok mu…
Ama karşına çıkabilecek en çetin düşman kendin olmalısın hep; sen mağaralarda ve ormanlarda kendine pusu kurarsın.
Kendi yalımınla yakmaya hazır olmalısın kendini; önce kül olmadan nasıl yeni olabilirsin ki!
Sevginle git yalnızlığına, kardeşim, yaratmanla git, doğruluk ancak daha sonra topallar ardın sıra senin.
Benim gözyaşlarımla git yalnızlığına, kardeşim. Kendinden öte yaratmak isteyeni severim ben, ve böylece yok olanı.
Böyle buyurdu Zerdüşt.

Ç o c u k v e e v l i l i k ü s t ü n e

Yalnız sana bir sorum var kardeşim, derinliğini anlamak için, sonda gibi salıyorum bu soruyu gönlüne.
Gençsin ve çocuk ve evlilik istersin. Ama sorarım: Sen çocuk istemeye yeterli bir kişi misin?
Sen yenen misin, kendine boyun eğdiren misin, duygularına buyruk veren misin, erdemlerin üstüne egemen misin? Böyle sorarım sana.
Yoksa istediğinde dile gelen hayvan mı, gereksinme mi? Yoksa yalnızlık mı? Yoksa tedirginliğin mi?
İsterim ki zaferin ve özgürlüğün çocuk özlesin. Zaferine ve kurtuluşuna canlı anıtlar dikilsin.
Kendinden öte kurmalısın sen. Ama kendin kurulmalısın önce, gövde ve can dimdik.
Senin evliliğinin anlamı ve gerçeği bu olsun. Fakat şu gereksizlerin evlilik dediğine, şu fazlaların –ah, buna ne ad vereyim?
Ah, o gönül yoksulluğu çiftteki! Ah, o gönül pisliği çiftteki! Ah, o acınası rahat düşkünlüğü çiftteki!
Evlilik derler bunlara ve nikahlarının cennette kıyıldığını söylerler.
Eh, eksik olsun bu cenneti fazlaların! Evet, eksik olsunlar, –göksel ağlara takılmış şu hayvanlar!
Birleştiremediği kimseleri topallaya topallaya kutsamaya gelen o Tanrı dahi benden uzak olsun!
Şu adam bir kahraman gibi gerçeği aramaya çıktı, sonunda eline küçük, süslü bir yalan geçti: evliliğim, diyor buna.
Şu adam, melek erdemleri olan bir hizmetçi arıyordu. Ama birdenbire bir kadının hizmetçisi oluverdi, şimdi de melek olması kaldı.
Bir sürü kısa delilikler, siz buna sevgi diyorsunuz. Ve evliliğiniz bu bir sürü kısa deliliklere, uzun bir budalalıkla son veriyor.

A r m a ğ a n e d e n e r d e m ü s t ü n e

Zerdüşt, gönülden bağlandığı, adı ‘Alaca İnek’ olan kentten ayrıldığında onu, kendilerine Zerdüşt’ün öğrencileri diyen birçok kimseler izlediler, ona eşlik ettiler. Böylece bir dört yol ağzına geldiler. Zerdüşt asasına dayandı ve şöyle buyurdu öğrencilerine:
Söyleyin bana, nasıl oldu da altın en yüksek değere ulaştı? Az bulunur ve yararsızdır ve parıldar ve tatlı bir parlaklığı vardır da ondan, hep kendisini armağan eder. Altın gibi parıldar armağan edenin bakışları.
Ruhunuzun simgelerle konuşmak istediği her saati kollayın, kardeşlerim: Ordadır emrinizin kaynağı.
Yükselir o zaman gövdeniz ve dirilir, sevinciyle kendinden geçirir ruhu, o da böylece, yaratan ve değerlendiren ve seven ve her şeyin yardımcısı olur.
Yüreğiniz ırmak gibi dolup taşarcasına aktığında, dolaydakiler için bolluk ve tehlike. ordadır erdeminizin kaynağı.
Övgünün ve yerginin üstüne yükseldiğinizde, ve isteminiz, seven birinin istemi gibi, bütün nesnelere buyurmak istediğinde: ordadır erdeminizin kaynağı.
Hoş şeyleri ve yumuşak döşeği hor gördüğünüzde, döşeğinizi yumuşak yüreklilerden yeterince uzağa serdiğinizde: ordadır erdeminizin kaynağı.
Gerçek yeni bir iyi ve kötüdür o! Yeni bir derin çağıltı, yeni bir kaynağın sesi!

Yeryüzüne bağlı kalın, kardeşlerim, erdeminizin gücüyle! Armağan eden sevginiz ve bilginiz yeryüzünün anlamına hizmet etsin! Bunu diler, yalvarırım size.
Yersel şeylerden kaçırtıp da, sonrasız duvarlara çarptırmayın kanatlarını! Ah, öteden beri öyle çok erdem kaçmıştır ki!

Artık yalnız gidiyorum, öğrencilerim! Siz de gidin, yalnız gidin! Öyle istiyorum ben.
Gerçek, size salık veririm: benden ayrılın da Zerdüşt’e karşı koyun! Daha iyisi: ondan utanın! Belki o sizi aldatmıştır.
Kişi salt bir öğrenci olarak kalırsa, öğretmenine borcunu iyi ödememiş sayılır. Ve siz sanki neden benim çelengimi yolmayasınız?
Beni sayıyorsunuz, ya saygınız bir gün çökerse? Sakın bir heykelin altında kalmayasınız.
FaTaL
FaTaL
Yönetici
Yönetici

Erkek
Başak Horoz
Mesaj Sayısı : 2005
Yaş : 30
Nerden : Geldik Bu Dünyaya!!!
İş/Hobiler : Web & 3D Tasarım
Lakap : FaTaL / FeDo
Ruh Hali : Nietzsche - Böyle Buyurdu Zerdüşt Yogun10
Rep : 945
Kayıt tarihi : 06/02/08

https://f3do.yoo7.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz